Ruhani  

Go Back   Ruhani > Evrensel Enerjiler > Astral Seyahat > Teknikler
Kayıt ol Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 03-05-2012, 00:07   #1 (permalink)

 
musemma - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Üyelik tarihi: Jan 2012


Mesajlar: 486
Konular: 443

Karma Puanı: 7

Standart teleportasyon

Işınlanma olayı henüz dünyada net olarak anlaşılmış değildir. Teleportasyonun bilimsel mekanizması tam olarak anlaşılabilmiş değildir.Hintli bilgelerin ışınlanma deneyimlerine tanıklık eden batılı gözlemciler yada müridler karşılarındaki üstad'ın deneyimlerini yorumlarken kendilerine göre olaya açıklık getirmeye çalışmaktadırlar. Aslında özellikle ruhsal enerjinin devreye girdiği bedensel ışınlanma olayında fizik bedenin atomlarına ayrışması söz konusu değildir.Fizik beden kaybolduğu noktadan gideceği noktaya kadar olan yolculuğu boyunca kesinlikle moleküler ve atomik olarak parçaçıklarına ayrılıp çözünerek diğer bir noktaya transfer olmaz. Işınlanma süreci boyunca kesinlikle vücutta atomik bir çözünme yada şuur kaybı söz konusu değildir.Madde nakli esnasında fizik beden formu aynen korunarak diğer bir noktaya taşınır. Burda olan şey fizik bedenin daha üst bir enerji küresiyle kaplanarak görünmez yapılması ve bir hiper uzay (dördüncü boyut) kanalından yürütülmesi olayıdır.Ama bu ifade bile olayı anlatmakta tam değildir. Eksiktir! Biz anlaşılsın diye böyle diyoruz. Aslında bilim adamlarıda yakın bir zamanda ''madde'' leri manyetik enerjileri kullanarak ışınlayabileceklerdir. Fakat bu ışınlanma yöntemi ruhsal enerjiyle gerçekleşen ışınlanmadan farklıdır.Böylesi bir madde naklinde fizik maddesi uzay ve zaman boyutlarından dışarı çıkmaz. Madde hafifçe atomlarına ayrıştırılır ama kesinlikle orijinal formun dağılıp kaybolmayacağı bir noktaya kadar madde genişletilir. Bu çözünme bizim o maddeye dokunamayacağımız bir genişleme limitine geldiğinde ''görünmezlik ve maddenin ayrışma fazı'' o sekansta durdurulur.Eğer genişleme bu sekansın üstüne çıkarsa ve belli bir limiti aşarsa maddenin atomları bir daha geri dönmemek üzere dezentegre (ayrışır) olur.Ve madde bir daha geri toparlanamaz! Sonuçta radyo dalgaları mertebesindeki bir ışınla ( manyetik bir dış enerjinin yardımı ile) bu ''molekülleri arasındaki mesafe genişletilmiş madde'' bir kabin vasıtası ile başka bir kabine doğru elektromanyetik bir sapan etkisi ( rezonans ilkesi) ile gönderilir. Bir mıknatısın diğerini çekmesi gibi madde diğer kabine doğru çekilir.Böylece madde nakli gerçekleşmiş olur.
Zamanı eğmenin sırrı önce zihni tevazu içinde eğmektir. Zaman zihnin aynasıdır. (Çetin BAL)
Ben zamanla ve mekanla işi olmayan bir yolcuyum bu sonsuz alemler içinde. İşim insanlara et ve kemikten öte herseyin aşktan ibaret olduğu gerçeğini anlatabilmek! Sözlerle yada sesizliğimle! Varlığımdan dışarıya doğru yayılan ışık halesi içinde hiç bir şeyin göründüğü kadar basit ve sığ olmadığı gerçeğini fısıldarım insanlara.( Çetin BAL-11 Aralık, 18:35'da)

Ruhsal enerjinin devreye girdiği ışınlama olaylarının hepsi o ışınlanma deneyimini gerçekleştiren varlığın düşünce biçimine göre değişkenlik arzedebilir.Yani çoğu ruhsal ışınlanma olayında olayı izleyen seyirciler tarafından hiç bir ışık parlaması yada ışık silüeti yada bir ışınlanma sesi algılanmayabilir.Bazen aynı sofrada yada masada sizle oturan böyle bir yeteneğe sahip üstadın o masadan kaybolduğunu bile anlayamadan olay tezahür edebilir. Sadece herkesin farkettiği şey biraz önce orda olan kişinin artık orda olmadığı gerçeğinden başka bir şey değildir. Ne bir ses ne bir ışık! Kimse ne olduğunu bile anlamadan kişi ordan kaybolmuştur.Hatta zamanla oynama yeteneğine sahip bir üstad'sa sofradaki hiç kimse o kişinin herhangi bir yere gidip geldiğini bile anlamadan yolculuğunu tamamlayıp hiç ordan ayrılmamış gibi geri dönebilir. Zaten ruhsal enerjinin gücü dahilindeki ışınlanma tezahürlerinde mekan kavramı ile birlikte zaman kavramıda devre dışı kalmaktadır. Dolayısıyla ruhsal bir ışınlanma zihnin kendisini mekan içinde olduğu gibi zaman içerisinde de hangi noktaya yönelttiğine bağlı olarak yolculuk yapılan nokta geçmişte yada şu anın dışında gelecekte bir noktaya doğruda olabilir.Ruhsal bir ışınlanmada ruhsal enerji bedeni sararak fizik bedeni zaman ve mekan kafesinin dışında başka bir fizik boyuta (üst bir boyuta) yükseltir.Bu üst boyuta dördüncü boyut desekte bu tam izah şekli değildir.Ama gelecekte uzay gemilerinin çıktığı boyut için bu izah şeklini kullanmak doğru olabilir.
İnsan belliği ile insan aklı, insan düşüncesi ve sahip olunan kavramlar bütünü ile bir gerçeği hangi derinliğe kadar ve ne kadar tanımlayabiliriz? Yada bir şeyi tanımlamanın gidebileceği varabileceği en son limit nedir? Aslında tüm o fizik formülleri ile tüm o ölçüm cihazlarımız ile felsefe dediğimiz anlamsal tanımlama aygıtları hepside bizi gerçek hakkında dıştan ona bakarak ne kadarlık bir gereçeğe götürebilir? İki insanın el sıkışmasını yada birbirine sarılmasını resimsel olarak kabaca tanımlayabiliyoruz. Hiç bir şey göründüğü gibi değil ama! Daha yakın plandan olaya baktığımızda dokunmak dediğimiz şey iki ayrı eli oluşturan atomların birbiri ile büyük bir çarpışma ile belli bir enerji açığa çıkartarak sürtüşmesidir! Ama bu kadarlık bir tanım yeterlimidir. Hayır yine eksiktir. Peki resmi biraz daha açalım. Aslında atomların çarpışması denen şey atom çekirdeklerinin en dış yörüngesinde dönen elektronların birbirleri ile temas ettikleri noktada ortaya çıkan elektriksel iki yükün birbirini itmesi olayıdır.Bu elektriksel yük alanlarının birbirini itmesi sayesinde tokalaşmak için biribirine uzanan iki el birbiri içinden hayalet gibi geçmeyip birbirine dokunabilmektedir.Yada eli oluşturan atomların elektronlarının birbiri ile çakışıp birbirini itmesi sayesinde dokunma dediğimiz olay tezahür ediyor! Bu izah yeterlimidir hayır değildir. Çünkü dokunma kavramının ortaya çıkması için insanın elini oluşturan biyokimyasal kompoziti çözümlemek lazım. Eldeki sinirler boyunca beyin denen biyokimyasal sinir ağına taşınan elektriksel sinyallerin beyin denen yapı içinde yorumlanıp bir bilinç aynasında bu dokunmanın farkedilmesi lazım. Peki madde içinde ortaya çıkan BİLİNÇ ne anlama geliyor? Bilinçsiz bir madde yığını içinde bilinçli bir algılayıcının ortaya çıkması nasıl izah edilebilir? Bilinçsiz bir maddeler atomlar yığını içinde bilinç kendine nasıl bir yol bulupta bilinçsiz madde yığınları içinde kendini oluşturacak bir terkip bir düzen yaratabiliyordu? Biz yine biribirini iten elektronlara dönelim. Bir elektrik yükü ne anlama gelir? Birbirini iten bu alan etkileşimi ne anlama gelir? Alan nedir, enerji nedir, yük nedir? Birbirini itmek kavramı en temelde en derin düzeyde gerçekte hangi temel eğilimin bir dışa vurumuydu? Bizim en güçlü mikroskoplarımızın göreceği en küçük uzay/zaman aralığı ne anlama gelir? En temel parçacık diye bir şey varmıdır? Zaman nedir? Uzay nedir? Enerji nedir? Bilinç nedir? Alan nedir? Parçacık nedir? Dalga nedir? Aslında tüm bu soruları bir araya getirdiğimizde ortaya özetle tek bir soru çıkmaktadır! IŞIK NEDİR? Aklın, bilincin, zihnin ışık enerjisi ile bağlantısı nasıl izah edilebilir? Madde denen şey yerçekimsel olarak kapana kısılmış bir ışık kalıbı yada girdabıdır. Donmuş ışıktır.Maddeyi (parçacığı) çözdüğümüzde karşımıza dalgalanan enerji alanları çıkar. Bu dalgalanan enerji alanlarının geometrik formunu anlamaya çalıştığımızda en son uzay zaman örgüsüne ulaşırız.Ama uzay ile zamanı birbirinden ayrıştırıp çözemeyiz. Çünkü uzay ve zaman aynı özün değişik iki görüntüsüdür.İşte kuantum vakumu dediğimiz bu boşluk ve dalgalanan enerji okyanusu en güçlü mikroskoplarımızın görüş ufku içinde yada matematiksel denklemlerimiz içinde ifade edebileceğimiz daha da ötesinde altında bir noktaya geçit veremeyen bir varoluş düzlemini ifade eder. Ama bundan ne kadar eminiz? Atomaltı dünyaya ve parçacık etkileşimlerinin garip dünyasına girdiğimizde klasik fiziğin bize çizdiği hiç bir resim bu dünyaya uymamaktadır artık! Kuantum dünyasının kendine özgü yasaları var! Bir elektronu klasik bir top gibi düşünemiyoruz bu noktadan sonra. Elektron çekirdek çevresinde dönerken bu dönüşü bu çekirdek çevresindeki durumunu dünya gezegeninin güneş çevresindeki dönüşü gibi hayali klasik tek boyutlu bir dairesel çizgi şeklinde düşünemiyoruz.Elektronlar çekirdek çevresine sanki bir bulut gibi dağılmış şekilde algılanmak zorundaydı.Aynı şekilde elektronların çekirdek çevresindeki onlara atfedilen hayali yörüngelerde dolanıp yerdeğiştirmesi olayınıda klasik resimsel bir çerçeve içine oturtamıyoruz. Elektronlar belli bir süreç içinde çekirdek çevresindeki yörüngeler arasında geçiş yapamazlardı. Bu sıçramalar ansızın olmak zorundaydı.Ve arada başka bir mesafeyi atlamaktan söz edilmezdi! Kısacası kuantum dünyasının ( atom altı dünyanın) kendine özgü davranış modelleri sözkonusudur.Başka türlü orda olup bitenleri klasik resimsel bir tanımlama içinde izah etmek mümkün değildi.Bu kendine özgü davranış modellerini anlamak lazımdı. Ve bu modele uygun yeni denklemlere ve yeni bir matematik dile ihtiyaç vardı.Schrödinger denklemleri ve Heisenberg'in belirsizlik prensibi için ön gördüğü yaklaşım modelleri bu dünyayı tanımlamada daha uygun bir dile sahiptiler. Bilimin bugünkü ulaştığı noktayı bir kenara koyup daha üst düzeyli yaklaşımlarla konuyu genişletelim.
Dünya bilimini bir yana koyacak olursak evrenin diğer köşelerindeki bir çok gelişmiş uygarlıklar bile ruhsal enerji kavramı konusunda net bir tanıma sahip değildirler.İlahi enerji konusunda bile değişik uzay uygarlıklarının felsefi tanımlamaları vardır sadece. Ey hak diyip gidelim diyip karanlık boşluğun içindeki sayısız gezegendeki sayısız kültürün kütüphanelerine girip farzı misal sayfaları çevirmeye başladığımızda ruh hakkında yine net bir tanım bulamayız.Ancak bu evrensel enerji ile derinlemesine hem hal olan ruhlar bu konuya açıklık getirebilirler.Kelimelerin ve sahip olunan beynin gelişmişlik mertebesine göre her uzay uygarlığı kendi kültürü içinde bu ruhsal enerjiye dair bir takım tanımlamalar getirmiştir.Bu güç bu ruhsal enerji elektromanyetik, elektiriksel bir tabiata sahiptir. Ama bu bir tür elektromanyetik ışınım olan telepatik dalganın yada ruhsal enerji dalgasının kendisi çevremizde bize görünen elektromanyetik ışıma enerjisinin boyutsal şablonları ile kayıtlı (sınırlı) olmayan bir latifliktedir.İnsanı çevreleyen aura enerjisi bile temelde fiziki boyutlarda görünen enerjitik titreşimlere sahip olsada auranın içinden yayılıp geldiği kaynak bu fizik boyutlar içinde bir yerde durmaz.Yani insandan yayılan ışığın kaynağı zamansız ve mekansız bir özden ileri gelir.Henüz insan uygarlığı ışık ( manyetizma) hakkında net bir bilgiye sahip değildir.Zihin enerjisi yada ruhsal enerji ile ışık enerjisi arasında bir bağlantı vardır. Işık enerjisi ilahi bilincin giydiği bir elbise gibidir.Ama bu öyle bir elbisedirki içinde kat kat boyutları, iç içe mekanları ve zamanları barındırabilen bir titreşim noktasıdır.İnsanın kendi fizik bedeni aslında kendi zihinsel realitesi içinde zihinsel bir resimden ibaret. Biz bu resmi atomlarına ayrıştırıp çözmeye çalıştığımızda sonsuza doğru uzanan iç içe atom altı küreciklere ulaşırız.Bilim dünyası bu elemanter parçacıkların henüz bir kısmını tanımlayabiliyor.Aslında bu atom içi derinlere iniş sonsuz! Bir sonu yok yani. Ama bitti dediğiniz bir noktada bile olay başka bir formata dönüşüp yine devam eder gider.İşte başka formata dönüşüp gider kavramının içinde size anlatamayacağım bir sonsuzluk gizli. Atomun içine doğru inmek bir eğri boyunca dünyanın çevresinde ( yüzeyinde) koşarak ufku yakalayacağım demeye benzer. Siz gittikçe ufukta sizden uzaklaşır. Eğer başınızı bir göğe kaldırıp birde yere baktığınızda aslında o ufkun tam içinde ortasında olduğunuzu anlarsınız! Çetin BAL acaba ne demek istiyor gelinde anlayın! Yani hayal gücü varoldukça genişledikçe, uzandıkça onu takip eden fiziksel ellerde uzay ve zamanın sonsuza uzanan sarmalları içinde mutlaka kendilerine dokunacak yeni bir şeyler bulacaklardır.Evrende, sonsuzluklar içinde hız kavramının belli bir limiti olmadığı gibi maddenin kendini dönüştürüp içinde kaybolacağı boyutsal varoluş katlarınında bir sonu yoktur. Yani bunun anlamı zaman sonsuza doğru genişleyebilirde daralabilirde. Zaman kavramı açısından ve o kavrama bağlı boyutlar açısından da sonsuz bir büyüme ve küçülme söz konusudur.Aranızdan kimse hiç birgen yada ikigen kavramını duymamıştır. Mantık ancak üçgen, dörtgen, beşgen, altıgen, ...vb. sonsuza kadar giden geometrik çerçeveleri algılar. En sonda DAİRE vardır. NOKTA ve DAİRE kavramları kendi içinde büyük sırları gizler.Bu Çetin BAL bir şey demek istiyor ama ne diyor acaba? Gelinde anlayın. Espiriyi anlayan yüksek zekalar bu Çetin BAL olayı çözmüş derler içlerinden. Çözmesem zaten hiçlik saraylarına giden kapıyı bulamazdım. Sonunda çözülecek bir şey olmadığını zaten çözümleyebildim. Zaten çözümün içinde oturuyordum hep! Atomun derinliklerine indiğinizde orda göreceğiniz şey hiçlik saraylarındaki bir hasır üstünde oturmuş size bakan bir çift göz olacaktır. Yani Çetin BAL'ın gözleri! Artık o gözlerde kimi bulmak isterseniz! Artık son durak sizin bilincinize ayna olan uzay zamanın kendisidir. Bitti! O kadar! Daha ötesi yok! Altı yok üstü yok! Yok! Tamam! Bu yazıları okuyanlar hiç bir şey dememişim gibi bir kanıya sahip olabilirler. Aslında o kadar çok şey dedimki tüm dünyanın kütüphanelerini dolduracak bir bilgi sakladım bu kelimelerin arasında. Görmeyen göze saklı, gören göze zaten saklı diye bir şey yok! Herşey ayan! Anlayan anlar okuyan bilir.Ama bu nasıl okuduğunuza bağlı.Görenedir görene, köre nedir köre ne? Evreni dolduran sayısız uygarlığın kütüphanesinde olmayanlar bizim gönlümüzün sayfalarında mevcut iken bizi iyi okumaya çalışın derim.Uçsuz bucaksız evrenin içinde görkemli onca uygarlıktan gelen allah dostları ( ruhsal bilgeliğin kapılarını aralamış üstadlar) gerek fiziksel gerekse astral planlar dahilinde bizlere görünüp ruhun gizemli doğası hakkında bir çok fikri mütealayı bize sunup bir fikir almak nezaketinde bulunmuşlardır. Kapımız herkese açık!
Bizde bilgi sonsuz, anlamak sonsuz, kavramak sonsuz, düşünmek sonsuz! Ancak realiteler içinde ne kadarı lazımsa o kadarlık bir format içinde basit hasır bir çulun üstünde ancak gerektiği kadarlık görsel bir sadelik içinde sizlere göründüğümüzü ve sizler tarafından bilindiğimizi bilin.Herkes ancak sorusunun ağırlığı derinliği nispetinde bir cevap alacaktır bizden. Daha fazlası değil!
[Mevlanam derki siz karşıdaki kişinin sizi anladığı kadarsınızdır. Ama mevlanamın o haline yol uğradığınızda sözün bu kadarla bitmediğinide anlarsınız. ve söylenmeyen sözler sizden dökülüverir...

''Ne söylerseniz söyleyin ne derseniz diyin siz karşınızdakinin sizi anladığı kadar olmakla birlikte daha içeride siz idrak ettiğiniz sözün kendisi kadarsınızdır.''(Çetin BAL 18 Aralık, 01:38'da) ]
''Uzay ve zamanı elinizle bükemezsiniz. Fikri kabül ve düşüncelerlede bükmek olası değildir. Lakin zamanı eğmek düşüncesine aşk'ı kattığınızda, aşk'la düşünme başladığınızda zaman ve uzay kendiliğinden eğilmeye başlar. Ve gözleriniz önündeki zaman ve uzay perdesi görünmez bir el tarafından kendiliğinden açılıverir. Beş duyunun perdeleri kalkar. Böylelikle ansızın uzay zamanın her zerresi sizin gören gözünüz, işiten kulağınız oluverir. ( Çetin BAL -Denizli -2008)''
''Sonsuz uzayı ve sonsuz zamanı tek bir kül noktası içinde görebilme düşüncesinden görebilme haline geçtiğinizde sonsuz zamanın ve uzayın boyutlarını içine alan hologramik arşive bağlanmış olursunuz.Bu evrensel kütüpaneye bağlanmakla kalmaz zamanın içinde mesafeler ne olursa olsun ordaymış gibi düşünceden görünmez ellerinizle canlılara şifa verebilir, zaman ötesindeki nesneleri ansızın sonsuz mesafeleri atlatarak bugüne ve buraya getirebilirsiniz! ( Çetin BAL-21 Aralık, 16:47'da)''
Bir zihin ilahi aşkla transandantal yani aşkın bir vecd ve birlik bilinci, idraki içine girdiğinde hücre içindeki elektriksel faaliyetlerde muazzam bir manyetik fırtınaya neden olacak şekilde titreşimsel ve genliksel bir değişime maruz kalır. İpini koparan, dizginlerini koparan ve özgür kalan vahşi bir at gibi kafesinden kurtulan bir kuş gibi manyetizmal enerji uzay ve zamanın çizgilerinden dışarı doğru hiper boyutlu uzaylara doğru yükselişe geçer.

Böylece ilahi duygularla dolup kanatlanan kalb aklı ve fizik bedenide yanına alarak bu boyutlardan tamamen özgürleşerek sırra kadem basar! Sırla sırlanır!
''Eşyanın özü çekirdeği AŞK ve muhabbet'tir. Kalbin içine ve özüne doğru yapılan yolculukla, kalb içindeki muhabbetle o deme geçilir.'' Çetin BAL-10 Aralık, 15:57'da
''Bize düşüncelerimiz şekil verir; düşündüğümüz şey oluruz.'' Buda (MÖ 563?-483?)

Keramet ehillerinin tasavvufu, hiç bir zaman bir felsefe görüşü ya da hayali bir bilgi olmamıştır. Onların tasavvufu, irfan, hakikat, aşk ve cezbe aleminde olgunlaşmadır.Ancak bu cezbedir ki bir kum tanesini güzeller güzeli bir inciye dönüştürebilen ilahi hikmeti evliyanın ellerine bahşeder.(Çetin BAL- 2008- 18 Aralık, 01:40)
Bedeninizin her hücresi aslında sizin düşünce enerjinizin yoğunlaşmış bir uzantısıdır. Bedeni düşündüğünüz bir yere nakledebilmek için önce onun yoğunluğunu sıfıra indirgemelisiniz.Bu yoğunluk değişimi gerçekte mekan ve zaman içindeki göreli bakış açısının ölçümlerinden doğar.

Işınlanmak aslında titreşen enerji alanları içinde titreşimsel bir yerdeğiştirimdir. Bu aslında sesimizi( fizik bedenimizi) değişik frekanstaki elektromanyetik dalgalar üstüne bindirerek bir radyo kanalından diğer bir radyo kanalına aktarmak gibi bir şeydir.İşte bu gibi ışınlanmada bedenin maddesel formatını zihin dalgaları içinden düşünülen yere kayıp gidicek şekilde bir dönüşüme uğratmakla mümkündür.Yani bedenin maddi frekanslarını zihin frekanslarına doğru geçiş yapacak şekilde bir titreşim sapmasına uğratabilirseniz düşündüğünüz yerde olabilme şansınada sahip olursunuz. Böylece zihnin gittiği yere aynı anda gitme şansına sahip olabilirsiniz.
Bedensel kütleyi zihinsel bir dalgaya çevirmek demek zaten bedeniniz ve zihniniz diye iki ayrı mevcudiyetin olmadığı gerçeğine uyanmak demektir.Bu farkındalığın enerjisi işte burdaki beden naklini imkanlı kılan şeydir.Tüm varlığınızı benliğinizi herşeyin zihin olduğu gerçeğine yükseltmeniz halinde, kendinizi bu bilgiye açamanız halinde sizi düşündüğünüz yerde olabilmekten hiç bir şeyin alıkoyamayacağı bir gerçekliğe yükselmiş olursunuz! Bu algılama düzleminde zaman, mekan ve mesafeler ortadan kalkar herşey tek bir zihin noktası içinde erir. Uçsuz bucaksız mesafeler ve sonsuz zaman sadece avuçlarımız içinde görünen ışıklı bir nokta haline geliverir... Siz o noktanın içinde o nokta sizin içinizde!
Mesafeler sizin zihninizin içinde! Zihin büküldüğünde mesafelerde bükülebilir! Ancak zihin bu gücünü ilahi iradi aşktan yani onla bir ve bütün olma haleti ruhiyetinden alır. Bunun böyle olduğuna dair bilinçaltımızı ikna etmeliyiz. Elimizi ateşin yakması, yerçekiminin bizi çekmesi, yaşamak için nefes almamız yemek yememiz yada suya atladığımızda batmamız..vb gibi bu izafi dünyanın içinde birbiri ile uyumlu bir ahenk görüntüsü oluşturan bu sonsuz maddesel ilişkiler dünyasındaki yasalar ve onlara eşlik eden bu görüntüler dünyası bizim zihnimizide içine alan ''evrensel zihin enerjisinin'' sahip olduğu kabüller doğrultusunda bir gerçeklik yaratmasının sonucudur.Çevremizde olup biten herşey yanan ateş ve yörüngeleri çevresinde dönen elektronlar..vb gibi yani hepsi tek ve bir olan evrensel bir şuurun ilahi iradi gücü içinde varlık kazanmaktadırlar.Tek bir ''ilahi iradi nur'' herşeyi içine alır sarar ve onlara öyle olmaları için nedenler verir sebebler verir.

Evrendeki tüm yasalar herşeyin içine dolan evrensel bir zihin enerjisinin kabülsel yansımalarıdır. İşte öyle sandığımız kabül ettiğimiz hiç bir şeyin aslında gerçekte öyle olmadığını gerçek diye bir şeyin bile olmadığını anladığımızda kavradığımızda idrak ettiğimizde ''İdrak'' denen şeyin gerçeği bükebilen bir anlayış ile bedenimizi dönüşüme uğratabileceğinide biliriz. Bu idrak ilahi iradi aşkın bir başka açıdan yakalanan görüntüsüdür.Bunun anlamı evrensel zihnin gücünü onun bilincini ve kudretini temsil eden o nurla birleşmiş yada içinde onun aşkını taşıyan bir hakikat erinin size mucize gibi görünen herşeyi yapabilmesinin mümkün olduğudur.

Düşüncelerimizde maddi bedenimiz gibi belli bir hızda titreşen bir çeşit enerjidir! Beden frekanslarımızı değiştirerek düşüncenin titreşimlerine akort edebilirsek bedeni düşüncenin gittiği yere götürmek mümkün hale gelir.

Daha psikoteknik bir dille ışınlanmada başarılı olabilmek için düşündüğünüz yere bedeni teleporte etme isteği ve duygusunun çok güçlü bir noktaya çıkması ve belli bir eşik değeri aşması lazım.Derin ve güçlü duygular düşünceler gerçeklik dediğiniz şeyi eğebilirler! Çünkü herşey enerjidir. Ve bu herşeyi oluşturan enerjinin temelinde zihin vardır! Öyleyse bilinki sizi saran bu yoğun madde yeterince güçlü düşünce ve duygularınız karşısında söz dinleyecektir. Mekan, zaman, mesafe ve boyutların geometrik çatısını kuran şey zihne bağlı enerjinin titreşim hızıdır.Gerçeklik dediğimiz bu realite, ardında zihnin sonsuz görkemli güzelliğini saklayan elektromanyetik bir kalıptır. Elektromanyetizma ( ışık) evrensel zihnin yoklukta giydiği elbisedir. Onun(herşeyi içine alan bu devasa zihnin) çıplaklılığını örten bir elbise gibi!
Oraya gitme orda olma düşüncesine eklediğiniz duygular ne denli güçlü olursa hücrelerinizi çevreleyen auranın elektriksel titreşim hızıda o oranda artar.Ve bu auranın titreşimleri hızlanarak sizi üçüncü boyutun üstündeki titreşim boyutlarına doğru yükseltirken beden ışık haline geçmeye başlarken şeffaflaşarak görünmezliğe ulaşır. Bu esnada gitmek istediğiniz noktaya doğru düşünce radyestezik bir bağlantı bir yerçekimsel tünel etkisi oluşturur.Böylece beden görünmez olurken aynı anda diğer yerde görünür olmaya ve yoğunluk kazanmaya başlar. Böylece iki terazinin ağırlıklarının yerdeğiştirmesi gibi sizin beden kütlenizde iki mekan yada zaman noktası arasında yerdeğiştirerek teleportasyonel aktarımı gerçekleştirmiş olur.Yavaşlatılmış kamera çekimleri ile kayda alınsaydı bu anlık ışınlanma olayı bedenin bir yerde yoğunluk kaybederken diğer yerde yoğunluk kazanmaya başladığını görürdük.

Böylece ya 1400 yıl önceki arabistan çöllerinde Hz Muhammmet'le bir hurma agacı altında zihinden zihine sohbetler yapabilir yada 2000 yıl kadar öncelere gidip Hz İsa ile kudüste zeytin ağaçları altında onun vaazlarını dinleme şansına sahip olabilirsiniz.Yada Denizli'de kaybolup Didim'deki yazlık evinizin balkonu içinde ansızın belirip güzel bir tatil için orda olabilirsiniz.Yada başka dünyaların saydam tenli yaratıkları ile saydam meyvalardan yiyerek telepatik sohbetlere dalabilirsiniz.Başka dünyaların allah dostları ile hardal kadarlık bir inci tanesi üstünde toplanıp zaman ve zamansızlıktan ve onlarında ulaşamadığı ötelerdeki bu sonsuzluklar içindeki daha başka dünyaların varlığından ilminden biliminden dem vurabilirsiniz.


Kendinizi bir yerden diğerine ışınlayabilirsiniz! Öncelikle bilinçaltınızı bu gerçeğe dair bunun olanaklı olduğuna dair ikna etmelisiniz. Yani ışınlamayı yapabilmek düşünsel zihinsel bir istidat bir kapasitede meselesidir. Korku bu deneyimi engeller. Önce korkunun düşük frekanslı dünyasından sıyrılmalısınız. Bir açıdan ışınlanmanın başarılı olabilmesi kişilerin bu konudaki isteğine ve bu deneyimin olabilirliği konusundaki inancına bağlıdır.
Aslında tüm bu makro güçlerin yada düşünceye ait bu sınırsız gücün işletilmesine dair tek engel, ana engel ''düşüncelerimizin tüm bunları yapabileceğine dair olan'' inancımızın hücresel yapımızın derinliklerine kadar aynı zamanda bilinçaltı kabüllerimize kadar uzanan bir düzeyde olumsuz bir telkin ve kabüle sahip olmasındandır.Yani bilinçaltı derinliklerine kadar uzanan bir düzeyde kendimize sen bunu yapamazsın diyoruz.Olmaz böyle şey diyoruz! Büyük oranda bu olumsuz telkinleri geçmiş belkide gelecek hayatlarımızıda içine alan bir düzlemde ruhsal( bilinçaltı) enerjimize kodlamışız! Öyleyse bu gerçeğin idrakinde ve arayışında olan ruhsal enerjiyi tam şu anda ve bu noktada yeniden proğramlamak lazım! Bu olumsuz telkin ve kabüller tüm benliğimize işlemiş, sinmiş! Bu gerçek olamaz diyoruz. İşte makro güçleri uyandırmanın hatta ilahi iradi nurla (evrensel zihinle) bir olamamanın can alıcı noktası burasıdır! Hücresel ve genetik ve bilinç altı düzeyde biz önce kendimize inanmıyoruz! Bunların olabilirliğine inanmıyoruz. Önce tüm varlığımızla gerçek diye bir şeyin olmadığının farkındalığına varmalıyız. Tüm gerçek olarak telakki ettiğimiz herşey bizim kendi düşüncelerimizin bizim için çizdiği bir resimdir.Öyleyse gerçek olarak telakki ettiğimiz fiziksel evrenin bizi saran bu realitesini bu tabloyu kendi isteğimize göre yeni baştan çizebiliriz. Önce bu tek gerçeği anlamak lazım! Gerçeğin olmadığı gerçeğini!
Kendimizi fiziksel bir bedende, sınırlandırılmış maddesel biyolojik bir beden dahilinde iş gören bir çerçeve içinde tam olarak şu anki şuur kalıbımız içinde resmetmişiz! Şu anda onu yaşıyoruz. Bu sözleri söylemek demek kendimizi o çerçevenin dışına çıkarmış olmak demekte değildir. Ne ilginçtirki Çetin BAL olarak ete kemiğe bürünüp görünen ilahi düşünce ( ki o sizinde düşüncenizdir. Tek fark kendini ben Çetin BAL olarak değilde bunları okuyan siz olarak resmetmiş olmasıdır) kendini bu sözleri söylerken resmediyor.Yada siz olarak bu yazıları okurken! Ama ilahi düşüncenin (evrensel zihnin) kendisi olmak başka bişe! İşte oraya bu kelimelerden geçip giderek geçemezsiniz! Öyleyse sınırlı zihinleriniz içinde sınırsız varlığınıza uzanabilecek zihinsel bir kuantum sıçraması gerçekleştirmek zorundasınız. Bu kelimeleri yazan Çetin BAL mekan ve zamana hapsolmuş aklı ile ona dokunamasada oraya geçemesede ancak sizlerin görmediği ancak kendi içinizde görebileceğiniz bir şeyle oraya ansızın sıçrayabilir! Ve tabiki sizde oraya sıçrayabilirsiniz. O şey aşktır! Sevgidir! Bu ilahi aşk ve cezbeyle dolan kalb kanatlanarak aklıda ona doğru yükseltebilir! Hepimiz zihinlerimizin derinliklerinde bir ve aynıyız! Bu birliğe sadece bizi değil bizi içine aldığını düşündüğümüz tüm evreni ve evrenleride düşündüğümüzde bu devasa birliğe Makrokozmik zihin adınıda verebiliriz.İşte hepimiz zihin olarak o birliğin idraki içinde ne kadar derinleşirsek o kadar o olur ve ancak o kadar bir yansıyış içinde onun görüntüsününü kendimizden aksettirebiliriz. Makro güçlerde öyle. Bu Makro zihni ne kadar yansıtabilirsek makro güçleride o oranda kullanabiliriz. O oranda açığa çıkartabiliriz.
Sınırsız bir bilgelik okyanusu karşısında ancak kişiler akıllların gönüllerinin genişliği oranında şefkat, sevgi, bilgi ve o oranda makro güçlerle dolabilirler. Aklınız bir şişe kadarsa ancak o kadarlık bir gerçeği algılayıp yaşayabilirsiniz. Kendinizde olan ne kadarsa ancak o kadarını aksettirebilirsiniz.Sonsuz bir güce tamamıyla ayna olabilmek için gönül aynanızında o derece uçsuz bucaksız olması lazım! Sınırlı bir zihin aynası ancak o kadarlık bir ışığı yansıtabilir. Ancak o kadar şefkat dolabilir o kadar sevebilir. Çevresini ancak o kadar aydınlatabilir. Demekki insan alçak gönüllü oldukça büyüktür. Demekki herşeyi ayırt etmeden sevebildiğimiz ve şefkat gösterebildiğimiz kadar o oranda büyük bir varlığa dönüşebiliyoruz.

Güzellik diye bir şey yoktur. Güzellik bakanın gözündedir. Güzellik ancak zihinde ve düşüncelerde aranabilir. Nedir güzel? Güzel ancak iyi bir düşünce içinde olabilme onu devam ettirebilme çabası ve onu yaratma gayretidir. Güzellik zihinde başlayan bir eğilimdir. Çetin BAL -2008
Güzellik onu arzulayan bir zihnin sonsuzluğa yaydığı titreşimlerdir.Onu bulma ona dokuınma onunla bir olma o olma düşüncesidir.Bir zihni güzel yapan o güzelliği arayışıdır. Tüm bu sözler kalbimin derinliklerindeki özden zihin aynama yansıyan sözlerdir. İçimdeki derinliklerden gelen ve zihnimin duvarına aksedip yankılan en cezbedici seslerden biriside şu sözdür:
''Bir zihni güzel yapan o güzelliği arayışıdır.''

Evrende herşey maddedir.Bu yönüyle materyalistler haklıdır! Ve zihinde maddenin farklı düzeydeki bir görüntüsünden başka bir şey değildir! Yada bir diğer ifade ile evrende herşey düşünceden (zihinden) ibarettir de diyebiliriz! Bu yönü ilede ruhiyatcılar haklıdır! Ve madde denen şeyde zihnin, düşüncenin farklı düzeydeki bir görüntüsünden başka bir şey değildir aslında!

Bana Tanrı varmıdır diye soranlara her zaman şunu derim..

Tanrı kendi yokluğu içinde ( kendi varlığı içinde) varlığı kendi sonsuz düşüncelerinden yansıtan bir güçtür! Tüm evren onun zihninin nurunun yansımasıdır ona yok derseniz hiç bir şey yok demektir! O enerjidir o herşeydir herşeyde olan evrensel enerjidir! Güç ama bu güç şuurlu bir güç ! Enerji şuur taşır.. Kör bir enerjiden bahsetmiyorum ben! Herşeyi gören, herşeye dolan, heryerde olan bir enerjiden bahsediyorum! Zamanla mekanla kayıtlı olmayan bir enerjiden bahsediyorum. Ben sizlere başı ve sonu olmayan bir AŞK'tan bahsediyorum bir SEVGİ' den bahsediyorum! Oherşeyde olan herşeyi kendinden vareden bir enerjidir. Yada ''enerji'' kelimesinin yerine ''sevgi'' kelimesinide koyabilirsiniz.
Bir öteki dünya varmıdır ölümden sonra hayat varmıdır diye sorarlar bazen.. Ben hep şöyle derim..

İnsan ruhsal bir varlıktır ve bu enerji sonsuz boyutlar içinde farklı bedenler içinde tezahür edebilme imkanları ile donatılmıştır! Bu meal üzerinden kim nasıl düşünmek isterse düşünebilir. Yoruma açıktır.
Bazı insanlar çok çabuk kızarlar öfkelenirler hiddet gösterirler, üzülürler, kırılırlar, alıngan olurlar, darılırlar oysaki bende bunlardan hiç biri yoktur! Çünkü uzun zaman önce bir bardak su idim! Zamanla gönlüm zihnim koca bir okyanusa dönüştü! Bir bardak suya bir damla mürekkep attığınızda bardaktaki su çabuk bulanır. Ama bir okyanusa kovarlarla mürekkep döksenizde okyanusu kolay kolay bulandıramazsınız! Okyanus bir parmak hareketi ile dalgalanmaz! Ama bu, bir bardak suda fırtınalar koparmaya yeter. Öyleyse gönül kabınızı zihin kabınızı genişletin dostlarım genişletinki engin hoşgörü ve sevgi okyanusu haline gelinki bir bardak suda olduğu gibi hemen kir tutup bulanmayın, kabarmayın! Engin olun dostlarım engin.. engin olunki sizi sevmeyenleri bile sevebilecek kadar yeriniz olsun gönlünüzde. Onlarada yer olsun orda...
Mükemmellik allaha mahsustur bizler için ise mükemmellik yoktur ancak ona ulaşmaya çalışmak vardır.
Kurtarıcı:

"Kurtarabilirim" diyordu kendi kendi kendine. "Deniz yıldızlarını kurtarabilirim." Kumsalda sayısız deniz yıldızı ile karşılaşmıştı. Binlerce hatta milyonlarca olduğu söylenebilirdi. Deniz yıldızlarını denize atmaya başladı birer. O sırada bir adam yaklaştı yanına "Ne Yapıyorsun" diye sordu. "Ben" dedi adam "deniz yıldızlarını kurtarıyorum". Diğeri " ama sayıları o kadar çok ki, ne farkeder" cümlesini söyledikten sonra kurtaran adam kumların üzerinden bir deniz yıldızı aldı ve denize attı ve "Bak, onun için çok şey farketti" dedi. Anlamıştı, kurtarıcı olmak gerekiyordu. Deniz Yıldızlarını kurtaran adam ona çok önemli bir ders vermişti. İşte sizin dünya dediğiniz bu küçük gezende üzerinde yaşam olan o sayısız deniz yıldızlarından sadece birisi.

Bir insanı değiştirmek tüm dünyayı değiştirmek gibidir.Kurtarmak, değiştirmek gerçi çok mübalalı bir söz olsada ben bunu kendi akıllarının hapishanesinde tutsak olanlara o hapishaneden kurtulmaları için ellerine bir anahtar vermek gibi düşünüyorum. O anahtar sözlerin bilincidir! Ben insanları kendi düşünceleri ile yarattıkları bu iki boyutlu resmin içinden üçüncü boyuta çekip çıkarma gayretinden başka bir şey yapmıyorum. Yani kurtarılma düşüncesi bilinci başka bir algılama düzlemine taşımaktır! Kendi mevcudiyetinin sırlarını arayan herkese kapım açıktır. Sonsuzluğun içinde herhangi bir noktada olabilirim. Hep aynı adresteyim yani. Zihinsel, düşünsel nurumla dolan sonsuz evrenler benim yuvamdır! Sonsuz varlık evrenleri benim içinde oturup tefekküre kaldığım bir göz odam gibidir! 180 metrekarelik evim gibidir.Evrende benim için 180 metrekarelik alandan daha büyük değildir. Yada sonsuz evrenler benim için bir inci tanesinin minik yüzeyinden daha fazla yer kaplıyor değildirler.

Gerçek özgürlük insanın kendi aklının kendisini saran sınırlamalarından kurtulması ve özgürleşmesidir. Özgürlük görmekle başlar! Görmek! Görmek! Yada bilmek! kendini bilmek mevcudiyetini bilmek! Hakkı bilmek! Nedir özgürlük! Nedir kurtulmak? Kendi yarratığınız bir resim içine girip orda kendi düşüncelerinizden yapılma bir zincirle tutsak olmak! Tutsak olmak kim olduğunuzu unutmakla başladı! Bulunduğunuz yere nasıl geldiğinizi unutmakla başladı! Sebeb ve sonuç halkaları ile ördüğünüz bu nedensellik örgüsü içinde kim olduğunuzu bilemez hale geldiniz. Ve nerden geldiğiniz nereye ait olduğunuzu!

Ben size ne verebilirim? Kendi gerçeğinizden başka birşey değil!
Sizlere belki içinde mücevherler, çil çil altınlar bulunan bir saray veremem ama o sarayları kendi düşünden vareden tanrının krallığına giden yolu gösterebilirim!
Sen o çil çil altınlara sahipmisinki diyenlerede derimki ben tüm varlığı içinde gösteren hiçlik saraylarındaki bir tahta oturuyorum! Orda ben olabileceğim, varabileceğim en son mertebedeyim diyebilirim. Hiçlikte bir krallık! Ondan ötesi yok! Ondan aşağısıda yok ondan yukarısıda yok! Yani gülümseten bir ifade ile anlayacağınız yok içinde yok!
Bana pasifik kumsallarının üstüne düşmüş hardal kadarlık bir inci tanesi üstünde yüzlerce allah dostu ile toplanıp hem dem olmak yetiyor. Neyleyeyim sarayları, köşkleri, çil çil altınları biribirinden güzel hurileri ! Şu sonsuzlukta sevgiden aşktan, muhabbetten, sohbetten, dostun yüzünü görmekten daha başka değerli olan ne varki!
Sırlara erişmek için ölmeden önce ölünüz! ( Muti ente muti kable! )
Zihnin gücüne gerçekten inandığınızda bu, karanlıkta kalmış dünyayı değiştirmek için kullanabileceğiniz en güçlü silahtır.
''Sonsuzluk denen bu devasa mesafeler içeren alemler içinde sonsuzlukları kavramak ve orlardan dem vurabilmek o sonsuz noktaların anlayışına ulaşabilmek için önce kalbinizi orlara götürmeli sonrada aklınızı oraya çağırmalısınız. Ancak sonra düşünceler o sonsuz hallerin anlayışı içine girebilir kavrayıp çözümleyip o halleri anlamlandırabilir. Zihninizin gönlünüzün ve düşüncelerinizin istidat gücü yani kapasitesi oranında kimilerinin hayallerinin bile dokunamadığı yerlere zamansızlık ve mekansızlık demleri içine fiziksel bedeni sokmak, düşündüğünün içinde olabilmek mümkündür. Bu mümkünlüğün yaşayışı anlayışı ve kavrayışı ve istidadı içinde size bunların olabileceğini ifade ediyoruz.Biz gelir gideriz bu alemlerden lakin sözlerimiz yine bir yerlerde duyulup düşünüldüğünde bu istidat kapılarını açabilecek anahtarlar olarak kalplerdeki yerini alacaktır.'' Çetin BAL - 2008 Agustos - Denizli
''Sözlüklerden aşkın tarifini okumak tamamda. Aşık olmayınca aşk sizi sarmayınca kuru kelimeler ile aşkı anlamak gözleri görmeyen birinin renkleri bilebilmesi kadardır ancak.'' Çetin BAL - Denizli

''Söz ile hakikate dem vurmak, edebten bahsetmek gibidir, ama nasıl'ki edebten söz etmek edebli olmak demek değilse bilmekte bildiğinin içinde olduğuna dair bir işaret değildir.Bilirsin ama bildiğinin içindemisindir dışındamısındır. Mesele burda!'' (Çetin BAL - Denizli -2008- Kasım-12)

Hiç bir şey, hiç bir resim hiç bir söz hiç bir müzik bizi AŞK'ın kendi yüreğimizin içinde anlam bulan sonsuz yankısı kadar yakmaz! Bize tesir etmez! Aşk'ın yüreğimizdeki o anlatılmaz güzelliğini ve o büyüsünü o müziğini ifade etmede dil dilsiz kalır. Kalem yerinden oynayamaz utanır, yazmaz olur. Dünyanın tüm renkleri onu anlatmakta soluk kalır. Ateş onun yakıcılığı karşısında buz kesilir yakmaz olur.Aşkın yüreğimize dolan mekanlara zamanlara sığmaz görüntüsü karşısında sonsuzluk avuçlarımızda bir nokta oluverir. Biz görelim diye hatırdan nokta suretine bürünür sonsuzluk. Asliyette alemler aşkın büyüklüğü yanında yok mertebesindedir. Aşk yok desen yokluğa sığmaz var desen varlığa sığmaz! Aşk işte! (Çetin BAL - Denizli)


Tüm bu evren her zerresine kadar aşktan yapılmış dokunmuş ve örülmüştür. Öyleyse yine insan aşkla tüm bu sabit ve değişmez gibi görünen fizik yasalarının üstüne çıkabilir, boyutları aşabilir ve gerçeklik denen şeye dair hüküm koyucu olabilir. Aşkla suyun üstünde yürüyebilir, çöl kumlarını altına çevirebilir, bir anda Denizliden paristeki eyfel kulesinin yanına gidebilir bir kahve içebilir ordanda arabistanın sahra çölleri üstünden geçip başka bir yere gidebilir. Aynı anda sirius yıldızının altında bir bardak su içebilir dostlarla hem dem olabilir ve şu anda bu sözleri yazıyor olabilir. Aynı anda!
Yeterince Allah aşkı ile şarj olan fiziksel beden güçlü elektromanyetik uyaranlar ile sarıp sarmalanarak zamanın ve mekanın her türlü etabı içine girip çıkabilir.Sadece dokunarak(düşünerek) sahranın tüm kumlarını su damlacıkları ile dolu bir okyanusa dönüştürebilir.Kurumuş çiçeklere hayat verebilir, ölümlü bedenler ölümsüz hale getirilebilir.
Benim için asıl mesele rütbe, makam, mevki, şan, şöhret yada maddi zenginlikler kazanmak yada bir takım diplomalar almak değildir,yada bir takım ödüllere layık görülerek başkaları tarafından alkışlanmakta değildir benim asıl meselem gerçekten yaşama daha derin bir düzlemden bakabilmektir.
İnancını kaybetmiş insanlar kendilerini bir kaç atom ve molekülün kompleks bir toplamı olarak görürler.Evrenide öyle görürler.Ama inançlı bir insan bu atomları ve molekülleri bir araya getiren bilinçli bir güç ve kudrete ait evrensel bir iradenin bir tecelliyatı olarak kendilerini görürler.İşte o güç ve kudrete inanan her gönül o güç ve kudretin iradesi ile bütünleşen her gönül zaman ve uzayın kaydından özgür hale gelebilirler.
Sonsuzluklar içinde sahip olabileceğiniz en büyük zenginlik ve sahip olunulabilecek en büyük değer aklın gücüdür! Aklın, gönlün, şuurun gelişmişliğidir! Eğer bir zenginlikten bahsedeceksek beyin hücrelerimin sonsuzluğu kavrayıp anlayabilecek hayal edebilecek düzlemde bir kapasiteye yükselmesi tercihimdir. Her bakımdan gelişmiş bir beyin ve her anı farkındalık dolu bir yaşam kadar zengin bir yaşam yoktur! İşte gerçek zenginlik budur!

Basit olmak büyük olmanın anahtarıdır. Bunu büyük olmak için değil sadece en temel alanımıza inmek, katılmak ve orda kendi merkezimizde kendimiz olmak için yapmalıyız.
Bana sen kimsin nesin diye sorsalar derimki ben hiçkimse değilim bir şeyde değilim. Ben bir hiçim! Nasıl hiçsin deseler ... sen bedeninle olan senmisin yada zihninle olan yada ruhunla olan senmisin.. sen nesin deseler derimki ben dediğim şey sadece bir illüzyondur bu illüzyonlar dünyasında konuşabilmek için yine sizlere görünmek ve illüzyonlarınıza katılarak varmış görünmek için oluşturulmuş bir kavram sadece!Ben dediğim şey yani ''Ben'' sadece bir aracıyım güzel olana tanrıya iyiye ve evrensel düşüncelere dair. Bu ismimin bu cismimin hiç bir anlamı yok! ''Gerçek olan'', zihinler ve birbirinden ayrı gibi görünen ruhlar değildir sadece o ruhlarda çakan aşktan başka bir şey değildir ''gerçek''!
Aşk içinde benlik (EGO) yanmayınca herşeyi içine alan ve tüm zamanları yaşanmışlıkları aynı anda yansıtan aynadaki iç içe görüntüler gibi olan ve aynı zamanda aynanın kendisi olan tanrının ebedi zihninin boşluğu ortaya çıkmaz!

''Çok uzun zaman önce fiziksel gözlerimle dünyayı görmekten ve bu hiç bir değeri olmayan gözlerle sevgiyi ve aşkı aramaktan vazgeçtim. Onlarla gelen hiç bir sevgi hiç bir aşk gerçek olamaz! Bunu anladım! Anladımki gerçek aşkı bulmak için gözlerden bu sınırlı aldatıcı yanıltıcı görüntüler ve sesler aleminin bize sunduğu bu sınırlı bilgilerden geçmek ve dışın bilgisi ile hem hal olmamak gerekir. Fiziksel gözlerimin gördüğünden daha ötelere dek uzanan gönlün yüreğin aklın gözleri ile bakmak lazım dünyaya! Gel görki kim o noktadaki...! yaşanan bu sünepe ve yalan aşkları gördükçe kahrolmamak, ey hak ey dost bu nasıl devrandır dememek eldemi!'' Çetin BAL -2008 -Agustos
''Çok uzun zaman önce ''fiziksel gözlerimle'' dünyayı görmekten ve bu hiç bir değeri olmayan gözlerle sevgiyi ve aşkı aramaktan vazgeçtim.Anladım ki onlarla gelen hiç bir sevgi hiç bir aşk gerçek olamaz! ''

Bedenden çok zihnin güzelliği ve gücü daha değerli bir kazanımdır.Gücünü aşktan ve sevgiden alan ''zihin'' güzelleşmeye başladığında ve güç kazandığında ''maddesel bedende'' zihnin bu gücü karşısında eğilecek latifleşecek Ve ışıkla dolacaktır.
En büyük hapishane kendi aklımızın bizi saran içine alan hapishanesidir. Gönül ile bir olup akla uçmasını öğretemedikçe bu hapishanenin duvarları ötesindeki gerçeğin ne olduğunu hiç bir zaman bilemeyeceğiz! Çetin BAL - 2008
Artık odamda tek başıma sessizlik içinde otururken benim olmadığımı odanın duvarlarının olmadığını senin yada sizin olmadığınızı , çevremi saran ve etkileşimde bulunduğumu düşündüğüm eşyaların olmadığını ve tüm duyumlarımın yalnızca herşeyi bölen ayıran yanılsamalı bir algı illüzyonunu bana sunduğunu biliyorum. Geçmiş yok, gelecek yok gelip geçen bir zaman yok ... herşey tam burada ve bu anda! Olan sadece tüm bunları kendinden kendine kendi aynasında seyreden O! Bir kaç metrekarelik odamda derin bir tefekkür demi içinde sonsuzluğu temaşa ederken derin sessizliğin içine dolan sonsuz bir muhabbet demi ile sarıldığımı hissediyorum. Bu demde fiziksel gözlerin ve dünyayı duyumsayan fizik bedenin tüm varlığı ortadan kalkmaktadır. Tüm beden sadece gören duyan ve bilen bir farkındalık halini almaktadır. Tüm evreni kendi içinde seyreden bir göz gibi!
Artık ben bir HİÇİM tüm sonsuzluk benim içimde hüküm sürüyor. Yayılıyor ve genişliyor tüm sonsuz boyutlarda! Artık ben o NOKTAyım. Artık ben olabileceğim herşey oldum. Artık ben yokluktayım artık ben varlıktayım... Herşey bende, ben herşeyin içindeyim. Yada herşeyin içine dolduğu bir hiçim! Saf ve salt bir boşluk! Ben varım onlarda var sonsuza dek!

Arayışın sonlandığı belkide sonun başlangıçla birleştiği bu aydınlanma noktasında geriye kalan sonsuz bir suskunluk, sonsuz bir yalnızlık ve sonsuz bir ışıktır. Artık arayan değil aranılanın kendisi olmuşuzdur. Zaten hep olmuş olduğumuz o noktaya varmışızdır. Yada varma düşüncesinin ve ondan ayrı bir şey olma düşüncesinin illüzyonsal sis perdesi ortadan kalkmıştır ansızın! Anın içinde! Ve ordasınızdır! O sunuz dur!
''Hiçlik'' varlığı kendi içinde gösteren bir ayna misalidir. Aynadaki görüntüler ne kadar gerçekse, hiçliğin aynasından yansıyan ve içinde yayılıp genişlediği düşünülen varlık alemleride o kadar gerçektir.
Zaman içerisinde zaman, mekân içerisinde mekân, sürekli yaratılış ve mahvoluş, hiçlikte heplik, her şeyin sâdece ve sâdece O olması hakikatinin kâlbden idraki ile arayışın sonuna gelinir ve hiçlik kapısından içeri girilerek hiçlik tahtında oturan sultanların sultanı olarak sonsuz varoluşa tanıklık eden O olursunuz. Damla artık denize karışmıştır. Aslında hiç zaman gerçek bir varlığı olmayan EGO ortadan kalkmıştır. Artık sırra kadem basıp ortadan kaybolmuş bir benlik vardır.
Sınırsız doğamızı sınırlayan şey kendi sınırlı aklımızın bizi içine alan hapishanesidir. Varoluşumuz hakkında nasıl bir yargıya sahipsek gerçeklik denen şeyde bu sınırlı inançlarımızın kalıbına göre şekillenmekte ve bizi içine alarak bizim realitemiz olmaktadır.Yani ne olduğumuza inanıyorsak o oluyoruz!
Aranılan GERÇEK bilincinizin tam üstünde durduğu bir realiteyi simgeler. Bilinç bu gerçeği örterek doldurur. Kendinizi (Ego) aradan çektiğinizde geriye yalnızca herşeyi içine alıp gösteren O (Tanık) kalır!
''Varılabilecek son nokta HİÇBİR ŞEY olabilmek ve hiçliğe dolup tüm varlıkta hüküm sürebilmektir. Bir HİÇ olmayı becerebildiğinizde olabileceğiniz herşey olmuş olursunuz.
Zihin gücünüzü aktivite edebilirseniz hayal gücünüzün uzanabildiği her şey mümkün hale gelir!!
Ürettiğimiz her düşünce ile her an bizi çevreleyen gerçekliğimizi baştan yaratıyoruz. Düşünce bir enerjidir ve düşünce biçimimiz çevremizdeki dünyayı derinden etkiler. Makro birliğin idraki içine ne kadar çok girilirse bu birlik bilinci içinde düşüncelerimizin ''bizi içine alan gerçekliği'' an içinde o derecede büyük bir tesirle etkileyebilmesi mümkün hale gelir.Makro idrak ne kadar çok yükselirse maddesel realitede o oranda kolay denetim altına alınabilir.
Yeterince güçlü duygular ve düşünceler içinde büyük yoğunlaşmalar meydana geldiğinde zihnin yükselen ve değişen bu duygu frekansları karşısında hücrelerin içindede bu duygu yoğunlaşmasını ve yükselmesini takiben yüksek titreşimli ve genlikli güçlü ve yoğun elektriksel ve elektromanyetik fırtınalar meydana gelir. Bu elektromanyetik fırtınalar hücrenin içine girdiği uzay ve zaman kalıbı üstünde bozucu dalgalanmalar meydana getirebilir. Bunun sonucunda meydana gelen yeterince güçlü uzay ve zaman eğrilmeleri bedeni bir başka noktaya taşıyan uzay ve zaman kaymalarına neden olabilir (bedensel teleportasyon). Eğer belli duygu tonları ve frekansları üstünde yeterince hakimiyet kurabilirsek zihni eğiterek bu duygu yoğunluklarına çok kısa sürelerde geçerek hücrelerin elektriksel alan dalgalanmalarını istediğimiz güç noktasına yükseltebiliriz.( levitasyon yani bedenin yerden havalanmasıda, görünmezlik dediğimiz halde bu hücreyi çevreleyen elektrik alan titreşimlerinin yerçekimi alanlarını nötralize etmesi yada aynı şey olan uzayı çarpıtması sayesinde gerçekleşir diyelim. Bu uzay eğrilmesi görünmezliğinde mekanizmasıdır.) İnsan duyguları ile hücre içi elektriksel alan şiddeti ve frekansları arasında doğrudan paralellikler vardır. Duygulardaki düşüncelerdeki değişim hücre içindeki elektriksel alan faaliyetlerinide farklılaştırmaktadır. Bu hücreler içi etkiler sayesinde yüksek boyutlu uzaylara ve evrenin hologramik plakalarına bağlanıp kendi zihin aynamızda tüm evreni seyretmek ve gördüğümüz her hangi bir noktaya kendimizi fiziki olarak aktarmak mümkün hale gelir. Burda yüksek boyutların fiziği devreye girer. Bir zihin ilahi aşkla transandantal yani aşkın bir vecd ve birlik bilinci, idraki içine girdiğinde hücre içindeki elektriksel faaliyetlerde muazzam bir manyetik fırtınaya neden olacak şekilde titreşimsel ve genliksel bir değişime maruz kalır. İpini koparan, dizginlerini koparan ve özgür kalan vahşi bir at gibi kafesinden kurtulan bir kuş gibi manyetizmal enerji uzay ve zamanın çizgilerinden dışarı doğru hiper boyutlu uzaylara doğru yükselişe geçer.Böylece ilahi duygularla dolup kanatlanan kalb aklı ve fizik bedenide yanına alarak bu boyutlardan tamamen özgürleşerek sırra kadem basar! Sırla sırlanır! Önce zihin bu maddenin hiper katlarına kolayca yükselebilir sonrada onu fizik beden takip ederek zihnin geçtiği iğne deliğinden geçebilecek seyyalevi enerjitik bir kıvama ve hale geçip formunu başkalaştırabilir. Hiçlik saraylarındaki evine döner! Artık onun için ölüm yoktur artık onun için doğum yoktur! Artık o hakikat eri o kadar latifleşmiş ve incelmiştirki varlığı onu anan düşünen gönüllerdedir. Dostun gönül bahçelerinde hem dem halindedir artık o! Kelimelerdeki cennet bahçelerinde yaşayacak nefes alacak kadar latifleşmiştir artık o!
''İnsanın fizik bedeni kutsal bir mabettir . Sonsuz potansiyel saklı , sonsuz imkanlar saklı onda! Ama yapısındaki bu olağan üstülüğü uyandıracak bir ruhun onu teslim alması lazım. Oda uçabilir ruh gibi. Ama onu yükseltecek bir zihin lazım içinde.'' Çetin BAL -Denizli

''Her ne ki ararsan, mutlaka insanda vardır, lakin örtülüdür. Örtünün kalktığı miktarca Hak ehli için keşfe yol açılır.'' Şeyh BEDRETTİN Simavne Kadısıoğlu (1357 -1420)

Madde güçlü bir zihnin karşısında eğilmek zorundadır. Zihin maddeyi etkileyebildiğinde aynı zihin maddenin başka bir fazı olan zamanıda etkileyip dönüştürebilme başkalaştırabilme gücüne haiz olur! Evrendeki herşeyin temel bir zihin alanının gölgesi olduğunu idrak ettiğinizde zihninizle herşeyi değiştirebilme gücünede muktedir olduğunuzu kavrarsınız. Çünkü sizin zihninizde kaynağı itibari ile o temel zihin alanının beyin fonksiyonları içinde maddesel eğilimlere ve simgelere kendini bağlayarak görüntüye geçmiş halidir. Böyle olması itibari ilede maddesel bir takım etkiler ve uyuşturucularda zihni etkileyebilme imkanına sahiptir. İnsan beyni ruhun sahip olduğu tüm anılara duygulara kanallık yapan o duyguları anıları maddesel, moleküler konbinasyonik dizinler şeklinde simgeselleştirerek taklit eden gelişmiş biyolojik bir bilgisayardır. Beyin denen cihaz ne kadar gelişmiş ve evrimleşmiş bir düzeydeyse ruhun sonsuz potansiyellerini madde içinde o kadar fazla bir şekilde yansıtabilme imkanına sahip olabilir.Ama ruhsal enerji beden ve beyin üstünde odaklanarak beyin içinde yeni kanallar bağlantılar kurup beynin kapasitesini ve sınırlı yapısını geliştirebilir.Beyin telepati gibi daha gelişmiş simgesel dilleri kullanmaya doğru evrimsel bir basamak atlayabilir.


















__________________

la ilahe ente sübhaneke inni küntü minezzalimin
musemma isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
teleportasyon


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


gizli ilimler gizli ilim
Tüm Zamanlar GMT +4.5 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 06:03.


Powered by vBulletin® Version kapalı
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0
YASAL UYARI : İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan Ruhani.Net Adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K'nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. Ruhani.Net hakkında yapılacak tüm Hukuksal Şikayetler, Yöneticilerimiz ile iletişime geçilmesi yada iletişim formunu doldurulması halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde Ruhani.Net yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş sağlanacaktır. her yürlü sorunlar için email ; ruhaninet@gmail.com
sakarya escort sakarya escort sakarya escort sakarya escort serdivan escort izmir escort eporner