10-17-2012, 00:28 | #1 (permalink) |
|
Hakikat yolu edepten ibarettir, tarikat bastan basa edeptir.
Edeb yoksa fayda da yok
Dünya imtihan ve iptilâlar mekânıdır. İlk bakıldığında rayihası hoş ve tatlı gelir. Çünkü nefse cazip gelir. Maksat O’na vasıl olmak olunca, insanın zahiri ve manevî dünyasında, nefis ve şeytan, kişiye türlü türlü tuzaklar hazırlar. Bu tuzaklar bazen aldatıcı bir serap veya çocukların heves ettiği elma şekeridir ki; dışı rengârenk boyalar ve tatlı şekerlerle süslü iken, içi ekşi ve kurtludur. İşte, bunun içindir ki mürid seyr-i suluk ederken, eğer dikkatli olmaz ve mürşidine olan teslimiyet ve itaatini yitirirse yönünü tek bir hedefe çevirmezse ve nefis engelini aşamazsa kesret âlemi, ona çıkılması zor girdap haline gelir. Asıl maksadını unutan ve dünyanın aldatıcı rayihasına gönül kaptıranlar, ebedi âlemlerini ziyana uğratanlardır. İllâ edeb, illâ edep! Allah’a giden yol edepten ibarettir; tasavvuf, baştanbaşa edeptir. Unutmayalım, edepten mahrum olan her şeyden mahrumdur. Edep bir elbisesi, kişiyi muhafaza eder. O bir lütuf tacıdır, onu giyen her belâdan kurtulur. Mürid, her hâl ve hareketinde kendisini kontrol altında bulundurmalı, adımlarını ölçü dâhilinde atmalıdır. Zanla değil edeple yürümelidir. Mürid, Allah yolunda tabi olduğu mürşidine içi ve dışıyla, kalbi ve diliyle, her şeyi ile teslim olmalı, acı tatlı her hâlde kendisine uymalıdır. Onun emir, tavsiye ve tercihlerinin kendisi için en hayırlı olduğuna inanıp gönül hoşluğu ile emirlerine sarılmalıdır. Mürşide edepte kusur etmek, sofiye manevi felaket olarak yeterlidir. Bu zillet dolu dünyada, erguvan çiçekleri gibi etrafa kokular saçan Allah Dostlarının kalbini kırmak ya da onları üzmek, insanın dünyada başına gelebilecek en büyük musibettir. Mürşitten faydalanmanın üç yolu İmam Gazali’nin (r.aleyh) belirttiği gibi; Manen hasta bir müridin mürşidinden tedavi olup fayda görmesi için şu üç şey çok önemlidir: Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap 1-Mürid, önce kendisinin hasta olduğunu kabul etmeli, sonra kâmil bir mürşidin elinde irşat olma ve manevî hastalıklarından kurtulma arzusunda samimî olmalıdır. Kendisini hasta kabul etmeyen kimse, doktor aramaz, arayışında samimî olmaz, bu kimse doktoru bulsa bile, teslim olamaz. 2- Mürid, kalbinin doktoru olan mürşidine güvenmelidir. Onun manevî tedavi işinde ehil olduğuna kesin olarak inanmalıdır. Çünkü kâmil mürşidin bu işteki ehliyeti, önceki mürşit tarafından tasdik ve ilân edilmiştir. 3- Mürid, mürşidinin verdiği manevî reçeteyi aynen uygulamalıdır. Mürşide güvendiği gibi onun verdiği ilâçlara da güvenmeli ve nefsine acı da gelse onları sabırla ve gönül hoşluğu ile devamlı içmelidir. Bu şartlara uyan kimse (inşaallah) derdine derman bulacak, kalbi Allah ile huzura kavuşacaktır. Muhammed Arabkendi (ks) Hazretleri; “Kamil Mürşitler, gerçek ferasete sahip oldukları için aldanmazlar. Onlar insanlara görüşlerine göre değil, iç âlemleri uyarınca muamele ederler. Nitekim büyüklerimiz; ‘Biz öyle kimseleriz ki bize oyun olmaz’ demişlerdir.” Kalpte vahdet gerekir, yoksa maksattan uzaklaşır insan. Mürid ilk önce mürşidine karşı olan ihlâsını kontrol altında tutmalıdır. Abdurrahman Tahi kuddise sirruhu hazretleri: “Büyüklerimiz tarafından müride ulaştırılabilecek en ağır zarar, onun ihlâsını kaybederek mürşidini inkâr etmesidir (beğenmemesidir). Bundan daha büyük bir zarar yoktur. Makbul mürid, sevinci ve üzüntüsü mürşidinin sevinci ve üzüntüsü olandır.” demiştir. İmam-ı Rabbanî (ks) Hazretleri, tasavvufun içerisinde yeni kaideler çıkarıp kendilerinde varlık hissi peyda olması nedeniyle hataya düşenlere şöyle diyor: “Yetmiş iki bid’atçı fırkadan pek çoğunun dalâlete sapmasına ve doğru yoldan çıkmasına sebep odur ki; sofîye yoluna girmişler ama işin hakikatine vakıf olamamışlardır. Süluku tamam etmeden düşmüş ve dalâlete sapmışlardır.” Yolda daim kalmanın şartı teslimiyet Eğer hayır istiyorsak, istediğimiz gibisini değil de istendiği gibisini tercih etmemiz lâzım. Müridi teslimiyeti tutar, bu yolda resmiyet, teslimiyettir. Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap Orduda disiplin ne ise manevî mektepte de edep odur. Zira zahiri disiplin dışa hükmeder, bâtınî disiplin, doğrudan doğruya içe hükmeder. İmam Rabbanî (k.s) Hazretleri: “Bu büyükler, birisini bu yola almaya ve sadakatli bir tâlibe, kısa zamanda şuur ve huzur vermeye güçlü oldukları gibi bunları (müride emaneten verilmiş, mülkü olmayan kemâlâtı) geri almaya da güçlüdürler. Bir edebin terki sonunda kalplerinin bir incinmesi, saliki müflis bir hâle getirir.” buyurmuştur. (Mektubat-ı Rabbani; 221. Mektup) Mürşidini seven bir talibe, mürşidin her yaptığı ve her sözü sevgili gelir. Onda itiraza yer yoktur. Hiçbir işine, hiçbir sözüne, hardal tanesi kadar bile itiraz etmemelidir. Karşılık veren mahrum kalmaktan kurtulamaz. Mahrumiyet içinde kalan bir sofî, gül bahçesinin içinde gül kokusundan nasibini alamayan bedbaht bir insan haline gelir. Hulâsa olarak: Şah-ı Nakşibend kuddise sirruhu Hazretleri: “Ben, değersiz bir mahlûkum.” buyururlar. Varlık peşinde koşan Var’a ulaşamaz. Bir insan, hayatının o anına kadar topladığı varlıkları dağıtıp kendisinin hiç olduğunu öğrenecek ki var edeni bulabilsin. Allahu Zülcelâl varlığımızdan sıyrılmayı; edeb ve itaat ile Sâdât’ın yolundan faydalanmayı nasip etsin, inşaallah |
|
|