Ruhani  

Go Back   Ruhani > İslamiyet ve İslami İlimler > Tasavvuf
Kayıt ol Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 01-20-2012, 12:30   #1 (permalink)

 
musemma - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Üyelik tarihi: Jan 2012


Mesajlar: 486
Konular: 443

Karma Puanı: 7

Standart Kul olmak

islam, insanlığın başlangıcından sonuna (kıyamete) kadar, kâinattaki baş rolü oynayan insanı konu eder. Ve bu iki noktanın (başlangıcın ve sonun) arasında gelişen, bütün süreçlerin ve evrelerin her dönem ve her çağda, kainattaki başrol görevini almış -iasam kjffu-ettefr-4^gmrfaütün sosyal, toplumsal ve en tabii ihtiyaçlarına kadar cevap veren verip karşılıyan bir, nizamın adıdır. Kâinatın diğer değişmez kanunların da olduğu gibi değişmez, eksilmez ve yepyeni bir kâinat nizamı olarak durmaktadır.
Pek tabiidir ki, yaradan Rabbın kâinatı ve insanı yaratması hasebiyle, yarattıkalannı hangi düzende, nasıl yaşayacaklarını yine kendisi takdir edip, belirlemiştir
îşte bu kâinatta yaşayan küçük insana, yüklediği büyük görevin ne olduğunu ve niçin yaratıldığını "'ben insanları ve cinleri, ancak (sadece)bana kulluk etmeleri için yarattım'* ZARİYAT 56 diyerek bildirmiştir. Bu ayette anlaşılması gereken iki temel vurgu;
l . İnsanların yaradılış gayeleri Kulluk.
2. İnsan sadece Kulluk için yaradılmıştır,
öyleyse bizlerin hayatında, yaşadığımız süre içinde, her şeyin çekirdeğim oluşturur diye bileceğimiz, yaradılış gayemiz olan KULLUĞU çok iyi bilmemiz, onu en güzel şekilde idrak edip bellememiz gerekmektedir. Öncelikle bunu bilmek, insanın kendisini tanımasına, binaenaleyh, yaradan Rabbını bilip onu en güzel şekilde takdir etmesi ve kendisinden istenilen ibadeditin ne olduğunu idrak etmesine vesile olacaktır. Yine kulluğu bilmek, sair yaradılanlara hak etlikleri makamı verip, ibadeti sadece müstehak olana tahsis etmesi açısından önemlidir.
İbadetin Kelime Manası:
Kulluk (ibadet)in kelime manası: Boyun eğme, teslim olma gibi'(v.s.) manalarına gelir. Aslında bu kelime köleliğin müteradifi gibi görünsede, birbirinden ayrıldıkları en temel husus şudur:
• Kölelik; kişinin rızası olmadan seçicilik hakkı tanınmadan teslim olamk, baş eğmek demekse,
• Kulluk; kişinin kendi rızasıyla ve ihtiyarıyla varolan hasletlerini, egemen tanıdığı varlık veya kişilere kanalize etmesine denir.
Kulluk Hasleti, İki Kısma Ayrılır.
1. Fıtratta kulluk (ibadet)
2. Tevhitte kulluk(ibadet)
a.)Fıtratta kulluk: Fıtrat, insanın tabiatında mevcut olan hasletlerine denilir. Korkma, sevme, düşünme, kasıt, amel söz; ve bunların şümulünde kulluk edası, hepsi bu edanın kapsamına girmektedir. Bu konuda kulluğumuzun ilk merhalesini bizlere anlatan âyet, Araf suresindeki şu âyettir.
“Rabbın,Adem oğullarından zürriyyetlerini çıkardı... (yani dünyaya gelmiş
geçmiş bütün insanları huzuruna aldı) ve onları kendi*(aleyhlerine) nefislerine şahit tutarak,
"ben sizin Rabbınız değil miyim?" (demişti) buna cevaben insanlar: " evet şahidiz" demişlerdi.
Peki Allah'ü teâlâ bunu niçin böyle yapmıştı? Âyetin devamında..
"Bu kıyamet günü bizim bundan haberimiz yoktu demiyesiniz diye. Veya hut, ata/anınız önceden şirk koşmuş kimse/erdi. Şimdi bu batılı işleleyenler yüzünden bizleri helakmı edeceksin?"
Bu soruya cevap vermeden önce şu sorunun cevabının bulunması gerekir.( aranızda böyle bir i'tirafi hatırlayan varmı????...) Hiç bir İnsanda böyle bir hatırlama olmadığına göre, nasıl olurda hatırlamadığımız bir şeyden dolayı hesaba çekiliriz? Sorumlu tutuluruz Denilebilir?. Ancak hatırlama, gerçek manada olsaydı onu mutlak hayatımızda, unuttuğumuz diğer şeyler gibi unuturduk, ancak o zaman "hatırlamadığımız şeyden sorumlu değiliz" sözü haklı bir gerekçe olurdu.
"İnsan fıtrat üzeri doğar" sözünde, bizim bu i'tirafi belleğimizde yani bilinçaltımızda taşıyarak dünyaya geldiğimizi gösterir. Yani, Rabbı kabul ve itiraf, diğer korkma, sevme, hasletlerimiz gibi, dünyaya geldikten sonra öğrendiğimiz bir şey değil; dünyaya gelmeden beraberimizde bulunan, onunla programlanarak birlikte geldiğimiz bir haslettir. Kainatta asıl olan, Allah'ın Rablığını kabuldür; inkar ise arazidir, fıtrata aykırıdır. İlahlık iddiasında bulunan Firavn bile, Allah'ı tam inkar edememiştir. Yaradanı inkar ,tabiatın vücuduna ters olan şeydir
Fıtratın sahip olduğu, kasıt, amel, düşünce, saz gibi hasletleri, ibadet mefhumuyla ele alırız. İbadet kelimesini (kulluğu) kur'anda, tevhit akide iman (vs) gibi ifadelerin yanında, daha kapsamlı kullanırız.
"insan/arı ve cin/eri ancak bana, sadece bana kulluk etmeleri için yarattım" Zariyat 56
• Yaradılış gayemiz kulluk.
• Bizler sadece kulluk için yaradılmışız.
"Ey İnsanlar!sizi ve sizden öncekileri yaradan Rabbınıza kulluk(ibadet) edin."
• Hitap umumidir, kafir müslüman tüm İnsanlar bu hitabın kapsamındadırlar.
• Yaradılanlar, yaradan Rabba, Kulluklarını eda etmekle yükümlüdürler.
• Sizi ve sizden öncakileri yaradan Rabbı birleyin!
• Yani, ibadette birleyin.
• İbadeti, O'na hass, sadece O'nun için yapın!
“ sizin Allah 'tan başkasına kulluk (ibadet) etmekten nehy olundımı. "
• Kulluk, tam Allah'a, hamde Allah'dan gayrına eda edilen bir haslettir.
• Kulluğun, sadece Allah'a tahsis edilmesi; onun dışındakilerin ise, nefy'edilmesi gerekir.
“Ölüm sana gelinceye dek, Rabbına (Halikına) kulluk et!"
• İnsan hayatta olduğu sürece kuldur.
• Hayatın bitmesiyle kulluk son bulur.
• Hayatın bitene kadar kulluğunu Allah'a, yap!
Fırattaki ibadet, insanın tabii hasletlerini içeren bir mefhumdur. Yani, insanın yaşantısında var olan yemesi, içmesi, sevmesi ve nefret etmesine kulluk, fıtrattaki kulluk şeklinde ele alırız
İnsan, bu kulluğunda seçme, tercih etme hakkına sahip değildir. Çünkü insan, bu hasletlerin herhangi birini izale etme hakkına ve kudretine sahip olmadığı gibi, iş bu hasletlerle donanmış, bunlarla programlanmıştır. Buna bizim terminolojimizde şevki ilahi, bizim dışımızdakilerde ise, iç güdü diye tarif edilir.
Bir insanın "ben hiç yemeden uymadan yqşanm" demesi gibi. Böyle arazi (fıtrata aykırı) bir iddianın doğal bir sonucuda, sünnetullah gereği çok ağır ödenir. Güneşin bu tür bir iddiayla "ben yeryüzüne çıkmayacağım" sözünün akabinde olacak felaketlerin bir benzeride, insan bedeninde tezahür eder.
Rabbı kabul ve i'tiraf da aynen böyle fıtridir. İnsanda acıkma hissini uyandırcak her hangi bir amil olmasa bile, insan fıtratının kendisini dürtmesiyle bu duygu hissedilir ve gündeme gelir. İnsanın, bir yaradanın varlığını hissetmesi, fıtratın ilk merhalesini anlatan birinci misakta, Rabbı kabul edip i'tiraf etmesinden dolayıdır. Rabb cins bir isimdir. Yartıcı, (halik) sahip ve efendi gibi manalar içerir. Rabbın varlığına iman fıtridir. İnkar ise arazidir. İnkara iten âmiller sebepler her zaman şüphe, tereddüt ve teşviş (vesvese) içerir. İnkar,
vicdanen huzursuzluk verdiği gibi, kişinin tamamen inkar etmesi mümkün değidir.çünkü
kişinin en zor ve çaresiz bir anında, fıtratı yaradana sığnına ihtiyacı duyarak insanı yakalar,
iman ise, yakine mabnidir; iman, isbattır; yakin, (şüphesiz sağlam ve kat'i olarak bilmek)
itmi'nan (huzur ve güven) gerektirir. Konuyla alakalı en çarpıcı örnek İbrahim (a.s.) ın
kıssasıdır. \
"(İbrahim bir gün) üzerine gece bastırınca, bir yıldız görmüş ve" bu benim Rabbım demişti. Fakat yıldız batınca da (ondan yüz çevirip) "ben batanları sevmem"demişti. Ayı doğarken görünce "bu benim Rabbım "demişti. Fakat oda batınca "Rabbım beni doğru yola iletmezse, muhakkak sapıklığa düşmüş kimselerden olacağım" demişti. Sonra güneşi doğarken görünce, bu benim Rabbım bu daha büyük"demiş, oda batınca "ey kavmim ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım. Ben bir muvahhid (Allah'ı birleyiçi) o/arak, yüzümü gökleri ve yeri yaradan Allah 'a yönelttim; ben asla müşriklerden değilim" demişti.
Fıtratta ibadet mefhumundaki davette, zirvede misal gösterilecek örnek, tek vakıa, Hz. İbrahim in Rabbını tanıma vakıasıdır. sizin için ibrahimde güzel örnekler vardır. İbrahim'in Rabbını tanıması, birinci misakta kendisine dere (Dere: onda toplanmış, mayasında var. anlamındadır) edilmiş olmasındandır. İbrahim(a.s.), Rabbı biliyordu ancak, isim ve sıfatlarıyla bilmiyordu. Biz Allah'ı, akıl, duyu ve vasf, ile tanıyamayız. Çünkü Allah'ü teala, biz sana ilim vermeden önce, sen bizi bilmiyordun "buyurmaktadır
Fıtratının kendisini dürtmesi, Rabbı tanımaya sevketmişti. İbrahim Rabbım, kendisinde dere olmuş RABB kelimesinde camii olan isim ve sıfatlarıyla tanımaya çalışıyordu. Onun Rabbı batmamalıydı Samed Hay kayyum olmalıydı ibrahim batanları sevmezdi. İşte o mükemmeli tanımaya çalışıyordu. Normal bir seyirde, kişinin güneşe veyahut aya, benim Rabbım demesi şirktir; fakat, İbrahim müşriklerden değildi. EğerRabbım beni doğru yola iletmezse ben de sapıtanlardan olurum.
Bu ifadeleri anlamıyanlar, ibrahimi tenzih etmek için, Rabbım ha veya rabbım bumu?şeklinde, çeşitli ekler ilave ederek yanlış istifhamlara yol açmaktadırlar.
Halbuki, Allah'u teala ibrahimi zaten tezkiye ediyor, ibrahim (a.s)'ı şirkten tenzih ederiz. Allah': ibrahim hiç bir zaman şirk koşmamıştır” buyurüyor. Burada ibrahim,(as) eğer Rabbım beni doğru yola iletmezse, bana kendini vahy ile tanıtmazsa, bende sapıtan/ardan olurum. Anlamında ifade etmektedir.
Bazen insan şirk söyliyebilir ama müşrik olmaz.Çünkü ibrahime, herhengi bir uyarıcı gelmemişti ilahi mesaj henüz kendisine ulaşmamıştı."jşte ibrahim, kaybolanların, batanların, .
noksan sıfatlara sahip olanların, Rabb olamıyacaklannı biliyordu, yaradılanlardan yüz çevirip "ben bir muvahbid (birleyici) olarak yüzümü gökleri ve yeri yaradan Rabba, Allah 'a
çavirdim" demişti" En'am, 74,75,76,77,78,79.
• b.Tevhitte Kulluk Mefhumu: Arafdaki âyette, Allah' ü tealanın "bizim bundan haberimiz yoktu veya atalarımız önceden şirk koşmuş kimselerdi; bizde onlardan sonra gelen bir nesiliz. Şimdi o' batılı işleyenler yüzünden bizi helak mı edeceksin?" sorusuna cevap teşkil eden, ikinci misak dediğimiz Nisa süresi 165 ci, âyette şöyle buyuruyor.
Keza gönderilen, peygamberlerden sonra, insanların, Allah 'a karşı özür olarak ileri sürebilecekleri bir delilleri bulunmaması için, müjdeleyen ve korkutan peygamberler gönderdik.
Yani, peygamberlerin gönderilme sebebi insanlığın, bu tür özürleri bulunmaması
-içindi. İnsanlara vahyin ulaşması, tebliğinin ulaşması, özür gerekçelerini ortadan kaldırır
mahiyettedir.
Bu demek oluyorki, insanların fıtri hasletleri hiçbir zaman kurtuluş vesilesi değildir; Allah'ı kabul ve itiraf, kurtulma vesilesi olamdığı gibi,' insanın hayır olarak işlediği amellerde kurtulma vasilesi olamaz. Taki O'nu, peygamberlerini gönderip bize bildirdiği gibi takdir edelim ve amellerimizi sadece O'nun için yapalım.
Gelen bütün peygemberler, fıtratımızda sahip olduğumuz hasletleri nasıl kullanacağımızı ve ne şekilde eda edilmesi gerektiğini öğretmek üzere gelmişlerdir; binaen aleyh, Pygamberlerin getirdiği bütün emir ve nehiler, yine fıtri hasletlere ve cüz'lerine dönüktür.
"sen yüzünü Allah 'ı birleyici olarak doğruca dine, Allah 'm fıtratına (yani, yaratma kanununa uygun olan dine) ki: insanları ona göre yaratmıştır.” "''Rum, 30.
Sevgi: duygusu, insanda mevcut olan fıtri bir haslettir. Bu duygunun mertebeleri isimde aynı olasa bile, müsemmada farklı farklıdır. Binaenaleyh, kişinin bir kuşu sevmesiyle annesini sevmesi farklı şeylerdir. Buruda bizini Allah'ı nasıl sevmemiz gerektiğini, bu duygunun zirvesini kimin işgal ve kime aid olduğunu, Allah'u teala şu ayette bildirmektedir:
"İnsanlar içinde bir takım kimseler vardırki, Allah'tan başkasını ona ortak edinip Allah'/ sever gibi severler. Gerçi iman edenlerin Allah 'a olan sevgileri daha kuvvetlidir.” '"Bakara, 165.
• Sevme duygusu fıtridir.
• Bu duygu imandan bir cüz'dür.
• insanların bir kısmının mü'min olduğu.
• Allah'ı sevmede eşitlik söz konusu olmadığı
• İman edenlerin Allah'a olan sevgileri daha fazla olduğu.
• Allah'ı sevmenin delili, peygambere tabi olmaktır, "deki: Allah'ı seviyorsanız, bana
tabi olun"
KORKMA; duygusu, insan fıtratından gelen bir duygudur; bu duyguyu failiyyet, eylem olarak hareket ister. İnsanoğlu fıtrattaki ibadet mefhumunda (sevme, içme, v.s.) duygularda programlandığı gibi, korkuylada programlanmıştır. İnsan bu duyguyu kullanmada muhayyerdir. Ya, tağuttan veya Allah'tan korkarak sarfeder.
İnsanın küçüğü olan çocukta, bu duygu işlenmemiş çekirdek gibi olup, ebeveynler yönlendirirler. Eğer elverişli bir yere ekilirse, müsbet sonuçlar elde edilir; yok eğer biçimsiz rastgele bir yere ekilirse, o takdirde, Allah'tan gayrı korkular gündeme gelir. Korku İman esaslarından bir cüz' dür; bunada Âli imran,105. delildir.
"Şeytan ancak kendi dostlarım (yine kendi dostlarıyla,) korkutur ; siz ise sakın onlardan korkmayın! Eğer mü 'min iseniz benden korkun.
Bu âyetin umumundan çıkardığımız mesaijlar:
a.) Korkmanın fıtri bir duygu olup, iman dan bir cüz' olması
b.) Bizi Allah'tan gayrından korkutan şeytandır.
c.) Şeytan kendi dostlarını yine kendi dostlarıyla korkutur.
d.) Allah'dan gayrı hiç kimseden korkulmaz.
e.) İnsan, yalnızca Allah'dan korkar.
Yine başka bir âyette: " melekleri emri gereği, "İnasanlan uyarın! Benden başka İlah yoktur; bu sebeple bendan korkun!" diye, kullarından dilediğine gönderir. " Bu ayette korkunun tevhitten bir cüz'oldıığunu gösterir.
Korku İki Kısımdır;
a.) Tabii olan korku.
b.) Haram olan korku.
a.a) Tabii olun korku: İnsanın gayri ihtiyari irkilmesi, veya ânın dehşetinden ürprmesidir muşa (as)'ın korkusu gibi. "Musa korku içinde başına gelebilecekleri gözeterek
oradan kaçmıştı . . .
Bu tür korku, ânın dehşetinden korkması ürpermesidir. Bunda haramlık yoktur. Yani, kişinin ânın dehşetine kapılıp korkması, tabii korkudur. "Biz harbin dehşetinden korkup Rasulullah 'in arkasına sığınmıştık. " gibi.
Herhangi bir meselenin imandan bir cüz' olduğunu, varlığı imanı isbat yokluğu nefıyettiğini, bugibi naslardan anlaşılır. Yani Allahtan korkmak, imandan bir cüz'dür.
Fakat, insanların sana zarar vereceğini düşünerek harpten kaçmak, zarar veren korkudur. Nitekim Rasulullah (s.a.v.),: "düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin;
karşılaştığınızda ise, tabanları yağlayıp kaçmayın!" buyuruyor.” Buhari, Temenni kitabı.
Harbin dehşetinden ürpermek başka, oradan korkarak kaçmak başka şeydir. İşte bu istenilmeyen korkudur.
Fıtrı durum olan korku: Allah'tan gayrı kimsenin sana zarar vereceğini düşünmek tahattur etmektir (hatrından geçirmek).
Korku öyle bir vesiledjr ki, (menfi veya müsbet) Allah'a isyanda dahi, yani şeytana kullukta bile şeytan ve şeytan dostları tarafından, kulları Allahtan gayrı ile korkutarak isyana teşvikte bile kullanılmaktadır.
“Deki eğer ben Rabbıma isyan edersem,O büyük günün azabından korkarım….”
Bu sözü söyleyen Allah Rasulüdür. Rasulü isyana mani kılan şey, Allah korkusudur.. Korku, bütün ibadetlarde müessir bir amildir. Her ibadetin arkasında Allah korkusu vardır. Bu duygu, hem isyana hemde iteate kullanılan bir vesiledir. Allah'a iteat etmeyi veya isyan etmeyi bu duygu sağlamaktadır.
"onlara bazı kimseler (düşman olan ) insanlar size karşı bir araya geldiler bu sebeple onlardan korkun!" demişlerdi de (bu söz) onların imanlarını artırmış ve "Allah bize yeter; O'
ne güzel bir vekildir, "demişlerdi.
"sizi biraz korkuyla, biraz açlıkla ve biraz da mal, can ve ürünler den yana eksiltmekle deneriz. “
Korku, korkulan şeyin anılmasıyla, kalbin ürpermesidir. Gizli korku ise, insanın Allah'tan gayrisinin dilemesi ve gücü ile doğrudan doğruya, yada dolaylı olarak, kendisine zarar vermesinden korkmasıdır. Buda büyük bir şirktir. Şüphesiz ki, zarar veren fayda ve yarar veren elbette ki,, Allah'tır.
Kur'anda umumen "haşyet" kelimesi "havf "ın müteradifi gibi görünsede, haşyet korkunun zirvesi, ta'zim
ederek bilerek korkmaktır. Bunada en layık olan sadece Allah'tır "eğer inananlardan iseniz kendisinden korkmanıza en layık olan Allah 'tır. "Tevbe, 31. "buna rağmen bazıları Allah'tan haşyet eder gibi insanlardan haşyet ederler." Nisa, 77.
Bu duygu İmandan bir cüz olduğu gibi, Allah'tan gayrına hissedildiği durununda istenilmeyen haram olan korku gündeme gelir.
Korku anlatılırken haddi aşma dediğimiz merhalesi olmasından dolayı, dikkat edilmesi gereken, hususlar vardır. Eğer korku devamlı olarak gündeme getirilirse, Ümit kaybolur; devamlı ümit gündeme getirilirse korku kaybolur. Bunun sonucunda, çok sakıncalı durumlar söz konusu olur.
Bunada misal olarak, Hariciyye ve mürciyye fırkaları gösterilebilir. Hariciyye, sürekli olarak korkuyu gündeme getirip, Ümidi yok saymışlardır. Mürciyye ise, sürekli ümidi gündeme getirip, havf u yok saymışlardır.
Ehli sünnet'in tutumu ise, bu konuda i'tidali sağlamaktır. Yani kişi, korkuyla ümit arasında bulunması gerekir, kişi, Alah'tan gayrından ne kadar kokuyorsa, Allah' korkusu o nisbette azalır. Aynı zamanda kişinin kalbi ne kadar Allah' korkusu ile doluysa, o nisbette başka korkular çıkmış demektir.
____Sen. Allah'tan korkuvorsan. Allah sana düşmanlarını korkutarak yardım eder. "Ben size korku ile vardım ettim." Bizim kalbimiz Allah' korkusu ile doldukça, düşmanlarımızın kalbine bizim korkumuz dolar. Allah' korkusu denge unsurudur.
Sonuç olarak: kainatı yaratan, insanı yaratan ve her birine değişmez nizamlar koyup tanzim eden Allah; her dönem ve çağda rasullerini göndererek, kendisinin birlenmesin! istemiştir; binaenaleyh, gönderilen her peygamber Allah'ın varlığını ve zatını isbata çalışarak değil, kulluk edasının sadece yaradana yapılmasını, ondan gayrısına yapılan kullukların nefy' edilmesi için gönderilmişlerdir. İşte, Allah'ı birlemek dediğimiz Tevhitte, hakim olan her
zaman İsbat ve nefi'dir.
• isbat: Allah'ın Rezzak olduğunu bimek isbattır. Yani iman
• Nefi': Allah'tan gayrı kimsenin rızık veremiyeceğine itikad etmek ve O'ndan gayrisini Rızık veremiyeceği konusunda nefy'etmektir. Nefyin gündeme gelmesi ile, tevhit gerçekleşir. Yani isbat ve nefiy', bir birinin mütelazımıdır; herhengi birinin noksanlığı, Tevhidi iptal eder.
Allah'ın gaybı bildiğine iman isbattır; bizden istenilen nefidir yani, Allah'tan gayrı
kimsenin gaybı bilemiyeceğini itikad etmektir. Hem Allah'ın gaybı bildiğini söylemek nemde, "yan taraftaki komşumuz fal bakar" demek geçerli bir iman değil; bilakis bu şirktir. Halbuki bizden istenilen Allah'ı fiililerinde ve fiilerjmizde birlemek yani, Allah'tan başka kimsenin gaybı bilemiyeceğini söyleyip, O'nu, tevhid etmektir.
İsbat ve nefiy' tevhitte her zaman hakim olan bir mütelazımdır. Tevhit ise, Amellerin onsuz gerçerli olmayacağı bir mefhumdur; tevhidin zıttı, şirktir. Ve Allah, kulunun dilediği günahlarını bağışlar ancak şirki, yani, kendisine tasarruflarında ortak koşulmayı asla bağışlamaz.
b).Uluhiyet Tevhidi: Uluhiyet birleme manasında dır.Alah'ı fiillerinde ve fiillerimizde isim ve sıfatlarında birlemektir. Şirkin zıttı dır. Uluhiyet tevhidi olmadan, Rububiyet tevhidi geçerli değildir. Rububiyet tevhidine geçerlilik kazandıran uluhiyet tevhididir. Umum peygamberlerin daveti uluhiyet merkezli olmuştur. İbadette Allah'ı birlemek ve sadece ona eda etmek Allah'a yapmak umum peygamberlerin gönderilme nedenlerindendir.
“Andolsunki biz, Allah 'a kulluk edin ve tağuttan sakının diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik.”Nahl 36 “Allah 'a ibadet edin ve ona hiç bir şey ortak koşmayın”Nisa 36
Muaz b. cebel ® dan, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
Allah'ın kullar üzerinde ve kulların Allah' üzerindeki hakkı nedir biliyormusun? Allah' ve Rasulü en iyi bilen..Allah'ın kulları üzerindeki hakkı: kulların şirk koşmadan ibadet etmeleridir.
Kulların Allah' üzerindeki hakkı ise, Allah'ın kendisine ortak koşmayana azap
etmemesidir.” Buhari ve Müslim.
Senden önce hiç birRasul göndeımedikki, Ona:Benden başka ilah'yoktur; sadece
bana kulluk edin diye vahyetmiş olmayalım.. " Enbiya, 25.
musemma isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
kul, kul olmak, olmak


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


gizli ilimler gizli ilim
Tüm Zamanlar GMT +4.5 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 05:12.


Powered by vBulletin® Version kapalı
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0
YASAL UYARI : İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan Ruhani.Net Adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K'nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. Ruhani.Net hakkında yapılacak tüm Hukuksal Şikayetler, Yöneticilerimiz ile iletişime geçilmesi yada iletişim formunu doldurulması halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde Ruhani.Net yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş sağlanacaktır. her yürlü sorunlar için email ; ruhaninet@gmail.com
sakarya escort sakarya escort sakarya escort sakarya escort serdivan escort izmir escort eporner