Ruhani  

Go Back   Ruhani > İslamiyet ve İslami İlimler > Tasavvuf
Kayıt ol Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 01-25-2012, 21:12   #1 (permalink)

 
Sahir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Üyelik tarihi: Dec 2011


Mesajlar: 656
Konular: 633

Karma Puanı: 10

Standart Müttakilerin Vasıfları

Büyük Allah dostu, büyük veli Zünnuni Mısrî Hazretleri “Şu sekiz haslete sahip olmayan kişiler muttakilerden sayılmaz” buyuruyor:

“O hasletlerin birincisi doğru sözlülüktür.” Müslüman doğru sözlü olmalıdır. Çünkü yalan söylemek, yalan yere yemin etmek, yalancı şahitlik yapmak günahı kebairdendir, en büyük günahlardandır. Onun için Müslüman dosdoğru olmalıdır. Allah (c.c.) doğruları, dürüst olanları, sadıkları sever ve onları sena eder.

“İkincisi ahde vefadır.” Bir insan bir diğer insanla şu veya bu konuda, şu veya bu tarzda ahitleşmişse karşılıklı olarak bu ahitlerine sadık kalmalıdırlar. Vefakâr olmalıdırlar. Şayet bir insan birisiyle sözleşti, ahitleşti ve bu ahdini de bozdu ise o insan asla muttaki Müslüman olamaz. Olamadığı gibi münafıklık alametinden bir alameti üzerinde taşımış olur.

“Üçüncüsü sılayı rahimdir” diyor Zünnuni Mısrî. Sılayı rahim de günümüzde önemsemediğimiz, hafife aldığımız bir güzel haslettir. Eskiden bizim ecdadımız sılayı rahime çok önem verirlerdi. Uzak yakın akrabalarını zaman zaman mutlaka ziyaret ederler; sadece ziyaret etmekle kalmaz, onların sıkıntılarını, ihtiyaçlarını öğrenir, imkânları dâhilinde onları gidermeye çalışırlardı. Sevinçlerinde sevinçlerine, üzüntülerinde üzüntülerine katılırlardı. Sılayı rahimi, akrabalar arasındaki münasebetleri çok sıkı tutmamız, bu İslam bağını güçlendirmemiz lazımdır.

“Dördüncüsü kibir ve gururu terk etmektir.” Bir insanda kibir varsa, büyüklenme varsa, ücub, kendini beğenme varsa o kişi asla muttakilerden olamaz. Çünkü bu Allah’a (c.c.) kafa tutmaktır. En büyük olan Allah’tır, ondan başka herkes acizdir, herkes fakirdir ve herkes muhtaçtır. Muhtaç olan, aciz olan, fakir olan nasıl olur da kendisine kibir, gurur, kendini beğenmek gibi kötü bir haslet yakıştırır. Onun için değerli mü’minler, kibir ve gurur da büyük günahlardandır ve Allah’ın (c.c.) lanetlediği kötü ahlaklardandır. Müslüman, kibir ve gururunu atmadıkça, kalbini zihnini nefsini bu kötülüklerden tezkiye etmedikçe asla müttaki Müslümanlardan olamaz.

“Beşincisi mücadele ve cedelden uzak durmaktır.” Evet, mücadele ve cedel İslamda memnu, kötü bir ahlaktır. Olur olmaz her şey için cedelleşen, çekişen insanlar müttaki olamaz. Hatta haksız oldukları halde, yanlış fikirlere sahip oldukları halde, batıl bir yolda oldukları halde bu kötü düşüncelerini, fikirlerini, kötü yollarını sonuna kadar mücadele ederek, cidal ederek savunmaya çalışırlar ki bu bir Müslümanda asla olmaması gereken şeydir. Hele cahilane, bilmediği konularda biliyormuş gibi davranmak, bilmediği bir mevzuda kendi nefsini orta yere koyarak sırf muhalefet olsun diye, sırf karşısındakine eziyet olsun diye veya onu küçük düşüreyim diye mücadele etmek, cidal etmek bir Müslüman için asla düşünülemeyecek kötü bir haslettir. Müslüman ancak ve ancak bildiğini konuşur. Konuşurken de karşısındakini halk nazarında küçük düşürmek, utanç verici bir hale getirmek veya nefsini tatmin etmek için konuşmaz. O, doğruları yalnız Allah (c.c.) “doğruları söyleyiniz, tebliğ ediniz” dediği için konuşur. Maalesef yersiz, zamansız, cahilane mücadeleler etmek hususu da zamanımızda en büyük hastalıklarından hale gelmiştir. Kaldı ki insanlar birçok sözleriyle, birçok kelamlarıyla, birçok fikirleriyle bilgisizlik neticesinde İslam’ın esaslarına aykırı konuşabilir ve dolayısıyla imanlarını tehlikeye düşürebilirler. Bunların örnekleri zamanımızda pek çoktur.

“Altıncısı ahlak-ı hasene sahibi olmaktır.” Güzel ahlak sahibi olmaktır. Çünkü Allah (c.c.), Rasülünü en güzel bir ahlak üzere yaratmıştır. Rasulullah aleyhisselatü vesselamın ahlakı Kur’an ahlakıdır. İşte bir mü’min de bu güzel ahlakla yani ahlak-ı Muhammedî ile ahlaklanmalıdır. Rasulullah aleyhisselatü vesselam:
“Allah’ın ahlakıyla ahlaklanınız. Rasulullahın ahlakıyla ahlaklanınız.” buyuruyor. Allah’ın ahlakı demek Kur’an ahlakı demektir. Demek ki güzel ahlak sahibi olmayan, bütün kötü ahlaklarından nefsini arındırmayan bir kişi de muttakiler sınıfına dâhil olamaz. Çünkü Allah’ın Resulü, ahir zaman nebisi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.):
“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” buyurmaktadır. Bütün ibadetlerimizin, hizmetlerimizin, bütün İslamî faaliyetlerimizin gayesi bizi ahlak-ı Muhammedî ile ahlaklandırmaktır. Bir insan namaz kılsa, oruç tutsa ve benzeri ibadetleri yapsa hatta birçok İslami hizmetlerde bulunsa fakat ahlakını güzelleştirmese o insan bu yapmış olduğu ibadetlerden faydalanmıyor demektir. Diğer bir ifadeyle bu yaptığı ibadet ve hizmetleri Allah’ın (c.c.) emrettiği şekilde yapmıyor, usulüne, adabına uygun yapmıyor veya Allah rızası için yapmıyor demektir. Çünkü Allah (c.c.) Kur’anı Mübinde:
“Kişinin kılmış olduğu namaz o kişiyi kötülüklerden, münkerden alıkor.” buyuruyor. Biz namaz kılıyoruz, oruç tutuyoruz hatta zahirde İslam için birçok gayretli çalışmalar yapıyoruz. Fakat bir türlü kötü ahlakları üzerimizden atamıyoruz. Kibir var, ücub var, haset var, yalan var, gıybet var, iftira var, dedikodu var, bin bir türlü kötü ahlaklar hala bizde bulunuyorsa; bir türlü de bunlardan sıyrılmak, arınmak için gayretimiz yok ise ibadet ve taatlarımız bize fayda vermiyor demektir. Öyleyse ahlakımızı, yaptığımız ibadetleri hizmetleri gözden geçirmemiz lazım.

“Yedincisi insanlarla iyi geçinmektir.” Değerli mü’minler, insanlarla iyi geçinmek çok büyük bir meseledir. Çünkü insanlar öyle çeşitli fikirlere, çeşitli görüşlere, çeşitli istek ve arzulara sahiptirler ki bu kadar çeşitlilik içerisinde insanlara istedikleri şekilde davranmak ve istedikleri şekilde onların arzularına cevap vermek mümkün değildir. Öyleyse yapılması gereken nedir? Yapılması gereken, Allah’ın (c.c.), Rasulullahın (s.a.v.) bize emrettiklerini yapmak, nehy ettiklerinden sakınmak ve insanlarla olan münasebetlerimizde doğruyu söylemek; fakat doğruyu söylerken şahıslara hakaret etmemek, onların izzeti nefislerini kırmamak ve onlara insanca, iyi bir muamele etmektir. Bunu yapan insanlar eğer muhataplarından hakaret görürlerse, muhataplarından eziyet görürlerse, muhataplarından sıkıntılar görürlerse, onların kötü tarzlarıyla onlara mukabele etmemektir. Ve onlar için, ıslahları için dua etmektir. O insanların, kendi şahsıyla ilgili olan kusur ve hatalarını affetmektir. Böyle yapan insanlar, insanlarla iyi geçinmek sınıfına dâhil olur. Bir kısım insanlar onlarla iyi geçinmese, onlara hakaret etse, onlar hakkında çeşit çeşit iftiralarda, yalanlarda bulunsa bile böyle yapmalıdır. Çünkü peygamberlerin de aleyhinde insanlar nice iftiralarda bulunmuşlar, onlara eziyet etmişlerdir. Hâşâ peygamberler insanlarla geçinemiyor muydu da böyle oldu? Elbette ki hayır. Peygamberler insanlarla en iyi bir şekilde geçinecek bütün hasletlere sahipti. Fakat insanlar kasıtlı ve maksatlı olarak onlara hakaret ediyorlarsa peygamberlerin bunda bir günahı vebali asla olamaz. Allah ve Rasulünün yolunda hareket eden bir mü’minin aleyhinde bulunan, onun hakkında dedikodu yapan insanlar da o mü’minin insanlarla iyi geçinmediğinin alameti sayılmaz.

“Sekizincisi eziyetlere tahammül etmektir.” Peygamberler ve onun yolunda, onun izinde olan sıddîkler, salihler, arifler, âlimler, müttakiler Allah yolunda yaptıkları hizmetler dolayısıyla muhataplarından çeşit çeşit eziyetler görmüşler, hakaretlere uğramışlardır. Bu eziyetler ve hakaretler asla ve asla onları bu kulluk yolundan, Allah yolundan ayırmamış, yeise, ümitsizliğe düşürmemiştir. Bu eziyetlere tahammül etmişler ve hatta eziyet eden insanlar için duada bulunmuşlar, onların da ıslah olması için Rabblerine yalvarmışlardır. Nitekim Rasulullah (s.a.v.) Taif’e İslam’ı tebliğ etmek için gittiğinde Taifliler Resulullah aleyhisselatü vesselama, -değil bir peygambere- hiçbir insana yakışmayacak şekilde, ayak takımlarını harekete geçirerek, kışkırtarak, çeşit çeşit eziyetler yaptılar, taşladılar, hakaret ettiler, mübarek vücutlarından akan kanlar ayakkabılarını kanla doldurdu. Ve o bitkin haliyle Taif’ten çıkıp dağlarla çevrili ve şu anda bir umre mikatı olan yere geldiğinde Cibril-i Emin ona geldi ve:
“Ya Rasullallah, emredersen dağlar meleğine emredelim şu dağları Taif’in üzerine yıksın. Ve Taif halkını helak etsin.” dedi.
Allah Rasulü bu kadar hakaret, bu kadar eziyetten sonra bile:
“Hayır, onlar cahildirler, onlar gerçekleri bilmiyorlar.” dedi ve onların tamamen helak olmasına, yok olmasına dua etmedi. Bilakis Müslüman olmaları için dua etti. Nitekim daha sonra Taif halkı Müslüman oldular ve İslam için nice hizmetler eylediler.

Rabbımız (c.c.) bizleri güzel niyetli, halis mü’minlerden eylesin ve bu Hak Dostunun tadat ettiği güzel hasletlerle bizleri muttasıf kılsın. Kötü ahlaktan, kötü hasletlerden de nefsimizi arındırsın. Müslüman olarak yaşatıp Müslüman olarak ruhumuzu alsın ve Müslüman olarak haşretsin… Âmin…

Zeki SOYAK
Sahir isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


gizli ilimler gizli ilim
Tüm Zamanlar GMT +4.5 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 11:49.


Powered by vBulletin® Version kapalı
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0
YASAL UYARI : İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan Ruhani.Net Adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K'nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. Ruhani.Net hakkında yapılacak tüm Hukuksal Şikayetler, Yöneticilerimiz ile iletişime geçilmesi yada iletişim formunu doldurulması halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde Ruhani.Net yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş sağlanacaktır. her yürlü sorunlar için email ; ruhaninet@gmail.com
sakarya escort sakarya escort sakarya escort sakarya escort serdivan escort izmir escort eporner