Ruhani  

Go Back   Ruhani > İslamiyet ve İslami İlimler > Fıkıh İlmi
Kayıt ol Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 02-02-2012, 04:21   #1 (permalink)

 
musemma - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Üyelik tarihi: Jan 2012


Mesajlar: 486
Konular: 443

Karma Puanı: 7

Standart Sabır

-Sabır:Nefsi Allah’a itaat etmeye hapsetmek ve bu itaate devamlılığını muhafaza etmek, onu ihlasla kollamak ve ilimle güzelleştirmek.

-Sabır:Nefsi günahtan korumak, şehevî arzulara ve dine karşı bütün sapmalara karşı koyarken sebat göstermek.

-Sabır:Allah’ın kaza ve kaderine hiçbir şikayette bulunmaksızın rıza göstermek.



Sabrın Hükmü Nedir?

Sabır; Kitap, Sünnet ve icmaî ümmet ile farz olduğu gibi aynı şekilde akli delillerle de farzdır.

Allah Teala yüce Kitabında sabrı çok sayıdaki çeşitleriyle zikretmiş ve yetmiş küsür yerde sabrın farz olduğuna işaret etmiştir.

1-Kur’an-i Kerimde Sabrı emretmiştir:

“Ey iman edenler! Sabredin, sebat gösterin ve (Allah yolunda) nöbet bekleyiniz ve Allah’tan korkunuz ki, felah bulasınız”. (Al-i İmran-200)

2- Yine Kur’an-i Kerimde Sabrın zıddından nehy etmiştir:Şu ayeti kerimede olduğu gibi:“O halde peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret. Onlar hakkında acele etme” (Ahkaf -35)

3- Aynı zamanda Sabırla yardım dilemeyi emretmiştir: Şu ayeti kerimede olduğu gibi:“Ey iman edenler! Namaz ve sabır ile yardım dileyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.”(Bakara-153)

4- Sabır ehlini takdir etmiştir:Allah Teala’nın şu ayeti kerimesinde olduğu gibi: “Zorda, darda ve savaş zamanında sabredenler,işte doğrular (sözlerinin erleri) onlardır, takva sahipleri de onlardır”.(Bakara –177)

5-Allah Taala’ nın sabredenlere karşı sevgisi çok fazladır: Şu ayeti kerimede olduğu gibi;“ Allah Teala sabredenleri sever.” (Ali İmran -146)

6-Allah Taala onlarla beraberdir: Şu ayetle belirtildiği gibi:“Sabrediniz, muhakkak ki, Allah sabredenlerle beraberdir.”(Enfal-46)

7- Sabrın,sabredenler için daha hayırlı olduğunu bildirmiştir: Şu ayette olduğu gibi:“Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Nisa –25)

8-Sabredenlere, mükafatları işledikleri en güzel ameller üzerinden verilecektir:Ayeti Kerimede belirtildiği gibi:

“Ve onların mükafatlarını yapmakta olduklarının(amellerin) en güzeliyle veririz.” (Nahl –96)

9-Sabredenlerin mükafatları hesap yapılmaksızın verilecektir:Allah Taala’ nın belirttiği gibi:“Sadece sabredenlere , mükafatları hesapsız ödenecektir.”(Zümer-10)

10- Sabredenler müjdelenmiştir:Şu ayeti kerime de olduğu gibi: “Yemin olsun ki, sizi biraz korku, açlık, mallardan,canlardan ve ürünlerden biraz azalma ile imtihan ederiz(deneriz),sabredenleri müjdele.” (Bakara –155)



Bununla beraber, Sünnette sabrın vacip olduğuna delalet eden hadislerle dolup taşmaktadır. Bunlardan bazıları:

Peygamber Sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki; “Müminin durumuna hayret doğrusu ! Bütün durumlarda o, hayırdadır. Bu yalnızca mümin için böyledir, başkası için değil. Eğer sevindirici bir durumla karşılaşırsa şükreder bu onun için hayır, yok eğer bir kötülükten dolayı üzülürse sabreder bu da onun için hayırdır.”(1)[Müslim bu hadisi çıkarmıştır.(Nevevi şerhi-18/125)Ve diğerleri Süheyl bin radıyallahu anh hadisinden. Bab’ da ise onun dışındaki sahabeler(Radıyallahu anhüm) bazıları “Muhammed b. Asım cüzünde” çıkarmışlardır.(No:10)]



Diğer taraftan icma’ ise, İbn kayyim el- cevziye, “medaric-üs-salikin” isimli eserinde:“Ümmetin icmasıyla ile sabır vaciptir”demiştir. (2-152) Akıllı kişi dünyadaki her şeyin biteceğine kanaat getirmelidir. Onlardan bir kısmının varlığı mümkündür, muhal(imkansız) değildir. Mümkün olmayanlar için ise mahlukun onu meydana getirmesinin bir yolu yoktur. Stresli bir hale sürüklendiğinde , yardım alıp korunmak için iki taraflı bir izâr tutması gerekir:



Birinci taraf: Sabır.

İkinci taraf ise: Rıza.



Ki, o fiilinden dolayı tam ecir alsın. Bu alemde nice sıkıntılar, zorluklar vardır ki, giderilmesi imkansızdır. Fakat bazen göz açıp kapamadan daha kısa bir sürede çözüme kavuşur.İtaat eden kul bilmelidir ki, ölçüsü dinde beyan edildiği gibi sabrın vacip olması genel olarak gerekir her meselede tek tek değil .



Sabır insanın emellerine ulaşabilmesi için zorunlu bir ihtiyaçtır. Sabredenler işlerinde başarılı olurlar.

Bundan dolayıdır ki, dünyada başarılı olanların tümü emellerini sabırla gerçekleştirmişlerdir. İnsan hayatındaki, zorluklara aldırmadan dikenli yollarda, engellere takılmadan yürüdüler ve hayattaki bütün zorlukları normal karşıladılar. Eğer sabır olmasaydı çiftçi ürününü elde edemez, savaşçı ödediği bedelden bir sonuç alamazdı. -Bilinmelidir ki, başarı sadece Allah’tandır-. Dünya işinde başarılı olmak için hal böyleyse peki ya ahirette kurtuluşa ermek isteyen insan ne yapmalı?



Şüphesiz ki, ahirette başarılı olmayı isteyenin sabra daha çok ihtiyaç duyması kaçınılmazdır. Özellikle gök, yer ve dağların yüklenmeyip altında ezildikleri Allah Taala’ nın halifesi olma emanetini üstlendikten sonra, insanoğlunun sabra ihtiyacı daha şiddetli ve daha da elzemdir.



İman edenler, mallarında ve canlarında, ki bunların hepsi onlar için çok değerlidir, en fazla eziyete, belaya ve imtihana maruz kalıyorlar. Çünkü onlar cenneti istiyorlar, ki o da ,Allah Taala’ -Kitabında belirttiği gibi malları ve canları karşılığında cenneti vermek üzere satın aldığı- pahalı mülküdür. Onun bir bedeli olmalıdır ve bu bedelden kaçış yoktur.



Allah Taala yüce kitabında bunu beyan ederek şöyle buyuruyor: “Allah müminlerin mallarını ve canlarını karşılığında kendilerine cenneti vermek üzere satın aldı. Onlar Allah yolunda savaşırlar, bu yolda kimi zaman öldürürler ve kimi zaman da öldürülürler. Bu Allah'ın üzerine borç aldığı ve hem Tevrat'ta, hem İncil'de, hem de Kur'an' da yer verdiği bir sözdür. Allah' dan daha çok sözünde duran kim olabilir ki? O halde yaptığınız bu alışverişe sevininiz. İşte büyük kurtuluş, büyük başarı budur”.(tövbe:111)



Mücahit Müslümanlar(Hak ehli) bu bedeli asırlar boyu ödediler, bundan dolayı kendilerinden sonra gelen mücahitlerin Müslüman kardeşleri de bu bedeli ödemelidirler.



Bu durumu beyan için Allah (c.c)kitabında şöyle buyuruyor. “Elif. Lâm. Mim. İnsanlar sırf inandık' demekle; hiçbir sınavdan geçirilmeksizin bırakılıvereceklerini mi sanıyorlar?" Biz onlardan önceki kuşakları sınavdan geçirdik. Bu sınav sonucunda Allah, doğru sözlüler ile yalancıları kesinlikle belirleyecektir” (Ankebut:1-3)



Ve Bakara suresinde ise şöyle buyuruyor:“Acaba sizden öncekilerin başlarına gelenlerin benzeri sizin de başınıza gelmeksizin, kolayca Cennet' e gireceğinizi mi sandınız? Onlar öylesine ağır sıkıntılara ve zorluklara uğradılar, öylesine sarsıldılar ki, peygamberleri ile çevresindeki inanmışlar Allah'ın yardımı ne zaman gelecek?" dediler. İyi bilin ki, Allah'ın yardımı yakındır”.(Bakara:214)



Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: “insanlardan en şiddetli imtihana tabi tutulanları peygamberlerdir, sonra sırasıyla dine bağlılığına göre mükemmel(ideale) kişiler gelir. Eğer dine sağlam bir şekilde bağlı ise imtihanı da o derece şiddetlenir. Yok eğer dininde zayıf ise ona göre imtihana duçar olur. Kişi yeryüzünde yürüdüğü müddetçe belanın sıkıntısı onu terk etmez”. (2)[Tirmizi nakletmiştir (2098) İbn Mace( 4023), Darimî (2-32) İbn Habban (698-699) El hakim (1-40,41) Ahmet(1/172,174,180,185) ve diğerleri. “iki yoldan Said b. Ebi Vakkastan merfu olarak. Dedim: O şahittir. Bunun için bir diğer delilde var İbn Mace nakletmiştir(4024) El- hakim(4-308) ve diğer ikisi. Ebu Said el Hudri Radıyallahu anh. Hâkim dedi: “Müslim”in şartına uygun olarak sahihtir. Zehebi’ de buna muvafakat etmiştir.Dedim: O, onun ikisinin dediği gibidir.]



Musibetler genel olarak iman ehli için daha hayırlıdır; pek çok sebepten dolayı:



A)Musibetler Müslümanlar Topluluğunu Temizler:



Müslümanlar topluluğundan , Müslüman olmayıpta müslümanlar gibi giyinip davrananları ayıklar. Bunlar Müslümanlara biz sizinle beraberiz derler. Fakat birisinin başına dinine olan bağlılığından dolayı bir bela yada musibet gelince de, zayıf düşer ve musallat olanlara karşı cesaretini kaybeder.



Allah Taala bunlar için şöyle buyuruyor: “Öyle kimseler var ki, "Allah'a inandık" derler. Fakat Allah uğrunda işkenceye uğradıklarında insanların işkencesini Allah'ın azabı ile bir tutarlar. Eğer sana Rabb'inin bir yardımı gelecek olursa, böyleleri kesinlikle "Biz sizlerle beraberdik " derler. Acaba Allah, insanların içlerinde sakladıkları duyguları herkesten iyi bilmez mi?(Ankebut:10)



Bu sınıf insanların olmasından dolayı imtihan müminlerin konumunu güçlendiriyor. Kötüyü onların safından yok ediyor. Körüğün, demirin pislik ve pasını yok ettiği gibi.



Allah Taala yüce kitabında bu durum hakkında buyuruyor ki: “ Allah müminleri, şimdi içinde bulunduğunuz durumda bırakacak değildir, pis olanı temiz olandan ayıracaktır”. (Al-i imran:179)



b)Musibetler Müslümanları eğitir:



İmtihan yani belalara duçar olmak Müslümanları olgunlaştırır . Dönüşlerini yani toplumdaki etkilerini kuvvetlendir ve cevherlerini parıldatır.



Allah Taala hayat nizamı kitabında buyuruyor ki:

“ Bir de Allah, iman edenleri günahlardan temize çıkarmak, kafirleri de helak etmek ister.” (Al-i imran:141)



Bir diğer ayette Allah Taala şöyle buyuruyor:

“Allah, gönüllerinizdekini deneyden geçirmek ve kalplerinizdekini arıtmak için bunları başınıza getirdi. Hiç kuşkusuz Allah gönüllerin özünü bilir”. (Al-i İmran/154)



4-Musibetler Mü’minlerin derecelerini yükseltir:



Sabrın karşılığında Allah Taala onlara kat kat güzel ameller verir, günah ve hatalarını bağışlar, onları musibet ve belalardan muhafaza eder ve bu yaptıkları ameller onları annelerinden doğdukları gün gibi tertemiz yapar.

Çünkü insanoğlu günahsız olmaz. Bunun için Allah Taala’ kullarını bazen imtihan eder yani belalara iptila eder. Bu da onlar için bir rahmettir.



Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: “Kişi yeryüzünde yürüdüğü müddetçe belanın sıkıntısı onu terk etmez”.(3)



Bundan dolayıdır ki,Allah Taala müminleri, sabır, sebat gösterme ve nöbet tutmayı emretti ki üzüntü, endişe,kaygı,sıkıntı ve bitkinlik nefsin açık olan gediğinden ona sızmasın. Bu şekilde hareket etmedikten sonra hiç bir şey ona fayda vermez.



Eğer sabır iman edenler için bir zaruret ise, Peygamberler onların liderleri olarak daha büyük ve şiddetli belalarla iptila oluyorlardı, bundan dolayı onlar daha fazla sabra muhtaçtılar. Hatta azim sahibi diye vasıflandırılan peygamberlerin,sabrı bu hususta örnek ve modeldir.



Allah Taala Kur’an-i Kerimde buyurduğu gibi: “O halde peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sabret” (Ahkaf:35)



Bu seçilmiş peygamberler salavatullahi ve selamuhu aleyhim topluluğunda musibetlerin en belalısına maruz kalan son peygamber Muhammet sallallahu aleyhı ve sellemdir.

Şöyle buyurdu. “Allah için hiç bana eziyet edildiği kadar kimseye eziyet edilmedi, Allah’tan öyle korkarım ki hiç kimse o şekilde korkamaz”.(4) [Tirmizi rivayet etmiştir(2472),İbn Mace:151, Ahmet:3/120ve 286, İbn hibban:2528, beğavî “şerhi sunne”:14/276, hammad b. Seleme yoluyla Sabit b Enes’ ten merfu olarak

Dedim ki: bu sahih bir isnattır.]



Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’ e sabrı ve sabırda yarışmayı emreden ayetlerin çok olmasında şaşılacak ne var ki. İşte bu ayetlerden bazıları:



Allah Taala buyuruyor ki: “(Ey Peygamberim) sen, sana vahiy olunana uy ve Allah hükmedinceye kadar sabret o hakimlerin en hayırlısıdır.”(Yunus:109)



Ve şu ayeti kerimede buyurduğu gibi: “Sabırlı ol( ey resulüm) çünkü Allah güzel iş yapanların(Muhsinlerin) mükafatını zayi etmez” (Hud:115)



Ve yine buyuruyor ki,Allah Taala:“(Ey Resulüm), öyleyse onların söylediklerine sabret. Güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabb'ini övgü ile noksanlıklardan tenzih et; gecenin bir bölümü ile gündüzün başlangıcı ile sonunda da O'nu noksanlıklardan tenzih et ki, karşılığında hoşnut olasın”. (Taha:130)



Ve şu ayeti kerimede buyuruyor ki:“Rabbinin hükmüne sabret, çünkü sen, gözlerimizin önündesin, kalktığın zaman Rabbini övgü ile an. (Tur: 48)



Ve yine buyurdu ki Allah Taala: “Rabbin için sabret” (Muddesir:7)



Ey kardeşlerim:İşte vefat edene kadar böyleydi sabredenlerin efendisi Sallallahu aleyhi ve sellem. Sizin için onda güzel bir örnek ve dosdoğru bir model vardır.



SABRIN MERTEBESİ

Allah Taala kitabı kur’an-i Kerim’ de sabrı zikrettiği yerler takip edildiğinde ve Peygamber sallallahu aleyhı ve sellem’ in de buyurduklarına bakıldığında, net olarak anlaşılır ki, sabır büyük bir yap ve aynı zamanda büyük bir makam sahiptir.



1-Sabrın İslam’da yüksek değerlerle beraber zikredilmesi



a)Allah Taala sabrı kesin inanmayla beraber zikretmiştir.



Şu ayeti kerimede olduğu gibi: “Sabrettikleri ve ayetlerimize kesinlikle inandıkları zaman, onların içinden, buyruğumuzla doğru yola götüren önderler yaptık”. (Secde:24)



Allah’ın gerçek kulları bunu gayet iyi biliyorlar ki,cinî ve insanî şeytanlar insanoğluna iki silah ile ani ve şiddetli bir saldırıyla ele geçirmek istiyorlar:



Birincisi: Şehvetler;aşırı istek ve arzular ahlakını bozar ve böylece onu dosdoğru yoldan çıkarır.



Allah Taala bu hususu işaret ederek şöyle buyuruyor: “Allah sizin tevbelerinizi kabuk etmek ister. Oysa nefislerinin arzuları peşinden koşanlar sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi isterler”. (Nisa:27)



İkincisi: Fikir ve düşüncelerini bozmak için her vesile ile şüpheler oluşturur ve böylece onu delalete sürükler.



Nefsini her türlü kötülükten dizginleyebilen müminler, bu düşmanlar ile daha kuvvetli ve daha şiddetli silahlarla mücadele ediyorlar:



Birincisi; sabır ki, onunla, şehvet ve nefsin kötü hevalarından korunur.



İkincisi; Yakin yani kesin bilgi ki, bununla şüphe, zan ve ön yargıları parçalayarak yok ederek.



Kim bu engeli atlatırsa muttakilerin(Allah’ tan gerçekten korkanlara) imamı olur.... Sabır ve yakin olmadan dinde imamlık (liderlik) elde edilir mi hiç?! Geniş açıklama ve güzel ayrıntı daha sonra gelecektir.-İnşaallah-



b) Allah Taala sabrı dört ayrı surede şükürle birlikte zikretmiştir.



1- Allah Taala İbrahim suresinde şöyle buyuruyor: “Biz Musa'yı "Soydaşlarını karanlıktan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın (tarihlerinde iz bırakmış) günlerini hatırlat" direktifi ile somut mucizelerin desteğinde peygamber olarak gönderdik. Bu hatırlatmada sabırlı ve şükreden herkesin alacağı ibret dersleri vardır”. (İbrahim:5)



2-Ve Allah Taala Lokman suresinde ise şöyle buyuruyor: “Allah size, bir kısım delillerini göstersin diye, Allah'ın izniyle gemilerin denizde akıp gittiğini görmediniz mi?Şüphesiz bunda çok sabreden çok şükreden herkes için ibretler vardır”. (Lokman:31)



3-Allah (c.c) Sebe suresinde ise şöyle buyuruyor: “Fakat onlar "Ey Rabb'imiz, seferlerimizi uzun aralıklı yap" diyerek kendilerine yazık ettiler. Bunun üzerine onları dillere düşürdük, toplumlarını parçalayarak öteye-beriye dağıttık. Hiç kuşkusuz sabırlıların ve şükredenlerin bu olaylardan çıkaracakları bir çok dersler vardır”. (Sebe:19)



4-Allah (c.c) son olarak da Şura suresinde şöyle buyuruyor : “Allah dilerse rüzgarı durdurur, gemiler denizin yüzünde durakalır. Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır. (Şura:33)



Aynı şekilde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’ de şükür ve sabrı bir arada zikrederek şöyle buyurmuştur:

“Müminin durumuna hayret doğrusu! Çünkü onun bütün işleri hayırdır. Bu sadece mümin için geçerlidir, başkası için değil. Eğer sevindirici bir durumla karşılaşırsa bu onun için hayırdır, yok eğer üzücü bir durumla karşılaşırsa bu da onun için hayırdır” (5)



c)Allah Taala sabrı tevekkülle beraber de zikretmiştir:



Şu ayeti kerime’ de:“Onlar ki, sabrederler ve sırf Allah'a tevekkül ederler. (nahl:42)



Ve yine Allah Taala şöyle buyurmuştur: “İyi işler yapanların alacakları ödül ne güzeldir!

Onlar ki, sıkıntılar karşısında sabrederler ve sadece Rab'lerine güvenirler”. (Ankebut:58-59)



Kim ki,sabrı ve tevekkülü bir araya getirebilirse , muradı gerçekleşmiş ve hedefine ulaşmış olur.

Çünkü başarı iki duruma bağlıdır:



Birincisi; Harcanan çaba ile zorlukların boyun eğmesi, kişiye bağlıdır ve onun kontrolü altındadır. İşte bu durumlar sabra ve sabırda yarışmaya muhtaçtır.



İkincisi ise:Kişinin kontrolünde olmayan gaybın ve kaderin gizli tuttukları. Bunun karşısında müminin elinde tevekkül ve Allah Taala’ ya dayanıp sığınmaktan başka bir şey yoktur.



d) Alemlerin Rabbi sabrı namaz ile zikretmiştir.



Bakara suresin’ de şöyle buyuruyor:

“Ey müminler, sabırla ve namazla Allah'tan yardım isteyin. Hiç şüphesiz Allah, sabredenler ile beraberdir”. (Bakara:153)



e)Allah Taala’ yı Tesbih ile sabrı beraber zikretmiştir şu ayetinde



Yüce Kitabında Rabbimiz şöyle buyuruyor“Rabbinin hükmüne sabret, çünkü sen, gözlerimizin önündesin, kalktığın zaman Rabbini övgü ile an”. (Tur:48)



Ve yine buyurdu ki: “Ey Muhammed! Sabret, Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir. suçunun bağışlanmasını dile; Rabbini akşam-sabah överek tesbih et”. (Mümin:55)



f) Allah Taala Sabrı cihat ile beraber zikretmiştir :

Bununla ilgili olarak Allah Taala şöyle buyurmuştur: “Buna karşılık dinlerinden dönsünler diye çeşitli işkencelere uğratıldıktan sonra göç edenler, arkasından cihat edenler ve karşılaştıkları zorluklara sabırla katlananlar da var. Hiç kuşkusuz Rabbin, tüm bu olup bitenlerden sonra onlar hakkında affedicidir, merhametlidir”. (Nahl:110)



Nasıl ki cihat imanın doruk noktası ise sabırda ahlakın doruk noktasıdır. Çünkü sabır ona eklenir ve onun yelelerinden güzel ahlak çıkar. Daha sonra zikredeceğiz-İnşaallah-



g)Takva ile zikredilip birleştirilmiştir.



Şu ayeti kerimede olduğu gibi:“Eğer (bunlara karşı) sabreder ve Allah tan korkarsanız, bu tutum azimliliğinizin, kesin kararlılığınızın bir belirtisidir”. (Al-i İmran:186)



ğ) Hak ile beraber zikredilmesi; Allah Taala şu ayetinde belirtmiştir;

“Birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır” (Asır:3)



Burada Sabrın önemine belirtmek için “Tavasav” lafzı tekrar edilmiştir. Halbuki, sadece “ve” ile atıf(iki sabır ve hak kelimelerini birbirine bağlaya bilirdi)edilebilirdi. Sabır kelimesini hak kelimesine atıf etmemiştir. Bu da “sabır” kelimesinin konumunun önemini belirtmek için Tefaül siğasını belirtmeksizin,teyit için atıf’ la yetinilmemiştir. Ayrıca burada bizzat zikredilmesi, sabrın önemini belirtmek içindir.”Tavasav bihî” tâbî olarak zikredilmemiş bilakis asıl olarak ayette yer almıştır.



h) Ve sabrı rahmetle beraber zikretmiştir:



Beled suresinde Allah Taala şöyle buyuruyor.

“Sonra inanıp birbirlerine sabır tavsiye eden ve merhamet tavsiye edenlerden olmak”.(Beled:17)



Sabır: Hayır fiilinde sebat göstermektir. Rahmet ise hayır fiili yerine getirmek için muharrik( motordur) dir. Bundan dolayı aralarında bir bağ vardır.



Kur’an-i Kerim’ de “Tavasav” kelimesinin silsile halinde dört yerde zikredildiğini görürüz. İki tanesi asır suresinde zikredilmiş. Diğer ikisi ise beled suresinde zikredilmiştir. Sabır pek şanslıdır bu meselede çünkü bahsettiğimiz her surede ikişer defa zikredilmiştir.



Bundan şu faydalar hasıl oluyor :Bir; sabır mertebesinin yüceliği, Allah’ın dininde ve müminlerin hayatındaki önemi.



İki;sabrın insana zor gelmesi, aynen ismi de tadı gibidir. Bundan dolayı da müminlerin arasında birbirine tavsiye ve hatırlatılması gerekir.



Üç; sabır islamî değerler arasında bütünlüğü sağlayıcı dağılmaları yeniden birleştirici ve ölü kalpleri diriltici müşterek bir faktördür. Bundan dolayı bir çok yerde sabırla diğer islami değerler beraber zikredilmiştir. Bazılarına işaret ettik. Allah Taala daha iyisini bilir...





2-Sabır İslam Ahlakının Bütününü Kapsıyor



Ey Allah’ın rızasını isteyen sabırlı kul bil ki;

İman ve İslam ahlakının çoğu sabırla alakalıdır. Her ne kadar isimler alakalı oldukları mevzu ile farklılık arz etseler bile. İşte, aşağıda belirteceklerimize dikkat et:



İffet; yeme,içme ve cinsi şehvetten kaçınmak için sabretmektir.

Yiğitlik; kargaşa ve kaos ortamlarında sabretmektir.

Hoşgörü; kızgınlık anında, intikam duygularına kapılmayıp sabretmektir.

Genişlik; öfke anında sabretmektir.

Kanaat; yeterli ve az olana sabretmektir.

Sır; bir durumu gizlemeye sabretmektir.

Hükme rıza; günaha sabretmektir.

Nefsi dizginleme;şehevi duygulara götüren yollara kapılmayıp sabretmektir.

Zühd; olur olmaz yaşam tarzına sabretmektir.



İşte gördüğün gibi İslam ahlakının gövdesi sabırdır. Bundan dolayı peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’ e iman hakkında soru sorulduğunda vakit “İman sabır ve hoşgörüdür” buyurdular. (6)[Hakim rivayet etmiştir - 3/626- Zehebi zayıftır demiş.

Ebu Naim “Hilye” de –3/357- de Bekir b. Hüneys oda Abdullah b. Ubeydullah b. Umeyr oda babasından oda dedesinden merfu olarak rivayet etmiştir.

Dedim- inşaallah – bu hasen bir isnattır.

Bekir b. Hüneys’ te çok ihtilaf edilmiştir. Fakat Hafızın “Ettakrip”isimli eserinde –1/105- kararlaştırdığına insanın kalbi mutmain oluyor. “Sadıktır fakat bazı yanılmaları var” diyor Onun hakkında.

Ondan sonra gelen ravi Muhammed b. zekvan oda Ubeydullah b. Umeyr oda Amr b. As rivayet etmiştir.

Dedim: Muhammed b. Zekvan zayıftır. Ondan sonra gelen Süveyd Ebu hatem anlattığına göre Abdullah b. Ubeydullah b. Umeyr oda babasından oda dedesinden rivayet etmiştir.

Dedim: süveyd Ebu Hakem de zayıftır.

Bu silsileyi b. Nasır’ ın “Salat” bahsinde – 5/143 –zikretmiştir. Onun aynı zamanda Şihap ez-Zühri yoluyla sahih mürsel bir rivayette var.

Bu zikrettiklerimizi bir bütün olarak göz önünde bulundurduğumuzda hadis doğrulanmış ve ispatlanmış olur-İnşaallah-]

SABRIN ŞARTLARI

1-İhlâs:Sabır bütün insanlar arasında müşterektir. Fakat İslamî (şer’ î) ölçüler içindeki sabır ile diğerlerini birbirinden ayıran temel özellik “sebep”(saik)tir. Ku’an-i Kerim ve yüce Peygamberin sünnetinde övülmüş olan sabır,Allah için olandır. O sabır ki,Allah Taala onun hakkında şöyle buyuruyor:

“Rabbin için sabret” (Müddesir:7)



Ve yine Allah Taala buyuruyor ki:

“Rablerinin rızasını kazanmak ve teveccühüne nail olmak için sabrederler. Yani, ne halka karşı gösteriş, ne de gönüllerinde bir gurur ve iftihar duygusu beslemeyerek, sırf Allah rızası için zahmetlere katlanıp hak yolunda sabır ve sebat gösterirler”. (Ra’d:22)



Allah Taala sabredenleri övdü çünkü onlar, Allah rızasını kazanmak için sabrettiler. İşte bu, gösteriş ve şüphelerinden arındırılmış ihlâstır.





2-Allah’ ı Kullarına şikayette bulunmamak:Allah Taala ’yı kullara şikayet etmek sabrı yok eder. Onu sıkıntı ve kedere boğar.

Allah rasülü sallallahu aleyhi ve sellem kudsî hadiste şöyle

buyuruyor :

“Allah Taala buyurdu ki:Mümin kuluma bir musibet vererek onu imtihan ederim. Eğer beni kimseye şikayet etmeyip sabrederse onu o musibetten kurtarırım. Sonrada onu ,onun etinden daha hayırlı bir et ve kanını daha hayırlı bir kanla değiştiririm sonra o amellerine yeniden başlar”.(7) [Hakim rivayet etmiştir.(1/349),ve Bayhakî(3/375).Ebu Hureyre Radıyallahu anh’ ın hadisinden. Dedim ki:İsnadı sahih ve raviler’ i güvenilirdir.]



3-Sabrın zamanında olması: Övgüye layık ve sahibine sevap kazandıran sabır, zamanında olan sabırdır. Vaktinde olmayan sabır insana bir kâr bırakmaz. Çünkü,böyle bir sabır ne yerinde ne de zamanında olan bir sabırdır.



İşte bu Allah Taala’ nın cehennem ehlinden sabrı ile ilgili olarak anlattıklarıdır: “(Kıyamet günü) İnsanların hepsi Allah'ın huzuruna çıkacaklar. Ve zayıflar büyüklük taslayanlara şöyle diyecekler: "Bizler, sizlere uymuştuk. Şimdi siz, Allah'ın azabından en ufak bir şeyi bizden savabilir misiniz?" Onlar da diyecekler ki: "Allah bizi hidayete erdirseydi, biz de size doğru yol gösterirdik. Artık şimdi bizler sızlansak da sabretsek de birdir. Çünkü kaçacak yerimiz yoktur." (İbrahim :21)



Ve Allah (c.c) yine buyuruyor ki: “Girin oraya, sabretsenizde sabretmesenizde artık sizin için birdir. Çünkü yaptıklarınızın karşılığına çarptırılacaksınız”.(Tur:16)



Enes Radıyallahu anh’ tan rivayet edildiğine göre:Peygamberimiz sallallahu aleyhı ve sellem,bir gün bir kabir başında ağlayan bir kadına rastladı, ona: “Allah’ tan korkta sabırlı ol”dedi.

Kadında ona “çekil başımdan,benim başıma gelen senin başına gelmedi,onu bilemezsin” diye cevap verdi.

Peygamberimizi tanımıyordu. Kadına ”O peygamberimizdi” dediler.

Kadın ölür gibi oldu,daha sonra Peygamberimizin kapısına vardı,orada kapıcılar yoktu.

Peygamberimize “seni tanımıyordum” dedi.

Peygamberimiz de “Sabır musibetin ilk (sadmededir)anındadır” diye buyurdu.(8) [ Buharı rivayet etmiştir (3/148- feth-ul bari), Müslim (6/ 227- 228- Nevevi) ve diğerleri, ilk sadme’ den murat: musibetin şaşkınlığı zirvede ve sıcakken. Çünkü günler geçtikçe musibet unutuluyor, tabiatıyla o zamandan sabırdan bir fayda elde edilmez. Çünkü vakti geçtikten sonra sabır hasıl olmuştur.]

SABRIN ALANI



1-Dünya belalarına sabır

Acılarından, bedeni hastalıklardan, sevdiklerini kaybetmekten ve malda zarar etmekten hiç kimse beri değildir. Bu hallerden ne iyi insanlar ne de kötü insanlar, ne Müslüman ne de kafirler güvendedir. Fakat mümin kendi isteği ve kalbi dolduran bir huzurla karşılıyor. Öyle ki,kalbin ve gözün beklenilmeyen değişikliklerine bu musibetleri boyun eğdiriyor. Çünkü kesin olarak-Yakinen - biliyor ki, onun ne başarısı ne de başarısızlığı başına gelecekten onu koruyamaz. – Bu iman ile ilgili bir mevzuudur Allah Taala’ nın Takdiri haktır ve o gerçekleşir bu -..



Allah Taala buyuruyor ki: “Muhakkak ki, sizi biraz korku, biraz açlık, biraz mal, cari ve ürün eksiltmesi ile deneriz. Sabredenleri müjdele”. (Bakara:155)



Bela burada genel manada kullanılmıştır. Kalbe korku yoluyla gelir, mideye açlık şeklinde gelir, mallara eksilmeyle musallat olur, canlara ölümle görünür ve meyvelere telef olmayla kendini gösterir.



Ayette “Biraz korkuyla” derken bu “az” lık ifadesi Allah Taala’ nın lütuf ve rahmetiyle insanın zayıflığını göz önünde bulundurarak bu şekilde onlara bir kolaylık sağlamak içindir. Her şeyi bildiğinden onları az bir korkuyla imtihan etmiştir, bu onun rahmetinden ve kullarına kolaylık göstermek istemesindendir.



Bu minvalde Allah rasüllerinin sabrı örnek alınacak bir misallerdir. Eyüp aleyhi selam hastalığına ve ailesini kaybetmesine sabretti. Yakub aleyhi selam çocuğunun ondan ayrılmasına ve çocuklarının tuzağına sabretti. Yusuf aleyhi selam zindana kendisine yapılan asılsız iftira ile girdi, azizin karısının yaptığı çirkinlik ve hileler gün yüzüne çıkana kadar sabretti.





2-Nefsin isteklerine sabır:



Dünya, süsleriyle süslenip insana yöneldiğinde cilveli bir dilber gibi raks eder. Sağdan ve soldan bütün şehvetlerini saçar. Bu yeni bir bela çeşidi ve o yeni bir fitnedir artık. Çünkü Allah Taala kullarını hem hayır ve hem de şerle imtihan eder.



Allah Taala şöyle buyuruyor:

“sizi hem kötülükle ve hem de iyilikle sınavdan geçiririz”



Bak Kardeşim-Allah’ ın rahmeti senin üzerine olsun-: Allah Taala rızkı daraltmakla imtihan etmeyi nimet verme ve ikram etmekle imtihan etmeyi bir tuttu.



Bunun için İnsanoğlu,kadınlardan,oğullardan,yığınla birikmiş altın ve gümüşten,sırma atlardan,sağmal hayvanlardan ve ekinlerden gelen dünya lezzetleri ve isteklerinin peşine takılmaktan kendini kurtaramaz.



Sabretmede başka bir durum var ki oda başkalarının dünyalarına tecessüs edip onlara verilen mal ve çocuk nimetlerine aldanmayıp sabretmek.

Allah Taala şöyle buyuruyor. “Kâfirlerden bir kısmına, onları sınamak için dünya hayatının zineti olarak verdiğimiz ve onunla kendilerini geçindirdiğimiz şeye (mal ve saltanata) sakın rağbetle bakma. Rabbinin (ahiretteki) rızkı daha hayırlı ve daha devamlıdır”.(Tâhâ-131)



Ey kanaat sahibi Kardeşim:

Zannetme ki,Allah Taala kibirli küstah tağutlara nimet vermiştir bilakis Allah Taala’ nın onlara verdiği mal ve nimetler onlar için bir felaket ve ağır bir cezadır.



Allah Teala’nın şu ayetini okumadın mı?

“ Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile,

Kendilerine faydalar sağlamak için can atıyoruz. Hayır, onlar işin farkına varamıyorlar”.(Müminun:55-56)



Geçen asırlardan ders çıkaranlar için işte canlı bir örnek. İşte kuvvetli birliklerin altında kaldığı hazine anahtarlarının sahibi olan Karun çıktı… Kavminin önüne en güzel şekilde süslenerek, en parlak ziynetlerle, ihtişamlı tören ve bineğiyle çıktı. Dünya hayatını, süs ve ziynetlerini isteyenler hasret içinde üzülerek dediler ki:



"Keşke Karun'a verilenin benzeri bizim de olsaydı. Hakikat şu ki o, çok büyük devlet sahibidir" dediler”. (Kasas :79)



Fakat dünya ilmini, imanı ve sabrı peygamberlerden alan, nasihat eden güvenilir kişilerden hali kalmaz. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, şöyle dediler:



"Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara göre Allah'ın mükafatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir." (Kasas:80)





Allah teala’nın takdir ettiği oldu, ve işte ayetlerde tafsilat:

“ Derken biz onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Allah'a karşı kendisine yardım edecek taraftarları olmadığı gibi, o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi. Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler de: "Demek ki Allah kullarından dilediğine rızkı çok da, az da verir. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki inkârcılar iflah olmazmış" demeye başladılar”. (Kasas:81-82)









3-Allah Taala’ ya kullukta sabır:



Allah Taala’ ya giden yol engellerle doludur. Çünkü insan tabiatı gereği bir şeye bağlanmaktan ve sınırlamalardan kaçıyor. Allah’a kulluk ise nefsin şehvetlerini sınırlama ve onlara bağlanmamaktır. Bundan dolayı insan kolay ve basit bir yolla Allah’ın emrettiklerinde istikrar sağlayamıyor. Bunun için nefsin inadını dizginlemek lazımdır. Buda sabra ve sabırda yarışmaya muhtaçtır.



Allah Taala buyurdu ki:

“O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. O halde, O'na ibadet et ve O'na ibadet etmekte sabırlı ol. Hiç sen Allah'ın ismini taşıyan başka birini bilir misin?” (Meryem:65)





Allah Taala yine buyurdu ki:

“(Ey Resulüm!) Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden bir rızk istemiyoruz. Seni biz rızklandırırız. Güzel akibet takva sahiplerinindir”. (Taha:132)



İtaatte sabır üç bölümden oluşur.



Birincisi;İtaatte niyeti ihlâs ve doğru kılma ve riya şüphelerinden sakınma.

Allah Taala buyurdu ki:

“Ancak (her iki halde de) sabır gösterip iyi ameller işleyenler müstesnadır. İşte onlara bir mağfiret ve büyük bir mükafat vardır”. (Hud-11)

Nitekim, Allah Taala sabrı amelden önceye almıştır.



İkincisi;İtaat esnasında sabır. Oda,insan bir şey yaparken gafil olmamalı, yapıyor gibi olmamalı, en güzel şekilde ,meşru olduğu biçimde ,Allah Resulünün beyan ettiğine tabi olarak,tıpatıp aynı şekilde yerine getirmeli.



Allah Taala Ankebut suresinde buyurdu ki:

“ İman edip güzel işler yapanları, (evet) muhakkak ki onları, altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. (Böyle iyi) işler yapanların mükafatı ne güzeldir! Ki onlar, sabretmiş olup yalnız Rablerine güvenip tevekkül ederler (dayanırlar). (Ankebut-58-59)





Üçüncüsü; Amel ettikten sonra sabır etmeli. Kendini beğenmemeli , yaptığından dolayı riya ve isminin duyulmamasını izhar etmemeli. Öyle ki, yaptığı ameli yakıp sevabını boşa çıkarmasın ve eserini silmesin.





4- Allah’a Davet etmede Sabır



Allah’a davet etmenin yolu uzundur. Acı,sıkıntı ve zorluklarla çevrilmiştir. İşte bu, davetçilerin insanlardan nefsi arzularını terk etmelerini, ön yargılarını kurban etmelerini, şehevi arzularına karşı koymalarını, Allah’ın emrettiklerini ve sakındırdıklarını, sınır olarak bilmelidirler.



İnsanların bir çoğu bu yeni edaya inanmıyorlar. Bu daveti düşman olarak kabul edip her türlü silahla onunla savaşıyorlar.



Bu bunamış ahmak kuvvetin ve isyancı yönetimin karşısında İslam davetçileri,sabır ve yakine tutunmaktan başka yol bulamazlar. Sabır hiçbir zaman başarısız olmayan bir kılıç, sendelemeyen bir binek ve sönmeyen bir nurdur.



Öyleyse iman edenler bir araya gelmeli hidayetten kaçmalarına sebep olan apaçık zarardan kurtulmak için birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmelidirler.



Bu mevzuda Allah Taala tam bir sure indirmiştir. Oda Asır suresidir.

“Asra yemin olsun ki. İnsan mutlak hüsrandadır. Ancak iman edenler, iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı ve sabrı öğütleyenler bunun dışındadır”.(Asır:1-3)



“İşte bu mübarek gruptan; Allah’ın Salih kulu Lokman ve onun oğlu.

Ve işte Lokmanın çocuğuna tavsiyeleri:



”Oğulcuğum namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçmeye çalış ve başına gelene sabret. Çünkü bunlar yapılması gereken işlerdir.(Lokman:17)



Ey basiretle Allah Taala’ ya davet eden davetçi dikkat et...! Bu yolda karşına çıkacak bazı engellerden sakın ki,bu engeller seni gafil avlamasın!



a)İnsanların senin davetinden yüz çevirmesi:



insanları karanlıktan aydınlığa uyandırmak için, en yüksel sesle seslenip avazı çıktığı kadar bağırırken, duymayan kulaklar, kapalı kalpler ve elbiselerine bürünen ayak direyen kibirlendikçe kibirlenen insanlarla karşılaşmaktan,hak davetçisi için daha ağır bir şey olamaz.



İşte Allah’ın peygamberi Nuh aleyhi selam rabbine şöyle münacatta bulunuyor:

“Nuh dedi ki: "Rabbim! Doğrusu ben, milletimi gece gündüz çağırdım. Fakat benim çağırmam, .sadece benden uzaklıklarını artırdı. Doğrusu ben senin onları bağışlaman için kendilerini her çağrışımda, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler. (Nuh :5-6-7)



Fakat provokasyon(tahrik)ler,davetçinin dönüşünün daha tavizsiz , niyet ve samimiyetini daha da artırıyor. Böylece hala o, Allah’ ın emrini yerine getirmede kaim(ayakta)ve apaçık bir şekilde hak yolun üzerindedir. Allah Taala onu muvaffak edene kadar ne ona muhalefet edenler ne de onu terk edenler ona zarar verebilirler.



Allah Taala’ nın Nuh aleyhi selamdan naklettiği gibi:

“Sonra,ben kendilerine haykırarak davette bulundum. Üstelik,onlarla hem açıktan açığa,hem de gizli gizli konuştum”.(Nuh suresi 8-9)



İşte bu ilk peygamberler topluluğundan Nuh aleyhi selam ve son peygamber Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin tavrı; o günden bugüne hiçbir şey değişmemiş ve aynıdır. Ve İşte buda bütün asırlardan beri kötülük yapanların yolu. Onlara tavsiye olundu mu? Evet,fakat onlar zalim(İsyancı) bir kavimdirler.



Allah Taala Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’ e karşı Kureyşin konumunu şöyle anlatıyor.

“Ha,mim.(Kur’an) Rahman ve rahim olan Allah katından peyder pey indirilmiştir. Bu ayetleri, bilen bir kavim için Arapça bir okunuşla açıklanmış bir kitaptır.(onu getiren resul) müjdeleyici ve uyarıcıdır. Lakin insanların çoğu yüz çevirdi. Zira onlar (hakkı) işitmezler. Ve dediler ki:bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz anlamaya mani örtüler içindedir. Kulaklarımızda bir ağırlık vardır. Bizimle senin aranda bir perde var. Onun için sen istediğini yap, bizde yapıyoruz” (Fussilat 1-5)



Bunun için Allah taala Peygamberine emrederek şöyle buyurdu:

“Sabret! Senin sabrında ançak Allah’ın yardımı iledir. Onlara üzülme, kurmakta oldukları tuzaktan dolayı sıkıntıya düşme. Çünkü Allah (kötülükten) sakınanlar ve güzel amel edenlerle beraberdir” (Nahl Suresi 127-128)







b)İnsanlardan sözlü ve fiili eziyetler:



Hakkın düşmanları iyiliğe kötülükle karşılık veriyorlar. Allah’a davet edenler ise onları düzeltmek için nasihatta bulunuyorlar, onlarda “siz bunu yapmıyorsunuz” diye itham ediyorlar. Onları Allah’a güzel sözlerle davet ediyorlar onlar ise kötülükle cevap veriyorlar. Onlarla güzellikle mücadele ediyorlar onlar ise kaba ve sertlikle karşılık veriyorlar. Onların arasındaki davaları adaletle çözmeye çalışıyor onlardan ise batıldan başka bir şey sadır olmuyor.



Batılın eli bundan daha da ileri gidip malları gasbediyor,insanlara işkence ediyor,haramları ihlal ediyor ve insanları katlediyor.



Bu Allah Taala nın müminlere kendilerine sabır ve sebatı vatan edinmelerine hitaben işaret ettiğidir.

“Yemin olsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden bir çok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takva gösterirseniz, muhakkak ki bu (yapılacak) işlerin en hayırlısıdır”.(Ali İmran 186)



Bu ayette ince birkaç nükte vardır ki,davetçiler bakışlarını ona çevirmelidirler.



Birincisi:Allah taala Ehlî Kitap ve müşriklerden “işitilen” eziyetten çokça bahsediyor. Buda iman ehline karşı onların basın ve yayın yoluyla bir savaş hamlesi yapacaklarına işaret ediyor.



Bu savaşın silahları: karışıklık -kaos-çıkarma,hadiseleri çarpıtma, komplo düzenleme,iftira atma,ve doğruları tahrif etme yani yanlış bilgilendirmedir.



Düsturları ise;hedefe ulaşabilmek için her yol mübah ve insanları inandırana kadar yalan söylemeye izin.



Hak yerini bulana kadar, kötü ve zor olan şeylere tahammül etmemiz ve zorda olsa yutulamayan lokmayı yutmamız lazım. Taki vakit gelip hak yerini bulana dek ve batılın batıl olduğu anlaşılana kadar –ki batıl yok olmaya mahkumdur-



İkincisi:Allah taala sabır ve takvayı birlikte zikretmiştir. Müminde bu şiddetli savaşa karşı sabır ve takvayla hazırlık yapıp karşılık vermelidir.

Sabır batıla karşı mücadele ve sebat etmek için vardır.



Takva bizi düşmana çirkin silahıyla karşı koymaktan sakındırmak içindir. Mümin hileye hileyle İftiraya iftirayla karşılık vermez. Çünkü müminin hayatına Allah Taala’ nın şu ayeti kerimesi hükmediyor.



“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmaktan alı koymasın. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yaraşan bir davranıştır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir”. (Maide suresi 8)



Üçüncüsü:Allah Taala bakış açıları ve ekolleri farklı olsa bile müşrik ve Ehli Kitabı birlikte zikretmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken ince bir nokta var ki, düşmanlıkları İslam ve Müslümanlara karşı birdir ama birbirlerine karşıda durumları farklıdır.



Bu Kur’an-i Kerimin yıllar önce belirttiği ve tarihin teyit ettiği bir hadisedir. Görüyoruz ki, uluslararası Yahudilik ve haçlı zihniyeti ve devletler arası komünizm kendi aralarında şiddetli düşmanlık olsa bile mevzu İslam olunca her şeyi unutup İslam’a karşı birleşiyorlar.



Allah taala şöyle buyuruyor:

“Kafir olanların da bir kısmı bir kısmının yardımcıları dır...”.(Enfal 73)



Ve diğer bir ayette:

“Doğrusu zalimler bir birlerinin dostlarıdırlar...”(Casiye:19)



Evet .....Ey müslümanlar: Küfür tek millettir.

Böyle bir hakikati belirten dinin ümmeti ile gururlanmam son bulmaz. Fakat düşmanlarından Komünist ve Hıristiyanlara kur yapmada çok aşırı istekli ve idarecilerini onların kucağında bulur olması ....ne diyelim. Güzel sabrı dilemekten ve yaptıklarından dolayı Allah’ ın yardımını istemekten başka.





Bütün peygamberler bu çeşit sabrı yaşamışlar ve kavimlerinin onlara yaptıkları eziyetlerden dolayı şöyle karşılık vermişlerdir.



Ayeti kerimede belirtildiği gibi:

“Sizin bize verdiğiniz eziyete elbette sabredeceğiz. Tevekkül edenler yalnız Allah’a tevekkül de sebat etsinler”.(İbrahim 12)



Peygamber sallallahu aleyhı ve sellemin tesellisi,kendinden önce gelen peygamberlerinde aynı şekilde iftira,düzensizlik, eziyet gibi durumları yaşamış olmalarıydı.



Ayeti kerimede işaret edildiği gibi:

“Yemin olsun ki senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. onlar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti Allah’ın kelimelerini (kanunlarını) değiştirebilecek kimse de yoktur...”(En’am:34)



Buna bağlı olarak Allah taala peygamber sallallahu aleyhı ve sellem’ e kavminin ona yaptığı eziyetinden dolayı sabretmesini emretmiştir.

“Onların (müşriklerin) söylediklerine sabret ve onları güzel bir şekilde terk et”.(Müzemmil:10)

Hak apaçık bir misal olarak tecelli edip insanlar iman ettiklerinde Firavuna şaşırıp kaldı. Firavun onlardan ne destek bulabildi ne de Firavunun tehditleri onlar imanlarından etti.

“Fir’avun dedi ki: Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Bu, hiç şüphesiz şehirde (Mısır da), Kıpti olan halkını oradan çıkarmak için kurduğunuz bir tuzaktır. Ama yakında (başınıza gelecekleri) bileceksiniz! Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonrada hepinizi asacağım”.(A’raf123-124)

Bu insanlara, isyancı zorbadan gürlenen bu tehdit nedir böyle ?!

“Ben sizin yüce rabbinizim, benim dışımda sizin başka ilahınız yok”tur diyen Firavun.

Onun dalgaları,heybetli dağ gibi duran müminlerin kesin imanı üzerinde paramparça oluyor,fakat onlar imanlarında sabit kalmak ve kalplerinin sükunet bulması, üzerlerine sabır yağdırması için Rablerine yöneldiler



“Onlar: “Biz zaten Rabbimize döneceğiz sen sadece Rabbimizin ayetleri geldiğin de onlara inandığımız için bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür” dediler.(A’ raf 125-126)





c)Sabır ve Kurtuluşu Bekleme Zorunluluğu:



Allah Taala neticeyi müslümanlar için kılmıştır. Onlara yeryüzüne hakim olmayı sağlamış ki, dinin bütünü, Allah için olsun. Fakat müslümanlar buna hemen erişemeyeceklerdir. Temenni Rüya ve hayallerle gerçekleştiremeyeceklerdir. Güneşi,zorluk,sıkıntı,şiddet ve fitnelerle simsiyah olmuş uzun gece, geçmeden doğmayacaktır. Gözler bunun zorluğu karşısında yoldan sapıyorlar. İnsanın yüreği ağzına geliyor. İnsanlar içlerinden Allah Taala’ ya karşı şüpheli düşünceler geçiriyorlar. İşte bu noktada Allah Taala müminleri bela ve musibetlerle imtihan ediyor ve onları çok şiddeti bir sarsılmayla sarsıyor. Sadece muhlis olanlar ayakta kalabiliyor. İşte o zaman Allah’ın yardımı-zaferi kişiye nefsinden daha yakın olur.



Allah Taala buyuruyor ki:

“(Ey müminler!) yoksa siz sizden önce gelip geçmiş kavimlerin başlarına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokundu ve öyle sarsıldılar ki Peygamber ve onunla beraber iman edenler nihayet “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” dediler. İşte o zaman (onlara), “şüphesiz Allah’ın yardımı yakın” (denildi). (Bakara:214)



Allah’ın yardımı ne zaman? Onu beklemek zorunda olduklarını bildikleri halde gelmesi için acele ettiklerinden dolayı bunu soruyorlar. Gerçek manada istekli olana yardım gelir. Bu yolda çalışıp endişeli, üzgün ve kederli olana kurtuluş vardır. Ve böylece kalpler sevinir Dikkat Allah’ın yardımı yakındır. Kurtuluş iplerine bağlı olan Müslüman bilmeli ki,gecikmede bazı güzel nazik ve ince sırlar vardır:

Sıkıntı şiddetlendikçe kurtuluş daha da yakınlaşıyor.



Allah Taala buyuruyor ki:

“(O kafirler kendilerine verilen mühlete aldanmasınlar. Çünkü önceki toplumlara da böyle mühlet verdik) ama tam peygamberler ümitlerini yitirip de kendilerinin yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada onlara yardımımız gelir ve dilediğimiz kimse kurtuluşa erdirilir. (fakat suçlular topluluğundan azabımız asla geri çevrilmez”. (Yusuf:110)



İnsan olma hasebiyle sıkıntı artıp şiddetlenince insan üzülür ve ümitsizliğe kapılır,böylece Rabbine daha fazla yakın olduğunu hisseder. Öyle ki, kul ihtiyaçlarını gideren saf tevekküle erişir.

Allah Taala’ nın buyurduğu gibi:

“Kim Allah’a tevekkül ederse O, kendisine yeter”.(Talak:3)



Sıkıntı arttıkça kul şeytanla mücadelesini arttırmalı çünkü şeytan gelip onu öfkelenmeye ve ümitsizliğe sürükleyebilir. Kul onunla mücadele etmeye ve onu def etmeye muhtaçtır. Ancak böyle yaparak düşmanını yener ve kışkırtmalarına son verir.



Bunun için Peygamber sallallahu aleyhı ve sellem Şöyle buyuruyor:”Sizden herhangi biriniz,acele edip dua ettim fakat duam kabul edilmedi deyip duayı terk etmedikçe duası kabul olur”.(buhari 11/140,Müslim 4/ 2093)



Bil ki, Müslüman kardeşim;mümin, özellikle çok dua edip , yalvarmakta ısrar ettiğinde ona duanın kabul olduğuna dair bir işaret görülmediğinde kurtuluşun geciktiğini dile getirip ondan ümitsizliğe sürükleneceği vakit hemen nefsine dönmeli;nefsini kınamalı ve bütün bunlar senin yüzünden oluyor demelidir.



Bu kınama Allah katında bir çok ibadetten daha sevimlidir. Çünkü bu Salih kulun rabbine dönmesini sağlıyor. Böylece kurtuluş ona doğru çabuklaşır,kolaylık ona doğru zıplar çünkü Allah taala kalbi kırılanların yanındadır ve tedavi kırılma miktarı kadardır.





Allah Taala buyuruyor ki:

“(Onlar mı hayırlı,) Yoksa, kendine yalvardığı zaman bunalmışa karşılık veren ve başında ki sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hakimleri yapan mı? Allah’ın yanında başka bir ilah mı var?!. Ne kıt düşünüyorsunuz!”(Neml:62)





5-Şiddet anında sabretmek



Müslümanlar düşmanla karşılaştıklarında taarruz ederken kaçmak çok büyük bir günah ve aynı zamanda büyük bir suçtur. Burada sabır zaruri bir farz,zafer için en temel şart ve düşmanı yenmek için de gerekli bir unsurdur.



Peygamber sallallahu aleyhı ve sellem buyuruyor ki:

“Sabır yardım ile beraber,kurtuluş endişeyle beraber ve kolaylıkta zorlukla beraberdir”.



Bundan sonrada Allah taala kılıçların gölgesinde sabredenleri şöyle övmüştür.

“Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar bu vasıfları taşıyanlardır. Muttakiler ancak onlardır”(Bakara:177)



Savaşta sabra en çok ihtiyaç duyulan an safların dağıldığı, hezimet ruhunun savaşçılarda harekete geçtiği,azimleri bitiren endişelerin ve hız kesen şayiaların yayıldığı andır.



Bu canibi en güzel temsil eden Peygamber sallallahu aleyhı ve sellemdir. Savaşta çarpışma şiddetlendiği an müslümanlar Peygamber sallallahu aleyhı ve sellemi Uhud ve Hüneyin savaşında olduğu gibi kalkan ediniyorlardı.



Peygamberler kargaşa/kaos anında sabredenlerin en ileri gelenleriydiler.

Allah Taala şöyle buyuruyor:

“Nice peygamberler vardır ki, beraberinde Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler; boyun eğmediler Allah sabredenleri sever”.(Al-i İmran:146)



İşte Talut ve onun az sayıdaki mümin askerleri Müslümanlara pratik bir ders veriyorlar. Zira o askerlerinin sabrını ölçmek için imtihan etti.



”Talut, ordusu ile birlikte sefere çıkınca askerlerine dedi ki; Allah sizi bir ırmak aracılığı ile sınavdan geçirecek. Kim bu ırmağın suyundan kana kana içerse benden değildir. Kim onun suyundan içmez de sadece bir avuç dolusu ile yetinirse o bendendir. Askerlerin az bir kısmı dışında çoğu bu ırmaktan su içtiler. (Bakara:249)



Böylece davasına ve askerlerine meraklı olan komutan, askerleriyle savaşa atılmadan önce onların gücünü imtihan etmelidir. Tâki önemli hakikat ortaya çıksın. Oda şudur ki;kolay meselelerde sabredemeyenler savaşta iki ordunun karşılaşmasında direnmeleri mümkün değildir. Allah için savaş’ tan önce eğitim şarttır.

İmtihanı başaran azınlık şiddet anında sabırları zahir oldu ve böylece Talut’ la birlikte nehri geçtiler.



“Bir süre sonra Talut, yanında kalan müminlerle birlikte o ırmağı geçince, askerlerin bir kısmı "Bugün bizim Calut ve ordusu ile başa çıkacak gücümüz yok." dediler. Fakat Allah'ın huzuruna çıkacaklarına kesinlikle inanmış olanlar "Allah'ın izni ile nice az sayılı topluluk, nice kalabalık topluluğu yenilgiye uğratmıştır."dediler. "Hiç kuşkusuz Allah, sabırlılarla beraberdir Calut ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında

Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır akıt. Bize cesaret ver ki tutunalım. Kafir kavme karşı bize yardım et” dediler. (Bakara:249-250)



Mucize Kur’an’ ın İfadesi ne muhteşemdir...!Onlar Allah Taala’dan biraz sabır istemediler bilakis onların üzerine sabrı yağdırdıkça yağdırmasını istediler. Onlar nehrin suyunu içmediler. Fakat bir bardak sabrı, “artık” olsa bile içmeye razıydılar.

Ve bu, üzerinden asırlar geçtikçe tekrarlanan örnek bir netice oldu.



Ayeti Kerimede belirtilen durum:

“Allah’ın izniyle onları yendiler. Davut Calut’u öldürdü Allah ona (Davuda) hükümranlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti.”(Bakara:251)





6-Çocukları ve eşi için sabretmek



Kadınlar ve çocuklar insan nefsine çok sevimlidirler ve onlar dünya hayatının süsüdürler. Bundan dolayı onlar da bir imtihan sebebidir. Şu ayeti kerimede belirtildiği gibi:

“Biliniz ki, mallarınız ve canlarınız birer imtihan sebebidir. Büyük mukafaat Allah’ın katındadır”.(Enfal:28)



Allah Resul’ u sallallahu aleyhı ve sellem kadınların tabiatını beyan etmiştir ki, erkekler onlara nasıl muamele etmeleri gerektiğine ve onların zayıflığından kaynaklanan aile problemlerine sabretmesini öğrensin diye ..



Bu sebeple erkek ve kadın, aile hayatlarını mutlu bir şekilde sürdürebilmeleri için karşılıklı birbirlerine sabretmelidirler. Biri diğerinin hoşuna gitmeyen hareketler yapsa ve hatta bazı durumlarda diğerine eziyet verecek durumda olsa bile buna tahammül etmelidir.



Allah taala erkeklere sabrı emretmiştir. Onlar hoşlanmadıkları şeyleri zevcelerinden önce kendi nefislerine tatbik etmelidirler yani ilk önce kendileri benimsemelidirler. Duygusal değil de aklı selimle hareket etmelidirler. Şehvet ve hevalarına tabi olma yerine güzel ahlaka tabi olmalıdırlar.



Allah Taala bu hususta buyuruyor ki:

“Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah’ın, hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz”. (Nisa:19)



7-Allah için olan kardeşlikte sabretmek



Allah Taala İslam toplumunu kuvvetli temeller üzerine inşa etmiştir. Bu bir manifesto olmuştur. Bu, birbirine bağlı kökler olarak İslam ümmetinin cevherini düzenleyip tertip ediyor. Ve böylece İslam ümmeti tek vücuda dönüşmüş oluyor.



Bununla beraber eksiklik,unutma ve gaflet insanın tabiatındandır. Bu sebeple insanda kardeşlerine eziyet veren fiiller sadır olabilir.



Eğer onun yaptığı şekilde yani hatasına hatayla mukabele edilse, bu olsa olsa şeytana yardımcı olmaktır. Bundan dolayı ona güzel nasihatta bulunulmalı,hatalının yuvasına dönmesi, birliğin korunması ve kaldığı yerden ameline tekrar başlaması için her kötülüğü iyilikle geri çevirmelidir.,.



Bu mevzuda Allah taala şöyle buyuruyor:

“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel bir tavırla sav O zaman bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost oluvermiştir. Bu haslete ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak hayırda büyük pay sahibi olan kimse kavuşturulur. Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işiten ve bilendir”.(Fussilet:34-36)



Allah Taala,bu rabbani davete icabet edenleri kurtuluş,başarı ve kazanmakla müjdelemiştir.

“Yine onlar, Rablerinin rızasını isteyerek sabreden namazı dos doğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık olarak (Allah yolunda) harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte bunlar var ya, dünya yurdunun sonucu (cennet) sadece onlarındır”. (Ra’d:22)



Bu tür sabra rahmet,şefkat ve merhamette eklenmeli ki kardeşle dostluk artsın. Böylece birbirine kenetlenmiş tuğlalar ve kuvvetlendirilmiş temeller olsun.



Allah Taala buyuruyor ki:

“Söylenenlerden sonra iman edenlerden olmak birbirlerine tavsiye edenlerden ve birbirlerine merhameti öğütleyenlerden olmak. İşte bu sayılan sıfatları kendilerinde bulunduranlar inançlı ve doğru kimselerdir”. (Beled:17-18)



Nefislerini yumuşaklıkla dizginleyenlere ve öfke anında nefsin azgınlığına ve ondan etkilenmeye sabredenler,sert ve kaba olanı güzel olanla uzaklaştıranlara ne mutlu...!Çünkü bu güzel ahlak en doğru ve en iyiye iletir ve bu güzel ahlak aynı zamanda alçak düşmanı da samimi dost eder.



İşte böyle kardeşim!;sen istekli ol,seni sevenlerin kalbini kazan çünkü ancak böyle düşman saffını bir bir eksiltebilirsin.





8-İlim talep etmede sabretmek



İlim peygamberliğin mirasıdır. Kim ki bu yolu kendisine yol edinirse bol bir nasip elde etmiş olur. İlim talebesi öğrenme adabını dikkate almalıdır. Yolun meşakkatlerine sabretmelidir. Zorluklara da katlanmalıdır ki istediğini elde etsin.



Musa-aleyhi selamın-Salih bir kul olan Hızır’ la geçen kıssasında ilim talep etmek isteyene,bu isteğine kavuşabilmesi ve onu elde etmesi için sabrın zorunlu olduğunu apaçık bir şekilde ortaya koyuyor.



Allah Taala yüce kitabında şöyle buyuruyor:

“Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet vermiş, yine ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik. Musa ona:

-“sana öğretilenden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı?” dedi. Dedi ki:

-“Doğrusu sen benimle beraberliğe sabredemezsin. (iç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredersin?” Musa:

-“İnşaallah, dedi, sen beni sabreder bulacaksın. Senin emrine de karşı gelmem.” (o kul

- “Eğer bana tâbi olursan, sana bilgi verinceye kadar hiçbir şey hakkında bana soru sorma.” Dedi. Bunun üzerine yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman o (Hızır) gemiyi deldi. Musa: “ -halkını boğmak için mi onu deldin? Gerçekten sen (zararı) büyük bir iş yaptın!” dedi. (Hızır

-“Ben sana, benimle beraberliğe sabredemezsin, demedim mi?” dedi. Musa:

-“unuttuğum şeyden dolayı beni muâheze etme; işimde bana güçlük çıkarma.” Dedi. Yine yürüdüler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında (Hızır) hemen onu öldürdü Musa dedi ki: -“Tertemiz bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi öldürmediği halde) katlettin ha! Gerçekten sen fena bir şey yaptın!” (Hızır)

-“Ben sana, benimle beraberliğe sabredemezsin, demedim mi? Dedi. Musa: “Eğer, dedi,

-“bundan sonra sana bir şey sorarsam, artık ban arkadaşlık etme. Hakikaten benim tarafımdan son özre ulaştın.” (bu sözüyle hazreti Musa, artık özür dileyecek hali kalmadığını anlatmak istemişti.) yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Bunun üzerine köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Bu arada, orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) hemen onu doğrultu. Musa:

-“Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alırdın.” Dedi (Hızır) şöyle dedi:

- “İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereceğim”.(Kehf:65-78)



Peygamber sallallahu aleyhı ve sellem bu uzun hadisinde ilim için olan yolculuğun detaylarını verdikten sonra buyurdular:

“Allah Musa’ya rahmet etsin .Eğer sabretseydi işleri bizim içinde kısa olurdu.(Buhari 6/431-433 feth ül bari)



Kıssada dikkat edilmesi gereken fıkhî mevzular:



1) İlim talebesi zamanın en iyi alimi olduğunu ve kendisine verilen ilmin kendi başarısı olduğunu iddia etmemeli ve mütevazî olmalıdır. Bundan dolayı;Allah Taala Musa-aleyhi selam onun peygamberi ve kelimullah olduğu halde Musa’nın kendisine soru sorulduğunda:”kendimden daha bilgili birini yeryüzünde tanımıyorum” şeklinde cevap verince onu te’dip etmek istedi. Halbuki, burada verilmesi gereken cevap “Allah en iyi bilendir” diye cevap vermektir. Çünkü insanoğlunun Allah Taala’ nın verdiği ilimden başka ilmi yoktur. Ve her ilim sahibinden daha büyük bir alim vardır.



Umulur ki,Bu rabbani maksut, sadece kendilerinden başka alim göremeyen ilim talebelerinin kalbine güç verir. Böylece Allah’ ın rahmetini kulları arasında keyiflerine göre bölüştürüp bir çok insana küçümseyerek bakanlar ve kendilerinde gördükleri benlikten dolayı nefislerine kananlar ve unutur gibi görünenler,bilmelidirler ki ilim ne kadar olduğuyla değil, bilakis keyfiyetiyle ölçülür.



2) İlim talebesi acele etmeyip sabretmeli ve sabırda yarışmalıdır. Çünkü vakit gelmeden acele eden o nimetten mahrum olmakla imtihan olabilir.



3) İlim talebesi hocasıyla üzerinde anlaştıkları şartlara bağlı olmalıdır. Çünkü müminler aralarında anlaştıkları şartları yerine getirirler.



4) Hoca da talebenin zayıf olduğu noktayı dikkate almalı ve ilk hatasından dolayı onu ayıplamamalı bilakis talebesine unuttuğunu hatırlatmalı ve ona yol göstererek himaye etmeli onu korumalıdır.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’ in sahih Sünnetinin detaylarını verdiği Kur’an’ nın bu kıssasında ilim talebesi düşünüp tefekkür ettiği zaman bu hadiste onun için önemli meseleler olduğunu ve ona gizli kalmayacağını görür.



Bu ümmetin alimleri talebenin ahlakını,sıfatlarını,ilim talep etme adabını tedavi eden güzel eserler ortaya koymuşlardır.



Bu eserlerden bazıları:



1-Câmi’ beyân-ül İlmi ve Fadlihi ve Mâ Yenbeği fi Rivâyetihi ve Hamlihi.



2-El-Fakih vel-Mütefakkih.



3-El-Cami’ li Ahlâkir-Ravi ve Adab-üs-Sâmi’



Ve bunların dışında daha çok güzel eserler vardır.



7

SABRIN FAZİLETLERİ





Allah taala dünya ve ahiret’ in hayırlarını sabra göre düzenlemiştir. Bütün hayırlar onunla umulur ve bütün şerler sabırla insandan uzaklaşırlar.



1)Allah sabredenlerle beraberdir.



Şu ayeti Kerimede olduğu gibi:

”Allah sabredenlerle beraberdir.” (bakara:153)



Ve yine buyurdular ki:

“Sabrediniz! Muhakkak ki, Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal:46)

Bu beraberlik Kur’an-i Kerim’ in birçok yerinde zikredilmiştir.



2)Allah Taala’ nın sabredenlere sevgisi.



Allah Taala’ nın şu ayeti kerimesi bunu belirtiyor.

“Allah sabredenleri sever”(Al-i İmran:146)



3)Allah’ın rahmet ve bereketi sabredenlerin üzerinedir.



Allah Taala buyuruyor ki:

“Sabredenleri müjdele!O kimseler ki,kendilerine bir musibet isabet ettiği zaman. Biz Allah’tan geldik ve O’na döneceğiz diyorlar. Onların üzerin Rablerin’ den rahmet ve bereket vardır ve onlar hidayete erenlerdir”.(Bakara:155-157)



Bu ayeti kerimede Allah Taala sabredenlere rahmet ve bereketi birlikte vermiş, onlara hidayeti garantilemiş ve onlara müjdeyi acil olarak vermiştir.



4)Sabredenlere zafer ve yardım garantisi verilmiştir.



Allah taala şöyle buyuruyor:

“Evet, eğer siz sabreder ve Allah'tan korkarsanız, bu arada onlar şimdi, şu taraftan üzerinize saldırırlarsa Allah size beşbin nişanlı melekle yardım eder. Allah size bu yardımı sırf size müjde olsun ve bu sayede kalpleriniz rahatlasın diye yaptı. Yoksa zafer, sadece üstün iradeli ve hikmet sahibi olan Allah'tan kaynaklanır”.(Al-i İmran:125-126)



Peygamber sallallahu aleyhı ve sellem:

“Zafer sabırladır.”buyurdular.





5)Liderlik makamına sabırla ulaşılır.



Rabbani alim şeyh ul İslam es-sânî İbn Kayyim el-Cevziyye “Medaric-us Salikîn”(2/154)” isimli eserinde şöyle diyor:



Duydum ki,Şeyh-ul İslam İbn Teymiye şöyle diyor:” İnsan kanaât ve sabırla dinde imamete erişir. Sonra şu ayeti kerimeyi okudu:

“Sabrettikleri ve ayetlerimize kesinlikle inandıkları zaman, onların içinden, buyruğumuzla doğru yola götüren önderler yaptık”.(Secde:24)





6)Sabır İnsanı düşmanın hilelerinden korur.



Allah taala buyuruyor ki:

“Eğer size bir iyilik dokunacak olsa bu onları üzer. Eğer başınıza bir kötülük gelse bu yüzden sevinirler. Eğer sabreder ve Allah'tan korkarsanız, onların hilesi size hiçbir zarar veremez. Hiç şüphesiz Allah'ın bilgisi onların yaptıklarını kuşatmıştır”.(Al-i İmran120)



7)Mahlukat ve kainattaki ayetlerden ibret ve ders alarak faydalanmak.



Allah taala buyuruyor ki:

“Denizde dağlar gibi akıp giden gemiler de O'nun ayetlerindendir. Allah dilerse rüzgarı durdurur, gemiler denizin yüzünde durakalır. Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır”. (Şura:32-33)



8)Sabredenler cennete girmeye hak kazanmıştır bu çok büyük bir başarıdır.



Allah taala buyuruyor ki:

“ İşte onlar sabretmiş olmalarının karşılığı olarak özel cennet odaları ile ödüllendirilirler: Bu odalarda esenlik dilekleri ve selamla karşılanırlar”. (furkan:75)



Ve yine Allah taala buyuruyor ki:

“ Bu mutlu akıbet, Adn cennetleridir. Kendileri ile birlikte iyi davranışlı ana-babaları, eşleri ve çocukları bu cennetlere girerler. Melekler her kapıdan yanlarına girerek;Sabrettiğinizden dolayı selâm size. Dünyayı izleyen bu mutlu akıbet ne kadar güzel!" derler”. (Ra’d:23-24)



Bu faziletler daha da çoğaltılabilir. Muhakkak ki bu sabır yeryüzünde bir aydınlık ve nurdur. Gökyüzünde ise büyük bir hazinedir.



Şair şöyle diyor:

“Sabrın tadı kendi ismi gibi acıdır,

Fakat onun sonu baldan da tatlıdır.”









8

SABRIN YARDIMCILARI





Azıcık aklı olana sabrın acı olduğu ortadadır. Sabır insanoğluna zor geliyor. Çünkü nefsi arzular ve istekler insana sabrı zor gösteriyor.



Bundan dolayı sabra alışan tedricen bir yol izlenmelidir ki fitne ve musibetler geldiğinde anında ona sarılabilmeli.



Dikkat et kardeşim bazı yerler vardır ki,orada sabretmek zorunludur. Bu zorunluluk bilinince sabretmek kolaylaşır. O yerlerden bazıları şunlardır:





1)Dünya hayatının Tabiatını bilmek:



Belki de sabrın zorunlu olduğu ve nefsin sabra zorlanması gereken ilk yer ve nokta yaşadığı hayattın gerçeğini ve hakikatini öğrenmede ona yardımcı ve destek olmasıdır. Bu hayat Naim Cenneti ve ebedi kalınacak yurt değil, bilakis sorumluluklar ve imtihanlar durağıdır. Bundan dolayı zeki ve uyanık insan sıkıntı ve felaketler karşısında şaşkınlığa düşmez. İnsan özünde olan şeyi garipsemez.

Şair Şöyle diyor:

Allah’ın uyanık/zeki kulları ,

Fitnelerden korkup dünyayı boşadılar.

Dünya’ ya baktılar, anladıkları zaman

Onun,yaşayanlar için vatan olmadığını

Onu dipsiz deniz kıldılar.

Gemi edindiler salih amelleri



Alemlerin Rabbi Allah taala insan hayatının zorluklarla kaplı ve güçlüklerle dolu olduğuna işaret etmiştir.



Bununla alakalı Allah Taala şöyle buyuruyor:

“Biz insanı birtakım zorluklar, zahmetler ve sıkıntılar içinde yarattık”. (Beled:4)

İşte anlatıldığı gibi dünya,hiçbir hal üzere kalmamakta bu yüzden hiçbir hususta kalıcı karar kılamıyorsun. Bir gün lehine diğer gün ise aleyhinedir.



Allah Taala şöyle buyuruyor:

“Eğer siz (Uhud'da) yara aldınız ise karşınızdakiler de benzeri bir yara almışlardır. Biz bu tü________________†_______________________________ __________________________________________________ ___________†______________________________________ ______________†___________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ __________________________________________________ _____________†___†________________________________ ____________________zel bir ücret, kat kat sevap verileceğini ve sevap alacağı vakit en güzel mükafatların onları beklediğini bilselerdi;şüphesiz ki,sabırda yarışır ve Allah’ın onlar hakkında taktir ettiğine razı olurlardı.



Bu mevzudaki Kur’an ayetlerini silsile halinde inceleyen kimse sabrın sevabı kadar büyük ve muazzam bir sevap bulamayacaklardır.



İşte Allah Taala bu ecirden vurgu ve övgüyle bahsetmektedir.

“İman edip iyi ameller işleyenleri, altlarından çeşitli ırmaklar akan, içlerinde sürekli kalacakları yüksek köşklere yerleştiririz. İyi işler yapanların alacakları ödül ne güzeldir! Onlar ki, sıkıntılar karşısında sabrederler ve sadece Rab'lerine güvenirler”.

(Ankebut:58-59)







Ve yaptıklarının karşılığının en güzel şekilde olacağını beyan ediyor:

“ Sizin yanınızdaki tükenir, fakat Allah'ın katındaki kalıcıdır, süreklidir. Biz sabredenleri, yaptıkları iyiliklerin en güzel karşılıkları ile ödüllendireceğiz”. (Nahl:96)



Açıkça belirtiliyor ki; sabredenlere, sabırlarının karşılığı ve verilecek rızklar sayısızdır.



Allah Taala şöyle buyuruyor:

“Ancak sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir. "

(Zümer:10)



3)Kişi nefsini tanımalıdır:



Allah Taala bu hayatı insana ihsan etmiş,onu yokluktan var etmiş,batın ve zahir nimetlerine onu bulamıştır. Şüphesiz o her zaman Allah’ındır. Bundan dolayı;Kişiye bir musibet geldiği zaman onun malına biraz zarar verir. Halbuki,mülk sahibi olan Allah Taala karşılıksız verdiğinden aldı. Bunun için bir emanet alan, emanet sahibi emanetini istediği zaman gücenmemelidir.



Lebid b. Rabia’ “Radıyallahu anh” ne doğru söyledi:

Mal ve ehil sadece emanettirler

Bir gün mutlaka emanet geri verilmeli.



Ümmü Selim ve kocası Ebu Talha’nın kıssası selefi salihin in bu hakikati anlamalarına apaçık bir delildir. Öyle ki,Kendi nefislerini tanıdılar ve Rablerinin makamını ve değerini hakkıyla öğrendiler.



Enes Radıyallahu anh şöyle anlatıyor:

Ebû Talha’nın, Ümmü Süleym’den olma bir oğlu vefat etti. Ümmü Süleym, ev halkına:



– Ebû Talha’ya ben haber vermedikçe, oğlu hakkında hiç biriniz bir şey söylemeyiniz! diye tembihledi. Sonra Ebû Talha eve geldi. Ümmü Süleym akşam yemeğini getirdi. Ebû Talha yemeğini yedi. Yemekten sonra Ümmü Süleym, eskiden olduğundan daha güzel süslendi. O da hanımıyla yattı. Ebû Talha’nın karnı doyup tatmin olduğunu görünce Ümmü Süleym ona:

– Ey Ebû Talha, bir millet, bir aileye emânet bir şey verseler ve sonra emânetlerini isteseler, iade etmeyebilirler mi, ne dersin? dedi.

Ebû Talha:

– Hayır, (vermemezlik edemezler) dedi.

Ümmü Süleym:

– O halde oğlunu böyle geri alınmış bir emânet bil, dedi.

Ebû Talha kızdı ve:

– Mademki öyle, niçin hiç bir şey olmamış gibi davrandın? Şimdi de tutmuş, oğlumun durumunu bana haber veriyorsun, öyle mi? dedi. Derhal kalkıp Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme gitti ve olanı biteni olduğu gibi haber verdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Geçen gecenizi Allah hakkınızda bereketli kılsın” buyurdu.

Ümmü Süleym hâmile kaldı.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir sefere çıkmıştı. Ümmü Süleym de bu sefere iştirak etmişti. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem seferden döndüğünde Medine’ye gece girmezdi. Medine’ye yaklaştıklarında Ümmü Süleym’i doğum sancıları tuttu. Bu sebeple Ebû Talha onun yanında kaldı, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yoluna devam etti. Ebû Talha şöyle demeye başladı:

– Rabbim! Sen çok iyi bilirsin ki ben, Resûlün ile beraber Medine’den çıkmaktan, onunla beraber Medine’ye girmekten son derece memnun olurum. Fakat bu defa bildiğin sebepten takılıp kaldım.

Bunun üzerine Ümmü Süleym:

– Ebû Talha! Şimdi artık sancım kalmadı. Sen git, dedi.

(Enes diyor ki) Biz yolumuza devam ettik. Medine’ye geldiklerinde Ümmü Süleym’i yine doğum sancısı tuttu ve bir erkek çocuk doğurdu. Annem (Ümmü Süleym) bana:

– Enes, bu çocuğu sen sabahleyin Resûlullah’a götürmeden kimse emzirmesin, dedi. Sabahleyin ben çocuğu alıp Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme götürdüm. Resûlullah’ın elinde bir dağlama âleti vardı. Beni görünce:

– Herhalde Ümmü Süleym doğum yaptı, buyurdular.

– Evet, dedim. Hemen elindeki dağlama âletini bıraktı. Ben de çocuğu kucağına verdim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Medine’ye has acve hurmasından bir tane istedi. Onu ağzında iyice çiğnedi, sonra da çocuğun ağzına çaldı. Çocuk yalanmaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Medinelilerin hurma sevgisine bakın!” buyurdu. Çocuğun yüzünü okşadı ve ona Abdullah adını verdi.

(Süfyan dedi ki: Ensar’dan biri dedi kiokuz tane çocukları oldu ve hepsi hafız idiler.)(13)[Buhari3/169 ve Feth-ül Bari9/587 Müslim16/11-13 Nevevi.)Hadisin lafzı onun ve diğerlerinindir. Parantez içindeki de,birinci yerde Buhari’nin ziyadesi dir.]



İşte bu Allah Taala nın şu sözünden iktibas edilmiştir:

“Sabredenleri müjdele! O kimseler ki,onlara başlarına bir musibet geldiği zaman “biz Allah’tan geldik ve dönüşümüz onadır”.derler”.(Bakara:155-156)



Bu güzel söz iki asli meseleyi kapsıyor. Kişi bunları bilir ise musibeti unutup teselli bulur.



Birincisi:Gerçek şu ki,kişi,ailesi ve malı ile Allah’ın dır.



İkincisi:Kişinin varacağı ve döneceği yer ve hesabını tam görecek olan hak Mevlâsı Allah Taala dır.









Eğer bu kişinin başlangıcı ve nihayeti,Allah’ın lütfü ihsanı ise nasıl olanlar karşısın da veyahut kaybettiğinde sevinsin? Bu düşüncesi fitne,güçlük,musibet ve zorluklara karşı,çözüm için başta ve sonda en büyük yardımcısıdır. Allah’ım Kuran’la dünya ve ahirette ayaklarımızı sabit kıl.-amin-





4)Kurtuluşa İnanmak:



Akıllı kişi Allah’ın yardımının yakın olduğundan şüphe etmez. Kurtuluşun geleceğinden hiç kuşku duymaz. Her darlıktan sonra bolluğun olduğunu bilir. Her zorlukla bir kolaylığın olduğunu bilir. Çünkü Allah Taala bunu va’d etmiştir. Allah (c.c) va’d’ inden dönmez.



Bu kanaat endişe karanlığını dağıtmaya ve ümitsizlik kabusunu yok etmeye yeterlidir. Mümini sabrın sönmeyen nuruyla aydınlatır.



Bundan dolayı Allah Taala’ nın va’d’inin hak olduğu, Kur’an-i Kerim’ de sabırla beraber zikredilmiştir. Allah Taala’ nın şu ayeti kerimesinde olduğu gibi: “ Sen şimdi sabret. Bil ki, Allah'ın sözü gerçektir. İnanmayanlar seni telaşa ve gevşekliğe düşürmesinler”. (Rum:60)



Ve yine Şanı çok yüce Allah Taala buyurdu ki:

“Ey Muhammed! Sabret, Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir. suçunun bağışlanmasını dile; Rabbini sabah-akşam överek tesbih et”. (Mümin:55)



Allah Taala sabreden kullarına kurtuluşun yakın olduğunu iki surette va’d etmiştir:

1-Darlıktan sonra genişliği va’d’ i: Darlıktan sonra bolluğu,zorluktan sonra da kolaylığı va’d etmesine yüce Allah Taala şu ayetinde işaret ediyor:

“Allah hiç kimseye gücünün yettiğinden başkasını yüklemez. Allah daima bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratır”.(Talak:7)



Allah Taala bununla yetinmeyip başka bir yerde kolaylığı zorluktan sonra kıldığını söylüyor, hatta başka bir yerde de aynı sigayla ve teyitle ondan söz ediyor.



Şöyle buyurdu Allah Taala:

“ Muhakkak ki her güçlükle beraber bir kolaylık vardır,

Gerçekten güçlükle beraber bir kolaylık vardır”.(İnşirah:5-6)



Bu ayetlerde iki durum açıkça ortaya çıkıyor:



a)Kolaylığın zorluktan sonra gerçek olduğu bunun çok yakın da gerçekleşeceğini ve onunla bitişik ve beraber olduğunu. Ve hatta eğer zorluk kertenkelenin deliğine girse bile kolaylık onu takip eder. Zorluk kolaylığa galip gelemeyecektir.



b)Her zorlukla beraber pratik olarak bir kolaylık vardır. Fakat erişilebilinen yada gizli bir durumdadır. Her takdirde bir lütuf ve her belada bir nimet vardır.

Kul iman edip rabbini bilir bilmez Allah Taala takdir edip lütuf eder.



Allah Taala şöyle buyuruyor: .

“ Hiç kuşkusuz Rabbim dilediklerine karşı lütufkâr davranır. O her şeyi bilen ve her yaptığını yerinde yapandır. "(Yusuf:100)



Çünkü O,yarattığı mahlukatı onlardan daha iyi bilir ve onlara onlardan daha merhametlidir.

Ve şöyle buyuruyor bu mevzuda:

” Yaratan bilmez olur mu? O, latiftir, haberdardır."

(Mülk:14)

2-Allah Taala güzel bir akibet va’d etmiştir.



İbret sonuçlardan alınır. Bağlayıcılıkta sonuçladır.

Allah Taala şöyle buyuruyor:” sabret; sonuç, kötülüklerden sakınanlarındır”. (Hud:49)

Söyleyen ne güzel söylemiş :

“Kriz şiddetlendi,bunalımı atlat

Duyurdu senin gecen, tan vaktini”.



Şair ne güzel söylüyor

“Allah’ın musibetleri vardır onunla genç daralıyor

Kabiliyet olarak Allah’ın yanında ondan kurtuluş vardır

Daralttığı ve güçlendirdiği vakit halkalarını

Kurtuldu ve ben kurtulmayacak diye zannediyordum”



3-Kaçırdıklarının yerine Allah Taala daha güzelini va’d etmiştir.



Allah Taala insana, yapmaya niyetlenip kaçırdıklarına karşılık güzel bir bedel vereceğini va’d etmiştir. Allah Taala güzel amel işleyenlerin amelini boşa çıkarmaz.



Allah Taala şöyle buyuruyor: -

“ Zulme uğratıldıktan sonra Allah uğruna hicret edenleri dünyada güzel yurtlara yerleştireceğiz. Ahirette alacakları ödül ise daha büyüktür. Keşke bunu bilseler!

Onlar ki, sabrederler ve sırf Allah'a dayanırlar. "(Nahl:41-42)



5)Allah Taala’dan yardım dilemek.



Kul Rabbinden yardım dileyip ve onun himayesine sığındığı zaman kalbinde bir sükunet hisseder. Bütün azaları Sükunetle dolar, Allah Taala’ nın himayesine girer ve böylece zarar görmez.



Allah Taala şöyle buyuruyor:

” Allah'tan yardım isteyiniz ve sabrediniz”. (A’ raf:128)



Kim Allah ile beraber ise ve Allah Taala’ nın hakkını korursa Allah Taala’da onu korur. O,zorlukları yüklenmeye ve eziyetlere sabretmeye daha layıktır.







6)Sabır ve azim ehli ile teselli bulma.





Sabredenlerin hayat hikayeleri,karşılaştıkları çeşitli zorluklar ve tattıkları bela gruplarına karşı sabretmek için bize yardımcı oluyorlar. Ve teselli serinliğiyle musibetin ateşini söndürüyorlar.



Bunun için Kur’an-i Kerim ve Peygamberimiz-sallahu aleyhı ve sellem peygamberler ve salih kişilerin kıssalarını anlatmaya özen göstermişlerdir. Bunlar Peygamber sallahu aleyhı ve sellem ve müminlere teselli olması için, fitneye ve belalara kalpleri dayanıklı olsun diye yapılmıştır.





Allah Taala şöyle buyuruyor:

“Sana anlattığımız, önceki peygamberlerin hayatına ilişkin her olay, gönlünü ferahlatmayı ve azmini pekiştirmeyi amaçlıyor. Bu hikâyeler sana gerçeği ilettikleri gibi müminler için de öğüt ve hatırlatma niteliğindedirler”. (Hud:120)





Ve rabbani hitap Peygamber sallallahu aleyhı ve selleme gelerek şöyle buyurdu:

“O halde peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret. Onlar hakkında acele etme”. (Ahkaf:35)



Eğer onların yaptıklarıyla kalbi daralıyorsa,yaptıkları hilelerden dolayı onlar için üzülüyorsa, peygamber kardeşlerine sabırlarıyla önem veriyor ise bu ona yardımcı olur. Azmini devam ettirir,kederini giderir. O benzersiz ve yalnız değildir daha önce ki peygamberlerin başlarına gelenlerden,Allah Taala ‘nın En’am suresinde belirttiği gibi:



“Andolsun senden önceki rasülleri de yalanlanmıştı. Onlara yardımımız gelinceye kadar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine sabrettiler. Allah’ın kelimelerini değiştirebilecek yoktur! Andolsun ki rasullerin haberlerinden bir kısmı sana gelmiştir”. (En’am:34)





7)Allah’ ın Kaza ve kaderine İman.





Müslüman kesin olarak bilmelidir ki,Allah Taala’ nın takdir ettiği mutlaka gerçekleşecektir ve bundan kaçış yoktur. Kişinin başına gelen onu hataya sürüklemek için ve hata ettiğinde de onun başına bir şey getirmek için değildir. Kalemler kurudu ve defterler dürüldü.



Allah Taala buyuruyor ki:

“Gerek yeryüzünde görülen, gerekse başınıza gelen her musibet, tarafımızdan yaratılmadan önce kesinlikle bir kitapta belirlenmiştir. Bu ayrıntılı planlama Allah için kolay bir iştir. Amaç, kaybettiklerinize üzülmemeniz ve O'nun size verdikleri yüzünden şımarmamanızdır. Allah kendini beğenmiş şımarıkları sevmez”. (Hadid:22-23)



Bu gibi makamlarda sabırda sükun bulmak övülmüş bir durumdur ve hatta gereklidir. Çünkü Allah Taala’ nın takdir ettiği, kulları razı olsun veya olmasın gerçekleşecektir;ister sabır göstersin ister kaygılansın. Fakat akıllıya yaraşan, sevaptan mahrum olmamak için sabırla çözümleyendir. Yoksa Allah’ın koyduğu tabiat kanunları onu buna zorlayacaktır. İstemeyerek yani zorla yapılan şeylerin Allah’ın indinde hiçbir değeri yoktur. Hadisi şerifte zikredilip sabrın şartlarında belirttiğimiz gibi.



“Sabır olaya karşı ilk anda yapılandır.”( No.8’de Hadisin kaynağı zikredilmişti)

Çünkü, eğer kul iman ederek ve sevabını Allah’tan umarak sabrederse Allah’ın takdiri gerçekleşir, böyle yapmakla ecir sahibi olur. Yok üzülse,endişelense ve tedirgin olsa,hayvanların rahatladığı gibi rahatlamaya çalışır bu durumda yine Allah’ın takdiri gerçekleşir fakat bu yetmiyormuş gibi bir de günahkar olur.



Kadere teslim olmak din ve aklın gereğidir. Çünkü istediğini yaparak, moralini bozarak, acı çekmede ve şikayette mübalağa ederek hiçbir şey değiştirilemez,Allah’ın koyduğu hiçbir tabiat kanunu değişmez. Böyle davranan insan sadece üzülmüş,kederlenmiş ve kendi kendine hayıflanmış olacaktır.



Ey Salih kul bak! Allah Taala bu hakikati nasıl gerçekleştiriyor. Resulü sallallahu aleyhı ve sellem’ i Kureyşlilerin eziyet verip yalanladıkları zaman ona hitap ederek Şöyle buyurmuştur:



“ Onların söylediklerinin seni mahzun ettiğini muhakkak biliyoruz. Onlar elbette seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler gerçekten de Allah’ın ayetlerini yalanlıyorlar. Andolsun senden önceki resuller de yalanlanmıştı. Onlara yardımımız gelinceye kadar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine sabrettiler. Allah’ın kelimelerini değiştirebilecek yoktur! Andolsun ki rasullerin haberlerinden bir kısmı sana gelmiştir. Onların yüz çevirmeleri sana ağır geliyorsa gücün yeterse yerin içine bir tünel ya da göğe bir merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi elbette onların hepsini hidayet üzere toplardı. O halde sakın cahillerden olma! “(En’am:33-35)



“Yüce Allah rahmetinden ve yardımından ümitlerini kesenlere şöyle diyor: “Kim dünyada ve ahirette Allah'ın kendisine yardım etmeyeceği vehmine (sanısına) kapılırsa evinin tavanına bağlayacağı bir ipi boğazına geçirdikten sonra onu kessin ve arkasından baksın bakalım, bu girişin umutsuzluktan kaynaklanan öfkesini giderebiliyor mu?” (Hac:15)



8)Musibeti/Belayı küçümsemek.



Peygamber sallallahu aleyhı ve sellem:

“Sizden birisinin başına bir musibet gelirse,beni hatırlasın çünkü benim musibetim en büyük musibettir.”(15)

[Bin Sa’d Tabakatta zikretmiştir.(2/275),Darimî(1/40) Fatır b. Halife yoluyla atâ’a b.Ebi Riyah’tan merfu olarak zikretmiştir.

Dedim ki:İsnadı sahihtir fakat hadis mürseldir.

İbn-i Mace’nin yanında onun bir şahid vardır(1599)Aişe Radıyallahu anha’nın hadisinden.

Musa b. Ubeyde’den dolayı isnadı zayıftır.

Diğer bir mürsel şadidi vardır. İbn Sa’d (2/275)te zikretmiştir,İbn Mübarek “Zühd” kitabında(467) zikretmiştir. O mürsel ve sahihtir.

Diğer bir mürsel:Abdurrahman b.sabit’ten vardır.

Naim b.Hamid “Zevaid-üz Zühd” (271) de.

Dedim ki:Bütün bu malumatlardan sonra,bu şahitlerle hadis sahihtir. Allah en iyisini bilendir.]







Basiret Sahiplerinden biri bir kardeşine doğan oğlu-ismi Muhammed- için onu sevindirmek için şöyle yazmış. Az önce zikrettiğimiz Hadisi şiir şeklinde şöyle yazıyor .

“Her musibete sabret ve metin ol.

Bil ki sen, kişi ebedi değildir

Muhammed ve musibetlerini hatırladığında,

Musibetlerini Peygamber Muhammed’le hatırla”.







9



SABIR YOLUNDA ENGELLER



Sabrın güvenilir bağına tutunmak isteyen, beşeri nefsin başına gelen sabrı engelleyen ve yolunu kapatan afetlerden sakinleşmeli ve onları duymazlıktan gelip sakınmalıdır. Bunlar:



1-Acele Etmek



İnsan aceleye tutkun/düşkündür. Çünkü o,Allah Taala’ nın ayeti Kerimesine göre aceleci bir tabiatla yaratılmıştır.

Allah (c.c) Şöyle buyuruyor:

“İnsan aceleci(bir tabiatta)yaratılmıştır.(Enbiya:37)

Eğer bir hayır geciktirilirse,insanın sabrı hemen taşıyor,her şey için yazılmış takdir edilmiş bir vakit olduğunu unutarak kalbi daralıyor. Ki,Allah Taala’ da mahlukatın acelesiyle acele etmez.



Her meyvenin bir olgunlaşma zamanı vardır. O vakit koparılması güzeldir. Acele onu olgunlaştırmaz bilakis helak eder. Eski zamanlarda denilmiştir ki:

Kim bir şeye zamanından önce davranarak acele ederse ondan mahrum olmakla cezalandırılır.



Bu sebeple Allah Taala Resulü sallallahu aleyhi ve selleme şöyle hitap etmiştir:

“O halde peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret. Onlar hakkında acele etme”. (Ahkâf:35)



Acelecilik cehalet ve tutarsızlık müşriklerin adetlerindendir. Hatta Allah Taala’ nın azabının gelmesi için inat ve gururlarından acele ediyorlardı. Köklerini kazımak için Allah Taala onlara şöyle cevap verdi.

“Onlar senden azabımın bir an önce gerçekleşmesini isterler. Eğer azabımın belirli bir vadesi olmasaydı, hemen başlarına gelirdi. Fakat azabım hiç beklemedikleri bir anda, farkında olmadan başlarına gelecektir”. (Ankebut:53)





2)Öfke.





Müslüman hoşuna gitmeyen bir şey görebilir ve rahatsız eden bir şey işitebilir, öfke onu insanlardan yüz çevirmeye ve insanlardan kaçmaya kışkırtır; böyle durumlar onu sabrın afeti olan ümitsizliğe ve üzülmeye sürükleyebilir.



Müslüman,insanların eziyetlerine ve davet görevini yerine getirmesini engelleyerek rahatsızlık vermelerine sabretmesi gerekir. Onlara tekrar tekrar anlatmalı, olabilir ki Allah Taala onunla, üzerine güneş doğan her şeyden daha hayırlı olan,bir insanı hidayete erdirir.





3)Darlık.



Allah Taala yüce gönüllü Resulü sallallahu aleyhı ve

sellem’ e şöyle buyurdu: “Sabret, sabretmeyi ancak Allah'ın yardımı ile başarabilirsin; onlar için üzülme, çevirdikleri entrikalar ve kurdukları tuzaklar sakın canını sıkmasın”.

(Nahl:127)



Yüce şan sahibi Allah Taala yine şöyle buyurdu:

” Müşriklerin, “Muhammed'e gökten bir hazine inseydi ya, ya da kendisi ile birlikte bir melek gelseydi ya"şeklindeki sözleri canını sıkabilir ve bu yüzden sana indirdiğimiz vahyin bir bölümünü onlara duyurmaktan vazgeçebilirsin. Oysa sen sadèce bir uyarıcısın. Her şeyin yönlendiricisi Allah' dır”. (Hud:12)



İman,küfür,hidayet ve dalalet(hak yoldan sapma) ten İman ve hidayeti sevdiklerine verip küfür ve dalaleti ondan def edemez. Ancak o,hatırlatır,nasihat eder,açıklar ve tebliğ eder.





4)Ümitsizlik

Ümitsizlik sabrın en büyük afetlerindendir. Çünkü o, kişiye ameli terk ettiriyor ve onu tembelliğe sevk edip sonsuz beklenti ışığını söndürüyor.

Bu sebeple,Kur’an-i Kerim ve pak sünnet, ümit tohumlarını müminlerin kalbine ekmeye çok isteklidir.

Allah Taala şöyle buyuruyor:” Sakın gevşemeyiniz, karamsarlığa kapılmayınız. Eğer mümin iseniz, üstün gelecek olan taraf sizlersiniz”. (Al-i İmran:139)

Allah Taala Musa aleyhi selam ve kavminden haber verirken şöyle diyor:

"Musa soydaşlarına dedi ki; "Allah'tan yardım isteyiniz ve sabrediniz. Yeryüzü Allah'ındır. Orayı dilediği kullarına miras kılar. Mutlu sonuç, günahlardan sakınanlarındır. Soydaşları dediler ki; "Sen gelmezden önce de geldikten sonra da işkence çektik. Musa dedi ki, "Umulur ki, Allah düşmanınızı yok eder ve sizleri onların yerine geçirir de nasıl hareket edeceğinize bakar”.

(A’ raf:128-129)

Kur’an menhecine göre, ümit meşalesini müminleri aydınlatmak için kullanan Peygamber sallallahu aleyhı ve sellem, kendisine Dabbab b.el-Eres gelip müşriklerin işkencelerini müminlerin çektiklerini “acele ve darlık” manası taşıyan bir suçlamayla şikayet edince Peygamberimiz tutulacak yolu onlara bir misal vererek şöyle anlattı.

“Sizden önceki müslümanlar vücutları demir parmaklıklarla taranıp etleri kemiklerinden ayrılana kadar eziyet görüyorlardı, bu onları dininden edemiyordu. Başlarının üstüne testere konulup onları ikiye bölüyorlardı fakat bu da onları dinlerinden döndüremiyordu. Allah istedikten sonra Sanaa’dan bineğine binip Hadremevt’e kadar giden kişi ALLAH’ TAN BAŞKA KİMSEDEN KORKMAZ ve kurt ‘ta koyunlarının yanında olmasına rağmen. (Başka bir rivayet’ de fakat siz acele ediyorsunuz.

Ümit, sabır için yolun uzunluğunda ve dost azlığında en büyük yardımcıdır. Özellikle yaşadığımız bu gurbet asırda. Ey kalpleri değiştiren Allah’ım kalplerimizi dinin üzerinde sabit kıl. Üzerimize sabır yağdır. Müslüman olarak canımızı al. Ve bizi Salih kullarınla beraber kıl.



PEYGAMBERLER SABRETTİLER.

Kur’an ve sünnet sabrın faziletine büyük ihtimam göstermiş; müminleri onunla yönlendirme arzusu,çözümü onunla bulmaları, kendilerine ahlak ve metot edinmeleri, her türde ve renkte sabrın pratiği için parlak misaller sunmuştur. Bunlardan bazıları:



1)Eyyub aleyhi selam:

Allah Taala Eyyub aleyhi selam’ ın ismini sabırla bitiştirmiş ve ne zaman birisini zikretse diğerini de beraber zikretmiştir. Eyyub aleyhi selam’ ın ismi artık darbı mesel olmuştur. Bundandır ki halk arasında “Eyyub sabrı” deyimi yer etmiştir.

Eyyub aleyhi selam’ ın sabrı bedeninin müptelâ olduğu hastalıktan ve ailesini yitirmiş olmasından dolayidi.

Allah Taala bununla ilgili olarak şöyle buyuruyor:

“ Eyyub'e gelince hani O "Bir derde yakalandım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin " diye Rabb'ine seslenmişti.

Biz de duasını kabul ederek pençesine düştüğü derdi giderdik. Ayrıca karşılıksız rahmetimizin bir eseri olarak ve bize kulluk edenlerin her zaman anacakları bir örnek olsun diye eski ailesini kendisine bir kat fazlası ile yeniden bağışladık”. (Enbiya:83-84)



Ve yine Allah Taala buyuruyor ki:

“ Ey Muhammed! Kulumuz Eyyub'u da an. O Rabb'ine "Doğrusu şeytan bana yorgunluk ve azab verdi" diye seslenmişti. Biz de ona "Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su " dedik. Ona bizden bir rahmet ve sağduyu sahiplerine bir ibret olarak ailesini ve onlarla beraber bir eş daha bağışladık. Ey Eyyüb: "Eline bir demet sap al, onunla vur,yeminini bozma" demiştik. Gerçekten O çok sabırlı bir kulumuzdu, daima Allah'a yönelirdi”. (Sad:41-44)

Allah Taala “onu hatırlayın” sözüyle Eyyub aleyhi selam’ı örnek alınacak ve yolu izlenilecek bir makama çıkarmıştır.

Ve Allah Taala “kulumuz”diyerek ona onore etmiş, yakınlık ve özel bir yer tahsis etmiştir.

Allah Taala nidasına cevap vererek ona sıhhat,afiyet ve ailesini geri vererek makamını yüceltmiş. Sözüne bağlılığından dolayı Allah Taala, yeminini bozmanın verdiği sıkıntı ile ve güzel sabrına ikram olarak ona bir çıkış yolu verdi.

Ona hak şahitlikle şahitlik etti ve şöyle buyurdu:

“Gerçekten O çok sabırlı bir kulumuzdu, daima Allah'a yönelirdi”. (Sad:44)

Peygamber sallallahu aleyhı ve sellem’ de Eyyub aleyhı selam’ ın sabrından biraz söz etmiştir:

Eyyub aleyhi selam hastalığını onsekiz sene çekti. Sabah akşam ona uğrayan iki arkadaşından başka,yakın akrabalar ve diğer insanlar onu terk ettiler.

O arkadaşlarından birisi bir gün diğerine dedi ki,Biliyorsun Vallahi Eyyub yeryüzünde kimsenin işlemediği bir günah işlemiştir.

Arkadaşı ona sordu. İşlediği günah nedir?

Dedi:On sekiz yıldır Allah Taala ona merhamet etmedi, bundan Eyyub’un büyük bir günah işlediği ortaya çıkıyor.

Eyyub Aleyhi selama’ a vardıklarında adam sabredemedi ve olanları anlattı.

Eyyub Aleyhi selam dedi ki:Ne dediğinizi bilmiyorum fakat Allah biliyor ki; iki adamın yanından geçtim tartışıyorlardı ve Allah’ı zikrediyorlardı. Evime dönerken onların Allah’ı hak dışında zikrettikleri için bağışlanmalarını niyaz ettim.

Dedi:İhtiyaca çıktığı zaman ihtiyacını giderdikten sonra hanımı onu tutup yerine ulaştırana kadar yardımcı oluyordu. Günlerden bir gün bunu geciktirdiğinde. Eyyub Aleyhı selam’ a vahiy olundu:”Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su”dedik”(Sad:42) Onu beklemek zorunda kaldı. Baka dururken ona doğru yaklaşıyordu. Allah Taala onu hastalığından gidermiş ve en güzel bir hal üzerine getirmiş idi. Zevcesi onu gördüğünde dedi ki:

Allah seni mübarek kılsın,şu belaya iptila olmuş Allah’ın peygamberini gördün mü? Dedi ki:

Ben işte onun kendisiyim.

Eyyub Aleyhi selam’ ın iki tane harman yeri vardı. Biri buğday diğeri arpa harmanıydı. Allah Taala iki tane ip ikram olarak gönderdi. Birisi buğday harmanına vardığında üzerine dolana kadar altın döktü diğeri de gümüş döktü harman dolana kadar.”(17)[Ebu ya’la mesnedinde.(3617),Ebu Naim “Hilye”de zikretmiştir.(3/374-375),Hakim(2/581-582),İbn-i Hibban”Sahih”inde(2887)

Dedim isnadı sahihtir.]

Bununla beraber Bazı israiliyat ve asılsız rivayetler Eyyub Aleyhı selam’ ın sabrı ve ona verdiği zarar hakkında halk tarafından hayale gelmeyen rivayetler nakledilmiştir. Hakkında bilgisi olmayan kafiyeli bazı rivayetleri ekleyerek ve çoğaltarak nakletmişler. Allah Taala niyetleri bilir.

Umulur ki, Allah Taala bu tefsirleri bu gibi uydurma kıssa ve hikayelerden arındıracak ve asli safiyetine kavuşturacak birilerini muvaffak eder.



2)Yakub b. İshak b. İbrahim Aleyhim selam:

Yakub aleyhi selam en çok sevdiği oğlunun ayrılığıyla imtihan oldu. Yakub aleyhi selam için, Yusuf Aleyhi selamın ayrılığı kolay bir şey değildi. Şundan dolayı:

1)Yusuf Aleyhı selam iyilik ve güzellik misali idi. Allah Taala ona dünya güzelliğinin yarısını vermişti. Ve sevilmek güzelliğin tabiatındandır.

2)Yusuf aleyhı selamın ayrılığı, birbirinin yerini bilen iki kişinin ayrılığı gibi değildi. Ve yakın bir zamanda ayrılığın biteceği ümidi de yoktu.

Öyle bir ayrılık ki, yapılan oyunun bir parçası olarak Yusuf’un öldüğü iddia edilmişti.

3)Bu oyun yabancıların yada yankesicilerin işi değildi. Hissedilemeyecek kadar basit bir talihsizlikti. Tuzak hile ve aldatma kardeşlerden gelmişti. Babaya oğullardan yalan haber gelmişti. Şiirde şöyle denilmiştir:

“Akraba zulmünün acısı daha şiddetlidir

Kişiye, Hint kılıcının darbesinden acıdır”.

Bütün bunlara rağmen Yakub aleyhı selam başta ve sonda Allah’tan yardım dileyerek güzel sabra tutundu. Yusuf aleyhı selam’ ın ayrılığından sonra şöyle demiştir:

” bana düşen yaman bir sabırdır, anlattıklarınız karşısında Allah'ın yardımına sığınıyorum. "(Yusuf:18)

Ve ikinci oğlunun ayrılığından sonra’ da şöyle dedi:

” Bana yaman bir sabır düşüyor. Belki de Allah bana tüm oğullarımı birlikte kavuşturacaktı. Hiç şüphesiz O, her şeyi bilir ve her yaptığı yerindedir. "(Yusuf:83)

Yakub Aleyhı selamın sabrı ümitsiz ve kanaatsızın sabrı değildi,bilakis onun sabrı ümit edip Allah Taala’ nın ihsanını bekleyenin sabrı idi. Zorluktan sonra kolaylığın ve ayrılıktan sonra kavuşmanın olduğuna güvenenin sabrı idi.

Ayeti Kerime şöyle anlatıyor:

"Ey oğullarım, gidiniz Hz. Yusuf'u ve kardeşini arayınız, Allah'ın lütfündan ümit kesmeyiniz. Çünkü Allah'ın lütfün’ dan, sadece kafirler ümitsiz olur. "(Yusuf:87)

Allah Taala’ kullarının zayıflığını takdir etmesi O’nun rahmetindendir. Allah Taala Yakub Aleyhi selamı, oğlu Yusuf için gözünü kaybedecek derecede hatta elden ve ayaktan düşmesine sebep olacak kadar aşırı bir şekilde üzülmesini bile kınamadı.

Bundan dolayı kişi sabrı hoş karşılamamak ve acı duymakla sabrı terk etmiş olmaz.



3)Azim sahibi Peygamberlerin sabrı:

Onların -Sallallahu aleyhim ve sellem- sabrı en yüksek derecedeki sabırdı. Çünkü bu çeşit sabır hak üzerinde sebat göstermeye örnek olarak verilmiştir. Allah’a davette zorluklara tahammül etmişlerdir.

Bu çeşit sabır başkalarının sabrını da tamamlamıştır. Onların bu tavrı, nefsi tamamlamada sabırdan daha üstündür. Bunu ancak müminlerden kamil olanlar ve gayretkâr samimi davetçiler yerine getirebilir.

En seçkin ve iyi sabır resul ve nebilerin sabrıdır. Allah Taala son peygamber, mahlukatın en hayırlısı ve alemlere rahmeti olan Muhammed sallallahu aleyhı ve sellem’ e,peygamberlerin sabrından örnek almasını emretmiştir,

şu ayeti kerimede:

“peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret”. (Ahkaf:35)



A)Nuh aleyhi selam:

Nuh aleyhı selam dokuzyüzelli sene kavminin arasıda kaldı. Onları gizli-açık,gece-gündüz ve korkutup-müjdeleyerek Allah’a davet etti. Kavminden dalga geçip,alay etmek ve kibirlenip direnmekten başka bir şey görmedi. Bununla beraber yıllar boyunca bıkmadan, usanmadan ve yorulmadan aynı şekilde devam etti. Kavminin her yüz çevirmesinde üslup ve metodunu değiştirerek davetine devam ediyordu.

Bununla beraber her zaman onlara karşı yumuşak ve kıyamet günü azabından dolayı onlar için korkuyordu. Nuh aleyhi selam sabrın zirvesi idi. Yumuşaklık,sabır,tahammül,müsamaha ve hoşgörüde örnek idi. Ciddiyet ve çalışkanlıkta bir ümmet gibiydi. Bunu haber veren Allah Taala idi.

Allah Taala Nuh suresinde şöyle buyuruyor:” Nuh dedi ki: "Rabbim! Doğrusu ben, milletimi gece gündüz çağırdım. Fakat benim çağırmam, .sadece benden uzaklıklarını artırdı. " Doğrusu ben senin onları bağışlaman için kendilerini her çağrışımda, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler.

Sonra, doğrusu ben onları açıkça çağırdım.

Sonra onlara açıktan açığa, gizliden gizliye de söyledim”.(Nuh:5-6)

Nuh aleyhi selamın sadece kavmi için sabret etmiyordu kendi aile fertleri içinde sabrediyordu. Bu zorluk ve fitnelerle ancak çok sabredenler karşılaşır.

Davetçi kavmi ve arkadaşları ile iptila olup onların yüzünden eziyet ve cefa çekebilir. Fakat evine döndüğünde rahat eder ve huzur bulur. Bu son Peygamber sallallahu aleyhı ve sellemin zevcesi Hatice Radıyallahu anha’ nın himayesinde karşılaştığı bir durumdu. Ama Nuh aleyhi selam Allah Taala onu hem kavmi hem de ailesiyle iptila etti.

Allah Taala buyuruyor ki: “ Allah inkar edenlere, Nuh'un karısı ile Lut'un karısını misal verdi. Onlar, kullarımızdan iki salih kişinin nikahında iken onlara hainlik ettiler: Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Bu iki kadına: "Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!" denildi”. (Tahrim:10)

Sadece zevcesiyle kalmadı başına gelen musibet, oğluda İslam’ı red etti,babasından yüz çevirdi ve müşriklerin safında babasına karşı durdu.

Nuh aleyhi selam oğlunu uyarmaya çalışıp onu şirk putperestliğin ve şeytanın pençelerinden kurtarmaya çalışıyor, fakat bu mümkün olmuyordu.

Allah Taala şöyle buyurdu:

” Gemi, içindeki yolcularla birlikte dağ gibi dalgalar arasında akıyor, yol alıyordu. O sırada Nuh, bir kenarda duran oğluna "Yavrum, bizimle birlikte gemiye bin, kâfirler arasında kalma" diye seslendi. Oğlu "Beni sulardan koruyacak bir dağa sığınacağım " dedi. Nuh, ona "Bugün Allah'ın emrinden kurtaracak hiçbir güç yoktur, sadece O'nun esirgedikleri kurtulabilir" dedi. Tam bu sırada aralarına bir dalga girdi de Nuh'un oğlu boğulanların arasına katıldı. (Hud:42-43)

Nuh aleyhi selam imtihan olundu fakat sabretti. Rabbine dua etti ve galip geldi. Allah Taala ondan aldığına karşılık ona hayırlar verdi. Allah Taala Nuh aleyhi selamdan bir çocuğunu kafir olarak aldı fakat onun yerine daha temiz ve daha çok yakın olanı verdi. Zürriyetini baki kıldı. Ayeti kerimede zikredildiği gibi: “Ancak O'nun soyunu sürekli kıldık”. (Saffat:77)



B) İbrahim Aleyhi selam:

İbrahim Aleyhi selam sapıklıkta ısrar eden kavmini davete putları kırma eylemine kadar devam etti. Kavmi ondan intikam almak için bir araya geldi. Kalpleri putları için yandığı gibi onu da ateşte yakmak istediler.

İbrahim aleyhi selam alındı ve ateşe atıldı Tedirgin olmadı,üzülmedi,endişelenmedi ve Allah’tan başkasına sığınmadı bilakis,Allah bize yeter,dedi.

Allah Taala onu terk etmedi,kullarından da kimseyi terk etmez. Ateş Allah düşmanlarının istediği gibi değil de Allah Taala’ nın istediği gibi hareket etti.

Ayeti kerimede buyrulduğu gibi: “ Bunun üzerine biz dedik ki; "Ey ateş, İbrahim'e karşı yakıcılığını yitir, O'na zarar verme. Onlar O'nu tuzağa düşürmek ïstedïler. Biz ise onları en ağır hüsrana uğrattık”.(Enbiya:69-70)

Nuh Aleyhi selam hanımının kafir olmasıyla imtihan olurken İbrahim aleyhi selam’ de babasının kafir olmasıyla imtihan oluyordu.

Allah Taala şöyle buyurdu:“Babası, ona "Ey İbrahim, sen benim taptığım tanrılara sırt mı çeviriyorsun? Eğer bu tutumundan vazgeçmezsen seni taşa tutarak öldürürüm, uzun bir süre yanımdan uzaklaş" dedi”.(Meryem:46)

Ve aynı zamanda İbrahim Aleyhi selam ilk çocuk ve biricik oğlu olan İsmail Aleyhi selam’ ı kurban etmesi gerektiğiyle de imtihan oldu.

Allah Taala şöyle buyurdu: “Çocuk onun yanında koşma yaşına gelince ona; "Yavrum! Ben uykuda iken seni kestiğimi görüyorum, bir düşün ne dersin? Çocuk; "Babacığım sana emredileni yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın " dedi. İkisi de Allah'a teslimiyet gösterdi, babası, oğlunu alnı üzerine yere yatırınca. Biz ona "Ey İbrahim " diye seslendik. •Sen rüyayı doğruladın; biz güzel davrananları böyle mükafatlandırırız. • Gerçekten bu apaçık bir imtihan idi. Ona fidye olarak büyük bir kurban verdik.(Saffat:102-107)

Kurbanın cevabı karşısında kalem hayran kalır şöyle ki; “Babacığım sana emredileni yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın " dedi(Saffat:102)

Anlatımı, belâgatı ve cana yakınlığıyla konuşmaya ve tasvire devam etmesi, karşısında kalem kekeledi.

Babasına çok basit bir şekilde boyun eğdi. Fakat o büyük bir mesele içeriyordu. O Allah’a itaat etmenin ruhunu ifade ediyordu.

Eğer oğluna cihada git ve Allah’tan ümidim beni senin şahadetinle şereflendirsin deseydi mesele pek zor olmazdı çünkü onu öldürecek olanlar düşman tarafından öldürülecek.

Fakat bu makamda tövbekar şaşkın ve halim olan baba sadık ve sabırlı oğlunu öldürecek. Onu babası kurban edecek hem de ortada ne yaptığı bir iftira ne de işlediği bir suç yokken.

Teslimiyeti anlatmaktan daha muazzam ve daha büyük olan ve Allah’ a tam olarak güvenen kadının kucağında büyüyen çocuğun tavırını göreceksiniz.

Tavır tamamlanıp çözüme bağlandı:

“Babacığım sana emredileni yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın " dedi.(Saffat:102)

Babacığım emir olunduğunu yap:Fikrimi sorma,benimle istişare etme bilakis,gecikmeden ve şefkat göstermeden,Allah’ ın emrinin gereğini yerine getir.

Babacığım emroluduğunu yap:İşte İslam budur:Bağlılık,itaat,boyun eğme,teslimiyet ve gerekenin yerine getirilmesi....Fakat zorba ve tağutlar için değil bilakis,alemlerin Rabbi için.

Babacığım emroluduğunu yap:Çünkü Allah Taala’ nın bu dünyada emrini yerine getirmen benim hayatımdan daha önemlidir.

Babacığım emir olunduğunu yap:Çünkü Allah Taala bizi risaleti taşımak için seçti. Canımızı ve en nefis şeyleri Allah yolunda harcamada tereddüt etmeyeceğiz.

Babacığım emir olunduğunu yap:Beni sabreden ve sevabını Allah’tan umanlardan bulacaksın. Allah Taala’ nın izniyle.Böylece İbrahim ve İsmail Aleyhi mâs selam sözden fiile geçiyorlar ve burada imtihan zirveye çıkıyor ve meyvesini elde ediyor. Ve müjdenin gökten gelmesinde, şaşılacak ne var ki!

Allah Taala buyurdu ki:

“Ona fidye olarak büyük bir kurban verdik.(Saffat:107)



c) Musa Aleyhi selam:

Allah Taala, Musa Aleyhi selam’ ı tağut Firavun’ a, zorba Haman’ a ve kibirli Karun’ a karşı koymak için gönderdi.

Musa Aleyhi selam risaletini tebliğ etmekten geri kalmadı takî Firavun öfkelenip köpürmeye , yıldırmaya, tehdit etmeye,başlayana kadar.

Bazen hapsetmekle:

“Firavun "Eğer benden başka bir ilah edinirsen yemin ederim ki, seni hapse attırırım " dedi”.(Şuara:29)

Bazen öldürmekle:

” Firavun: "Beni bırakın da Musa'yı öldüreyim. O Rabb'ine yalvara dursun. Onun sizin dininizi değiştireceğinden veya yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağından korkuyorum" dedi.(Mümin:26)

Musa Aleyhi selam bütün bunlara sabrediyor,kavmini firavundan kurtulmak için sabır kaynağına yönlendiriyordu:

“Musa soydaşlarına dedi ki; "Allah'tan yardım isteyiniz ve sabrediniz. Yeryüzü Allah'ındır. Orayı dilediği kullarına miras kılar. Mutlu sonuç, günahlardan sakınanlarındır. "(A’ raf:128)



d) Meryem oğlu İsa Aleyhi selam:

Allah Taala’ Allah’ nın mucizesi Meryem oğlu İsa Aleyhi selamı İsrail oğullarına gönderdi. Fakat onlardan yalanlama,isyan(karşı gelme)kötü oyunlar düzenleme ki bunun meyvesi İsa Aleyhi selam’ ı öldürmek istemi idi, fakat Allah Taala onların oyunlarını boşa çıkardı ve başarısızlığa uğrattı.

Allah Taala’ nın buyurduğu gibi:

“Kafirliklerinden dolayı ve Meryem'e büyük iftira atmalarından dolayı. Ve `Biz Allah'ın resulü Meryem oğlu İsa-Mesih’i öldürdük' demelerinden ötürü. Oysa O'nu ne öldürdüler ne de çarmıha gerdiler. Fakat kendilerine öyle göründü. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler bu konuda tam bir kuşku içindedirler, bu konudaki bilgileri sadece sanıya uymaktan ibarettir. Yoksa onu kesinlikle öldürmediler”.(Nisa:156-157)

Böylece Allah Taala, yüce Resulü Muhammed sallallahu aleyhı ve sellem’ i kıyamete kadar bu evrensel daveti üstlendiği için kendisine zahire ve sermaye olsun diye bu örnekleri önüne koydu.

Allah Taala şöyle buyurdu:

“- O halde peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret”.(Ahkaf:35)



SABIR İLE ÇELİŞKİ ARZ ETMEYEN DURUMLAR

1)Allah’ a Şikayetçi olmak:

Allah’ a boyun eğmek,sığınmak ve şiddet anlarında duada bulunmak büyük bir ibadettir. Çünkü kul bununla Allah’ a kulluğunu, yalnız O’ na muhtaç olduğunu ve sonunda varacak yerinin O olduğunu izhar ediyor.

İnsan bir musibetle karşılaştığında, endişesini Allah’ a açar ve kederini Allah’ a şikayet eder. Bu durum sabırla çelişki teşkil etmez ve sabrı yaralamaz.

Allah Taala’ nın haber verdiğine göre Yakub Aleyhi selama güzel sabrı va’d etti : “bana düşen yaman bir sabırdır, anlattıklarınız karşısında Allah'ın yardımına sığınıyorum. "(Yusuf:18)

Ve yine Allah Taala buyurdu ki:

” Bana yaman bir sabır düşüyor. Belki de Allah bana tüm oğullarımı birlikte kavuşturacaktı. Hiç şüphesiz O, her şeyi bilir ve her yaptığı yerindedir. "(Yusuf:83)

Peygamber söz verdiğinde sözünden/tehdit ettiğinde tehdidinden dönmez.

Allah Taala bize bunu şöyle bildiriyor.

"Ben acımı ve ızdırabımı yalnız Allah'a şikayet ediyorum”.

(Yusuf:86)

Allah Taala Eyyub Aleyhi selamında sabredenlerden olduğunu bize yüce kitabında bildirmiştir:

“Gerçekten O çok sabırlı bir kulumuzdu, daima Allah'a yönelirdi”.(Sad:44)

Halbuki, Oda rabbine seslendiğinde, musibetini Allah Taala’ ya şikayet etmiş ve şöyle demişti:

“(Ey Muhammed!) Kulumuz Eyyüb'ü da an. O Rabb'ine "Doğrusu şeytan bana yorgunluk ve azab verdi" diye seslenmişti”.(Sad:41)

Ve diğer bir yerde:

“Eyyub' e gelince hani O "Bir derde yakalandım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin " diye Rabb'ine seslenmişti.(Enbiya:83)

Bundan dolayı kul bir musibete duçar olduğunda Allah Taala’ dan ondan kurtulmayı dilemesi veyahut onu hafifletmesini istemesi sabırla çelişen bir durum değil bilakis imtihanın hedeflerinden biridir.

Eğer kişi bir şeyini kaybeder ve bunu Allah Taala’ dan isterse güzel sabrın makamını yaralamış olmaz.

Lakin, Allah Taala’ yı kullara şikayet etmesi, sıkıntısını,rahatsızlığını,kederlenmesini,endişesi ni veya memnuniyetsizliğini izhar etmesi sabırla çelişir.



2)Üzülme ve Gözyaşı:

Enes Radıyallahu anh’ tan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhı ve sellem ile beraber Ebu Seyf el- Kayn’ in yanına girdik. Peygamber sallallahu aleyhı ve sellem’in oğlu İbrahim’in ziyaretçisiydi. Peygamber sallallahu aleyhı ve sellem oğlu İbrahim’i aldı öptü ve kokladı.Sonra Peygamber sallallahu aleyhı ve sellem’ ile beraber İbrahim can verirken yanına girdik. Peygamber sallallahu aleyhı ve sellem gözlerinden yaşlar akmaya başladı.Abdurrahman b. Avf :Sende mi ya Resulullah?!Ey ibn-i Avf bu hal bir merhamettir. dedi Peygamber sallallahu aleyhı ve sellem.Sonra göz yaşı dökerek şöyle buyurdular:Göz yaş döküyor,kalp üzülüyor fakat biz Rabbımızın razı olacağından başka bir şey söylemeyiz. Biz senin ayrılmanla da şüphesiz ki, mahzunuz ey İbrahim”.(19)[Buhari.(3/172-173Feth-ül Bari), Müslim ise (2315)ve diğerleri rivayet etmiştir.]



SONUÇ

Allah Taala bize cenneti ve ahirette O’ nu görme nimetiyle rızıklandırsın. (daha güzeli ve daha fazlasıyla karşılık vardır.)

Ey saf ve temiz kalpli vefakar halis dost kardeşim bilmelisin ki:

Sabır makamında insanların akıl, bilgi ve yaşantıları farklılık arz etmiştir. Bununla hakiki ve gerçek olan adamlar ortaya çıkmıştır. İnsanların çoğu geçici tatlılığı, zail olmayan daimi tatlılığa tercih etmişlerdir.

Bunlar işlerin dış görünüşüne aldananlardır. Ama keskin bakışlı, geçici dünya hayatından gizlenip seri bir şekilde ahiret için çalışır.

Ey kardeşim sen Allah Taala nın, dostları ve kendisine itaat edenleri için hazırladığı kalıcı nimetler için nefsini teşvik et ve yönlendir. Herkes kendi bildiği gibi amel eder ve kendisine münasip olanı elde eder.
musemma isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
sabır


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


gizli ilimler gizli ilim
Tüm Zamanlar GMT +4.5 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 21:25.


Powered by vBulletin® Version kapalı
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0
YASAL UYARI : İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan Ruhani.Net Adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K'nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. Ruhani.Net hakkında yapılacak tüm Hukuksal Şikayetler, Yöneticilerimiz ile iletişime geçilmesi yada iletişim formunu doldurulması halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde Ruhani.Net yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş sağlanacaktır. her yürlü sorunlar için email ; ruhaninet@gmail.com
sakarya escort sakarya escort sakarya escort sakarya escort serdivan escort izmir escort eporner