Ruhani  

Go Back   Ruhani > İslamiyet ve İslami İlimler > Fıkıh İlmi
Kayıt ol Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 02-02-2012, 04:04   #1 (permalink)

 
musemma - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Üyelik tarihi: Jan 2012


Mesajlar: 486
Konular: 443

Karma Puanı: 7

Standart Kulluk

Arkadaşların bu sohbet programından benden istedikleri hasseten isim ve sıfat tevhidi idi. Genel tavrımızda biz ekseriyetle arkadaşların isteklerine yani taleplerine uyarız neden? Onların istekleri ihtiyaç duydukları mesele olarak ele alındığı için kişinin ihtiyacı olan şeyi dinlemede anlamada daha farklı bir gayret gösterdiğini düşünürüz. Normali budur. Aynı sohbeti geçen Almanya seminerinde de benden istemişlerdi ve orada ben bu sohbeti mukaddime olarak giriş olarak yeterince işlediğimi düşünüyorum. Eğer bu mevzu hakkında bir ön giriş olarak bir malumat talebiniz arzunuz olursa o kayıtları bilmiyorum Ebu Enesler daha hala yollamamış veyahut siteye geçmemişler arkadaşların demesine bakarsanız oradan onu dinleyerek ön giriş kısmını elde edebilirsiniz. Ama ne gariptir ki bizim attığımız bazı başlıklarda isim ve sıfat tevhidi derken sanki her konunun sadece başladığı bittiği yer tevhitmiş gibi düşünürüz. Hâlbuki isim ve sıfatların önce tevhidden öncelikli imanda o isim ve sıfata iman edilmesi gerekir. Hakikaten gerçekleştirilmiş bir imanın akabinde halis bir tevhidin gerçekleştirilmesi mümkündür. Eğer o ismi o sıfatı vahye dönük vahiyden aldığımız hareketle elde etmemişsek onu birleme anlamında bir eyleme dönüştürmemiz mümkün değildir. Ekseriyetle yanlışlıklar hâkimdir. Bunun ileride ben izahına geçeceğim. Yalnız şu başlığı şöyle bir tutun. Zariyat suresindeki ayeti
لِيَعْبُدُونِ خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا وَمَا {الذاريات/56 "Ben cinleri ve insanları sadece bana kulluk etmeleri için yarattım." diyor. Dersleri hatırlarsanız buradan kilit kelime olarak çıkardığımız nedir kulluktur. İnsanoğlu sadece kulluk için yaratılmıştır. Bizim derslerimizde başka bir topluluk için yazılmış, sadece o toplumdaki müşkülatları gündeme getiren bir mesel olarak ele aldığımız için burada " لِيَعْبُدُونِ إِلَّا " kelimesini yine İbni Abbas’a dayanarak "İlla liYuvahhidun" olarak sadece beni birlesinler diye yarattım. Bu anlam doğru ama her zaman beni birlesinler şeklinde o ayet ele alınmaz. Yine İbni Abbas’tan gelen bir rivayette "Li yukirru rububiyyeten" Allahın rububiyyetini ikrar etmeleri için yarattım. Bu anlamda da ele alınır. Onun için bu ayeti yazıyorsunuz, altını şöylece uzunca düz bir çizgi çizin. Bu çizginin başından aşağı bir ok, ortasından ve sonundan üç tane ok çıkarın. O ayetin altına yani şu düz olarak çekmiş olduğumuz çizginin üstüne el ubudiyye (kulluk) diye yazın. O zaman öncelikli olarak bizim kulluğu anlamamız gerekir ki bu mevzuda ben çokça ders yaptığımı düşünüyorum. Bu mevzuda. Ama ne yazık arkadaşlar tarafında sadece yüzde otuzunun anlaşıldığını ben tespit ettim. Yüzde otuzdan ileri bir genişleme yok. Burada bu çizginin üstüne ubudiyet, kulluk diye, ibadet diye ne yazarsanız yazın ama şunu aklınızda tutun. Kulluk ubudiyetin anlamı değil. Neydi Türkçe karşılığıdır anlamı değil. Anlamı ile karşılığı arasındaki farkı anladınız mı? Yani ubudiyet, ibadet ne demektir dediğimizde kulluk derseniz bunun anlamı değil, bunun Türkçe karşılığıdır. Neden Kulluk dedikten sonra da yanına soru işareti koyuyoruz. Kulluk ne anlama geliyor. Neyin adı kulluk diye bir soru işareti vuruyorsunuz. Bunu da ben anlattığımı düşünüyorum ama şu genel tarifi hasseden buraya koyun. İnsandan; düşünce, söz, kasıt ve fiil olarak sudur eden her şeyin adıdır. Kulluk insandan düşünce, söz, kasıt ve fiil olarak sudur eden her şeyin adıdır. Bunu bir kenara yazın katiyetle o çizginin altına getirmeyin. Çünkü şunlarla karışmasın. Soldaki birinci okun altına el-fıtratu diye yazın. İkinci okun altına el-imanu, el-islamu, (el-akidetu) diye yazın ortadaki okun altına, üçüncü okun altına ise et-tevhidu diye yazın. Bu taksimatı anladınız mı? "Ben cinleri ve insanları sadece bana kulluk etmeleri için yarattım." diyor. Burada kilit kelime ne imiş kulluk ubudiyettir. Ubudiyetin altına kulluk deyiniz. Ama bu bunun anlamı değil, Türkçe karşılığı, kulluk nedir dediğimde demek bir soru işareti var. Az önce ki yaptığım genel tarifi alacaksınız. Ve sakın ha bu genel tarifi İbni Teymiyenin kulluktaki geçen tarifi ile karıştırmayın. İbni Teymiye rahimehullah oradaki tarifi imandaki kulluğun tarifi olarak zikreder. Genel anlamda değildir. Çünkü bazı arkadaşlar İbni Teymiyenin kulluk kitabını okuduysanız orada tarif ederken kulluğu "İsmun camiun lima yuhibbuhullahu ve yerdahu minel a'mali zzahirati ve batinah" bu imandaki kulluğu tarif eder. Yukarıdaki çizgiye geri döndüğünüzde birincisi fıtrat birinci çizginin altında öyle mi, ikinci çizginin altına el-imanu, el-islamu, (el-akide)dedim. Üçüncüsünün altına ne dedik et-tevhidu. Din kelimesini ne zaman nereye koyacağınızı sonra söyleyeceğim şimdi burada. Demek ki kulluk tarif ettiğimiz bu ibadet eyleme dönüştürüldüğünde şu üçten hangisinde öncelikli başlar. İmandaki hali nedir tevhiddeki hali nedir diye kulluğun eyleme dönüştüğü şeyi biz üçe ayırırız. Birincisi neymiş Fıtratta kulluk. İmanda kulluk ve tevhidde kulluk. Fıtratta kulluğu bırakın öncelikli olarak bunun anlatılması gerekir. İmandaki kulluğu imanın cüzleri olarakta ifade edebilirsiniz. (Hadisin Arapça Metni eklenecek ) Yani iman yetmiş küsür şubedir. En alası La ilahe illa Allah en ednası yoldan insanlara eziyet veren şeylerin giderilmesidir diyor. Hayâ da imandan bir şubedir diyoruz. İmandaki kulluk dediğinizde anlamanız gereken imanın cüzleridir. Tevhidi bazdaki kulluğa geldiğinizde orda ki kulluk neymiş Allah’ı birleme eylemidir. Kulluk kelimesini kullanırken kulluğu tarif ederken hangi babdaki kulluktan konuştuğunuzu bilmelisiniz. Karşıdaki de bunu anlamalı. Bunu anladınız. Genel tarifte gördüğünüz gibi kulluğun dışında kalan hiçbir şey bırakılmamıştır. Bu sözü anladınız mı? Ne demek Necmi? (…)Kulluk insandan düşünce söz kasıt ve fiil olarak sudur eden her şeyin adıdır. Burada hiç dışta kalan bir şey var mı? Kulluğun anlamı dışında kalan hiç bir şey yoktur. Ama bu genel tariftir. Bunu ne imandaki kullukla karıştıracaksınız nede tevhiddeki kullukla karıştıracaksınız. Ama onların hepside bunun içinde var merhale merhale. O zaman başlanılması gereken ilk şey fıtrattaki kulluktur. Şimdi bunların hepsini peş peşe getiren şöyle bir söz dizisi koyabilirsiniz. Selim bir fıtratla ancak sahih bir imanı gerçekleştirmek mümkündür. Sahih bir imanla ancak halis bir tevhidi gerçekleştirebilirsiniz. Bunu anladınız mı? Selim bir fıtrat, sahih bir iman halis bir tevhid. Tevhid tevhid tevhid dediğimizde fıtratla imanın atlanılarak yukarıya yoğunlaştığımızı, insanlara tevhidi öğretirken çok yanlış şeyler anlamasına sebep olduğunuzun farkında mısınız? Farkındayız. Demek ki bazı şeyler noksan bırakılarak yukarıya gidiliyor. O zaman ya anlatılanı anlamıyoruz. Ve yahut ta anlatan kişi bunu toplumun anlayacağı bir şekilde ifade edemiyor. Tevhid diye diye her dersin içerisinde bir kere tevhidden bahsetseniz arkadaşlar ne zannediyorlar ya her zaman yaptığımız ders aynı bıktık gayrı bu tevhidden denmiyor mu? İsmin tekrarı bıktırıyor. Çünkü muhteviyatını içeriğini kimse dinlemiyor. Kulluk denilince neden bahsettiğimizi hangi babta ki kulluktan bahsettiğimizin kimse farkında değil. Bunun sebebi nedir? Bu da başka bir zamana kalsın. Şimdi fıtrat dediğimiz şeyi bizim toplumumuzda geçmişimize dönük hemen hemen hiç ele almamışlar. Kitaplara baktığınızda fıtrat, selim bir fıtrat diye bir bab atılıp bir başlık atılıp altında fıtrat ve yahutta fıtratın selimi, selim olmayanı şudur diye bir şeyler yazıldığını anlatıldığını telif edildiğini göremezsiniz bu bir noksanlık mı değil neden? Konuşulmamış yazılmamış. Çünkü fıtrata dönük bir sorun oluşmadığı için kimse ondan bahsetme ihtiyacı duymamış. Bunu anladınız mı? Bunu şöyle diyebilirim. Şu an elimizde dolaşan tevhid kitaplarının ekserisi suud gibi bir ortama dönük yazılan kitaplardır. Orada da devamlı kabir perescilik gündeme geldiği için kabirpereslere dönük olarak tevhid ele alınmış işlenmiş. Bizde zannediyoruz ki tevhid sadece bu. O toplumda fıtri sorun yok. Bize nispeten fıtratın bozulması diye bir şey mevzu bahis değil. Bizde fıtratın bozulması hem de son zamanlarda daha çok şahlanarak ilerledi. Biz bu sefer orada kabirpereslere döndük. Telif edilen kitapları tevhid sadece bunlardır bunun içindekilerdir diye oraya yoğunlaştığımızdan bu yanlış anlamamıza sebep oldu. Şimdi tevhidin derslerde size yaptığım üç dört tarifi var. Birisini kim söyler Razi ( Allahı isim ve sıfatlarında birlemektir.) Abdulhalim (Allah azze ve cellenin isim ve sıfatlarını bilip Allah celle celaluha ondan bgayrı herhangi bir şey eklememek) İki, evet sen hüsnüydü değil mi (Allahu tealanın..) bak derslerde yaptım bunları. Hani bazen diyoruz ya Ebu Said'de her zaman tevhidden bahsediyor. Ebu Said her zaman tevhidden bahsediyorsa demek ki bunu anladınız. Anladıysanız söylemeniz gerekir. Demek ki bu kadar çok konuşmak bunu ifade fırsatı vermediyse bana size de anlama imkânı sağlamadıysa ikimizde de sorun var. Ya ben sizin anlayacağınız üslubu yakalayamadım. Ya da siz beni dinlemiyorsunuz yakalayamadınız. Sorun ikimizden birisinde doğru mu? Öyle veya böyle sorun bizim sorunumuz. Bunun herhalde suçlusunu dışarıdan arayacak değiliz. Evet, Cafer(Tevhid Allahın hakkı olan bir şeyi başkasına isnad etmemek.) Al işte bak buda nerden gelen. Necmi ( Tevhid Allahın fiilleri ile kulların fiillerini birbirinden ayırmaktır.)sen fırçadan. Evet İzzet şey Ali(...)bu önceki dersin mevzusu değil Ebu Said her zaman tevhid anlatıyor diyoruz ya. Şey nerde İzzet nerde ha sen de bakayım şimdi.(Hocam biz tevhidi ele aldığımızda imanda tevhid kullukta tevhid şeklinde ele alalım.)çık. Bakın şimdi derslere dönün. Bir tevhidi şöyle bir üçe taksim ettiğimizi görürsünüz. Allahı rububiyetinde birleme İsim ve sıfatlarında birleme ve ulûhiyetinde birleme. Bu geleneksel olarak duyduğumuz. Ben size bir kitap açıp okutur olsaydım. Bu tarifin üzerinde sabit kalırdım. Ama ikinci bir tarif duydunuz onu Necmi biraz yakaladı. Tevhidullahi bi ef'alihi, tevhidullahi bi ef'alina Allahı fiillerinde birlemek, Allahı fiillerimizde birlemek. Bunu duydunuz mu? Duydunuz bu derslerde var. Duymadıysanız dinlemediniz. Üçüncü bir tarif daha yapıyoruz. Onu da İbni Kayyımın tarifi diye geçiyoruz. Ettevhidu huve ttefrigu beynel haliqı vel mahluq. Tevhid Halik ile mahlukun arasını ayırt etmektir diyor.Neden İbni Kayyım bu tarifi koymuş. Demek ki bunu dinlemişsiniz. Neden Vahdetul vücutculara reddiye. Neden Vahdetul vücut mevcudun varlığını birlemek Allahıda bu birin içinde saymayı tevhid diye kabul ediyor. İbniş Kayyım tasavvufdan gelme birisi olduğu için tasavvufu bilmesinden dolayı tevhid halık ile mahluku ayırt etmektir çünkü onlar halık ile mahluku birbirine katıyor. Bunu reddiye için koymuş. Bu neyi gösterir. Demek ki tevhid o toplumdaki soruna binaen ifadelendirilen bir şeydir. Demek ki suudda tevhid Allahı rububiyetinde isim ve sıfatlarında uluhiyetinde birlemek denildiyse o toplumdaki sorun bununla alakalı. O da sadece uluhiyetle. Şöyle bir sözü hatırladınız mı? Kurana baktığınızda bütün nebilerin daveti (…) Sen Tabi umumen paygamberlerin daveti uluhiyet tevhidi merkezlidir. Nuhtan Peygamberimize kadar ekserisinin sorunu ulûhiyet tevhidinde sorun çıkmıştır. Bu ne anlama gelir. Ne anlama gelir Talha (Allahtan gayrına ibadetin tahahkkuku..)Hayır.(Kulların fiillerinde Allahın birlenmemesinde ) hayır. Ne anlama gelir İzzet. Bak şimdi Demek ki o toplumda sairlerinde isim ve sıfatlarda rububiyette Mekkelilerde sorun yoktu. İmanda bir sorun yoktu. Mekkelilerde imanda sorun var mı kendilerine gelen şekliyle yok. Bütün sorun uluhiyet tevhidi merkezliydi. Nuh a.s.dan Muhammed a.s.' a kadar gelen nebilerin hemen hemen tamamı ekserisi toplumdaki uluhiyet tevhidinde vuku bulan şirke dönük bir davettir. Ama İbrahim ile Musa’ya bakarsanız bu ikisinin (a.s) davetleri rububiyet tevhidi merkezlidir. Onların kıssalarını kuranda okuduğunuz zaman toplumlarına dönük rububiyet merkezli sorunlar ortaya çıkar. Ha Bunu içindir ki tağut kelimesi ekseriyetle tesmiye edildiğinde kime atfedilir Firavuna. Biz ilahı şimdi şurada saydığım şeylerin karşıtı olan küfür şirk nifak zülüm veya fısk. Bunlarda bu toplumda eş anlamlı kelimelermiş gibi kullanılmıyor mu? Aynen fıtratı islamı imanı kastden ayırdım. Tevhidi dini hepsi aynı manaya delalet eden kelimelermiş gibi kullanılıyor. Ve biz hiç birini birbirinden ayırt etmiyoruz. Şunu da diyoruz dedik. Şirk ilen küfür ikisi de ebedi cehenneme götürüyorsa bunların arasındaki farkı bilmek önemli mi? İkisinin sonuda ebedi cehennemse normal o zaman farketmez diyoruz. Eder. Bu toplum sadece küfürde vuku bulduğunda islamın dışına atıldığını zannediyor. Çünkü şirkte vuku bulma ihtimali onlarda muhal. Mümkün olmayan bir şey. Bunu nasıl ifade ettik bir derste. La ilahe illallahın anlamını herkese sorun az çok camiye gitmiş hocanın önünde durmuş birisine bunun manası nedir dediğinde Allahtan başka ilah yoktur diyorlar değil mi? Bu bizim anlattığımız şekli ile tam bir anlam yükleme değilse de uzak bir anlamda değil. Ama bu toplumda bunun eyleme dönüşmesi nasıl oluyor. Allahtan başka Allah yok. Allahtan başka da Allah var demediğime göre diyor ben şirkte uzağım diyor. Hiç kendini şirke yakıştırmıyor. Aynı anda da müşrikler için inen ayetleri tasavvuf ehline kullandığımızda ne diyor. Ne diyor Cafer. Nasıl Onlara inen ayetleri bize kullanıyorsunuz diyorlar. Tabi bak şimdi. Şimdi tekrar geriye döndüğümüzde ekseri nebi ve resullerin daveti uluhiyyet tevhidi merkezli ama İbrahim ve Musa a.s gibi rububiyyet tevhidi merkezli daveti olanlarda var. Burada biz bu sefer ilahın kavramı ile bunlarda karışıtırıyor tağutun kavramını anlamını sıkça vurguladığımızı görürsünüz derslerde doğru mu? Peki ilahın anlamı ne diyoruz. (Allahın hükümlerinden başka hüküm tanımayan) bak. Bu tekfircilerin tarifidir. Nerde kaldıysa kafamızda. Biz böyle bir tarif getirmiyoruz. Ne diyoruz Abdulhalim(en çok sevilen...) bunları en çok tevhid yapıyoruzda ezberlemek gerekmez miydi.(kendisine ibadet edilen) bakın şimdi kimi ne kadar fırçalıyacam boşverin.(....) biraz daha topla.bir afferin alcaktın oda gitti. Cafer (...) Allah aşkına gidin dersleri dinleyin. Ben ilaha şöyle demiyor muyum: Allahtan gayrı ibadet edilen her şey. Basit bir Türkçe değil mi. Allahtan gayrı ibadet edilen her şey. Neden şeyi koyuyoruz. Allahtan gayrı ibadet edilen her şeydir ilah. Dersleri dinlemediğiniz çıkmıyor mu. Ebu Said durmadan tevhid konuşuyor. Tağutun tarifini yapacak var mı Cafer olduğun yerde kal. Yap bakıyım Ali (İbadetten alıkoyan herşey) Afferin. İbadetten alıkoyan herşey. Allaha ibadetten alıkoyan herşey. Bu tarif farklı mı? Aradaki fark ne Nihat (Tağut Allaha ibadetten alıkoyan değil mi) biz ne dedik Geziyor değil mi? Nerde geziyor. Sen de bakayım. Tağutun tarifi Allaha ibadetten alıkoyan her şey ile ilahın tarifi Allahtan gayrı ibadet edilen her şey dedik doğru mu Necmi. İkisinin arasında ki fark ne?(şimdi hocam ilah diyorsunuz Allahtan gayrı ibadet edilen her şey diyorsunuz ama… Allah’ta ilahtır.) yapma aferin be. Allahtan gayrı ibadet edilen her şey ilahtır(.... )değil. Onu derken başka takıylan demekki dersi dinlemediniz. Şu bilgiyi nerden aldınız. Benden olmadığına göre.(Hocam Allahtan gayrı ibadet edilen her şey sahte ilahtır değil mi) değil. İlah nedir denildi de bahsimiz o zaten . ilah Tağut desin dur ilah Tağut zaten hangi anlamda dedik. Biz burda el ilahtan bahsetmiyoruz. İlahel alemin -alemlerin ilahından da bahsetmiyoruz. İlahtan Tağut tan bahsediyoruz. Bu ikisinin arasındaki fark nedir. Şöyle diyebilirsiniz. İlahın tek anlamı bu mu İnsanların Allahtan gayrı ilah edinme dedikleri en büyük fiili nerde vuku bulmuştur. Sevgi ile gündeme gelen Onun için İbni Teymiye derki İlah sevgi ile kalbin meylettiği şeydir der. Ha bunu din karşıtları düşmanları bizden iyi anlıyor. Ben senelerdir bunu anlatmak için çatladım. Ama bir dinsiz çıkıveriyor. Tarkan bu gençliğin ilahıdır diyor. Anlayıvemiş değilmi. Neden o şarkı söylediğinde düşüp bayılıyormuş adam kendinden geçiyormuş öyleymiş hüngür hüngür de ağlıyorlarmış. İnsanların en çok uluhiyette şirkte vuku buldukları şey kalbin sevgi ve muhabetle meylettiği şeyden dolayı gündeme geliyor. Ha Tağut Allaha ibadetten alıkoyan herşey. İlah Allahtan gayrı ibadet edilen herşey ise ikisinin arasındaki fark ne Necmi (biri severek isteyerek ibadet ediliyor diğerinde ise Allahtan alıkoymasında zorlama var.) biraz daha acabilirmisin Cafer( birisi ibadet edilmesinden alıkoyan, diğeride kişinin kendisine ibadeti layık gören) layık görmüş görmemiş bazen görmüyorda Biri kişinin kendi fiili diğeri Allahtan gayrı ilah edinme fiili. Öbürü Allaha ibadetten alıkoyan bir sulta mevzu bahis bir yerde. O zaman tekfircilere verdiğimiz bir reddiyeyi anladınız mı hiç derslerden. Birisi diyor ki Türkiyede tağut sistemi ile idare ediliyor, suudi arabistanda da tağut sistemi var. O halde cuma namazı kılınmaz hacca da gidilmez diyor. Şimdi bu bir hüküm mü? Cuma namazı ne ile farz olur. Kuran la Sünnetle kim farz kılmıştır. Allah Peki Allahın farz kıldığı bir şeyi vucubiyyetinden düşürmek için ne gerekir. Yine bir nas gerekir. Allahın farz kıldığını kişi kendi kafasına göre vucubiyyetinden düşürürse kendisi Allaha ibadetten alıkoyan tağut olur.kendisi toplumu Tağuttan sakındırırken kendisi tağut konumuna düşüyor. Eğer tağut ile ilahın manasını ayırt etmezseniz bunu ayırt etmeniz mümkün değil. Şimdi döndük deminki anlamları ile ilaha Allahtan gayrı ilah edinmekle itham edilen toplumları düşünün. Kim ediliyor. Nuh’tan başlıyor. Ve bizim hasseten önünde durmamız gereken peygamber a.s. Hayatı muhatap olan topluluk örnek almamız gereken öncelikli olarak. Onları Allah kendisinden gayrı ilah edinmekle itham ediyor mu? Şunu ayırt ettiniz mi kendinden gayrı Allah mı ediniyorlar İlah mı? Allah ediniyorlar desek haşa ilah ediniyorlar sözünden farklı mı? Hiç bir ümmet geçmişte Allahtan gayrı Allah edinmemiştir. Farkı anladınız mı şimdi. Peki ilah edinmek ne anlama gelir.(…) Allahtan gayrı ilah edinme Allahtan gayrı Allah edinme değilse Allahtan gayrı ilah edinme ne anlama gelir. Bak şimdi şu bizim yaratıcımız dememeşlerdir. ilah edindiklerine razıkımız dememişlerdir. Bu yağmuru yağdıran şu yapan dememişlerdir. Sadece çok basit meselelerde mekkelilerdeki örneği ne şefaatçi edinmeleri. Bu ne anlama geliyor. Allah katında bunların nazı niyazı geçer. Affedilmemiz ve o Allaha yakınlaşmamız için vesile olurlar. Bu kadar basit. Doğrumu Allah bu eylem yönelik fiilede kulluk adı veriyor. Allahtan gayrı ilah edinip onlara ibadet ediyorlar diyor. Biz eğer ta yukarıdaki tarif ettiğimiz ibadeti anlamadıysanız Allahtan gayrı ilah edinip onlara ibadet ediyor sözünüde anlayamayız. Neden
Sohbetin birinci bölümü bitti
Tabi şuan yakalayamadıysanız bundan önce ki alt yapıda yakalanmamıştır demek ki. Neden ama yakalanmadı. Çünkü orada Allahtan gayrı ibadet edilme kelimesi dondurulmuş bir kaç tarifle ele alırsan namaz oruç zekât diye ele aldığında burdaki mana yakalanmıyor. Ama ibadet düşünce, söz, kasıt fiil olarak insandan sudur eden her şey dediysen hangisi diye arayacaksın. Mekkelilerde hangisi Allahtan gayrı şefaatçi edinmeleri. Bizim bunlar Allah katında şefaatçilerimiz. Allah ne diyor cevaben. Allaha yerde gökte bilmediği bir şeyi mi öğretiyorsunuz diyor. Ben böyle bir hüküm indirmedim size böyle yapın diye. Doğru mu? O zaman Mekkelilere reddiye olarak verilen şu ayette biz Allaha daha çok yaklaşmak için ne yapıyoruz (tapıyoruz) bu yanlış tercüme olur. Doğru ama bu toplum bunu anlamaz. Dediği doğru. (dua ediyorlar) Hayır dua da değil bak. Daha da basit. Bir niyetleri neydi mekkelilerin Allaha yaklaşmak kötü bir kasıt mı değil. Mekkeliler Allaha yaklaşmak için Allahın onlara meşru kılmadığı bir şekilde aracı ediyorlardı.(vasıta) vasıta aracı ediyorlardı. Mekkeliler o zaman biz şöyle tercüme ederiz. Biz onlara Allaha daha çok yaklaşmak için aracılar edindik. Beynelkavseyn dersin parantez içi ibadet diye koyabilirsin. Ama burada vurgulanması gereken bu. Aracı edinmek kulluk eylemidir. Birisini sevmek kulluk eylemidir. Birisinin ensesini okşamak kulluk eylemidir yetimin. Birisine tebessümle bakmak kulluk eylemidir. Anlaşıldı mı. Yani bizden sudur eden düşünce, düşüncenin kulluk eylemi olduğunu biliyorsunuz değil mi? Konuşmak kulluk eylemidir. Kasıt kalpten geçen kulluk eylemidir. Azalarımızda yürümemiz gelmemiz gitmemiz ensesini okşamamız hep bunlar kulluk eylemidir. O zaman bunlardaki kulluğun hangi nevinden sudur eden bir kulluk ki eylem, Allah kendinden gayrı ilah edinmekle itham ediyor. Ve onlara ibadet ettiklerini söylüyorlardı. Bunu şimdi tefrik ede ede gelmediğinizden, bakın şimdi meseleyi dağıttım mı dağıtmadım.kulluk dedik bir çizgi çizdik.üç ok çıktık sağda solda ortada birine fıtrat dedik. Birisine iman islam akide dedik. Öbürküsüne de tevhid dedik. Şimdi burada öncelikli olarak kulluk ve insanın sorumluluğu bunun için yaratıldıysa bu bir sorumluluk mu? O zaman ilk sorumluluğun genelde bütün insanlar bakın fıtrat bütün insanları muhatap edinir. İman inananları muhatap edinir. Tevhidde inananlar içinde Allahı birleyenleri muhatap edinir. Ha burada sorumluluk dediğimizde genel anlamda istisnasız ben insanları derken buradaki insan cins isim mi anladınız mı cins isim ne demek türkleri mi kasdediyor, cinlileri mi, arapları mı herkesi kasdediyor. O zaman Allahın genel anlamda ki zikrettiği bir şey katiyetle biz has bir anlamda anlayamayız. Olur Allah tahsis eden bir nas indirdiyse olur. Bundan kasdedilen budur diye. Şimdi o zaman fıtrattaki kulluk hangi ad altında eyleme dönüşür. Şimdi ki derslerden ne anladığınızı (ibadet mi) hayır ibadet hepsinin adı. Fıtratta da adı ibadet imanda da ibadet tevhidde de Ama burada ki Allaha olan fıtri kulluk ne anlama gelir. (Allahı tanımak) bakın çocuklar şu dersi siz bile en az üç kere dinlediniz. Ama öyle oldu ki arkadaşlar adından bıktılar. Adından bıktılar. Şimdi fıtrattaki kullukta sorumluluk kulluk dediğimizde kulluğu anladıysak sorumluluğu anlamamız gerekir sorumluluk nerede başlıyor. Sorumluluğu yanlış anlayıp sorumada cevap veremiyebilirsiniz. Illa size yüklenmemem gerkiyor insafsızca sorumluluk ne zaman başlıyor. Ruhlar aleminde Ademin belinden sulbunun insanlığın çıkarılması. Burada bizi ilk sorumlu tuttuğu ne Allahın? Ben sizin Rabbınız değil miyim? Evet bütün insanlık bu rabden sorunlu istisnasız. Istisnasız sorumlu. Onuda anlattığım için teferruatına gitmiyeceğim. Çünkü gidip derslere bakacaksınız yada dinlediyseniz hatırlıyacaksınız. Sen önce. Iyi hatırlıyacaksınız şimdi. Demek ki Rab'tan bütün insanlığın sorumlu olduğunu nerden anlıyoruz. Anlamının içinde var. Var mı izzet var Adem'in sulbunden kıyamete kadar yaratacağını çıkarıyorsa hepsi buna muhatap. Ama kurani ifade ile hangisi ile birleştiriyoruz.
{ أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ يَا {البقرة/21
"Ey insanlar! -bak ey iman edenler demiyor, ey sabredenler falan filanlarda demiyor- sizi ve sizden öncekileride yaratan rabbınıza -bu ne anlama geliyor. Demek ki bütün insanlığın muhatap olduğu ilk emir neymiş bir rabbı tanımak, o misakı vermiş o sözü vermiş. Biz buna birinci misak diyoruz. O zaman bütün insanlık neyden sorumluymuş. Birinci misaktan sorumludur. Birinci misak ta bir rabbın varlığını kabul etmedir. Onun için insanoğlunun şöyle kullanırız "garizatun fıtriyye" deriz. Rabbın varlığını kabul ve itiraf insanda fıtri bir gerekçedir. Bütün his ve duyguları bunu kabule hazırdır. (işte bunda cehalet mazeret değildir) Katiyetle. Hatta firavunun bile inkarı katiyetle yakini değildi. Estagfirullah. Firavunun küfrü dahi yakini değildi. Bu ne anlama gelir. (samimi bir inkar mı..) necmi (..mugalata yoluyla) bakın şu söylediğim sözler teker teker derslerde.(....) hayır. Firavunun küfrü bile yakini değildir. Zaten hiç bir zaman küfür – (..)o inadi küfürdür onu anlatmıyorum. Inadan küfretmeydi cuhudan küfretmeydi onu demedim. Zaten hiç bir zaman küfür yakine mebni değildir. Küfür devamlı şüphe terddüt teşvişe mebnidir. Bina edilir. (...) hayır şunu yakalayın. Küfür yakine mebni değildir. Küfür devamlı şüphe tereddüt teşvişe mebnidir. Bakın küfredenlerin sözlerine Kuranda hep şüphe ile yaklaşır, tereddütle yaklaşır, kafa karıştırmakla yaklaşır doğru mu? Küfre dönük büyük küçük ne varsa hepsi bu minvalde üzere gider. Birisi şüphe ile birşey getiriyorsa hadis inkarcılarına bakın o da şüphe ve tereddütle getirir vesvesesini. Bu zaten tarafın ilhadın şirkin küfrün fıskın zülmün hangisi boyutta olursa olsun tek malzemesi şüphe ve tereddüt ilka etmektir. Ama iman yakine mebnidir bakın. Çünkü iman ispata itminana ve yakine mebnidir deriz. Bunu anlamanız gerekiyor bu ifadeleri. Çünkü kuran bunu kullanmış. Yakini de kullanmış. İspat nedir.
هَاتُواْ بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ قُلْ {البقرة/111 ... "..doğruysanız delilinizi getirin"
İbrahim diyor ki :
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ أَرِنِي كَيْفَ تُحْيِي الْمَوْتَى قَالَ أَوَلَمْ تُؤْمِن قَالَ بَلَى وَلَكِن لِّيَطْمَئِنَّ قَلْبِي
"Ey rabbim ölüleri nasıl diriltirsin bana göster. (İbrahim yoksa) inanmadın mı? Bilakis inandım kalbim mutmain olsun diye."
En'am suresinde İbrahimle(a.s) ile babası arasında geçen kıssasının en altında ne der.
"İbrahimin yakinen inanalardan olması için melekutumuzun saltanatımızın ihtişamını gösteriyorduk " bu ne anlama geliyor. İman ispat itminan ve yakine mebnidir. Küfür ise katiyetle yakine mebni değildir. Kimin ağzından küfür sözü çıktığını görürseniz görün o küfür yakine mebni değildir. Bu meselede örnek göstereceğimiz tek kişi kimdir. Firavundur. Demin cafer mi dedi onu. Musa Allah azze ve celle onun diliyle diyor.
قَالَ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا أَنزَلَ هَؤُلاء إِلاَّ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ
"Sen çok iyi biliyorsun bunu alemlerin rabbini indirdiğini .." inadan. Ne zaman firavun iman etti. Kızıldeniz üsüne yıkılırken ben dedi musa ve beni israilin rabbine inandım. Allah ne diyor. Şimdi mi? Firavun zaten Allaha ... hiç bir beşer yeryüzünde yakinen küfredemez etmemiştir. İnsan tabiatı buna musade etmiyor. O zaman rasgele çıkan dangalakça bu tip mugalatalar sözler cuhudi olarak çıkar bakın. Akıl ve kalp devrede değildir. Bunu anlama zorundasınız. Bu sefer fıtrata baktığınız zaman sorumluluk deyince ilk sorumluluk birinci misakla başlamış insanda. O misakın gereği üzere dünyaya geliyor doğru mu? Niye fıtrat dedik.her çocuk dünyaya gelirken öyle diyor küllü mevludin yugledi alel fıtratın-Her doğan çocuk ne üzere doğarmış (fıtrat) ne demek miş fıtrat? Bir rabbın varlığını kabul ve itiraf.. bu donanımla geliyor. Bu techizatla geliyor. Tabiyatı buna zıt düşemez. (....)cuhudidir yani inattır. İnadandır .Çünkü akılla kalp, aklı selim ile kalp devrede değil o an. Beraber değiller. Tek kalmışlardır. Çünkü kalbin inkarı mümkün değil. Kalp belki en çabuk hakkı kabul edebilen büyüklükte. Merkeziyetlik teşkil edebilir bunda. Şimdi döndüğümüzde fıtrata demekki her doğan çocuk ne üzere doğarmış. Her doğan çocukta müstesna var mı? Ayırım var mı? Bir ırk tahsisi var mı? O zaman her çocuk fıtrat üzere doğar. Her insan da bir rabbın varlığını kabul ve itiraftan sorumludur. Bunu anladınız mı bu bir. O zaman fıtratın bozulması ne zaman başlıyor. (...) hayır. Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Bu fıtrat üzere doğar lafzını yani bir rabbın varlığını kabul ve itiraf edecek istidatta kabiliyette doğar. Böyle techiz edilmiştir bu. Şems suresindeki ayeti kerimede ise
فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا فَأَلْهَمَهَا {الشمس/8}
Allah her nefse itaati isyanı, iyiliği ve kötülüğü ilham etmiştir diyor. Her insan buna mülhemdir. Bunda ne diyoruz biz. (Hocam insanın fıtratı yüzde elli iyiliğe yüzde elli kötülüğe meyilli) öyle değil. Hem iyiliğe meyilli hem kötülüe meyilli bu ne anlama geliyor. Iyilikte yapabilir kötülükte mi yapabilir mi deriz yoksa (..) ihtiyar sahibi seçme hakkı onun peki bu ne anlama geliyor. (...) ilk çıkışı şey yap. İster inansın ister küfretsin diyor. ..koydu bunu ayette. Peki o zaman hem iyilik hem kötülük ilham edilmiştir ne anlamda çocuklar. Ali (serbestir yani) onu zaten dedi.(emirlere muhatap olsun diye hocam) ıııı.(...) onu dedik zaten. Talhanın sözü ile ayetide dedik.(...) aaah. (hocam soruyu anlayamadık bir daha sorun) peki bak şimdi. Dedik ki önce Allah her insana nefse iyiliği kötülüğü itaati ve isyanı ilham etmiştir. Oradan izzet dedi ki yüzde elli itaate yüzde elli isyana dedi. Yok. Itaate meyilli isyanada ama burada talhanın koyduğu noktada ihtiyar sahibi kendisi seçme hakkı ona ait. Isteyen inansın isteyen küfretsin diyor ayeti kerimede dediği gibi. Yani imanı ve küfrü seçmek onun hakkı. Peki o zaman itaati ve isyanı iyilik ve kötülüğü hayrı ve şerri ona ilham edilmiştir ne anlama geliyor. Anladınız mı soruyu cafer ağa. Peki çocuklar Allah aşkına bunca derslerin sonunda anladınız mı anladık anladınız mı anladınız mı diye bakın derslerde elli kere soru vardır neden o zaman biriniz anlamadığını demedi. ki ben bunca yolu kateddim boşuna mazot yaktım. (Allah huzurunda mazereti kalmasın diye hocam hesap gününde) yok. Bir Allahın kulu var mı.(...) onu dedik zaten yavrum talha dedi onu.Talha.(Allah katında sorumluluk) yok yavrum. Insan vicdanen neyin iyi neyin kötü olduğunu fıtri bazda bilir çocuklar. İnsan kötülüğü bilmeden düşmüyor fıtri bazda iyiliği bilmeden yapmıyor. Biliyor ikisinide. (dileyen iman etsin dileyen inkar etsin sözü ...) işte o an ihtiyar kendinde. Iyiliği kötülüğü anlamıyor değil. Iyilikte kötülükte ona açıklanmıştır. Bunu hisseder kötülük diye. Bunu hisseder bu iyilik (bilinçlimi) bilinçli değil işte burda. Onun için mazeret burda yoktur. cehalet mazeret yoktur. Zaten ayetin devamında diyor. Bunu neden yaptık diyor biz şimdi.(..) ha.Yahut kıyamet gününde
كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ إِنَّا
biz bunu bilmiyorduk haberiniz yoktu demeyesiniz diye çünkü insan orada iyi kötüyü ayırt edemese fıtri bazı kasdediyorum katiyetle imanı değil.çünkü imanda Allahın kötü dediği kötü iyi dediği iyidir. Bu şu an fıtratta genel anlamda. Şimdi insanoğlu birisine bir sadaka verse rasgele birisine sadaka verse ... ondan rahatsız olur mu? Birisinin beş lirasını gizlice çalsa çünkü bu insanlardan gizleyerek saklı bunu yapar. Bunun iyi bunun kötü olduğunu bilir insan. O zaman işte fıtraten bütün insanların aynı seviyede sorumlu olmaları bundandır. Benim bundan haberim yoktu diyemezsiniz. Ha fıtrat bozuldu mu fıtrattaki bozukluk eğer fıtratı selimen imana ulaştıramadınsa neden imana ne zaman ulaşılıyor bir nebinin resulün gelmesi vahyin inmesidir bu ikinci misakın başlangıcıdır. Ikinci misak vuku bulana kadar insan birinci misaktan sorumludur. Bunu anladınız mı.ikinci misaktan sorumlu olduğu andan itibaren birinci misak hiç işe yaramaz. Şu sözü hiç duydunuz mu gronlanda hiç Allah adı duymamış birisi bu kainatı yeri gögü bir yaratan var İbrahim de diyor.
إِنِّي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ حَنِيفًا وَمَا أَنَاْ مِنَ
الْمُشْرِكِينَ {الأنعام/79}
Ben yüzümü yeri ve gögü hiç yoktan yaratana döndüm ben müşriklerden değilim. Orada neden yeri gögü hiç yoktan yaratana diyor. Allaha döndürdüm demiyor. Yeri ve gögü hiç yoktan yaratan Allaha demiyor bak. (..) hayır bilmediğide değil. Burada mevzu bahis o değil. Çünkü insan şu kainatın tesadüfen olduğunu kimseyi ikna edemezsin. Ama öyle dangalak çıkar yeryüzünün tesadüf olduğunu söyler. Kiprit çöpünün tesadüf olduğunu ona anlatmaya çalış sana aptal der. Anladın mı aklılla kalp ne zaman devrede değil. Şimdi birisi çıksa ne kadar bu dünya tesadüf dese diyen var kendi kendine oluşmuş diye kiprit çöpü dağda bir zaman odundu, keresteydi kendi kendine kesildi kendi kendine biçildi, planyaya verildi küçücük çöpler halinde oluştu sonra kiprit dediğimiz kimyevi madde yerden çıktı mayi halde hepsinin başına biraz biraz bulaştı. Kartondan kutuya ağaçtan yine kağıt oluştu. Kutulara kondu böyle geldi desek ne der. (deli der) kocaman kainata tesadüf diyen delioğlu deli değil mi?ama bu gösteriyorki akılla kalp devrede değil. Bu gibi sözler devamlı dangalakça çıkan sözlerdir. Şimdi eğer fıtrat bozulmadan birinci misaka ulaştıysa bu bir selamettir. Iki sahih bir imanı gerçekleştirmeye vesiledir. Çünkü sahih bir iman selim bir fıtratın üzerine bina edilir. (fıtrat bozuksa imanda arızalı mı olur?) fıtrat tamamen bozuk demeyelim. Fıtrattaki bozulan hasletlerden birisi imandaki bir yere dönüktür. (sahabeden örnek veriyordunuz) hah.bir yere dönüktür. Mesela diyelim fıtraten yalan söyleme, dürüstlük bozulduysa aynen ebu süfyan müşrik. Şama gittiğinde kervanla Allah rasulünün mektubu hirakla ulaşıyor. Mekkeden birisini arattırıyor ebu süfyanı buluyorlar. Götürüp sorduruyor soru sorduruyor cevap veriyor. Kervanın başına geldiğinde ebu süfyan Müslim de verilen örnek gibi ne oldu ne sordu böyle böyle sordu ne dedin yalanı kendime yakıştırsaydım orda muhammed(sallallahu aleyhi ve sellem) hakkında yalan söylerdim diyor. (temiz bir fıtratın olduğunu gösterir.) Bu nedemek. Müşrik ama o değer bozulmamış bakın. (sadece o değil değil mi) hayır.çok değer var. Bizimkilerden daha da çok değer var. Eğer tanımak istersen bak Kurandaki sünnetteki hayatlarına bizimkilerden daha çok değerler var. Bizde tevhid ehli olduğunu söyleyen biri yalan söyleyebiliyor rahatlıkla. O adam müşrikken yalan söyleyemiyorsa yakıştıramıyorsa iman ettiğinde yalan söyleyebilir mi bu adam(asla). Biz ehli sünnet onun için sahabe hadiste uduldur adildir deriz. Hata yaparlar ama yalan söyleyemezler. Çünkü bu insanların fıtratı bozulmadan imana ulaşmış onun üzerinede sahih bir iman ne gibi fıtratın bozulup dürüslük gidip yalansa imanda bir çok mesele şahitliğin dürüstlüğün üzerine hadler dediğimiz ceza hukuku şahitlik üzerine bina edilir. Onlar bir çok cüzü yaşıyamazsın. Imandaki bir çok cüzü gerçekleştiremezsin. Sahih bir imana bina edemezsin. Sahih bir iman olmayıncada halis bir tevhid gündeme gelmesi mümkün değil . Bunu yakaladınız mı. Iyi anlaşıldığını her seferinde ben iyi anlaşıldığını zannediyorum ama hemende bir gedik çıkabiliyor. Şimdi döndük şimdi . Selim bir fıtrat sahih bir iman, ne kadar selametli gittiyse o denli salim gidip ve bu sefer sahih bir imanı bina edersin. Ama bu ortamda fıtrat korkunç bozuluyor. Fıtri değerleri şimdi döndük dersin tamamına bakarsanız hangi derslere derseniz konyalılara yapılan fıtrat dersleri var. Bazıları bunu elde etmiş musada var. Hiç yapamazsınız Konyalı şükrüden bunların tamamını isteyin orda fıtri hasletleri tanıma zorunluluğu var.Biz bazı şeylere sahip olduğunu biliriz. Onun varlığını bilmeyiz. Bunu anladınız mı. Sahibiz o bizde var ama onun varlığını bilmeyiz. Bazen varlığını biliriz varlığı nimettir. Onun inkişafı mevzu bahistir. Bunu anladınız mı . Mesela konuşma fıtraten bizde var mı. Sevgi var mı. Devamlı şiddet kullanan bir baba hızlı konuşan bir baba sert konaşan bir baba azarlayan bir baba, karı döven çocuk döven bir babada o çocukta sevgi nasıl olur. Sevgi yer değiştirir. Korku hakim kılmıştır. Hatta altı aylık dört aylık bir çocuğun suratına bebeği olan var mı gidin o çocuğa suratını ekşitin bakın ne yapar.(ağlamaya başlar) neden çocuk bile o surattan anlıyor. Devamlı gülen bir surat görürse çocuk ne yapar çok yumuşak bir tavırla yaşar. O zaman fıtratı bozmamaya çalışın. Fıtratta verdiğim bir çok örnek var. Mesela geçen birisi hak etmediği halde dileneni sordu. Onun hakedip etmemesi bizim işimiz değil. İsteyene verme duygusunu kaybetmemek için verin. Bir. Iki nedir? Verme duygusunu kaybetme , verme duygusunu kaybedersen iş biter. Biz vakıftan aynı kalan talebelere diyorduk 100 lira veriyorsak size bakın sizde başkasının yardımıyla idare ediyorsunuz. Bu yüz liranın götürün beş lirasınıda siz başkasına verin. Verme duygusunu kaybetmeyin. Çocuklarda bu gibi duyguları yakaladığınızda yıpratmayın sakın. Bunu sonradan milyarlara dahi telafi edip üzerine bina edemezsiniz.
Sohbetin ikinci bölüm burada bitti.
Besmele ve hutbetul haceden ve duadan sonra ...
Dünkü sohbetimizde çizmiş olduğumuz cetvelin seyrinde hareket edecek olursak farkında olduğunuzu düşünüyorum onların hepsi birer başlıktı. Bu başlıkları zihninize yerleştirdikten sonra daha önceki yapmış olduğumuz derslerin ister bir bütün, ister içinde serpiştirilmiş temas edilen meseleler mutlak şu başlık halinde cetvel şeklinde zikrettiğimiz birisinin altındadır. Onunla alakası vardır onu getirip aynen bir puzolun parçaları gibi onu oraya yerleştireceksiniz. Dinledikçe geçmiş dersleri mevzuyu meseleyi alıp bu başlığın hangisinin altında olduğunu tespit edip yerleştirdiğinizde kısa bir zaman içinde mevzu bütünlüğünü kazanacaktır. Bir mevzuyu meseleleri ile bütünleştirirken meseleler mevzu yani bütünleştikçe öbür mevzularla ilişkisini kuracaksınız. Bu ilişki yavaş yavaş bina edilen yani inşa edilen bir binanın tamamlanan parçaları gibi olacak. Siz devamlı elinizde bir tuğlayı koyduğunuzu bir mala harcı koyduğunuzu göreceksiniz ama hep hayalinizde gözünüzün önünde bu belli bir zaman sonra onun bina olarak şekillendiğini göreceksiniz. Ya ben birer tuğla koya koya bunu mu yaptım. Koymak bir tuğla değil o tuğlayı nereye koyacağınıda bilmek önemliydi. Size çizilen başlıklar halinde planı diyeyim haritasını diyeyim. Nasıl anlarsanız anlayın çizmiş olduğumuz bu cetvel binanın planı veyahut krokisi niteliğindedir. Geldiğimiz yer indikçe aşağıya fıtratla bir kulluk dedik, altına bir çizgi çizdik üç tane ok indik.birsine fıtrat dedik başlangıcına, ortadakine iman islam ve akide dedik. Farkındaysanız devamlı akideyi beynel kavseyn tırnak arası aldırıyorum. Neden böyle yaptığımızı derslerde izah ediyorum. Üçüncü okun altına ise tevhid dedik. Din ise sohbetin akabinde nereye konacağını kendi kendine gösterecek dedim. Dünkü sohbetimde. Şimdi kulluğu geniş tarifi ile en başa koyduğumuza göre eyleme dönüştüğü üç noktayı gösterince kulluk ya fıtri boyutta eylemimizdedir. Öncelikli fıtri boyutlu olmalı. Ya imani boyutta eylemimizdedir. Yada tevhidi boyutta eylemimizdedir. Bu gösteriyor ki o zaman kulluğu dökme kalıp tek anlamda ele alamıyorsunuz. Hatta kulluğun tariflerinin yanında şunuda zikrederim. Kulluk bir isim. Ibni teymiyenin tarifinin başını alıyoruz burada. Çünkü ismun camiun derken bu bir çok cüzü şubeyi içine alan bir isimdir. Yani bir çok müsemmanın ismi adıdır. Aynen para denildiğinde akla tek bir rakam mı gelir. Birden trilyonlara kadar uzanan bir rakam gelir. Para ismi hepsinin adıdır. Bu bazen bir lira, bazen on lira, bazen yüz lira adedi meblağı ne kadar çoğaltırsanız çoğaltın hepsinin adı paradır. Işte kulluk eylemi böyledir. Düşünce söz kasıt fiil olarak bizden ne sudur ederse etsin bunun hepsinin adı neymiş kulluktur. O zaman insanoğlunun hiçbir şeyi yoktur ki kulluk mefhumunun dışında kalsın. O zaman kulluk bütünüyle bizim hayatımızın ta kendisidir. Onun için Allah ben insanı sadece bana kulluk etsin diye yarattım derken bu ayette geçen kelimenin ilk anlamı olarak Amm ve Mutlak sınırsız yani geniş bir ifade bir çok cüzün adıdır. Aynı anda da sınırsızdır. Belki belli bir coğrafya parçası üzerinde bizim ... hatırlayamadığımız düşünemediğimiz öyle şeyler vardır ki o insanlar onu kulluk eylemi içerisinde görürler. Bizde kısırlaşmış düşünce asalaklığı ile biz kulluğu belirli dar çerçeve içerisinde görebiliriz. Yeryüzünde kulluk anlamının en dar çerçevede anlaşıldığı coğrafya parçası Türkiye’dir. Yeryüzünde kulluk anlamının en dar çerçevede ele alındığı belde Türkiye’dir. Çok garip bir tespit. Nasıla gelince. Bu gibi sözler rasgele cüretli bir şekilde söylenilecek sözler değildir. Neden? Bizim yanlış tarifimiz bilenlerin tarif ederken noksan tarif toplumun anlayışındaki kısırlık kulluk bize kadar inerken anlamla ne kadar eridiğini bir kartopu misali görebiliyorsunuz. Buda gösteriyor ki islam karşıtı olan kesimde kulluğun belli bir yere habsedilmesine sebep bizim çanak tutmaklığımızdır. Mesela şu sözü sıkçana duydunuz. Bir zaman nejdet sezer gündeme getirirdi. Ibadet yani kulluk Allah ile kul arasında ki bir iştir. Bunu kamuya yansıtmanız gerekmez. Kamu bunun dışında. Bizim tarifimize baktığınızda kulluk hangi alanın dışında kalır. Kalmaz. Allah’la kul arasındaki ilişki değildir kulluk. Düşünün kulluğun tarifi ile ele alın iyi bir komşu olma, iyi bir komşuluk muamelesi komşunla senin arandaki bir ilişkidir. Sizin müşterisini aldatmayan bir esnaf tüccar olmanız müşteri ile sizin aranızdaki ilişkidir. Insanlara yalan söylememe insanlara dürüst davranma sizin bir ikinci kişi ile aranızdaki ilişkidir. Demek ki kulluk Allah ile benim aramda değil, sosyal içtimai hayatta insanlarla aramızdaki ilişkinin ta kendisidir. O zaman kulluğu belli bir yere hasredip belli bir yerde yoktur demek ona kamu alanı demek akıllı bir insanın düşünceli bir insanın söyleyeceği söz değildir. Bunu yapamazsınız. Bunun yanında bizim yine bu taksimatımızla asla dayandırılan doğru bir söze dayandırılan ama yanlış yorumlanan. Biz dünya hayatı ile Ahiret hayatını ayırırız doğru mu? Bir dünya hayatı vardır burada, öldükten sonra bir başka hayat vardır buna da Ahiret bir sonraki hayat diyoruz. Bunu delil göstererek insanların dünya işleri Ahiret işleri diye ayırım yapması da sakat bir düşünce. Eğer az önceki kulluk tarifini dünkü kulluk tarifi ile hareket ederek gelirseniz dünya Ahiret hayatı diye bir taksimat var ama dünya ve ahiret işleri diye bir taksimat yoktur. Dünyada hiç bir iş yoktur ki Ahiretteki hayatımızın sermayesi olmasın. Buradaki yatırımı olmasın. O zaman dünyada ne yaparsak yapalım asalak tipli miskin yapıdaki müslümanları düşünün. Herhalde tasavvuf ehlini kasdettiğimi biliyorsunuz. Dünyaya kazık mı çakacam bunu yapacam. Inan kazık çakın. Sizden sonra gelirler oraya bir eşşek bağlarlarsa bunun sevabı sizedir. Kazıkta olsa çakın gidin. Ama sen onu Allaha bir kulluk eylemi duygusu içerisinde yaptığının şuurunda ol. Eğer sen bunu bu niyetle yapıyorsan dünyada ne bırakırsan bırak Allah için bıraktığını düşünerek . Düşünün bu noktada en uç noktada en hassas örnekleri misal olarak sunarak bunu defaatlerce derslerde dinlemişsinizdir ama şuan size belli başlı noktaları alakalandırarak gitmek istediğimden bunu tekrar zikredeceğim. Allah Resulü diyor ki: Kıyamet kopar olsa elinizde bir fidan olsa onu dikmeğe çalışın diyor. Bu hadisin Türkçesi böyledir. Bunda fahiş bir tercüme mümkün değil. Birisi senden daha güzel tercüme eder diyemezsiniz. Kıyamet kopar olsa elinizde bir fidan olsa onu dikmeğe çalışın diyor. Bu dersi yapmama sebep olan çocuklardan birisinin sözüydü dersteki. Hocam bu gün dedi cumada iyi nasihat dinleyeceksiniz hatiplerden çünkü camideki hatipleri imamları tenkit etme furyası vardı ya nedenmiş. Bu hafta ağaç dikme haftası dedi. Baktım ki çocuk bunu imamların birçok şeyi ihmal edip daha önemli şeyleri ihmal edip onların yanında önemsi olan bu meseleyi gündeme getirmesine binaen bu sözü söylüyor ama bu peygamberin sözünü küçümseme niteliği taşır. Eğer bu sözü söyleyen peygamberse Allah resulü ise bununla bize vermek istediği ders var. Bak yavrum dedim. Hadisin aslı bu. Kıyamet kopar olsa elinizde bir fidan olsa onu dikmeğe çalışın. Şimdi anlat bakayım bana kıyamet kopar olsayı düşün. Yine kuran ve sünnetin etrafında kıyametin dehşetini anlatırken saç ve sakalı bembeyaz olacak diyor korkudan. Hamile kadın çocuğunu düşürecek diyor. Yanında sağında solunda kimin olduğunu düşünemiyecek bile diyor. Şimdi kıyametin tasviri bu kuranda. Dinleyin. Kıyamet kopar olsa. Az önceki sabah ki depremi hatırladınız değil mi? Bunun daha dehşetinide gördü bu insanlar. O hengamede kim elindeki bir fidanı çoluğunu çocuğunu düşünür. Kıyamet koparken, küçük kıyametin koparken ölüm Allah rasulünün dediği gibi kim neyi düşünür. Elindeki bir fidanı dikmeyi düşünür mü? Ya ölüp giderken kıyamet koparken dünyayı bile terkederken bir fidan dikmeye çalışın diyor. Bu bir kazık değil ha. Eşşeğin ve yahut bir hayvanın bağlanacağı kazık değil. Bir ağaç dik git diyor. O kadar bereketli bir hayat veriyor ki Allah bize o diktiğimiz ağaç sadece yeşil yaprak verse kuruyana kadar bize istigfar ediyor. Onun gölgesinde birisi gölgelense bize sevap yazıyor. Onun meyvesinden birisi yese bize sevap yazıyor. Bu denli dünya ile ilişkimiz en son dakikaya kadar sürmelidir. Bu bir hayır olabilir söylediğiniz bir kelime olabilir. Diktiğiniz bir ağaç olabilir. Binaenaleyh neden bunu örnek veriyor. Bu hadis basit mi? Vallahi ben size on tane vakıf ve kuruluş sayarım bu hadisin vermek istediğini bu insanlara yaşatabilmek için. Tema vakfının kuruluşu nedir? Yeşillerinki nedir? Avrupadakilerin ekolojistler nedir? Erezyona karşı mücadele nedir? Hepsinin temelinde bu hadisin bize vermek istediği şey yatır ya. Bizim bir tema vakfı kurmamız gerekmiyor.yeşilliği koruma tabi değerleri koruma vakfı kurmamız gerekmiyor. Allah rasulünün söylediği bu hadis bize yetiyor. Bu hayatımızın belli başlı evrelerinde bizim eyleme döktüğümüz bir kulluktur bu. Binaen aleyh kulluk kelimesi dışında anlamı dışında kalan bizim hiç bir şeyimiz yoktur. Düşünce söz kasıt ve fiil olarak. Kulluğu bu denli anladıktan sonra kulluğun eyleme dönüştüğü üç merhaleyi ele alın. Fıtrat, iman-islam-(akide), üçüncüsü de tevhiddi. Bu sabah temas ettiğim gibi eğer fıtrat şu ana kadar yeterince gündeme getirilmemiş ise, kısmen bazı yerlerde fıtratı selime, fıtrat üzerine, bozulmamış fıtrat gibi kelimeler zikredilmiş bu mevzuya dönük hadislere hasbel kader temas edilmişse, mesela şeyh albani bu ayetin araf suresindeki ayetin tefsiri sadedinde gelen hadisi silsiletus sahihada zikreder. Ama fıtrata orada bir buçuk sayfa değinmiş. O sanki buna değinmenin biraz lüzumlu olduğunu hissederek bu ortamda yaşadığı için hissederek temas etmiştir. Geçmiş kitapları karıştırdığınızda fıtrat hakkında gelen nasları ayet ve hadisleri selefin o mevzudaki sözlerini topladığınızda küçümsenmiyecek ebatta bir mevzu çıkıyor. Yani bir risale çıkıyor. Bunu ortamınıza göre genişletmek mümkündür. Her meseleyi teker teker ele alma zaruriyyeti. Sabah temas ettim. Konuşma fıtraten sahip olduğumuz değerlerden birisidir. Sizce fıtri bir değer olan şu iletişim konuşma, en çok konuşulması gereken coğrafya parçası neresidir. İspat istedin ya Türkiye’dir. Yeryüzünde hiç bir topluluk yoktur ki dili geçmişten bu yana tahrif edilen bir toplum bizden başkasını gösteremezsin. Osmanlı bile bunu yapmış. Halk edebiyatı divan edebiyatı diye ayırmış. Kültürlü tabakanın yazdığını avam anlayamaz bir konuma düşmüş. Hoş avamın yazdığıda şu an anlaşılır bir konumda değil. Harf inkilabı ile haklı olarak yapmalarına rağmen Osmanlının geliştirdiği bir ortamda bu elzem olmuş. Ama bu bile bir tahribat olmuş şah damarını kesme olmuş. Geçmişler aramızı kesmiştir bağ koparmıştır. Ondan sonra ecevit dönemini düşünün artık işaretlerle anlaşan bir toplum olmuşuz. Ne dediği anlaşılmayan bir toplum. Böyle bir toplum var mı yeryüzünde. Gidin avrupaya on yaşında bir ilkokul talebesi belçikada beşyüz sene önce Fransızca yazılmış bir kitabı getirin önüne koyun teknik terimler hariç onu anlar. Ben size istiklal marşını okusam anlamazsınız şimdi. O zaman bu dilin fıtri bir değer olan dilin en çok konuşulması gereken toplum kimmiş. Maalesef bu toplum. Ve dar bir çerçeve içerisinde kulluğu anlayan tek örnek gösterilecek toplum bizim toplum. Ozaman biz geçmişten bu yan süre gelen bir erezyon yıprama erime ile karşı karşıya kalmışız. Ha neden kalmışız. Hangi sebeple bırakılmışız. Bu hiç önemli değil bizşu an burdayız ya olduğumuz yeri bilelim yeter. Onun için fıtrat denildiğinde bizim herhalde bu fıtrat kelimesinin üzerinde durmaktan öte fıtrat fatara kelimesi hiç yoktan örneksi misalsiz yaratma anlamını taşır. Örneksiz misalsiz asılsız hiç yoktan var etme yaratma anlamını taşır. Fıtrat kelimesi ise bizim ruhlar aleminde techiz edildiğimiz yani donatıldığımız değerlerle oradan bizden alınan misakla dünyaya gelişimiz seyrine geldiğimiz andan itibarende Küllü mevlüdi yugledu alel fıtrati -her dünyaya gelen fıtrat üzere dünyaya gelir nedir yani mücehhez bir şekilde dünyaya gelir. Donatılmış bir şekilde gelir. Bu ifade garip mi size. Değil. Her yaratılmışın varlığın tabiatında bunu görürsünüz. Bir kuş düşündüğünüzde uçmayı nerede öğrendi dersiniz. Yumurtadan çıkıp belli bir devreden sonra anasının alıştırdığını görürüz değil mi biz. Ama o daha yumurtanın içerisinde uçma programı onda vardı. Ona kanatlarını bağlar öyle büyümesini sağlarsanız aynen sabah ki verdiğim örnekte doğan bir çocuğu alın dağ başına bırakın yirmi sene kalsın hiç insan yüzü görmeden hangi dili konuşur. Var olan değerler çekirdek mesabesinde ve bazıları da inkişaf ettirilme ihtiyaç duyacak insan nasıl donatılmış ise değerlerle birinci misakın sorumluluğu ile dünyaya gelir. Buna da her doğan çocuk fıtrat üzere doğar deriz. Doğuyor deriz. Bu ne anlama gelir bilmek gerekir. Her doğan çocuk fıtrat üzere gelir derken bu fıtrat nedir? Fıtratın gereği nedir? Fıtrat belli bir değerse sınırlı değerler midir? Bir tek midir bir kaç tanemidir. Bunu her insanın tabiatında görmek bunları yakalamanın bir vesilesidir. İnsan denildiğinde yapı fiziki yapı olarak aynı mıyız? Konuşma hasleti hepimizde var mı? Sevme dediğimiz değer hepimizde var mı? Korkma dediğimiz şey hepimizde var mı? Güvenme dediğimiz şey hepimizde var mı işte bu beşeriyetin insanlığın müşterek değerleri adıyla da zikredilebilir. Zamanımızda muasır ifadesi ile zaten biz beşeri müşterekler diyoruz. İnsani müşterek değerler diyoruz. Din karşıtları bunun adını hümanizm kelimesi adı altında toplar. Beşeri değerler diye. Bu aslında insanlığın müşterek değerleri ama inancın malzemesidir. Küfrün değildir. Maalesef hümanist düşünceye sahip insanların hepsi şuan küfür cephesinde olan insanlardır ve bu değerleri lehlerine kullanıyorlar. İslam’ın aleyhine kullanıyorlar. Bizim kullanmamız gerekirken birçok meselede olduğu gibi bize ait bizim lehimizde kullanılacak değerleri maalesef inancın İslam’ın karşısında olan kimselerin kullanması garip bir tesadüf değil. Yani rastgele elde edilen bir tesadüf değil. Belki bir mücadelenin belki fazla bir mücadelenin akabinde kazandıkları yani şeytanın komutanlığını yaptığı bir mücadelenin akabinde kazandıkları zaferdir. O zaman fıtri değerler denildiğinde bu zannettiğimiz gibi zor anlaşılacak, bilinmeyen bize garip gelecek şeyler değildir. Bir insanı alın çoban ne olursa olsun sevgiden bahsettiğinizde ona anlar mı sizi? Korkudan bahsettiğinizde anlar mı? Anlar. Yani fedakârlıktan bahsettiğinizde, şefkatten, merhametten müşterek değer olarak senin sahip olduğun her şeyin onda olduğunu da anlamışsan bunlar birbirimizde anlaşabildiğimiz şeylerdir. Neden bazıları diyorlar: sevgi müşterek değermiz. Sevgi yılı ilan ediyorlar. Hem de baş aktör olarak başına Celalettin Rumi’yi oturtuyorlar. Neden İslam dini oturmuyor. Neden Muhammed aleyhiselatuvessalam onun başına oturmuyor. Çünkü o bize bunları öğreten. Varlığını hissettiren insandı. Onlar ondan istifade ettiyse yine gider onlar o konumundadır. Onlar değil. O zaman fıtri değerleri ele aldığımızda bilinmesi gereken başlıklar var. İnsan dünyaya gelirken bunlarla donatılarak gelmiş. Fe ebevahum yuhavvidani ev yunassirani ev yumeccisani ev yüşerrikani – gazi nerde dernektekiler tüyüyorlar teker teker. İki kişi var. Hepsi tüydü. Ha çocuk fıtrat üzere dünyaya gelir. Techiz edilmiş olduğu halde anası babası onu yahudileştirir hristiyanlaştırır mecusileştirir ve müşrikleştirir diyor. Bu ne anlam taşıyor. Mükemmel gelen bir insanın techizatıyla donanımıyla anası babası ne yapıyor. Onu bozuyor. Ana baba bozmada başlangıç olarak ilk ama devamında insanlar. Ana babadan kastı onunla başlar ama topluma dönük baktığınızda üç unsurdan bir dördüncüsünü bulmanız mümkün değildir. Toplumdan her insandan birisi ya anadır ya babadır yada çocuktur. Dördüncü var mı? O zaman toplum bunun içerisinde devam eden unsurlarından. Bunlar demek ki bozuyormuş. Ne anlama geliyor. Selim olarak dünyaya gelen birisi temiz bir fıtratla ana baba etraf bunu bozmaya başlıyor. O zaman bir şeylerin düzgün gelip bozulduğunu anlatıyor değil mi bu. Nasıl bozulduğunun farkında mıyız. Eğer o değerleri muşahhas somut olarak yakalayıp anlamamışsak onun nasıl bozulduğunu anlamamız mümkün değil. Ha şu deniliyor. Bu daha selim bir fıtrat üzerinde, bozulmamış bir fıtrat üzere ama bu bozulan fıtratın nasıl olduğunu bilmiyoruz ki nasıl bozulduğunu anlayalım. Ve onun için fıtri değerleri varlığını teker teker söylenildiğinde bizde var olduğunu bilmemize rağmen ama bunların birer değer bozulmaya muhatap olduğu, bizim bozulmadan ikinci misak merhalesine ulaştırmamız gerektiğini bilmiyoruz. Binaenaleyh Araf suresindeki ayeti öncelikli olarak burayla alakalı olan kısmı yaratılış gayemiz olan kulluk bunun tarifi eyleme dönüştüğü noktada fıtrat birinci merhale o zaman biz dünyaya gelirken biz bu fıtrat üzere gelmişiz tabiat üzere. O zaman mükelleflik nerde başlıyor. Donanımızdan. Sonra bunu sorumluluğu birinci misak dediğimiz daha insanlık ademin belindeyken Allah rasulü diyorki :İnnallahe ehaze l'misaqe min beni ademe fi zahri adem- Allah insanlık daha Ademin belindeyken onlardan misak aldı söz aldı diyor. Bu söz ne? Geleneksel islami eğitim hani qalu beladan beri müslümanız derler ya bu anlamla alakası yok ama anlatmak istedikleri o vakaa. Daha ruhlar alemindeyken ki bu derse fıtrat derslerinde defalarca dinlediniz. Bu insanlığın genel anlamda ilk sorumlu olduğu şey neymiş necmi? Birinci misak sorumluluğudur. Hiç bir insan bir başkasından farklı değildir bu sorumlulukta. Çinlisi arabı amerikalısı asyalısı kim olursa olsun hepsi bundan mutla sorumludur. Ve dün yine başlık attığımız gibi burada katiyetle cehaletin bilmemezliğin haberimiz yoktu sözü mazeret değil. Ve bizim mazereti tekfircilere dönük anlatırken mazeret umuman şey cehalet özürdür, ama herkese heryerde her meselede değil derken bunun birinci ifadesi genel anlamıyla cehalet mazerettir sözü burada geçiyor mu? Burada geçmez. Ikinci misaka kadar katiyyetle cehalet mazeret değildir. Neden çünkü biz bunların cahili değiliz. Sevmenin cahili var mı? Korkmanın cahili var mı? Yoktur. O zaman bunların bilgisi içerisindeyiz. Hatta ikinci misakta istihza, alay etme gibi bir olay vardır. Allahla resulü ile ayetleri ile alay etme. Bunda mazeret var mı ? Katiyyetle mazeret yok neden? İstihzanın alayın küçümsemenin ne anlama geldiğini bilmeyen bir insan var mı? Katiyetle yok. Fıtraten bu vardır. İkinci misak devresinde olmasına rağmen katiyyetle istihza, dinle alay etme, dini bir değerle alay cehalet değildir ve özürde değildir.
Sohbetin üçüncü bölüm burada bitti.

Birinci misakın sorumluluğu bu fıtratın dünyaya gelirken sahip olduğumuz değerlerin sorumluluğu birinci misak çerçevesi içirisindedir. Bunun için dün attığımız başlığı tekrar bunun üzerinde tekrarlarsak insanoğlunun tabiatı fıtratı garizatul fıtriyye diyoruz biz buna bir rabbın varlığını bir yaratıcının varlığını kabul edecek istidat ve kabiliyet üzere yaratılmıştır. Eğer bunu hissetmeyecek kadar ölü bir toplumdaysa kendine taştan ağaçtan bir şeyler yontar totem dediğimiz onun karşısına gider kulluk yapar. Neden insanda kulluk dediğimiz bir eylem yani eğilim vardır. Bunu birilerine takdim etme zorundadır. O toplum ne kadar dürüst kalmışsa yaşadığı toplum o dürüstlüğü koruyabildiği kadar korumuştur. Ama koruyamadığı bir ortamda olsa yine o kulluk eylemini en azından bir totemin karşısına gidip takdim ediyordur sergiliyor neden? İnsan bir kul olarak yaratılmıştır. İstese de istemese de hoşuna gitse de gitmese de insan oğlu -tavan ve kerhan – ister istemesez kuldur. İstemesi hayrınadır. İstememesi de ona bir selamet getirmiyor. Hatta bunun için şunu deriz ki bir tek ilaha kul olmaktan yüksünen bunu anladınız mı yerde gökte iki ilah olsaydı yer ve gök fesada uğrardı diyor. Bir tek ilaha mı efendiye mi kölelik daha kolaydır. İki tanesine mi? Birine. Bir ilaha kulluktan yüksünen birçok ilaha kul olmak zorunda kalır bunu anladınız mı? Bir tek Allaha kul olmaktan yüksünenin bakın onlarca ilahı vardır. Karısı kuldur, parası kuldur elbisesi kuldur. İdarecisi kuldur hepsinin kuludur kul dedim afedersiniz.onun mabududur yani. İşte geçmişte çok ilahlılık mefhumu da bundan doğmuştur. Çünkü insanlar fıtratındaki her bir değeri bir başka ilahın kulluğunda ancak kendisini tatmin edebilme yolu bulmuştur. Hatta İslam’ın ikinci misak devresinde de sabahleyin Talha’nın sohbetindeydi. Geçmiş dalalet fırkalarını anlatırken onlarda bile Allaha korkarak kullukla, severek kulluğu ayırt edemezsen iki ilah çıkıyor. Geçmişte savaş tanrısı, aşk tanrısı, bereket tanrısı hep ayrı ayrı idi. Neden insanlar korku ile sevmeyi tek ilahın kulluğunda toparlayamadıkları için ve Allahın dışında Hiçbir ilah yoktur ki korku ile sevgiyi aynı ilahın kulluğuna takdim edebilesin. Onun için ayırmışlardır. Korktuğunu sevemiyorsun. Sevdiğinden de korkmuyorsun. Hâlbuki biz Allahın kulluğunda onu hem sevmesini bilmeliyiz hem de korkmasını bilmeliyiz. Ve bu bir denge ile hareket etmelidir. İkisinden birinin dengesizleşmesi kullukta ne anlama gelir. Ya korkuyla ona kul olacaksın. İkinci misakta bu haricilikle sonuçlanır. Eğer sevgide ağır basarsa buda irca ile sonuçlanır. Aynen iki ilah edinmenin yansımasıdır bu aksetmesidir. Ama biz bunu bazen farkında olmayabiliriz. Adam diyor ki bir görevine binaen şu an şu ibadeti yerine getirme zorundasın. Ya ben emir kuluyum. Sen önce Allaha kulsun. Emir kulu sözü Türkçe rastgele mi oluşturulmuş bir kelimedir. Ha ben bir valinin emir kulu bir komutanın emir kulu olmadan önce ben Allahın kuluyum. Öyle mi ama insanlar emir kulu olduğunu iyi biliyor. Demek ki kulluğu anlıyorsa Allahın kulluğunu kulluğu da anlamadığından terk etmiyor. Ona o ağır geldiği için bunu yapıyor. Bu da hep fıtri değerleri yakalamakla başlayan şeylerdir. Fıtraten dünyaya gelişimiz. Mücehhez olarak gelişimiz. Sabah ki derste de dediğim gibi her insan Allahın buyurduğu gibi :
فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا فَأَلْهَمَهَا {الشمس/8}
"Allah her nefse itaatini isyanını ilham etmiştir." diyor. Ne anlama gelir dedik sabahleyin. Bunun başındaki de gitti. Vicdan. İzmirliler birisi daha gitti sizden.dernekten. Bunu anladınız değil mi? Bu vicdandır. Ne anlama gelir insan fıtraten fıtri bazdaki kulluk eylemindeki iyiliği kötülüğü hayrı ve şerri ayırt edebilecek bir istidat kabiliyet sahibidir. İman ikinci merhalede değildir. Orada kuran ve sünnet neye iyi diyorsa o iyidir neye kötü diyorsa o kötüdür. Orda hoşumuza gitse de gitmese de kabul etmek zorundayız. O zaman fıtrat diyeceksiniz. Bu başlıkları atacaksınız. Fıtri değerler, birinci misak sorumluluğu, sonra bu değerlerin varlığı çekirdek inkişafı bizim sorumluluğumuzdadır. Taki bunu biz bu merhaleyi nere kadar götüreceğiz. Hakan dinlemiyordun.ha Nereye kadar? İkinci misaka muhatap olana kadar selim bir şekilde götürmemiz gerekir. O ana kadar bunun sorumluluğu vardır. Burada şimdi sorumluluk dedik. Sorumlulukta ki iki asıl unsur vardır bizde nedir? Mükellef kime derler? AbdulHalim.Ya vergi mükellefi demiyorum ama oda aynı anlamda. (sorumlu) yo ben bunu Türkçesini deyin demiyorum. Mükellef Arapçası sorumlu Türkçesi. Sorumlu ne demek diyeyim. Ne zaman başlar iki şartı var. Akil ve baliğ olması. Bunu anladınız. Baliğ olma belli önemli değil erkeğin ve kadının buluğa ermesidir. Hangi yaşta? yaş tahdidi var mı? Bizim memleketimizde oniki ile onbeştir. Yemene ekvatora doğru gidin sekiz ile on arasıdır. Bu ne anlama gelir en basit tarifi ile fıtri değerlerle ne anlama gelir. Ne anlama gelir. Hakan? Ne anlama gelir Abdulhalim? ( o yaştan itibaren artık kulluk borcunu yerine getirmemiz ..) ııı. Bundan önce ya sorumlu tutulacağımız şeyleri bu ana kadar öğrenmiş olmamız gerekmez mi? Asıl bu şimdi. Hemen baliğ oldun ertesi gün hesaba çekilmeyeceksin. Hesaba çekileceğin şeyleri bu devreden önce öğrenmiş olman öğretilmiş olması gerekir o insana. Aha daha bizde yirmi yaşına da çocuk diyorlar. Bu insanların toplumda hayatlarının ne kadarına kastettiklerini anlayabiliyor musunuz? Eğer bir insan sorumlu olarak on üç yaşında bir erkek ve kadın oluyorsa yirmi yaşına kadar ona çocuk diyorsanız yedi seneyi katletmişsinizdir. Bu yedi seneyi yetmiş milyonla çarptığınızda ne yapar biliyor musunuz? İşte milli geliri hesap ederlerken böyle hesap ederler. Bu kadar senemizi katleden bir sistemin içindeyiz. Siz bunun farkında olun olmayın hiç önemli değil. Eğer üniversitede dört senede verilen bilgi üç senede bir insana verilebiliyorsa bir senesi nedir? İsraf. Üç milyon üniversite talebesi varsa üç milyon seneyi harcıyor bu sistem. Avrupa bunu anladı ve üç seneye indirdi fakülteyi biliyor musunuz? Hepsi iniyor. Üç senede vereceğini dörde yaymak israftır. İlkokul beş sene iken o bilgiyi inanın ben bir çocuğa iki senede veririm. Bunun ispatı çok kolay. Ben bunu kendi çocuğumda denemişimdir. İki senede verilen bir şey beş seneye yaydıysan bu toplumun gençliğine kıymışındır. Üç sene ondört milyon ilkokul çağında çocuğumuz var biliyor musunuz. Üç ile çarptığınız zaman kırkiki milyon sene eder. Dünyanın yaratılışını hipotezlerle ölçecekleri yerde şu kaybettikleri seneleri hesaplasınlar daha akıllı davranmış olurlar. Ne demekmiş demek ki buluğa erme, sorumluluğun başladığı an sorumluluktan önce o çağdan önce sorumlu tutulacağı şeylerde eğitilmiş olması gerekir. Yani şu anki bizim sunduğumuz tezle toplumdaki yaşadığımızı kıyaslarsak ya Ebu Said sen yüce bir toplum mu tasvir ediyon. Yüce değil küçükken büyümüşler. Küçük ama adam olmuş. Küçük ama hanım olmuş. Küçük ama ana olmaya namzet olmuş. Küçük ama baba olmaya namzet olmuş. Bu değerlerin ona verilmesi gerekir. Fıtrata ters takılamazsın. Bu ne anlama getiriyor. Bu toplumda evlenme çağını aşağıya çekiyor doğru mu ? Neden evlenme zor geliyor size arkadaş. Küçük yaştaki insanlara evlenmeyi tavsiye zorda zinaya fuhşa teşvik etmek kolay mı? Ben evlenmeye meşruluğa sevk ediyorum. Ama sen fuhşa. Eğer Karşı cinse ihtiyaç duyan bir insana kadın erkek ihtiyacını meşru bir şekilde giderme hakkı tanımazsanız bunu ister istemez gayrı meşru gündeme getirir mi? Hepiniz gençlik çocukluk devresi yaşadınız kadın erkek bu farketmez. Biz toplumun ifsadını değil toplumun salahını istiyoruz. Allahın dinide bu değerleri üzerine zaten kurulmuştur. Değerleri korumakla biz emrolunmuşuzdur. O zaman bu sorumluluğu bir çerçeve dahiline aldığınızda bence ne kadar tevhidin üzerinde duruyorsanız ne kadar imanın üzerinde duruyorsak fıtratın üzerinde durmamız evla. Neye benzer biliyor musunuz. Bir binanın temelleridir fıtrat. Fıtrat bozuldu mu fıtratın selimliği gitti mi sabahleyin üç merhalede bir ifade zikrettim neydi? Selim bir fıtratla ancak Abdulhalim(sahih bir iman) gerçekleştirebiliriz. Sahih bir imanla da ancak halis bir tevhidi gerçekleştirebiliriz. Bu ne anlama geliyor selim bir fıtrat aşağıda, sahih bir iman üstünde, halis bir tevhid onun üstündedir. Tevhid -isim ve sıfatlarda tevhid, tevhid, tevhid sahih bir iman yoksa tevhidde neyinden bahsedeceksin. Biz tevhid ehli insanlar olarak, tevhidi kabul etmiş insanlar olarak bazen onu ne kadar anladık, onu ne kadar yaşıyoruz sözünü duyuyorsunuz değil mi? Tevhiddeki arıza imandaki arızadan kaynaklanır. İmandaki arıza fıtrattaki arızadan kaynaklanır. Sabahleyin yalan meselesinde bunun örneğini vermiştim. Anlaşıldı mı? O zaman fıtrat birincidir. Akil olma baliğ olma sorumuluktur. Aklın burada görevini sınırlarını çizmek zorundasınız. Neden? Neden?aklın fıtrattaki görevi nedir dedim.Abdulhalim(sahih bir imanı icra etmek) aklın fıtrattaki görevi ne? İdrak etme anlamadır. Kurana dönün fıtri olan bütün meseleler insanın idrakine havale edilir. Devenin yaratılışını görmüyor musunuz? Dağların nasıl kazık gibi çakıldığını görmediniz mi? Semanın bir kubbe gibi direksiz çatlaksız nasıl size kurulduğunu görmediniz mi? Koskocaman arzı yeryüzünü öldükten sonra Allah nasıl diriltti görmüyor musunuz diyor. Hep bu akla mı hitap ediyor. İşte fıtratta aklın görevi idraktır. Birinci misakta ki sorumluluk aklın varlığı ile gelir. İkinci misaktaki sorumluluk yine akıl, akil olmak zorundasın değilse kalem kaldırılmıştır. İkinci misakın başlangıcı nedir bir resulün gelmesi, nebinin gelmesidir ve vahyin ulaşmasıdır. Bunu anladınız mı? O zaman birinci misak ikinci misak sorumluluğunun arasını, aklın buradaki görevini ve fıtri değerleri iyi yakalamış olmak gerekir. Şimdi vahyin gelişi ve bir nebinin gelişi ikinci misaktır deriz. O zaman okun birisini bitirdik ikincisine geçtiğimizde başlıkta iman diyoruz. İmanın kelime anlamı ile ıstılahi anlamını derslerden dinleyen var mı? talha(dinlemedim hocam) tabi talha bile şimdiye kadar bunları dinlememişse size hoş görülür. Kim kaldı izmirli (ben varım hocam) sen izmirlisin dernekten değilsin. Nedir? Neymiş lugat anlamı. El-İmanu kelimesi emine kelimesinden müştaktır. Emine ise nedir? Güvende olma emniyette olma aynen emine zeydun dediğimiz gibidir. Bunu anladınız mı? Bunu geçişli yapmak için lazım bir fiildir. Geçişli yapamk için belki bunu anlamıyacaksınız bir kaçınız müstesna geçişli yapmak için sülasi mezitlerin birinci nevinin birinci babına götürürsün. Orada ne yapıyorsun talha? Bir orda ki ziyadelik hemzemidir. Sülasi mezitlerin birinci nevinin birinci babının alameti ne? En yeküne mazihi ala erbaati ahrufin bi ziyadedil hemzeti fi evvelihi. Doğru mu? Önüne bir hemzenin gelmesi doğru mu talha? Ne oluyor bu sefer iki hemze yan yana geldi mi? Birisi elife çevrilir med olarak kılınır. Amene denilir. Buda muteaddi bir fiil olur. Ne anlama gelir.
مِّنْ خَوْفٍ وَآمَنَهُم {قريش/4} “..onları korkudan emin kıldı” anlamındadır. Bu bizi bir yere kadar alakadar eder gerisi istemez. O zaman ıstılahi anlamına geldiğinde bunun anlamı tasdik yani yalanlamanın zıddıdır deriz. Doğru mu Abdulhalim? Yalanlamanın zıddı. Buna delilimiz ne? Yusuf suresindeki ayeti kerime tevbe suresindeki ayeti kerime. Aynen Yakup aleyhisselam Yusufla çocukları yolladığında götürdüklerinde onlar yaptıkları hileyi yapıp geri gelir. Tabi kuran okuyorsunuz değil mi ne dediğimi anladınız. Geri gelince işte Yusufu eşyalarımızın başında bırakmıştık oynasın diye geldik baktık Yusufu kurt yemiş. Babalarına yakup aleyhisselama bunu deyince Yakup alyhisselam onlara nasıl bakıyor. İnanmıyor. Zaten diyorlar çocuklar.
وَمَا أَنتَ بِمُؤْمِنٍ لِّنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِقِينَ {يوسف/17}
zaten bir doğruda söylesek sen bizi tasdik etmezsin yalanlarsın. Demek ki imanın istılahi anlamı tasdiktir burada. Bunu anladınız.daha bunun gibi
قُل لاَّ تَعْتَذِرُواْ لَن نُّؤْمِنَ لَكُمْ قَدْ نَبَّأَنَا اللّهُ مِنْ أَخْبَارِكُمْ
“Hiç özür beyan etmeyin Allah sizin hilelerinizi bize haber verdi biz size inanmayız tasdik etmeyiz.” o zaman iman tasdik anlamındadır. Bu tebuk harbine gitmeyenlere söylenilen sözdür. Tevbe suresinde. O zaman iman neymiş iman yazdık buraya. İkinci okun altındakine ondan sonra şöyle düz bir çizgi çizdik. Bu sefer yine üç ok çıktık. Birisine et-Tasdiku bil kalbi dedik. Et-Tasdiku bil lisan dedin ikisine. Üçüncüsüne de et-Tasdiku bil cevarih dedik. Bunu anladınız mı? Aynen sabahki çizdiğim şemayı çiziyorsunuz. Onun üstüne el-imanu diyorsunuz. Altına imanın tarifini lugat ve ıstılahi geliyor. Onun altına bir çizgi çizip üç ok çekiyorsunuz. Birinci okun altına ne diyoruz. t-Tasdiku bil kalbi, Et-Tasdiku bil lisan, et-Tasdiku bil cevarih. Yani kalp ile tasdik, dille tasdik ve cevarih azalar ile tasdik diyoruz. Her ne kadar kalp ilk de olsa neyle başlıyoruz biz dille başlıyoruz. Çünkü bizden ilk istenilen şey nedir.
آمَنَّا بِاللّهِ قُولُواْ ayette diyor ki deyin ki biz Allaha inandık. Bizim dille bunu söylememiz isteniyor. Doğru mu? Ama bakıyorsunuz iyi bir kuran okuyucusu iseniz dille iman etmemiz istenirken bizden bak ne diyor şimdi kuranda.
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ آمَنَّا بِاللّهِ وَبِالْيَوْمِ الآخِرِ وَمَا هُم بِمُؤْمِنِينَ {البقرة/8}
İnsanlardan öyleleri var ki Allaha ve Ahiret gününe inandık diyorlar. Ama onlar inanmamışlardır. Az önce deyin ki Allaha inandık sözü ile bunun arasını nasıl birleştirirsiniz.(...) hayır. Ne anlama gelir. İlk anlamanız gereken ne?
Birincisinde آمَنَّا بِاللّهِ قُولُواْ deyin ki Allaha inandık. Ama Allaha inandık diyorlar bu insanlar ahirete inandık diyorlar. وَمَا هُم بِمُؤْمِنِينَ Onlar inanmamışlardır aslında diyor. Ne anlama geliyor. (..) bakın demek ki bu dili geçersiz kılan bişey var. geçerli kılan bişey varki o yerine getirilmedi değil mi. demekki Yalnız başına bizden istenen dille söylemek değil. Sadece dille söylemek yeterli olsaydı Allaha ve ahiret gününe inandık dedikleri halde neden onlar inanmamışlardır denildi. Demek ki bu sözü geçerli kılan bir değer var. Yalnız başına bu yetmiyor. O zaman La ilahe illallah diyen cennete girer sözünü nasıl anlamalıyız. Hep herkes bunu kullanıyor ya. Arkadaş hadis var peygamberin hadisi siz inanmıyor musunuz? Peygamberin hadisine gelen kadar ayette var. Allaha inandık deyin diyor. Allaha inandık sözünü demelerine rağmen ahirete inandık demelerine rağmen bu geçersiz kılınıyor. Onlar inanmamıştır deniliyorsa, demekki bu sözü geçerli kılan bişey var. geçersiz kılan bişey var. çekse bile ben suyumu içeceğim arkadaş. Şimdi dille tasdik önde. Ama bu dille tasdik illa geçersiz değil. Bununla başlar ama bununla yetinilmez. Bu ifadeyi anladın mı talha. La ilahe illallahla başlar Allaha inandımla başlar. Ama bununla yetinilmez. Bunu anladınız mı? Onun için Allaha inandım sözünden sonra birisi bununla yetinirse aldanıyor. Bunun lazımları var. ha bu söz illa mı değersiz. Usamenin öldürdüğü adam olayını hatırlıyor musunuz. Üsame birisi müslimdeki iman bahsinde buharide iman bahsinde geçen hadisi şerifte birisini tam usame öldürecek kılıcı kaldırmış adam La ilahe illallah diyor. Buna rağmen adamı öldürüyor usame . Olayı biliyormusunuz (evet hocam) .gelip rahatsız oluyor. Allah rasulüne bunu anlatınca Allah rasulü bunu onun aleyhinde büyütüyor. Sen la ilahe illallah diyen birini mi öldürdün. Usame diyor ki ey Allahın rasulu o bunu korkudan dedi. Hakkımda o kadar büyüttü ki Allah rasulü keşke o güne kadar müslüman olmasaydım dedim diyor. (usamenin mi bu hadis) usamenin bu hadis. Keşke o güne kadar Müslüman olmasaydım diyor. Yine böyle olunca ey Allahın rasulü korkudan dedi. Bari kalbini yarsaydın. Kalbini mi yardın ki bildin diyor. O adam hakikaten normalde korkarak dedi değil mi? Bir adamın tam ensesinde kılıç iniyor la ilahe illallah dedi niye der? Korkudan da dese o söze bir ihtiram var. Saygı var. Kalbini yarmadın çünkü onun. Hangi kasıtla dediğini bilmiyorsun. O zaman burdaki hüküm ne? Biz duygularla hareket edemeyiz. Hislerle hareket edemeyiz. Duygumuza göre birisine hüküm veremeyiz. Bizim için ölçü ve kaide önemli. Kalbini mi yardın. Kalbini mi yardın bari kalbini yarsaydın diyor. Bu söz en azından korkarakta dese onun canını kurtarmaya yeter. Bu bu sözün değeridir. Ama hiç kimse bu söz sonuna kadar yeterli demek değildir. Bunu anladınız? O zaman bizden dille inandım sözü isteniyor. Ondan sonra hucurat suresindeki ayeti getiriyoruz. Bunu türkçe söyleyecek var mı cafer. Tabi aklında değilmiş bunun. Tevhidi dinleye dinleye bıktık deniliyor değil mi? Bunu bu kadar dinlediysen bilmen gerekmez mi necmi? Türkçesini söyle hucurattaki getirdiğimiz delili. (talebe ayeti söyler.) güzel. Ne dediler münafık bedeviler. Biz iman ettik. } الْأَعْرَابُ آمَنَّا قَالَتِ dille dediler mi? Allah ne diyor onlara. قُل Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) deki onlara تُؤْمِنُوا لَّمْ siz inanmadınız. Adamlardan Allaha inandık deyin deniliyor. İnandık diyorlar. Allah diyor ki Resulüne Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)deki onlara siz inanmadınız. Ama قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَكِن ama Müslüman olduk diyebilirsiniz. Ne anlama gelir çocuklar siz mümin değilsiniz ama müslümanız diyebilirsiniz.(...)aaah. Biz islamla iman hep aynı demiyor muyuz bazen. Siz inanmadınız de onlara daha inanmadınız de ama siz islam olduk diyebilirsiniz. İnanmadan Müslüman olmak ne anlama gelir talha. (iman var kalplerine yerleşmemiş) neden demiyorum bak. Burada anlamanız gereken şey siz inanmadınız deniliyor bizinandık demelerine rağmen ama müslüman olduk diyebilirsiniz. (..)ben ne bileyim. (...) yok izaha gitmeyeceksiniz. Bu ne anlama gelir. Demekki her zaman müslüman olmak yetmiyor. Müminde olmak gerekiyor. Hem mümin hemde müslüman. Bak ne diyor Allah.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ
Ey iman edenler Allahtan nasıl korkulması gerekirse öylece korkun.
تَمُوتُنَّ إِلاَّ وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ وَلاَ bak iman edenlere dönüyor şimdi. Ey iman edenler Allahtan nasıl korkulması gerekirse öylece korkun ve müslüman olarak ölmeye çalışın. Bak burdada islamsız imanı hiç sayıyor. Demin imansız islam hiç, burdada islamsız iman hiç. Ne anladınız çocuklar. (..) ha siz dinlemeyin dersleri. Ebu said izmire gelirmisin ders yapmak için niye boşuna mazut yakmaya geliyim buraya. Benim anlattıklarım fayda vermiyorsa neden çocuklar. Herkes buraya konuşmuş olmak için dinlemiş olmak için gelmiyor değil mi buraya. Siz herhalde işinizi gücünüzü burakıp buraya dinlemiş olmak için gelmiyorsunuz. Ben de size sırf konuşma arzumu tatmin etmek için gelmiyorum. Bu yaptığımız hareketten karşılıklı bir şeyleri verip almamız gerekir. Devamında diyor ki:
يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ وَلَمَّا çünkü sizin imanınızın geçersiz sayılış sebebi nedir. Zira daha hala kalbinize iman girmemiştir. O zaman tasdik ne ilenmiş. Dille ve kalpledir. Azalara geldiğinizde. Azalarla tasdik bu ne anlamda. İbnu Kayyımın verdiği örneği hatırlayan var mı derslerden. Hadi necmi. Bu meseleyi en güzel anlatan ibnu kayyımdır rahimehullah. Nedir o olay cafer. Sen gelme haftalık derslere bile zor geliyon. Abdulhalim? Nerde Gazi nerde? Esas çarpılacak birisi var. Talha? İbnu Kayyımın verdiği örnek ne? Sen dur bak şimdi bu gol atmaya çalışıyor kale dibinden. İbni Kayyım diyor ki siz bir mecliste oturur olsanız, biriside dışarıdan gelse şu kapıdan önceden hepimizin tanıdığı dürüst doğru sözlü birisi. Cemaat şu içinde bulunduğunuz bina yanıyor dese. Bizde sen dürüst birisisin yalan söylemeyen emin birisisin desek ona ve yine olduğumuz yerde oturmaya kalksak devam etsek ne demek olur. Adamın dürüstlüğünü kabul ediyoruz. Doğru sözlülüğünü kabul ediyoruz. Söylediği sözünde doğru olduğunu kabul ediyoruz. Ne yapmak gerekir. (adamın sözüyle kaçmak gerekir) o sözün gereği nedir buradan kaçmak. Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem) inanıyoruz getirdiği de doğru sen Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) dediğini yapma cehennem ateşinden kurtulamazsın. Nedir o sözün gereği ile hareket etmek lazım. Ha Muhammede(sallallahu aleyhi ve sellem) inanıyorum sözü yahudilerle hristiyanlardan mekkelilerden farklı mı? Ama bize ne ögretildi. Yahudiler Muhammede (sallallahu aleyhi ve sellem) inanmadı.doğru mu? Yalan. Kuran diyor ki Yahudiler Hristiyanlar Muhammedi (sallallahu aleyhi ve sellem) oğlullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Bu ne anlama gelir. Neseben Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Abdullahın oda Abdulmuttalibin oda Kureyşten Falan diye neseben mi biliyorlardı Muhammedin (sallallahu aleyhi ve sellem) nebi olduğunu mu?Muhammedin (sallallahu aleyhi ve sellem) nebi olduğunu biliyorlardı. Ama tek itirazları neydi? Neden beni israilden birine değilde okuma yazma bilmeyen bir topluluktan birisine verildi. Yahudiler soru soruyorlar buhari ve müslimde iman bahsinde cennet ehlinin yiyeceğini, çocuğun ana karnındaki cenini oluşumunu hatırladınız mı? (evet) bunu sana kim haber verdi diyorlar. Siz sorduğunuzda ben bunu bilmiyordum bana namus, cibril haber verdi o olmasaydı o bizim düşmanımızdır Kuranı okuduysanız yahudilerin bir cibril mikail düşmanlığı var.
musemma isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
kulluk


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


gizli ilimler gizli ilim
Tüm Zamanlar GMT +4.5 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 19:12.


Powered by vBulletin® Version kapalı
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0
YASAL UYARI : İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan Ruhani.Net Adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K'nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. Ruhani.Net hakkında yapılacak tüm Hukuksal Şikayetler, Yöneticilerimiz ile iletişime geçilmesi yada iletişim formunu doldurulması halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde Ruhani.Net yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş sağlanacaktır. her yürlü sorunlar için email ; ruhaninet@gmail.com
sakarya escort sakarya escort sakarya escort sakarya escort serdivan escort izmir escort eporner