Ruhani  

Go Back   Ruhani > İslamiyet ve İslami İlimler > Tasavvuf
Kayıt ol Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 01-20-2012, 12:01   #1 (permalink)

Avatar Yok
 

Üyelik tarihi: Dec 2011


Mesajlar: 536
Konular: 144

Karma Puanı: 22

Standart İsİm ve sifat tevhİdİ

İsim ve sıfat tevhidi Allah ( A.C. ) birleme dediğimiz tevhit eyleminin üç cüzünden birisidir . Tariflerimizde sıra ve tertibe bakıldığı zaman isim ve sıfat tevhidi ikinci sırada yer alır . Öncelikle rububiyet tevhidi ele alınır , sonra isim ve sıfat tevhidi ele alınır , en sonra da uluhiyet tevhidi Allah ( A.C. ) ilahlığında uluhiyetinde birleme tevhidi gelir .
Tevhidi eylem olarak umum mana da izahını yapmadan , anlaşılmadan bu eylemin ikinci kısmı olan isim ve sıfat tevhidini anlama mümkün değildir . Hele rububiyet tevhidini anlatmadan isim ve sıfat tevhidini anlama hiç mümkün değildir . Onun için bu gibi tevhit ile alakalı mevzuular devamlı peş peşe silsile halinde birbirini takip eden dersler halinde verilir . Birinci derecede ki zikrettiğimiz rububiyet bilinirse , ikinci derecede ki isim ve sıfatın alt yapısı sayılır .
Tevhit derken Allah’ı birleme eylemi derken öncelikle rububiyette ve rububiyetin ilk basamağı olan fıtrattan bahsederiz . Fıtri sorumluluk , fıtri misak dediğimiz daha ruhlar aleminde iken Allah’a verdiğimiz sözden bahsederiz . Bizden alınan ahitten bahsederiz . O verilen ahit yani o söz umum en insan olarak yaratılan herkesin o tevhidin kısmı ile sorumlu tutar mesul tutar . Hiç kimsenin o mevzuda bir özrü , bahanesi yoktur Allah’a takdim edecek . Çünkü Allah ( A.C. ) bu ahitleşmeyi , söz almayı anlatırken buyuruyor ki :
وَاِذْ اَخَذَ رَبُّكَ مِنْ بَنٖى اٰدَمَ مِنْ ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَاَشْهَدَهُمْ عَلٰى
اَنْفُسِهِمْ اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ قَالُوا بَلٰى شَهِدْنَا اَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيٰمَةِ
اِنَّا كُنَّا عَنْ هٰـذَا غَافِلٖينَ

“ Hani Rabbin , Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı : “ Ben sizin Rabbiniz değil miyim ? “ ( demişti de ) onlar : “ Evet ( Rabbimizsin ) , şahit olduk “ demişlerdi . ( Bu ) Kıyamet günü : “ Biz bundan habersizdik “ dememeniz içindir . ( A’raf 172 )
Tabi bu bir itiraftır , ikrardır , kabuldür . Hemen Allah ( A.C ) bu itirafı , ikrarı neden aldığını söylüyor : Biz bunu ahitlendirmeyi yarın kıyamet günü bizim bundan haberimiz yoktu neyden , Allah ( A.C ) rablığını itiraftan ve onun getirdiği sorumluluktan haberimiz yoktu . Veya bizden evvel gelen babalarımız Allah’a bu mevzuu da ortak koşmuşlar , Bizde onlardan sonra gelen ve onlara uyan bir nesil olmamız hasebi ile onların yolundan gittik . Onların bu ahdi bozmalarına sebep bizi de hesaba çekermisin demeyesiniz diye .
Bu sözleşme bu ahidleşme , akidleşme ruhlar aleminde olmuştur .
Tevhit , şirk umum ifade ile ele alınınca umum ifade ile izah edilir . Tevhit , şirk denilir . Ama tevhit herhangi bir cüzü ile ele alınırsa şirki kullandığın zaman o cüze dönük kullanırsın . Tevhit Allah’ı birleme eylemidir . Şu üç nevinin adıdır ; Rububiyet Tevhidinin , İsimi ve sıfat tevhidinin , Uluhiyet tevhidinin anlaşılmasını isteyen tek bir ifadedir . Tevhit deyince arkasına bir şey eklemedin mi şu tevhidin üç cüzünü birden sana demek ister . Ama rububiyet tevhidi dersen müstakil ile şirk rububiyete dönük olarak ele alınır . Rububiyet tevhidinin her hangi bir cüzünden bahsedersek mesela rabliğin kabulü , Allah’ın rab olduğunun itirafı denilirse bu tevhidin üç cüzünden rububiyet tevhidinin ilk cüzlerinden kabul edilen rab ile alakalı olan kısmı olur . Onun için ayette ki zikredilen şirk Allah’ın rablığını kabul etmede ona dönük olarak şirktir . Değilse burada ki şirki alıp da tevhidin umumuna şamil tutup tevhidin herhangi bir cüzünde ki vuku bulan bir müşkülata mukabilmiş gibi ele almak büyük arıza olur . Zaten umumen hataya düşenlerin en büyük arızası bu . Hemen burada ki şirki umuma şamil tutuyor . Halbu ki burada tevhitten rububiyet , rububiyetten fıtrat cüzü ele alınıyor . İşte bu denli herkes bu itirafın sorumluluğu altındadır . İlk sorumluluk bunun ile başlar . Umum insanlık bunun sorumluluğundadır derken öyleleri vardır ki artık bunun sorumluluğunu aşmış bu yeterli değil ona . Yeryüzünde çok cüzidir bunun ile sorumlu olan . Varlığını söyleriz yoktur sözünü kati ifade ile dememek için . Ama kaç kişi vardır , kim sorumludur bunun tespiti zordur . Ama mutlak şekilde bu yönden sorumlu bunun sorumluluğu ile yetinip ahir ette selamete erecek insanlar yok diyemeyiz sebebi gaybi olduğu için bize . Ama umumun ekseriyete bu sorumluluktan istifade edemiyor onun üzerine daha başka sorumluluklar ve mesuliyetler geliyor .
Kuranın umum seyrine bakacak olursanız ademden peygamberimize kadar peygamberlerin yollanıldığı ümmetlere dönük tebliğlerine tebliğlerinde ki seyre bakacak olursanız umum peygamberlerin daveti uluhiyet tevhidi merkezlidir . Ademden alın Nuh ile başlayın peygamberimize kadar seyir budur hep uluhiyet tevhidini işler , o mevzuda ki müşkülatları gündeme getirir . Ekseriyet ile umum , ama bu umumiyetin içinde İbrahim ve Musa ( a.s ) gibi daveti rububiyet tevhidine merkezli peygamberler de vardır . Bunların daveti , bunların kavmi ile olan müşkülatları rububiyet tevhidi ile alakalıdır . İşte bu umumun içinden İbrahim ve Musa gibi davetleri kavimleri ile karşılaştıkları müşkülatlar rububiey tevhidi merkezli olan da vardır .
Üçüncü merhale de her ne kadar kuranın seyri umum peygamberlerin daveti uluhiyet tevhitli merkezli de olsa buna rağmen her peygamberin davetinde rububiyet tevhidine dair hatırlatmalar vardır . Mesela peygamberimizin ( s.a.v. ) uluhiyet tevhidi merkezlidir . Ama rububiyete dair hatırlatmalar var . Hatırlatmayı gündeme getirmek için .
Allah ( A.C ) kuran da şöyle buyurur :
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَ

“ Andolsun , onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette , -Allah- derler . Öyleyken nasıl döndürülüyorlar . “ ( Rububiyete dair . )
Başka bir ayette ise :
قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْاَرْضِ اَمَّنْ يَمْلِكُ السَّمْعَ
والْاَبْصَارَ وَمَنْ يُخْرِجُ الْحَیَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ
الْحَيِّ وَمَنْ يُدَبِّرُ الْاَمْرَ فَسَيَقُولُونَ اللّٰهُ فَقُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ

“ De ki : - Gökten ve yerden size rızık veren kimdir ? Kulak ve gözlerin sahibi kimdir ? Diriyi ölüden çıkaran , ölüyü de diriden çıkaran kimdir ? Her işi düzenleyen kimdir ? - Onlar : - Allah’tır ! – diyecekler . – O halde Ona karşı gelmekten sakınmaz mısınız ? – de . “ ( Yunus 31 )
Siz rububiyete ait bu kadar itirafta bulunduğunuz halde , bunları yapanın Allah olduğunu bildiğiniz halde yine de ona ortak koşmaktan korkmuyor musunuz .
Her ne kadar peygamberimizin ( s.a.v ) daveti uluhiyet tevhidi merkezli de olsa rububiyet tevhidine dair hatırlatmalar vardır .
Allah ( A.C. ) kuran da şöyle der :
وَكَذٰلِكَ نُرٖى اِبْرٰهٖيمَ مَلَكُوتَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِنٖينَ

“ Böylece İbrahime kesin bir bilgi ile inananlardan olması için , göklerin ve yerin melekutunu gösteriyorduk . “ ( En-am 75 )
Diğer bir ayeti kerime de ise :
فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ اللَّيْلُ رَاٰ كَوْكَبًا قَالَ هٰـذَا رَبّٖى فَلَمَّا اَفَلَ قَالَ لَا
اُحِبُّ الْاٰفِلٖينَ


“ Üzerine gece karanlığı basınca bir yıldız gördü . İşte Rabbim dedi ! Yıldız batınca da - Ben öyle batanları sevmem- dedi . “ ( En-am 76 )
Diğer bir ayeti kerime de ise :

فَلَمَّا رَاَ الْقَمَرَ بَازِغًا قَالَ هٰـذَا رَبّٖى فَلَمَّا اَفَلَ قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِنٖى
قَالَ يَا قَوْمِ اِنّٖى بَرٖیءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ



Ay’ı doğarken görünce de , - İşte Rabbim bu dedi .- Ay da batınca - Andolsun ki Rabbim bana doğru yolu göstermezse , hidayet vermezse ( yani kendini tanıtmazsa ) , mutlaka ben de sapıklardan olurum dedi .” ( En-am 77 )

Başka bir ayeti kerime de ise :
فَلَمَّا رَاَ الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هٰـذَا رَبّٖى هٰـذَا اَكْبَرُ فَلَمَّا اَفَلَتْ
قَالَ يَا قَوْمِ اِنّٖى بَرٖیءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ

“ Güneşi doğarken görünce de , -İşte benim Rabbim bu daha büyük - o da batınca ( kavmine dönüp ) , - Ey kavmim ! Ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden uzağım .- dedi .” ( En- am 78 )

Bura da hidayet etmez ise yi biz kendini tanıtmazsa diye tercüme ederiz . Bende hüsrana uğrayacak olanlardan olurum , sapıtanlardan olurum .
Başa dönündüğünüzde İbrahimin kıssasında şunu anlıyorsunuz , İbrahim ( a.s ) Rabbı tanıma arayışında . Rabbını tanımaya çalışıyor . Bir Rab olduğunu biliyor ki onu tanımaya çalışıyor . Çünkü İbrahim de aynen ruhlar aleminde o misakın alındığı insanların içindeydi , oda onların içindeydi Ademin sulbünden neslinden gelen birisi olarak . Aklı ile Rabbını tanımaya çalışıyordu ama aklı ile tanıyamayacağını anlayınca “ - Yerin ve göğün yaratıcısı bana hidayet etmezse ( kendini tanıtmazsa ) - …. “ ; Allah ( A.C. ) kendini ancak indireceği vahyi ile tanıtıyor .
İşte Allah kendini tanıtmazsa bu tanıtması isimleri ile sıfatları iledir . Bu tanıma da ancak vahyi ( kitap ve sünnet ) ile olur . Akıl ile Allah’ı tanıma katiyet ile mümkün değildir . Mümkün olsaydı İbrahim ( a.s. ) tanırdı . Onun için burada akıl ile , görüş ile , his ile , duygu ile Allah ( A.C. ) tanıma mümkün değildir , O kendini tanıtır . İşte biz bu tanıtmaya Onun isim ve sıfatları diyoruz . Onun zatını düşünemeyiz , idrak edemeyiz . Ancak isimlerini sıfatlarını bilmek ile Onu anlarız . Onun için isim ve sıfat tevhidinin bilinmesi dinen zaruridir . Dinin temel esası ve tevhidin özüdür . Çünkü Allah’ı güzel isimleri ile ve yüce sıfatları ile tanımak ilimlerin en şereflisi , gayelerin en yücesidir . Bu bilme esası üzerine sahih bir iman ile halis bir tevhit kaim olabilir . Tevhidin özü dediğimiz bu isim ve sıfat bilinirse ancak sahih bir iman , halis bir tevhidi gündeme getirir . İsim ve sıfat tevhidinden kasıt Allah’ın zatı ile alakalı kendisini kitabında ve resulünün sünnetinde ispat ettiği sıfatları ve nitelikleri ispat etmek , zatı hakkında yine kendisinin resulünün nefyettiği sıfatları nefyetmek . Yani kitapta ve sünnette kendi zatı için ne ispat edildiyse onları ispat etmek aynen kabul etmek , ne yi de nefyetti ise kendisinde uzak tuttu ise ondan uzak durmak . İşte bu tevhidin cüzü , tevhidin kısımlarından olan isim ve sıfat tevhididir .Binaen aleyh bu tevhit cüzlerinin en üstünüdür , başta geleni ve en ehemmiyetli olanıdır . Çünkü Allah ( A.C. ) hakkında ancak sağlam ve sahih bir ilim esası üzerine doğru bir imana sahip olunabilir . Yoksa ilimsiz bir iman düşünülemez . Allah’ın sıfatları hakkında ki bilgi ise imanın temelidir . Şüphesiz isim ve sıfat tevhidi rububiyet ve uluhiyet tevhidinden daha şümullü ve daha umumi olmaktadır . Binaen aleyh Allah’ın hak bir ilah yani mabut olduğuna , ibadetin ondan başkasına caiz olmadığına ve bu esas ile yönelmenin inabe dediğimiz şeyin sadece Allah ( A.C. ) yapıldığını bilmek , O’nun isim ve sıfatları ilminden bir daldır . Mesela Aliim sıfatı , Allah’ın ( A.C. ) sıfatlarından bir sıfattır . Onun nasıl Alim , neyi ne kadar bildiğini bilmezsen , o mevzuda ki imanın temeline oturtman mümkün değildir . O mevzuda Onu birlemen de mümkün değildir .
Allah’ın her şeyi bildiğini düşünürsek , ezeli ve ebedi , olmuşu olmamışı , olacağı olmayacağı , külli ve cüzi , ezelden ebede her şeyi bildiğine , büyük küçük hiç bir şey Ona gizli kalmaz , sesli sessiz anında bildiğine , bir yaprağın dahi Ondan izinsiz dalından kopup yere düşmediği O bilmeden .
Bunu anladıktan sonra mümkün müdür ki Allah’a ilim sıfatında birisini ortak koşmak . Onu böyle bilmen imandır , Onu bu mevzuda birleme ise tevhittir . İman da tevhit de gördüğünüz gibi Onu ilim sıfatı ile tanımak ile mümkündür.
Bu da kitap ve sünnet ışığı altında . Ve burada ki arıza sana hem rububiyette arıza getirir , hem isim ve sıfatta zaten öyle olur , hem de uluhiyette arıza getirir . İman da hem kaderde arıza getirir …….
Aynı şekilde Onun rab olduğuna , her şeyi yoktan var ettiğine , varlıklara şekil verdiğine iman etmek isim ve sıfat tevhidinden bir cüzdür .
İbrahim ( a.s. ) aklı ile Allah ( A.C. ) tanıyamayacağını anlayınca hemen burada “ Yerin ve göğün yaratıcısı diyor .” Bana hidayet vermezse , rab diye kabul ettiği Allah’ı , aklı ile sıfatları ile tanıyamayınca Ona ait il zikrettiği sıfat - Yerin ve göğün yaratıcısı - .
Musanın Firavun ile gündeme getirdiği rububiyet tevhidinde ilk gündeme gelen ; Musa ile Harun Firavuna gidince :

فَاْتِيَاهُ فَقُولَا اِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ

“ Biz alemlerin rabbinin sana yolladığı elçileriz , diyor. “ ( Taha 47 )
Firavunu Alemlerin Rabbi ile muhatap ediyorlar , ilk gündeme gelen bu .


Firavun ne diyor? :
قَالَ فَمَنْ رَبُّكُمَا يَا مُوسٰى
- Alemlerin rabbi da kim ? – ( Taha 49 )

Musa ne diyor ? :
قَالَ رَبُّنَا الَّذٖى اَعْطٰى كُلَّ شَیْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدٰى

- Seni yaratan rabbindir . - (Taha 50)

Yaratıcılık sıfatını gündeme getiriyor . Onun için Allah’ı ( A.C. ) rab kabul ettin mi sana ilk hatırlatılacak Onun yaratıcı olduğudur . İbadeti umum mana da ele alırken :

يَا اَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ الَّذٖى خَلَقَكُمْ وَالَّذٖينَ مِنْ قَبْلِكُمْ
لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

“ Ey insanlar ! Sizi ve sizden öncekileri de yaratan rabbinize kulluk edin ibadet edin ( iman edin ) “ ( Bakara 21 )

Yaratıcılığı gündeme getiriyor . İlk müşkülat olarak bu gündeme gelir . Firavun hariç , Firavun da bilmediğinden değil , kabul etmediğinden değil , inadından alemlerin Rabbi kimdir demiştir . Hiç bir insan oğlu yoktur ki bir rabbin varlığını kabul etmesin . Başka yönler ile bu inkar gündeme gelebilir . Onun için bakıyoruz kuranı kerime :
وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِىَ خَلْقَهُ قَالَ مَنْ يُحْيِ الْعِظَامَ وَهِىَ رَمٖيمٌ

“ Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek verdi ; dedi ki : Şu kemikler toz toprak olduktan sonra tekrar kim yaratacak ? “ ( Yasin 78 )

قُلْ يُحْيٖيهَا الَّذٖى اَنْشَاَهَا اَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلٖيمٌ

“ De ki : Onları ilk defa yaratıp inşa eden diriltecek . O her yaratmayı bilir . “ ( Yasin 79 )
Burada ben demiyor Allah , - Seni ilk defa kim yarattıysa - diyor . İnsanın ilk varlığını inkar etmesi mümkün mü ?
Seni ilk defa kim yarattıysa haşir için ikinci defa da yaratacak da o dur . Burada gündeme gelen ilk yaratıcı olmasıdır .
İsim ve sıfat tevhidi tevhidin özüdür ve temel esasıdır . Bu tevhidi ne kadar biliyorsan Allah’ı birlemeyi de o kadar gerçekleştirebilirsin . Bu tevhit de ancak vahyi ile bilinir akıl ile katiyet ile bilinmez .
Onun için isim ve sıfat gündeme geldiğinde katiyet ile akıl ile Ona bir isim ve sıfat verilmez , akıl ile ondan bir nitelik sıfat da nefyedilmez . Bunun içindir ki neler rububiyet tevhidi ile isimlendirildiyse hemen isim ve sıfat tevhidinin bir cüzü sayılmıştır . Onun için tevhit ehli , akide alimleri , tevhidin izahını tarifini yaparken ; İsim ve sıfat tevhidi , rububiyet tevhidi ve uluhiyet tevhidi diye üçlü bir izah yaparlar . Bazen rububiyet tevhidi ve uluhiyet tevhidi tipinde el alır . Çünkü isim ve sıfatlar rububiyet ile alakalı olduğundadır. Ya da bazen Allah’ı fiillerinde birlemek , Allah’ı fiillerimizde birlemek diye ele alır tevhidi . Üçüncü bir izahta ise tevhidi halik ile mahluku birbirinden ayırt etmektir .
Sevme de iki esas vardır :
Tek Allah’ı sevmek ve Allah için sevmek .
Dua da tek Allah’a dua etmek ve ancak Allah’ın meşru kıldığını vesile etmek vardır .
Bura da tevhidi bilmeyen Allah için sevmek ile Allah’ı sevmeyi karıştırıyor . Allah için seviyorum diyor ama Allah’ı severmiş gibi seviyor . Dua tek Allah’a edilir ve ancak Allah’ın meşru kıldığı vesile edinilir . Allah’ın meşru kıldığı vesileyi geçiyor , Allah imiş gibi onu kendisine muhatap ediniyor . Allah’ın meşru kıldığı vesilelerden bir tanesi Kendi salih amellerini vesile edinerek Allah’a yalvarmak .
Ölmüş insanlara dua , istiğfar edebilir sin . O da katiyet ile müşrik olduğu bilinen kişiye dua yapamazsın .
“ Şefaat Allah’ındır ve sadece ondan istenilir . “
Resul şefaat etme gücüne sahip değildir , Allah ( A.C. ) izin veriyor ve izin verdiğine de şefaat ediyor .
Sadece Allah’tan istenilmesi gereken bir şeyin Allah’tan gayrından istenmesidir .
Tevhidin üç çeşidinden biri olan isim ve sıfat tevhidi üç esas üzere kaimdir . İsim ve sıfat tevhidini bilmek , gerçekleştirmek , bunun esası rüknü üç esastır .
1- Allah’ın ( A.C. ) isim ve sıfatlarının hepsi tevfikiyedir . İsim ve sıfatlar sadece kitap ve sahih sünnet ile tespit edilir , katiyet ile kimsenin aklı ve görüşü buna müdahale edemez ne ispatta ne de nefyide . Kitap ve sünnet ile ispat olunur .İspat ve nefyi olarak şaarinin izni olmadan Allah’a her hangi bir isim ve sıfatının ıtlağı caiz değildir . Allah’un ( A.C. ) kendisine nispet etmediği bir ismi veremeyiz Ona . Kendisinin nefyettiği bir ismi de Ona takamıyoruz . İspat da nefyi de kitap ve sünnet ile mümkündür .
Kurana baktığınızda da Allah’ın eli kapalıdır dedikleri gibi . Allah ( A.C. ) kendi zatı ve resulünün Rabbi için ispat ettiği isim ve sıfatları ispat eder , nefyettiklerinden de nefyederiz .Onu ne bir uyuklama ne de uyku tutmaz diyor . O cömerttir , kerimdir . Katiyet ile zıttı ile vasfedemezsin . İsim ve sıfatlarda asıl olan kitap ve sünnette bildirildiği mantuku ( zahiren ifade ettiği şekli ) ile anlamak . Allah ve resulü tarafından izah edilmemiş olanın , olduğu gibi almak , aksinden sakınmak her mükellefe vacip olandır . Zira isim ve sıfatlara aklın idraki , ispatı , nefyi , beyanı mümkün değildir . İnsanın anlayış takatinin ulaşamadığı gaybi meselelerdir. Bu gibi meselelerde aklın vazifesi , ne ile nasıl ve nereye kadar mükellef olduğunu anlamaktır . Malum olduğu üzere zatının yarattıklarından daha iyi bilen , sözlerin en doğrusunu söyleyen , hangi yolun daha hidayet üzere olduğunu bilen Allah ( A.C. ) . Ve yine kullarından rabbini en iyi bilen , onu en iyi takdir eden , tebliği ve beyan edici resulü ( s.a.v ) . İnandım diyen herkese vacip olan bu mevzuda kitap ve sünnette , sahabenin telakki edip , yaşayıp ve naklettiğine uymaktır.
Kitap ve sünnetin tebliği ve beyanında ispat edilen isim ve sıfatlarla gelen mananın ve beyanın dışında akla , görüşe , teşbihe , keşfe veya bunlar gibi safsatalara dayanılarak mana yüklenilemez , bunun adı tahriftir .
Ehli sünnetin isim ve sıfatlarda ki inancı ilk önce tahrifsizdir . Tahrif de budur işte .
İsim ve sıfat olarak kuranda ve sünnette zikredilen ne ise aynen kabul etme mecburiyetindesin . Ret mümkün değildir aklıma yatmadı diyerek . Aklına yatmayabilir çünkü aklın idraki gücünde değil bu . Aklın vazifesini bilmektir burada . Ne ile nasıl , nereye kadar mesul olduğunu anlamak ile mümkündür buda . Bu da akla çizilen hattır .

2- Allah ( A.C. ) zatı için ispat edilen isim ve sıfatların hiç birisi mahlukun isim ve sıfatlarına benzemez . Teşbihsiz bunu kastediyoruz . İsim ve sıfatları olduğu gibi kabul edeceksin katiyen benzetmeye gitmeyeceksin .


لَيْسَ كَمِثْلِهٖ شَیْءٌ وَهُوَ السَّمٖيعُ الْبَصٖيرُ

“ O hiç bir şeye benzemez (hiç bir şeyde Ona benzemez) , O işiten ve görendir .” ( ŞURA 11 )
Yani işitme sıfatı nispet ediyorsun , görme sıfatı nispet ediyorsun ama hiç bir şeye benzemez diyor .
Bilakis kitap ve sünnette sarih bir ifade ile gelen naslar da , isim ve sıfatlar kemali serde der . Teşbih de kemal gider . Benzettiğinde kime benzeteceksin , haşa insana ama insandakiler noksandır . Hal bu ki Allah ( A.C. ) sıfatları kemali serde der . Binaen aleyh mahlukun sıfatlarından hiç birisi bu isim ve sıfatlarda Ona ortak değil ve denk de olamaz . Ne benzeme vardır ne de denklik vardır yalnız bu demek değildir ki Allah ( A.C. ) ıtlak edilen isim ve sıfatlardan hiç birisi Allah’tan gayrına ıtlak edilerek ( verilerek) tesmiye edilmez . Yani Allah’a alim denildiği gibi kula da denilebilir , Allah’a kerim denildiği gibi kula da denilebilir , bu kuranda da vardır sünnette de , yani Allah’ın isim ve sıfatlarından hiç birisi kulun isim ve sıfatlarına benzemez . Çünkü Allah ( A.C. ) isim ve sıfatları kemali serde der . İsim ve sıfatların bazıları da kul ile Rabbin isim ve sıfatlarında müşterekliği vardır . Bazı isim ve sıfatlar da Rabbin ve kulun müşterekliği vardır . Yalnız isim ve sıfatlarda ki müştereklik müsemma da ki müşterekliği gerektirmiyor . Allah da alimdir , kul da alimdir ismen müştereklik var ama müsemma da müştereklik yok . Kulun bilgisi Allah ( A.C. ) bildirdiğidir . Allah’ın bilgisi ise her şeyi ihata eder . Kulun da el sıfatı var Allah( A.C. ) de ama Allah’ın şanına laik olduğu gibidir , kula benzemez . Sadece isimlerde müştereklik vardır , müsemmayı da müşterekliğe getirdin mi şirk başlar . Onun için haluk ile mahluk ayırt edilir .
Ehli sünnetin isim ve sıfatta ki inancı ; tahrifsiz , teşbihsiz ve tekyifsiz ( keyiflendirme ) yani nasıl diyemezsin ama olduğu gibi kabul edeceksin . Çünkü nasıl müsemma için gündeme gelir .
Rabbe ait olanlar mahlukunkine katiyet ile benzerliği ispat edilemez . Ne mahlukun sıfatı Allah’a ne Allah’ın sıfatı mahluka benzemez .
Tıpkı zatını Alim , Mürid , Hay , Semi , Basir ve Mütekelliv olarak vasfedip , kullarını da bu isim ve sıfatlar ile tesmiye edip vasfetmiştir . Yani mahlukun da bu isimler ile tesmiye edilmesi , sıfatlar ile vasfedilmesi , kulun alim , semi , basir , mütekellim olması Allah’ın Alim , Mürid , Hay , Semi , Basir ve Mütekelliv gibi değildir.
Bura da maturidilerin müşkülata düştükleri bir yer var , neden mesela el sıfatını tahrif ediyorlar mahlukunkine benziyor diye aynen Alim sıfatında ki gibi tavırları olsaya .
Allah alim mi diyorsun evet diyorlar , kul da alim mi evet diyor neden peki burada teşpihe gitmiyorsun , ama Allah’ın ilmi Ona laiktir diyor . El de aynıdır .
Bunda aslı olan Allah’ın zatının tesmiye etmesi Allah’ın şanına laik , kulun tesmiye edilmesi ve vasıf edilmesi ise kulun şanına laik olduğu gibidir . Zira isimlerde ki müştereklik ismin umumi manasınadır . Tabi buna isim ve sıfat izafesiz mutlak bir ifade ile gelirse . El denilirse , kulun eli , Allah’ın eli ; kulun ilmi Allah’ın ilmi .
Tıpkı Allah’ın kudreti , Allah’ın iradesi , Allah’ın ilmi gibi burada mahlukun ortaklığı olmayan mana , eğer kulun kudreti , kulun iradesi , kulun ilmi diye ifade edilirse o zaman kula has sıfat murat edilmiş olur .Kudret deyince , güç anlaşılır , Allah’ın gücü de , insanın gücü de isimde müştereklik var .
Eğer bu ikinci esas kitap ve sünnette açıklandığı gibi anlaşılırsa Allah’a nispet edilen isim ve sıfatların hiç birisinde temsil , teşbihe bunun gibi , halikın isim ve sıfatların mahluka , mahlukun isim ve sıfatlarının halikın isim ve sıfatlarına benzetmek mümkün değildir .
Allah( A.C. ) zatı hakkında tespit edilen isim ve sıfatlar Zatı İlahinin şanına laik , kula nispet edilen isim ve sıfatlar kulun şanına laik bir şekilde düşünülürse o vakit Zatı Celale ait hiç bir isim ve sıfat tahrife giderek , tevile ihtiyaç duymayacaktır . Bu da bizim Allah ve resulüne ( s.a.v. ) ait hukuku yerine getirmemize yardım edecektir , aksi halde Allah’ın ve resulünün Zatı İlahi için ispat ettikleri isim ve sıfatlar sanki onlar doğrusunu bilmediler de yani kulun aklını karıştırmayacak şekilde ifade edemediler de , insanlar akılları ile , hisleri ile Allah’ın ve resulün haşa temsil ve teşbih ifade eden sözlerine biçim vermeye çalışırlar . Binaen aleyh tevil ( nassın sarih ifadesi olan mantukuna murat edilmeyen mana yüklemektir . ) Her tevilcinin vardığı kanaati farklı olacaktır .
Allah( A.C. ) meselül aladır . Allah ( A.C. ) teşbihe gelmez .
Makul ve fıtrata en yakın olan nassın lafzının mantukunu beyan eden mefhumu budur diye açıklayan bir başka nas yoksa lafzın delalet ettiği mantukunu olduğu gibi bırakmak ve ihtilaf anında kitap ve sünnete müracaatın ta kendisidir.
Makul akla yatkın ( akla uygun ) olan demektir . Fıtrata en yakın . Fıtrat hiç bir zaman insanı aldatmaz . Nassın lafzının , ifade ettiği lafzın zahirinin mantuku ifade ettiği manadır zahiren . Mantukunu beyan eden mefhumu budur diye onu açıklayan resulden bir açıklama gelmediyse onun hakkında açıklayan başka bir nas yoksa bunun manası budur diye başka bir nas yoksa lafzın zahiren delalet ettiği mantukunu olduğu gibi bırakmak ihtilaf anında kitap ve sünnette müracatın ta kendisidir . Mesela kendisini arşın üzerinde istiva etmiş olmak ile , kıyamet günü gelmek ile , zatının yüzü eli olduğunu , sevdiğini , razı olduğunu , merhamet ve gazap etmek ile vasıf ediyor ise , resulü rabbinin dünya semasına inmek ile vasıf ediyor ise , kendisi de teşbihe sapmadan kabul ederek onların zahiri manasında içtihat ve kıyas ile mefhumu olmayan ( esas delalet ettiği mana olmayan ) manalar yüklenirse Allah’ın zatına resulünün rabbi için tespit ettiği sıfatları nefyedip onlara yerli olan tevvilllerin Allah’ı vasıf etmek olur ki , bu da Allah’ın beşerin itiraf ve anlayabileceği bir şekilde nakıs olan insanın nakıs nispetidir .
Allah ( A.C. ) kendisini arşının üzerine inmek ile vasıf etmiş , Zatının eli olduğunu söylemiş , kıyamet günü gelmek ile , Yüzü olduğunu söylemiş mi , sevdiğini söylemiş , razı olduğunu demiş , merhamet etmek ile gazap etmek ile vasıf ediyor , resulü de rabbinin gecenin üçte birinde semaya inmek ile vasıf ediyor , temsil ve teşbihe sapmadan kabul ederek bunların zahiri manasında , içtihat ve kıyas ile mefhumu olmayan manalar yükleyerek ( bu böyle olmaz insanlar yanlış anlar diye yaklaşırsan ) Allah’ın zatını , resulünün rabbi için tespit ettiği sıfatlarını nefyedip yani Allah ve resulünün rabbi için tespit ettiği sıfatları nefyedip sonra da Allah;’ın ve resulünün Ona nispet etmediği sıfatları Ona nispet edersen işte bu Allah’ı akıl indiği vasıf etmek olur ki beşerin idrak ve anlayabileceği bir şekilde vasıf etmek olur . Nakıs olan insanın nakıs nispeti Allah’ı kamil sıfatlar ile vasıf etme yerine nakıs sıfatlar ile vasıf etme olur ki Allah bizleri böyle yan çizmekten korusun . ( Amin )
Nasıl ki Allah ( A.C. ) alim sıfatı kulun alim sıfatına , Allah’ın basir sıfatı , kulun basir sıfatının birbirine benzeterek teşbihe gidilmiyor ise aynen de Allah’ın eli , kulun eli gibi , isimde müşterek olmak müsemma da müşterekliği gerektirmez .
3- Allah ( A.C. ) zatı , resulü Rabbi için tespit edilen kemal sıfatlardır , Allah’ın bütün sıfatları kemali serde der derken ….., Allah’ın ilmi kamildir her şeyi kuşatmıştır . Kemalin noksansızlığıdır en son noktasıdır , kendine göredir biz buna sınır çizemeyiz , her şeyde sıfatları kemali serde der .Noksanlıktan ve sonradan olmaktan beridir . Allah( A.C. ) sıfatları noksansızdır aynı anda da sonradan olma değildir . Sıfatları zatı ile beraber vardır . Kemal sıfatlarının en mükemmeli ile vasıf etmiştir . Zatının kemali bunu gerektiriyor . Zatının kemali , sıfatlarının da kemalidir . Bu sıfatlardan gayrisi ile Onu sıfatlar ve zıtlıklar ile nitelendirmekten münezzehtir . Kemal sıfatları kendisi ile beraber var olan sıfatlar dır , sonradan sahip olduğu sıfatlar değildir . Nasıl zatı için kemal sıfatlarını tespit etti ise , kendini zıttı olan isim ve sıfatlardan da nefyetmiştir .
Mesela nasıl ki kendisini kudret sıfatı ile vasıf etmiştir , aynen de zıttı olan aciz sıfatından da kendisini nefyetmiştir .

Allah ( A.C. ) kuranı kerimde şöyle buyurur :
وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعْجِزَهُ مِنْ شَیْءٍ فِى السَّمٰوَاتِ وَلَا
فِى الْاَرْضِ اِنَّهُ كَانَ عَلٖيمًا قَدٖيرًا
“ Yerde ve gökte hiç bir şey Allah’ı aciz bırakamaz .” ( Fatır 44 ) Zıttın dan kendini nefyetmiştir . Aciz değildir Allah ( A.C. ) .
Başka bir ayette ise :
لَا تَاْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ

“ ….. Onu ne bir uyku nede bir uyuklama tutmaz ….”( Barka 255)
Uyku ve uyuklamayı da nefyetmiş tir kendinden .
Hayatının kemalini ve Kayyum Allah’ın hayatı bir başkasının yardımına ihtiyacı yoktur , bizatihi kayyumdur .
Kitap ve sünneti iyi bilen birisi iyi bir tetebbu ( araştırma ) sonucu , Allah’a nispet edilen isim ve sıfatların misli ve benzeri olmadığını görecektir .

Başka bir ayeti kerime de :
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهٖ
هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا

“ Allah , göklerin yerin ve bu ikisi arsındakilerin , Rabbidir .Şu halde O’na ibadet et ve O’na ibadet etmede sabırlı ol.Hiç O’nun adını taşıyan bir başkasını biliyormusun ? “ ( Meryem 65 )
Başka bir ayet de :
فَاطِرُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا وَمِنَ
الْاَنْعَامِ اَزْوَاجًا يَذْرَؤُكُمْ فٖيهِ لَيْسَ كَمِثْلِهٖ شَیْءٌ وَهُوَ السَّمٖيعُ
الْبَصٖيرُ
“ Göklerin ve yerin hiç yoktan var edicisi kendi cinsinizden size eşler , hayvanlardan da kendilerine eşler yaratmıştır . Sizi bu şekilde çoğaltmaktadır . O’nun benzeri olacak hiç bir şey yoktur . O hakkıyla işitendir , hakkıyla görendir .” ( Şura 11)
Hanedan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


gizli ilimler gizli ilim
Tüm Zamanlar GMT +4.5 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 11:05.


Powered by vBulletin® Version kapalı
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0
YASAL UYARI : İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan Ruhani.Net Adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K'nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. Ruhani.Net hakkında yapılacak tüm Hukuksal Şikayetler, Yöneticilerimiz ile iletişime geçilmesi yada iletişim formunu doldurulması halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde Ruhani.Net yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş sağlanacaktır. her yürlü sorunlar için email ; ruhaninet@gmail.com
sakarya escort sakarya escort sakarya escort sakarya escort serdivan escort izmir escort eporner