Ruhani  

Go Back   Ruhani > Gizli İlimler > Cinler ve Şeytanlar
Kayıt ol Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 02-09-2012, 08:27   #1 (permalink)

 
musemma - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Üyelik tarihi: Jan 2012


Mesajlar: 486
Konular: 443

Karma Puanı: 7

Standart Cinlerin İnsanlara Rahatsızlık Vermeleri

Özellikle cinlerin şeytanlarının, yüce Allah’ın dilemesi halinde insanlar
üzerinde bir etkileri vardır. Çünkü aralarından kimileri insana onu
öldürmek yahut bunun neticesinde taun hastalığı ortaya çıksın diye
dürtmekle, onu saraya düşürmek yahut ona nazar değmek yahut onu
çalmak ya da uykusunda iken ona eziyet verip onu korkutmak veya
namazını kesmek suretiyle insanlara zarar verenleri vardır.
Kimileri yardımcıları olan kâhinlere ve yeryüzünde fesad çıkartıp, asla
ıslâh etmeyen hokkabazlara faydalı olmak üzere hırsızlama dinledikleri
sözleri çalarlar.
Aşağıdaki satırlarda bu gibi kimselerin kötülük şekillerinin bazıları
sözkonusu edilecektir:
1. Bir insanı öldürmeleri. Buna Muslim'in Sahih'inde Selâm bahsinde
zikrettiği şu rivayet tanıklık etmektedir: Ebu Saib, Ebu Said el-Hudrî
Radıyallahu anh'ın yanına evinde bulunduğu bir sırada girdi. Dedi ki:
Onun namaz kılmakta olduğunu gördüm. Namazını bitirsin diye oturup
bekledim. Bu sırada evin bir tarafındaki (çatıda bulunan) kuru hurma
dalları arasında bir hareket duydum. Dönüp baktığımda bir yılan
olduğunu gördüm. Onu öldürmek üzere üzerine atıldım. Bana: “Otur”
diye işaret etti, ben de oturdum. Namazı bitirince evdeki bir odaya
işaret etti ve şöyle dedi: “Şu odayı görüyor musun?” Ben: “Evet”
dedim. Şöyle dedi: “Burada bizden yeni evlenmiş bir genç vardı.
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte Hendek'e çıktık. Günün
ortalarında bu genç Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'den izin alır
ve hanımının yanına giderdi. Bir gün ondan izin istedi. Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem ona:
"Üzerine silahını al. Çünkü ben Kureyzalıların sana zarar vereceğinden
korkarım." diye buyurdu. Adam silahını aldı, sonra (evine) döndü.
Hanımının iki kapı arasında ayakta dikilmekte olduğunu gördü. Hemen
hanımına saplamak üzere mızrağı ile üzerine yürüdü. Çünkü bundan
dolayı hanımını kıskanmıştı. Hanımı ona:
“Mızrağını tut ve benim dışarıya çıkmama neyin sebep olduğunu
görmek için evin içerisine gir”, dedi. Genç içeri girdiğinde yatak
üzerinde katlanıp durmuş büyükçe bir yılan ile karşılaştı. Elindeki
mızrakla üzerine atılıp mızrağını ona sapladı, sonra çıktı. Mızrağını evin
ortasına sapladı ve yılan onun üzerinde bir süre hareket etti. Önce
yılan mı öldü yoksa genç delikanlı mı daha çabuk öldü, bilinmiyor.
(Ebu Said) dedi ki: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in yanına gelip
ona durumu anlattık; dedik ki:
“Onu bize diriltsin diye Allah'a dua et.” Peygamber şöyle buyurdu:
"Arkadaşınız için mağfiret dileyiniz." Sonra şöyle buyurdu: "Şüphesiz
Medine'de müslüman olmuş cinler vardır. Onlardan herhangi birilerini
görecek olursanız üç gün süreyle ona izin veriniz (uyarınız). Eğer
bundan sonra bir daha size görünürse onu öldürünüz. Şüphesiz ki o, bir
şeytandır."
Bu hadis-i şerif bu gencin, cinlerden birisi olan o yılan sebebiyle
öldürüldüğüne delildir. İleride yüce Allah'ın izniyle cinlerin şerlerini
bertaraf etmekte yardımcı yollar sözkonusu edileceği vakit, yine bu
olaydan daha geniş bir şekilde sözedilecektir.
2- Tâûn hastalığı ortaya çıksın diye insanı dürtmeleri:
Tâûn: Kanın galeyanından ötürü meydana gelen şişkinlik yahutta kanın
belli bir organ üzerinde fazlaca toplanması ve o organı ifsâd etmesi
demektir. [33] Bu hastalığın cinlerin dürtmeleri sonucu meydana
geldiğinin delili, bu hususta bizlere kadar ulaşmış hadislerde sabit olan
ifadelerdir. Meselâ, İmam Ahmed'in rivayet ettiği Ebu Musa Radıyallahu
anh yoluyla gelen hadis böyledir. Buna göre Peygamber Sallallahu
aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
"Ümmetimin yok oluşu dürtmekle (silahlarla öldürülmekle) ve tâûn ile
olacaktır."
“Ey Allah'ın Rasûlü, dürtmenin ne olduğunu biliyoruz, peki taun nedir?”
diye soruldu. Şöyle buyurdu:
"Cinlerden düşmanlarınızın dürtmeleridir. Hepsi de şehadete sebeptir."
Yine İmam Ahmed'in ve sahih olduğunu belirterek Hakim'in, Âsım el-
Ahvel'den, onun Kureyb b. el-Haris'den, onun Ebu Musa el-Eş'ari'nin
kardeşi Burde b. Kays'dan kaydettiği şöyle bir rivayet vardır:
Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:
"Allah'ım, ümmetimin telef olmasını senin yolunda (silahla) dürtülmek
ve taun hastalığı sonucu ölmek suretinde takdir buyur!"
İbn Hacer dedi ki: Tâûnun cinlerin dürtmesi neticesinde ortaya çıktığını
destekleyen hususlardan birisi de çoğunlukla en mutedil mevsimlerde
ve havası itibariyle en sağlıklı, suyu en güzel bölgelerde ortaya
çıkmasıdır. Ayrıca eğer bu hastalık, havanın kötülüğü sebebiyle ortaya
çıkmış olsaydı, yeryüzünde devam ederdi. Çünkü hava kimi zaman
sağlığa aykırı, kimi zaman sağlığa uygun olur. Kimi zaman bu gider,
kimi zaman öteki gelir ve bu herhangi bir kıyas veya deneye göre
olmamaktadır. Kimi zaman böylesi üstüste birkaç sene gelir, kimi
zaman bir kaç sene gecikir. Ve eğer yine böyle (yani kötü hava şartları
dolayısıyla) olsaydı insanları ve hayvanları da kapsaması gerekirdi.
Müşahede ile varlığı tespit edilen ise, onun pekçok kimseye isabet
etmekle birlikte, mizaçları itibariyle onlar gibi olup, o kimselerin
yanlarında bulunanlara isabet etmemesidir. Ayrıca böyle olsaydı
bedenin tamamını kapsaması gerekirdi. Oysa bu hastalık bedende belli
bir yerde özellikle olur ve orayı aşmaz. Diğer taraftan havanın
bozukluğu, vücuttaki karışımların değişmesini ve hastalıkların
çoğalmasını gerektirir. Bu ise çoğunlukla hastalık olmadan da ölüme
sebeptir. İşte bu durum, tâûnun cinlerin dürtmesi sonucu ortaya
çıktığını göstermektedir." [34]
İbn Mâce'nin Sünen'inde ve Hakim'in Müstedrek'inde sabit olduğuna göre
Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
"Herhangi bir toplum arasında fuhuş açıktan işlenecek olursa, mutlaka
onlar arasında tâûn hastalığı ve daha önce geçip gitmiş olan
geçmişlerinde bulunmayan ağrılar başgösterir.”
Yine Hakim'in rivayet ettiğine göre:
"Zina artarsa öldürmeler de çoğalır ve tâûn başgösterir."
Böylelikle bu iki hadis-i şerifte açıklandığına göre tâûnun sebepleri
arasında toplumda fuhşun ve hayasızca davranışların yaygınlık
kazanmasıdır. Bu da açılıp saçılmanın propagandası yapılarak, fıskın ve
fuhşiyatın sebeplerinin yaygınlaşması, çıplak resimlerin ve hayayı
ortadan kaldıran ve sağlıklı tabiatların nefret ettiği açık saçık dizilerin
yayınlanarak, insanları burada anlatılan kişilerin izinden gitmeye
çağrılmaları ve hayasızlıklarında ve fuhşiyatlarında onların taklidlerinin
yapılmasına davet edilmesidir. Bundan dolayı bu tür toplumların
cezası, yüce Allah'ın onlara bedenlerini ölünceye kadar perişan eden
tâûn hastalığını musallat kılmasıdır.
Şeyh el-Münavî az önce geçen: "Zina çoğalırsa öldürme de çoğalır ve
taun başgösterir." hadisiyle ilgili olarak şunları söylemektedir: "Bunun
böyle olmasının sebebi, zinanın cezasının öldürülmek olmasıdır. Eğer
aralarında bu had uygulanmayacak olursa, yüce Allah onlara cinleri
musallat eder, cinler de onları öldürürler." [35]
Onun bu sözü muhsan zinakâr hakkında özel bir ifadedir. Çünkü muhsan
zinakârın cezası recmdir. Böyle bir açıklama da su götürür. Çünkü şöyle
demek yeterlidir: Tâûn yüce Allah'ın Kur'ân-ı Kerim'de sözünü ettiği
sapık ve fesâd ehli kimselere verdiği cezalar türünden fâsık ve
günahkârlara verdiği bir cezadır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Derken biz herbirini günahı ile yakaladık. Kimilerinin üzerine taş
yağdıran kasırga gönderdik. Kimilerini o çığlık yakaladı. Onlardan
kimisini yere geçirdik, kimilerini de suda boğduk. Allah onlara
zulmetmiyordu, fakat onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı." (el-
Ankebût, 29/40)
Bu buyruk tâûn neticesinde ölümün şehidlik olduğuna dair vârid olmuş
buyruklarla çelişmemektedir. Nitekim Buhârî Sahih'inin Tıp bölümünde
kaydettiği rivayete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem: "Tâûn
her müslüman için bir şehâdettir." diye buyurmuştur. Aynı şekilde
tâûnun yüce Allah'tan bir rahmet olduğunu belirten rivayetlerle de
çatışmaz. Nitekim böyle bir rivayeti İbn Ebi Şeybe Musannef'inde [36],
Abd b. Humeyd Müsned'inde [37], Taberanî el-Mucemu'l-Kebir adlı
eserinde [38] kaydetmişlerdir. Lafzı da kısaca şöyledir: el-Hâris b.
Umeyra ez-Zebidî dedi ki: Şam'da tâûn hastalığı ortaya çıktı. Muâz
kalkıp, Hıms'da onlara bir hutbe irad ederek dedi ki: “Şüphesiz bu tâûn
Rabbimizin rahmeti, Peygamberimizin duası ve sizden önceki salihlerin
(sebebiyle) ölümüdür...”
İbn Hacer tâûnun bazan masiyet sebebi ile bir ceza olarak
görülebileceğini ifade eder. Bazı hadisleri kaydettikten sonra şunları
söylemektedir: "Bu hadislerde ifade edildiğine göre tâûn bazen masiyet
sebebiyle bir ceza olarak verilebilmektedir. Peki, nasıl şehadet olabilir?
Şöyle denilebilir: Bu hususta varid olmuş haberlerin genel ifadesi
dolayısıyla, bu sebeple ölen bir kimse şehidlik mertebesine ulaşır.
Günahlar işlemiş bir kimsenin şehidlik mertebesine ulaşması, kamil bir
mü'min ile aynı mevkide eşit olmasını gerektirmez. Çünkü şehitlerin
mertebeleri de yüce Allah'ın adı en yüksek olsun diye çarpışırken Allah
yolunda geri dönmeksizin ileri atılırken cihad ederek öldürülen ve
birtakım günahları bulunan benzeri şehidler gibi de dereceleri farklı
farklıdır. Yüce Allah'ın Muhammed ümmetinin fertlerine dünya
hayatında günahlarının cezasını vermesi, bu ümmete bir rahmetidir.
Yine bu durum da tâûn hastalığı ile ölen bir kimsenin, şehadet
mükâfatını almasına aykırı değildir ve özellikle onların çoğunluğu bu
tür hayasızlıkları işliyorsa bile bu böyledir. Doğrusunu en iyi bilen
Allahtır ya, bu hastalığın onların genelini kapsamasının sebebi onların
münkerlere karşı çıkmamaları ve tepki göstermeyişleridir..." [39]
Peki, tâûn hastalığı her ülkede mi görülür? diye sorulursa şu cevap
verilir:
Hayır. Çünkü Mekke ile Medine'nin istisnâ edildiğine dair delil vârid
olmuştur. Nitekim Ömer b. Şebbe'nin Tarihu Mekke adlı eserinde sahih
bir sened ile [40] kaydettiğine göre, Ebu Hureyre Radıyallahu anh
Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’den şöyle buyurduğunu rivayet
etmektedir: "Mekke ve Medine'nin herbir deliği meleklerle
doldurulmuştur. O bakımdan onlara Deccal de, Tâûn da inemez."
Buhârî'de Fiten bahsinde Enes'den gelen rivayette de şunlar yer
almaktadır:
"Böylelikle meleklerin orayı -yani Medine'yi- koruduğunu görürler. O
bakımdan inşaallah Deccal de, tâûn da ona yaklaşmayacaktır."
Buradaki "inşaallah" ifadesinin mahiyeti hakkında farklı görüşler vardır.
Bunun teberrüken söylendiği belirtilmiştir. Bu durumda girmeyiş
Medine'yi (her zaman ve her durumda) kapsar. Bunun Allah'ın iradesine
bağlı olduğu anlamında olduğu da söylenmiştir. Buna göre tâûnun
Medine'ye girmesi mümkün olabilir. [41] Az önce kaydettiğimiz Ebu
Hureyre'nin hadisi dolayısıyla birinci açıklama daha uygundur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
3- Bazı cinler bir insanı saraya düşürebilir ve ona tesir edebilir.
Şöyle ki; kâfir cinlerden bazıları insanın aklına ve bedenine musallat
olarak musibetzedenin hareketlerini ve tasarruflarını karıştırır. Kimi
zaman cinni sadece insanın bedenine zarar verir, aklına vermez. Bütün
bunlar yüce Allah'ın kullarını bir sınamasıdır. Nitekim yüce Allah: "O
hanginizin daha güzel amelde bulunacağını denemek üzere..." (el-Mülk,
67/1) diye buyurmaktadır.
Cinlerden olan bir kimse neden bir insanı saraya düşürür sorusunun
cevabına gelince:
Bu ya aşık olmaları, arzulamaları ve şehvetleri dolayısıyla olabilir yahut
kimi insanların onlara eziyet vermesine bir ceza ve nefret sonucu
olabilir yahut onların birilerinin üzerine küçük abdest bozmak, sıcak su
dökmek, birilerini öldürmek gibi, bir insanın kendilerine kasten eziyet
vermek istediğini sanmaları sebebiyle olabilir. İsterse insan bunu
bilmesin. Cinler arasında ise cahillik ve zulüm vardır. Bundan dolayı
insana hakettiğinden daha fazla ceza verebilirler. Bazen bu onların
insanların sefihleri türünden kimselere yaptıkları bir kötülük ve bir
abes iş de olabilir. Sözü geçen bu iki husus ile ilgili olarak, cinlerin
yaptıklarının bir dereceye kadar onlara açıklanması gerekir. Şöyle ki
birinci türden olan işler haram olan hayasızlıklar türündendir. Bu husus
cinne bildirilir. Ayrıca onlar hakkında Allah'ın bütün cinlere ve insanlara
peygamber olarak gönderdiği Rasûlünün hükmüyle hüküm verileceği
onlara bildirilir.
İkinci türden olanlara gelince; eğer insan bu hususu biliyor ise, cine bu
işin bilinmeyen bir husus olduğunu söyler. Kasten eziyete kalkışmayan
bir kimsenin ise cezalandırılmayı haketmesi sözkonusu değildir ve eğer
bu işi kendi evinde ve mülkünde yapmış ise, bu evin o insanın mülkü
olduğu ve mülkünde caiz olan şekilde tasarruf hakkına sahip olduğu
onlara bildirilir ve yine onlara izinlerini almaksızın insanların mülkünde
kalma haklarının bulunmadığı söylenir. Bunun yerine onlar, insanların
mesken olarak kullanmadıkları harabe yerleri, boşlukları mesken olarak
kullanabilirler. Bundan ötürü cinler çoğunlukla harabelerde ve boş
yerlerde bulunurlar. Aynı şekilde hamam, bostan, çöplük ve kabristan
gibi yerlerde bulunurlar. Şeytanların beraberlerinde bulundukları ve
halleri rahmanî olmaktan çok şeytanî olan sapık tasavvuf şeyhleri de
şeytanların dağıldıkları yerler olan bu gibi mekânlara çokça giderler.
[42]
Acaba sara kötü olan ve olmayan ruhların etkisiyle ortaya çıkar mı,
sorusuna şöyle cevap verilmiştir:
İbn Hacer bu hususa şu sözleriyle cevap vermiştir: "Sara cinnin etkisiyle
olabilir. Fakat ancak cinlerin kötü ruhlu olanlarından meydana gelir..."
Daha sonra da az önce geçen ifadelere yakın bir şekilde saranın
sebebini sözkonusu etmektedir. [43]
Ebu Cafer Ahmed b. Muhammed et-Tayyib b. Ebi'l-Eş'as (vefatı 360
h.)'ın saraya dair bir kitabı da vardır ki, bunu Keşfu'z-Zunun sözkonusu
etmektedir. [44]
4- Cinlerden kimilerinin nazarı insanlara değer. Buhârî'nin Tıp bahsinde
Um Seleme Radıyallahu anhâ'dan rivayet ettiğine göre Peygamber
Sallallahu aleyhi vesellem onun odasında yüzünde nisbeten değişik
renkte bir bölgenin de bulunduğu bir küçük kız görür. Peygamber
efendimiz: "Siz bu kıza okutunuz. Çünkü buna nazar değmiştir" diye
buyurdu. Hadis ile ilgili olarak İbn Hacer şunları demektedir: "Buradaki
"nazar değmiştir" ifadesi ile kastedilenin ne olduğu hususunda farklı
görüşler vardır. Bunun cinlerin bakışından bir göz değmesi olduğu
söylendiği gibi, insanların bakışından bir göz değmesi olduğu da
söylenmiştir. Fakat kabul edilmeye daha değer olan, ifadenin
bunlardan daha kapsamlı olduğudur." [45]
5- Kimi cinler bir insanı alıp kaçırabilir. Buna delil Malik'in
Muvatta'ında, Şafii, Abdu'r-Rezzak, Ebu Ubeyd, Beyhaki ve İbn Ebi
Şeybe [46] ile İbn Ebi'd-Dünya'nın rivayet ettiği şu lafızdaki rivayettir:
Abdu'r-Rahman b. Ebi Leyla'dan rivayet edildiğine göre, onun
kavminden bir adam yatsı namazını arkadaşlarıyla birlikte kılmak üzere
evinden çıktı, fakat bulunamadı. Hanımı Ömer b. el-Hattab Radıyallahu
anh'a gitti ve ona durumu anlattı. Ömer Radıyallahu anh bu hususu
kadının yakınlarına sordu. Onlar da onun dediklerini doğruladılar. Ömer
Radıyallahu anh ona dört yıl beklemesini emretti. Dört yıl bekledikten
sonra Ömer Radıyallahu anh'ın yanına geldi ve ona durumu haber verdi.
Bu hali yakınlarına sordu, onlar da onun doğru söylediğini belirttiler.
Ömer Radıyallahu anh kadına evlenmesini emretti. Daha sonra onun ilk
kocası geldi. Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh'ın huzurunda
davalaştılar. Ömer dedi ki:
“Sizden herhangi bir kimse uzun bir süre kaybolur da ailesi onun
hayatta olup olmadığını bilmezse (ne yapsın)” dedi. Adam:
“Ama benim mazeretim vardı”, deyince,
“mazeretin nedir” diye sordu. Adam dedi ki:
“Ben kavmimle birlikte yatsı namazını kılmak üzere çıktım. Cinler beni
esir aldı -ya da bana cinler isabet etti, dedi- uzun bir süre aralarında
kaldım. Bunlara mü'min olan cinler gaza etti. Onlarla savaştılar ve
onlara karşı zafer kazandılar. Onlardan esir aldılar. Aldıkları esirler
arasında ben de vardım. Bana:
“Dinin ne” dediler.
“Ben müslümanım”, dedim. Onlar:
“Sen bizim dinimiz üzeresin, seni esir almamız bize helal olmaz”,
dediler. Sonra da beni aralarında kalmak ya da gitmek arasında serbest
bıraktılar. Ben de gitmeyi tercih ettim. Geceleyin beni alıp götürdüler.
Geceleyin benimle yol yürüyorlardı, gündüzün de fırtınalı bir rüzgarın
arkasından gidiyordum. (Ömer):
“Peki ne yiyordun” diye sordu. Adam:
“Bakla ve üzerinde Allah'ın adı anılmadık şeyler”, dedi.
“Ne içiyordun” diye sorunca,
“üstü örtülmemiş şeyler” diye cevap verdi. Katade dedi ki: (Buradaki)
el-cedef: üstü örtülmemiş içecekler demektir. (İbn Ebi Leylâ) dedi ki:
“Ömer adamı hanımını almak ile ona verdiği mehri geri almak arasında
muhayyer bıraktı.”
İbn Abdi'l-Berr -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- et-Temhid lima fi'l-
Muvattai mine'l-Meânî ve'l-Esânîd adlı eserinde bu rivayet ile ilgili
olarak şunları söylemektedir: "Bu, Iraklıların rivayeti olarak sahih bir
haberdir. Mekkelilerin de meşhur bir rivayetidir..." [47]
6- Müslümana uykuda iken eziyet vermeye gayret etmeleri ve onu
korkutmaya çalışmaları. İbn Ebi Şeybe Musannef'inde [48] Kişi geceleyin
kalkacak olursa nasıl dua eder? (bahsinde) şu rivayeti zikretmektedir:
Bize Abdullah b. Numeyr, Zekeriya b. Ebi Zaide'den anlattı. O Mus'ab b.
Yahya b. Ca’de'den dedi ki: Halid b. el-Velid geceleyin korkardı. O
kadar ki, beraberinde kılıcı olmadan dışarı çıkmazdı. Bu sebeple
herhangi bir kimseye bir zarar vereceğinden korktu. Bu husustan
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'e şikâyetçi olunca şöyle buyurdu:
“Cebrail’in bana dediğine göre, cinlerden bir ifrit sana kötülük ediyor.
Bunun için sen de de ki:
“İyi bir kimsenin de günahkârın da aşamadığı Allah'ın eksiksiz kelimeleri
ile semadan inenin ve oraya yükselenin kötülüklerinden, yeryüzünde
yayılanların ve oradan çıkanların kötülüklerinden, gece ve gündüzün
fitnelerinden, hayır ile gelen müstesnâ, geceleyin gelen herbir şeyin
şerrinden sana sığınırım ey Rahmân" diye buyurdu. Halid bu sözleri
söyledi ve o korkusu gitti.
7- Müslümanın namazını kesmek gayretleri: Buhârî'nin Sahih'inde
Ehadiysu'l-Enbiyâ bölümünde Ebu Hureyre Radıyallahu anh'ın rivayetine
göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
"Cinlerden bir ifrit kurtularak benim namazımı kesmek istedi. Allah da
ona karşı bana yardımcı oldu, ben de onu alıp yakaladım. Hepinizin onu
görmeniz için mescidin direklerinden birisine onu bağlamak istedim.
Kardeşim Süleyman'ın: "Rabbim, bana mağfiret buyur ve benden sonra
hiç kimseye nasip olmayacak bir mülk ver bana!" (Sâd, 38/35)
şeklindeki duasını hatırladım ve onu hor ve hakir olarak geri çevirdim."
Peygamber efendimizin: "Cinlerden bir ifrit" buyruğundaki ifrit azgın ve
kötü kimse demektir. [49]
8- Kâhinlere ve madrabazlara faydalı olmak amacı ile söz hırsızlama
gayretleri: Bunun delili daha önce geçmiş bulunmaktadır. İbn Hacer
dedi ki: "Hattabî dedi ki: Bu kâhinler, sınamaların da tanıklık ettiği ve
bilindiği üzere zihinleri keskin, nefisleri şerli, tabiatları ateş tabiatında
olan bir topluluktur. Bunlar çeşitli meselelerini cinlere götürürler ve
çeşitli olaylar hakkında onların görüşlerini sorarlar. Cinler de onlara
birtakım kelimeleri telkin ederler." [50]
Yine İbn Hacer diyor ki: "Hattabî dedi ki: Peygamber Sallallahu aleyhi
vesellem'in açıkladığına göre kâhinin bazan isabet etmesi, ancak
cinninin ona meleklerden hırsızlama yoluyla dinlediği kelimeyi ona
bırakmasının bir sonucudur. O da bu doğru kelimeye duyduklarına kıyas
ederek birtakım yalanlar ilave eder. Nadir olarak bazan isabet edebilir,
hatalı olduğu ise daha çok görülen bir husustur. [51]
9- Kafir cinnin herbir insan ile birlikte bulunması ondan ayrılmayarak,
ona her türlü kötülüğü emretmesi: Bunun delili Muslim'in Kıyamet
Gününün Nitelikleri bahsinde kaydettiği Abdullah b. Mesud Radıyallahu
anh'ın şöyle dediğine dair rivayettir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi
vesellem buyurdu ki:
"Aranızdan cinlerden onunla birlikte bulunanın kendisi için görevli
kılınmadığı hiçbir kimse yoktur.”
“Sen de mi ey Allah'ın Rasûlü?” diye sordular. Şöyle buyurdu:
“Evet ben de. Şu kadar var ki, Allah ona karşı bana yardımcı oldu ve
bunun üzerine o da İslâma girdi. O bakımdan bana sadece hayır
emreder."
İmam Ahmed'in Müsned'inde yine İbn Mesud'un rivayetine göre:
"Cinden onunla birlikte bulunacak olan kimse ile onunla beraber
meleklerden olacak kimsenin görevli kılınmadığı hiçbir kimse yoktur.”
“Sen de mi ey Allah'ın Rasûlü”, dediler. Peygamber şöyle buyurdu:
"Ben de. Şu kadar var ki Allah ona karşı bana yardımcı olmuştur. Bu
sebeple bana ancak hakkı emreder."
Darimî'nin Sünen'inde Rikak bahsinde Abdullah b. Mesud'dan şöyle
dediği rivayet edilmektedir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem
buyurdu ki:
"Sizden kendisiyle birlikte bulunan cinlerden ve yine kendisiyle birlikte
bulunan meleklerden birisinin beraberinde bulunmadığı hiçbir kimse
yoktur.”
“Sen de mi” dediler, Peygamber:
“Evet ben de”, dedi.
“Şu kadar var ki, Allah ona karşı bana yardım etti, bunun için ben de
selâmete eriyorum. (Onun şerrinden kurtuluyorum.)”
Ebu Muhammed dedi ki: İnsanlardan kimisi burada "selamete eriyorum"
lafzına esenliğe kavuşuyorum, şerrinden korunuyorum diye anlam
vermişlerdir ki, bu da o zelil oldu, demektir.
Hadisi aynı şekilde İbn Huzeyme, [52] İbn Hibban, [53] Müsned'inde eşŞâşî,
[54] es-Sünne adlı eserinde el-Hallal [55] ve başkaları [56] rivayet
etmişlerdir.
musemma isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
cinlerin, insanlara, rahatsızlık, vermeleri


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


gizli ilimler gizli ilim
Tüm Zamanlar GMT +4.5 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 21:40.


Powered by vBulletin® Version kapalı
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0
YASAL UYARI : İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan Ruhani.Net Adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K'nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. Ruhani.Net hakkında yapılacak tüm Hukuksal Şikayetler, Yöneticilerimiz ile iletişime geçilmesi yada iletişim formunu doldurulması halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde Ruhani.Net yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş sağlanacaktır. her yürlü sorunlar için email ; ruhaninet@gmail.com
sakarya escort sakarya escort sakarya escort sakarya escort serdivan escort izmir escort eporner