Ruhani  

Go Back   Ruhani > İslamiyet ve İslami İlimler > Tasavvuf
Kayıt ol Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 10-17-2012, 00:19   #1 (permalink)

 
Başak - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Üyelik tarihi: Mar 2012


Mesajlar: 91
Konular: 88

Karma Puanı: 2

Başak - İCQ üzeri Mesaj gönder
Standart Fütüvvet-Âhilik ve Tasavvufî Meslek Kuruluşları

1. FÜTÜVVET VE FÜTÜVVETİN SOSYAL BİR KURUM OLARAK GELİŞMESİ

Fütüvvet terimi yüksek ahlâka ve cömertliğe dayanan, başkasını kendi nefsine tercih etmek şeklindeki ifadesini bulan bir yaşam biçimidir. Fütüvvetten ilk bahsedenler, İslâm tasavvufunda "önder" olarak kabul edilen ilk sufîlerdir. Bunlar, fütüvveti tasavvufta bir makam olarak görmüşlerdir. Sadece "fütüvvet"i konu edinen ilk kitap olan "Tasavvufta Futüvvet" isimli eserinde Sülemî, fütüvveti şöyle tanımlar: "... fütüvvet: (Allah'ın) emirlerine uyma, güzel ibadet, her kötülüğü bırakma, zahiren ve batınen, gizli ve açık ahlâkın en güzeline sarılmadır."
Tanımdan anlaşılacağı üzere; fütüvvet, bir davranış biçimi ve bir yaşam tarzı olarak algılanmaktadır. Fütüvvet, tasavvuf hayatında bir mertebe (rütbe, derece) ve güzel davranış şeklinde anlaşılmasından dolayıdır ki, kitlelere cazip gelmiştir. Dönemin bütün önder sufîler fütüvveti, "iyi davranışlar toplamı" olarak değerlendirmişlerdir. Hattâ dönemin sufîleri, fütüvveti Hz. Adem'in özür dilemesi, Hz. Nuh'un sebatı, Hz. İbrahim'in vakârı, Hz. İsmâil'in doğruluğu, Hz. Musa' nın ihlâsı, Hz. Eyyub'un sabrı, Hz. Muhammed'in cömertliği, Hz. Ebû Bekir'in acıma duygusu, Hz. Ömer'in hamiyeti ve âdâbı, Hz. Osman'ın hayâsı ve Hz. Ali'nin bilgisi gibi özelliklerin bir araya gelmesi şeklinde anlamışlardır.
Farklı kültürler nedeniyle çeşitli isimler altında İslâm'ın yayıldığı bütün bölgelerde etkileri görülen fütüvvettin temel şartı: kişinin kendini değil başkalarını düşünmesi, insanların kusur ve eksikliklerini aramaması, nefsî duygularının esiri olmaması, mert, yiğit ve kerem sahibi olmasıdır.
Fütüvvet'in sosyal bir kurum olarak ne zaman ortaya çıktığı kesin bir şekilde bilinmemektedir. Ancak fütüvvetin, insanlığın başlangıcıyla birlikte sosyal bir kurum olarak örgütlendiği, bugünkü anlayış biçiminde ortaya çıkışının Hz. Muhammed'in gençlik yıllarına kadar uzandığı söylenebilir.
"Cahiliye devri" olarak isimlendirilen dönemde; özellikle ticarî faaliyetlerin merkezi durumunda olan Mekke'de, zayıf ve kimsesiz olanların haksızlığa uğradıkları, mallarının ellerinden alındığı, hattâ böyle kişiler için ırz ve namus emniyetinin bile ortadan kalktığı ve bu durumu düzeltmek için gençlerin teşkilatlandığı bildirilmektedir.
Emniyetin, can güvenliğinin ortadan kalktığı bu devirde Mekke'ye malını satmaya gelen bir adamın malı Âs b. Vâil tarafından alınıp parası ödenmez. Tüccar, Mekke'nin nüfûzlu şahsiyetlerini yardıma çağırır, fakat olumlu bir cevap alamaz. Bunun üzerine Ebû Kubays dağına çıkarak bağıra bağıra uğradığı haksızlığı etrafında toplananlara anlatır.
Bu olay Mekke'nin önde gelenlerinin, Hz. Peygamberin amcasının başkanlığında, Abdullah b. Cad'an'ın evinde toplanmalarına neden olur. Toplantıda yemek yenildikten sonra Mekke'nin sosyal durumu görüşülür, Mekkeliler ve dışardan gelenlerin uğradıkları haksızlıklar dile getirilir. Toplantıda haksızlık ve zulüm ortadan kalkıncaya kadar mücadele için yemin edilir. Böylece Mekke'de ilk sosyal müessese kurulur. Kurulan örgüte, faziletlerin yemini anlamına gelen Hılf'ul-Fudul denilmiştir.
Hılf'ul-Fudul ile ilgili toplantıdaki tören ve davranışlar, fütüvvette görülen tören ve davranışların benzeridir. Toplantıya katılanların yemek vermeleri, haksızlıkla mücadeleye yemin etmeleri, fütüvvet ve daha sonra Ahî birliklerinde görülen "âdâb"dan farklı değildir. Bu toplantıya Muhammed'ül-Emîn de katılmıştır.
Fütüvvet, Hicretin ikinci yüzyılından itibaren tamamen karşımıza sosyal bir kurum olarak çıkar. Bu durum, o dönemde yaşayan tasavvuf büyüklerinin fütüvvetten söz etmelerinden anlaşılır. Örneğin, o dönemde yaşamış olan büyük mutasavvıflardan Cüneyd Bağdadî (Vefatı Hicri 297): "fütüvvet Şam'dadır, lisan Irak'tadır, sıdk ve doğruluk Horasan'dadır" diyerek fütüvvetin sosyal bir kurum haline geldiğini ortaya koymaktadır.
Emeviler döneminde fütüvvet kurumları, devlet teşkilatından ayrı bir şekilde yayılmış ve varlığını sürdürmüştür.
Fütüvvet, İslâm tasavvufunun örgütlenme dönemi olan Hicri ikinci asırdan itibaren yoğun bir şekilde yayılmaya ve etkili olmaya başlamıştır. Fütüvvet ve tasavvuf hayatının birlikte yayılması, tasavvufun fütüvvet birliklerine egemen olmasını, dolayısıyla bu birliklerin yayılışını hızlandırmıştır. Fütüvvet birlikleri yayıldıkları alanlarda bazen o derece güçlü olmuşlardır ki, devletin zaafa uğradığı durumlarda etkin güçler haline gelmişlerdir. Bununla birlikte bazı yıllarda fütüvvet birlikleri zaafa uğramışlardır. Özellikle Abbasi Halifeliğinin ilk asırlarında, fütüvvet birliklerinin dağınık ve birbirlerinden kopuk olarak varlıklarını devam ettirdikleri görülür. Halife Nasır Lidinilllah'ın bu birliklerin gücünü anladığından, bunları örgütleyerek egemenliği altına aldığı bilinmektedir. Nasır'ın bu çabaları Fütüvvetnâmede şöyle anlatılır:
"Fütüvvet bölükleri, şaşkın bir halde çöllere düşmüş, haktan sapmıştı. Batıllara sarılmışlardı. ... Hileleri artmıştı, fütüvvet hükümlerindeki bilgileri azalmış, bilgisizlikleri sağlamlaşmış, pekişmiş, ululanmaya, cedelleşmeye meyilleri kuvvetlenmişti. Bu hal .. mü' minler imamı Nasır-lidinillah vasıtasıyle fütüvveti yüceltip büyütmesine, alâmetlerini yükseltmesine ve ulu bir hale getirmesine dek böylece sürüp gitti."
Halife Nasır'ın davranışı, fütüvvet tarihinde önemli bir yer tutar. Bu davranış, fütüvvet'e yeni bir görünüm kazandırmış ve onu devletin resmî güçleri arasına sokmuştur. Halife Nasır'ın devletin gücünü arttırmak amacıyla "fütüvvet libasını" giydiği söylenir. Halife Nasır'ın "fütüvvet libası" giymesinin, fütüvvet birlikleri açısından doğurduğu sonuçlar şöyle açıklanabilir:
- Fütüvvet birlikleri o zamana kadar dağınık, birbirlerinden habersiz, yerel kurumlar durumundadırlar. Bu hareket onları merkezî bir örgüt haline getirmiştir.
- Merkezî örgütlenmeler, yerel örgütlenmelerden her zaman daha güçlü olmuşlardır. Nasır'ın bu tavrı, fütüvvet kurumunu güçlendirmiştir.
- Fütüvvet birliklerinin arasındaki düşmanlıklar sona ermiş, aralarında dayanışma ve yardımlaşma dönemi başlamasına sebep olmuştur.
- Devletin desteği söz konusu olduğundan, daha hızlı ve güçlü bir şekilde yayılmışlardır.
Nasır'ın fütüvvet birliklerine sahip çıkması, fütüvvet birliklerinin yanı sıra, devleti de güçlendirmiştir. Devlet açısından şu faydalar olmuştur.
- Devlet, başıbozuk ve kendi başlarına buyruk olan toplulukları kontrol etme şansına sahip olmuştur.
- Dağınık fakat güçlü olan bu birlikleri yanına almakla, gücünü artırmıştır.
- Diğer sultanlara fütüvvet libasını giydiren Nasır, devletin mânevî nüfûzunun artmasını sağlamıştır.
Halife Nasır, önce Şeyh Abdulcabbar vasıtasıyla fütüvvet libasını giyerek fütüvvet birliklerini etrafına toplamış, daha sonra bu kurumların daha sağlam hale gelmeleri için bütün birliklerin ortak hareketlerini sağlamaya yönelik önlemler almaya başlamıştır. İlk önce tasavvuf büyüklerinden olan Şihab'ud-Din Suhreverdi'yi bunların başına geçirmiş ve fütüvvetnâme yazdırmıştır. Böylece tasavvuf düşüncesinin bu birliklere egemen olmasına ortam hazırlamıştır.
Fütüvvet kurumunu belli ortak prensiplere ve merkezi otoriteye bağlayan Halife Nasır, bunların yaygınlaştırılması için halifeliğin kontrolünden uzak bölgelere elçiler göndermiştir.
Nasır, Anadolu Selçuklu Sultanına, Şihab'ud-Din Suhreverdi ile Evhad'ud-Din Kirmani'yi göndermiştir. Evhad'ud-Din Kirmani, Ahiliğin piri ve şeyhi Ahî Evren'in kayınpederi ve şeyhidir. Nasır'ın fütüvvet'i yaygınlaştırma çabaları sonuç vermiştir. Bu yayılış, Anadolu'nun iç bölgelerine kadar uzanmıştır.

2. AHİLİK AHİLİĞİN FONKSİYONLARI

Ahî kelimesi Arapça kaynaklı bir kelime olup kardeş, birader, yar, dost anlamına gelmektedir. Çoğulu ise "ihvan" kardeşler, dostlar demek olup bir tarikata ve mesleğe tâbi olan kişilere verilen isim olarak kullanılmıştır.
Ahilik siteminin ilk uygulaması Hz. Muhammed -sallallâhü aleyhi ve selem- döneminde Medine'ye hicret sonrasında görülmüştür. Ahîlik, yardımlaşmaya ve dostluğa dayanan bir duygu olup kardeşlik Kuran'da sadece bir anadan doğmadan ibaret kabul edilmemiş, âyetteki "Müminler ancak kardeştirler" ibaresi esas alınmıştır.
Tasavvuf akımları, özellikle kişiler arasındaki düşmanlıkların kalkmasını ve yerine kardeşlik duygusunun hâkim olmasını hedeflemişlerdir. Tasavvufî etki ile kurulan ahîlik sistemi, Türk illerinde yayılmış bulunan "dinî-meslekî" karakterli kurum olmuştur. Bu birlikler, başta mensupları olmak üzere, insanlar arasında dayanışma ve yardımlaşma kurmaya çalışmışlardır.
Ahîlik örgütünün oluşumunda ve yayılmasında Yesevî tarikatı, fütüvvet düşüncesi ve Fahreddin Razi'nin tedris halkası etkili olmuştur. Ahî Evren'in öğütlediği fikirler, Ahîliğin fonksiyonları haline gelmişlerdir. Ahî Evren'in öngördüğü amaçlara ulaşılabilmesi, ancak çok fonksiyonlu bir örgütle gerçekleşebilirdi. Bu sebepledir ki Ahî Evren, çok fonksiyonlu bir örgüt oluşturma yoluna gitmiştir. Ahî Evren tarafından oluşturulan Ahîlik örgütünün fonksiyonları, dinî-ahlâkî, askerî, siyasî, sosyal ve kültürel olmak üzere beş kategori şeklinde sıralanabilir.

DİNİ-AHLÂKİ FONKSİYONU
Ahîlik, ortaya çıktığı ve yayıldığı dönemlerde tamamen bir tarikat görünümündedir. Bu devirde Anadolu'ya yerleşen bütün sosyal grupların görevi, yerleştikleri bölgeleri İslâmlaştırmaktı. Bu sebeple Ahîliğin çatısı altında toplananların amaçlarından birisi, hatta en önemlisi buydu. Ahîlik, bu fonksiyonunu, "esnaf teşkilatına" dönüştükten sonra da sürdürmüştür.
Devrin örgütlenme modeline uygun olarak geliştirilen Ahilik, dinî ayin ve erkâna önem vermiştir. Ahîliğe girişte ve yükselmelerde -Fetâ'lıktan Ahî'liğe, Ahîlikten şeyhliğe veya çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa- bir takım dinî semboller ve ifadeler yer almıştır.
Ahîliğin dinî fonksiyonunu, "Ahî'nin fetâya karşı görevleri"nde en açık şekilde görülmektedir. Ahî, fetâ'ya dinî görevlerini yerine getirmesi için tüm bilgileri öğretmek durumundadır

ASKERİ FONKSİYONU
Anadolu'nun Türkleşmesinde ve İslâmlaşmasında çok önemli rol oynayan Ahîlik kurumu, görevlerini yerine getirebilmek için askerî bir fonksiyon da taşıyordu. Ahîler, cihat idealine sahip oluşları nedeniyle, askerî özelliklere de sahiptiler. Onlar, devlet fetihle meşgul olurken, içeride emniyet ve asayişi sağlıyorlardı. Ahîliğin askerî fonksiyonu, Osmanlı Beyliği'nin devletleşmeden ve kurumlaşmadan önceki dönemine rastlar. Uzunçarşılı, Ahîlerin beylikler dönemindeki askerî fonksiyonlarını şöyle anlatır:
"Bu beylikler dahilindeki Ahîlerin de askerî teşkilata benzer silahlı teşkilatları olduğu malumunuzdur... Mamafih bunlar, ordu kuvveti olmayıp, mahallî muhafaza kuvvetidir1."
Ahîlerin sahip oldukları askerî güç, nizâmî bir ordu kuvveti değildi. Ahîler, başlarında reisleri olduğu halde iç karışıklıklara ve uçlardaki ayaklanmalara karşı bölükler oluşturmuşlardı.
Ahîlerin askerî bir fonksiyonu; Anadolu Selçukluları döneminde saltanat kavgalarında taraf olmaları, Moğol idaresi ve onları benimseyenlerle savaşmaları ve Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda faal rol oynamaları olaylarında da kendini göstermektedir2.

SİYASAL FONKSİYONU
Ahîlik kurumu, ilk kurulduğu dönemde, bir takım siyasal fonksiyonlara da sahipti. Ahîliğin, o dönemde siyasal bir rol oynaması gayet olağandır. Çünkü, o devirde, sultanlar ve beyler güçlerini korumak ve itibarlarını devam ettirmek için tarikat pirlerinin güçlerinden yararlanma yoluna giriyorlardı. Nitekim Ahî Evren de, Anadolu'ya gelişinde Selçuklu Sultanı'ndan büyük iltifat görmüştü.
Siyasal otoritenin tam gelişmemiş olduğu dönemlerde ve özellikle Moğol istilaları sırasında, Ahîlik örgütü, yerel siyasal otorite olarak çıkar karşımıza. İbn Batuta, seyahatnâmesinde bu durumu şöyle açıklar:

"Bu ülke (Kayseri) törelerinden biri de, bir şehirde hükümdar bulunmadığı takdirde, Ahîlerin hükümeti yönetmeleridir. Ahî, kudreti ölçüsünde geleni gideni ağırlar, giydirir, altına binek çeker, davranışları, buyrukları, binişleri ile aynen hükümdarı andırır3."
Devlet otoritesinin zayıfladığı yerlerde Ahîlerin siyasal fonksiyonu daha açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Osmanlı merkezî otoritesinin kuruluşu sırasında meydana gelen yönetim kademelerinde genellikle Ahîler görevlendirilmiştir. Bu durum Ahîlerin siyasal faaliyetlerdeki etkinliğini ortaya koymaktadır4.
Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşu tamamlandıktan ve devlet kurumları oluşturulduktan sonra, Ahîlerin siyasî etkilerinin azaldığı, sadece esnaf kesiminde kısmen devam ettiği görülür.
Sonuç olarak; Ahîliğin siyasal fonksiyonu dönemin şartlarına göre artmış veya azalmıştır. Merkezî yönetim kuvvetli olduğu zamanlarda Ahîliğin siyasal fonksiyonu zayıflamış, bunun zıddı durumlarda ise artmıştır.

SOSYAL FONKSİYONU
Ahîliğin en önemli yönlerinden birisi de kuşkusuz, sosyal yardımlaşma ve dayanışmadır. Ahîlik kurumunda kuvvetli bir şekilde görülen sosyal yön, Kur'an'a dayanmaktadır. Kur'an, insanlara, iyilik üzerinde yardımlaşmalarını ve kötülük üzerinde yardımlaşmamalarını öğütlemektedir. Bu sebeple sosyal yardımlaşma duygusu Ahîlerde son derece gelişmiştir. Ahîlerdeki sosyal dayanışma geleneği bazı bölgelerimizde günümüze kadar devam etmiştir1.
Ahîliğin sosyal fonksiyonu, dinî inanç ve sembollerle belirlendiği için, bunlar arasında kin ve düşmanlık tohumlarının yeşermesi mümkün değildi.
Sosyal düzen aleyhinde faaliyetin olmayışı, Ahîler arasında yaygın, dinî ve tasavvufî düşüncelerden kaynaklanan, dayanışmacı ve başkasını düşünücü sosyal kuralların varlığıyla açıklanabilir2.
Ahîliğin sosyal fonksiyonu, sosyal ahlâka dayanır. Ahîliğin ahlâk prensipleri "bireyci" değil, bireyin toplum içerisinde kişiliğini koruyacak şekilde "toplumcu"dur. Ahîliğin sosyal fonksiyonunun prensipleri gereğince ne birey topluma, ne de toplum bireye ezdirilmiştir. Ahîliğin sosyal dayanışma ruhu sayesinde, "... devletin hiç bir tesiri olmadan; şehir esnafı ve halkı, kendi kendisini idare ediyor, en küçük bir suistimal, yolsuzluk ve ananeye aykırı harekete fırsat verilmiyordu3."
Ahîler, kendilerine uyanlara sosyal dayanışma ruhunu kazandırmak için, bunları müesseselerine bağlamışlar, kendi bünyelerinde yardımlaşma sandıkları kurmuşlardır. Ahîler aralarındaki dayanışma ve sosyalleşmeyi bütün faaliyetlerine yaygınlaştırmaya çalışmışlardır.
Ahîliğin sosyal fonksiyonu, dayanışma kadar kontrol özelliklidir. Ahîler kendi kendilerini kontrol ederek toplum düzeninin korunmasına yardımcı olmuşlardır.

KÜLTÜREL FONKSİYONU
Ahîliğin kültürel faaliyetlerin olduğu bilinen bir konudur. Tezgah başında ve atölyelerde sanat öğrenen örgüt üyeleri, zaviyelerde de diğer eğitimlerini tamamlayıp, toplum içerisinde kabul edilebilir davranışlara sahip aydın ve itibarlı kişiler oluyorlardı.


3. AHİLERİN ÖZELLİKLERİ

GENEL OLARAK
Ahîlik kurumu üyelerinin toplum içinde güçlü ve güvenilir kişiler olabilmeleri için, bu örgüte ilk girişten başlayarak bazı özellikleri benimsemeleri gerekir. Ahîlik'te birey, basitten karmaşığa doğru yol alır. Önce fetâ (yiğit), sonra Ahî, en sonunda şeyh olur. Ancak, şeyhlik makamına çok az kişi ulaşır.
FETA'NIN ÖZELLİKLERİ
Ahîlik örgütüne yeni girende şu özellikler aranır8:
- Sıdk
- Sefâ
- Emanet
- Takvâ
- Kerem
- Mürüvvet
- Hayâ
Bu özelliklere sahip olanlar fetâ'lığa kabul edilirler. Bunlara sahip olmayanlar ahilik kurumuna alınmazlar.

AHİ'NİN ÖZELLİKLERİ
Fetâ'nın bütün özelliklerini taşıyan bir kişinin Ahî olabilmesi için şu şartları da taşıması gerekmektedir9:
- Cömertlik
- Namazını kazaya bırakmaması
- Hayâ ve edep sahibi olması
- Dünyayı terk etmesi
- Helal kazanç
- İlim sahibi olması
- Büyüklerin (devlet adamları) kapısına gitmemesi
Bu şartlara sahip olup, Ahî olan kişinin dört nesnesi açık ve üç nesnesi kapalı olmalıdır10:
Açık olmaları gerekenler:
1. Gönlü açık olmalı
2. Kapısı açık olmalı
3. Eli açık olmalı
4. Sofrası açık olmalı
Kapalı olmaları gerekenler:
1. Gözü kapalı olmalı
2. Dili kapalı olmalı
3. Şalvarı kapalı olmalı

AHİLİĞİN AFETLERİ
Ahlak özelliklerden bazılarını kaybeden ahilerin, Ahîlik yolundan ayrılmış olacakları fütüvvetnâmelerde geniş bir şekilde yer almaktadır. Ahlâkî davranış bozuklukları Ahîlik kurumunda afet olarak kabul edilir ve bunlarla mücadele edilir. Kişiyi Ahî'likten düşüren afetler şunlardır1:
- İçki içmek
- Zina etmek
- Livata etmek
- Gammazlık
- Münafıklık
- Kibir
- Hased
- Kin
- Yalancılık
- Va'dinde (sözünde) durmamak
- Hıyanet
- Namahreme bakma
- Ayıp arama
- Nekeslik
- Gıybette bulunma
- Bühtan
- Hırsızlık
- Haram yemek
Görüldüğü gibi; Ahîlik müessesesinde afet olarak sayılan ahlâk bozuklukları, aynı zamanda toplum düzenini sarsan, hatta toplumların yok olmalarına sebep olan hastalıklardır.

AHİLİĞE KABUL EDİLMEYENLER
Fütüvvetnâmelerde kimlerin Ahîliğe kabul edilmeyecekleri açıklanmıştır 2. Ahîliğin kapısının iyi, ahlâklı olan herkese açık olduğu belirtilmiştir. Ahîliğe kasap gibi kan dökücüler, Tellal gibi bağırıp çağıranlar, Avcılar gibi hileye başvuranlar vs. alınmaz. Ahîliğe kabul edilmeyenler şu şekilde sıralanmıştır3:
- Kafirler
- Münafıklar
- Müneccimler
- İçki içenler
- Dellaklar
- Pişe-gar (sözünde durmayanlar)
- Kasaplar
- Cerrahlar
- Amel-dârlar
- Seyyad (Avcılar)
- Mühtekirler
- Kemgözlüler
- Ayıp arayanlar
- Cimriler
- Gıybet edenler
- Bühtan kılanlar (iftiracılar, yalancılar)

FETA'NIN AHİYE KARŞI GÖREVLERİ
Ahîlik örgütünde, özellikle tasavvuf hayatının egemen olması nedeniyle ilişkiler belirli prensiplere dayanmakta ve bu prensiplere uymak üyeler için görev kabul edilmektedir. Buradan hareketle Ahîliğe yeni girenlerin (feta) Ahîsine karşı görevleri şu şekilde sıralanabilir4:
- Fetâ, Ahîsinin dediklerine uymalı, istediklerini yapmalıdır.
- Fetâ, Ahîsinin hiçbir sözüne karşı çıkmamalıdır.
- Ahî'nin yanında terbiyeli durmalı, uygunsuz hareket etmemelidir.
- Fetâ, mümkün olduğu kadar Ahîsine yakın olmalıdır.
- Fetâ, Ahîsinden utanmalı ve korkmalıdır.
- Fetâ, Ahîsine hizmet etmelidir.
- Fetâ, Ahîsini herkesten çok sevmelidir.

AHİ'NİN FETA'YA KARŞI GÖREVLERİ
Fetâ'nın Ahîye karşı görevleri olduğu gibi, Ahî'nin de Fetâya karşı görevleri vardır. Bu görevler şunlardır5:
- Ahî, fetâ'ya örgütün kural ve erkânını öğretmelidir.
- Ahî, fetâ'ya ibadetlerini yapabilmesi için gerekli olan dini bilgileri tam olarak (ibadet, iman, muamelat) öğretmelidir.
- Ahî, fetâ'yı öyle yetiştirmelidir ki, başkaları fetâyı gördüklerinde, "onu falan Ahî yetiştirdi" dedirtmelidir.
- Ahî, fetâ'ya sanatının en küçük inceliklerini öğretmelidir.
- Ahî, fetâ'yı karanlıktan aydınlığa götürecek ilme sahip kılmalıdır.

ŞEYHİN ÖZELLİKLERİ
Ahî birliklerinin piri durumundaki Şeyh, tasavvuf hayatıyla ilgili süreçleri (seyr-u suluk) tamamlamış olmalıdır. O, özellikleriyle yol gösterici ve öğretici durumundadır. Ahîliği gerektiren bütün özelliklere sahiptir.


4. AHİLİĞİN GÖRGÜ KURALLARI

TEMEL İLKELER
Bireyi, fetâlıktan şeyhliğe ve yamaklıktan ustalığa giden yolda olgunlaştırmaya çalışan Ahi kurumunun meslekî ahlâk ve görgü kurallarının temel ilkeleri şunlardır6:
- İyi huylu ve güzel ahlâklı olmak,
- İşinde ve hayatında, kin, çekememezlik ve dedikodudan kaçınmak,
- Ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı olmak,
- Gözü, gönlü ve kalbi tok olmak,
- Şevkatli, merhametli, adaletli, faziletli, iffetli ve dürüst olmak,
- Cömertlik, ikram ve kerem sahibi olmak,
- Küçüklere sevgi, büyüklere karşı edepli ve saygılı olmak,
- Alçakgönüllü olmak, büyüklük ve gururdan kaçınmak,
- Ayıp ve kusurlarını örtmek, gizlemek ve affetmek,
- Hataları yüze vurmamak,
- Dost ve arkadaşlara tatlı sözlü, samimi, güleryüzle ve güvenilir olmak,
- Gelmeyene gitmek, dost ve akrabayı ziyaret etmek,
- Herkese iyilik yapmak, iyiliklerini istemek,
- Yapılan iyilik ve yardımı başa kakmamak,
- Hakka, hukuka, hak ölçüsüne riayet etmek,
- İnsanların işlerini içten, gönülden ve güleryüzle yapmak,
- Daima iyi komşulukta bulunmak, komşunun eza ve cahilliğine sabretmek,
- Yaradandan dolayı yaratıkları hoş görmek,
- Hata ve kusurları daima kendi nefsinde aramak,
- İyilerle dost olup, kötülerden uzak durmak,
- Fakirlerle dostluktan, oturup kalkmaktan şeref duymak,
- Zenginlere, zenginliğinden dolayı itibardan kaçınmak,
- Allah için sevmek, Allah için nefret etmek,
- Hak için hakkı söylemek ve hakkı söylemekten korkmamak,
- Emri altındakileri ve hizmetindekileri korumak ve gözetmek,
- Açıkta ve gizlide Allah'ın emir ve yasaklarına uymak,
- Kötü söz ve hareketlerden sakınmak,
- İçi, dışı, özü, sözü bir olmak,
- Hakkı korumak, hakka riayetle haksızlığı önlemek,
- Kötülük ve kendini bilmezliğe iyilikle karşılık vermek,
- Belâ ve kötülüklere sabır ve tahammüllü olmak,
- Müslümanlara lütufkâr ve hoş sözlü olmak,
- Düşmana düşmanın silahıyla karşılık vermek,
- İnanç ve ibadetlerinde samimi olmak,
- Fani dünyaya ait şeylerle öğünmemek, böbürlenmemek,
- Yapılan iyilik ve hayırda hakkın hoşnutluğundan başka bir şey gözetmemek,
- Âlimlerle dost olup dostlara danışmak,
- Her zaman heryerde yalnız Allah'a güvenmek
- Örf, adet ve törelere uymak,
- Sır tutmak, sırları açığa vurmamak,
- Aza kanaat, çoğa şükür ederek dağıtmak,
- Feragat ve fedekarlığı daima kendi nefsinden yapmak

Alıntı
Başak isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
âhilik, fütüvvet, kuruluşları, meslek, tasavvufî


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


gizli ilimler gizli ilim
Tüm Zamanlar GMT +4.5 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 16:58.


Powered by vBulletin® Version kapalı
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0
YASAL UYARI : İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan Ruhani.Net Adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K'nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. Ruhani.Net hakkında yapılacak tüm Hukuksal Şikayetler, Yöneticilerimiz ile iletişime geçilmesi yada iletişim formunu doldurulması halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde Ruhani.Net yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş sağlanacaktır. her yürlü sorunlar için email ; ruhaninet@gmail.com
sakarya escort sakarya escort sakarya escort sakarya escort serdivan escort izmir escort eporner