Ruhani  

Go Back   Ruhani > İslamiyet ve İslami İlimler > Rukye ve Tedavi
Kayıt ol Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 02-19-2012, 12:28   #1 (permalink)

 
Sahir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Üyelik tarihi: Dec 2011


Mesajlar: 656
Konular: 633

Karma Puanı: 10

Standart Okuyup Üflemek Caiz Midir ?

RUKYE ;
Ehli sünnet alimlerinden hiç kimse, rukyeyi inkâr etmemiştir. Bu kadar deliller karşısında inkâr eden ancak cehaletinden inkâr etmektedir.

Hastalara delilere ve mecnunlara Rasulüllah (s.a.v), ve Ashabı okumuştur.(rukye)
Harice b. Salt et-Temimi, amcasının şöyle dediğini rivayet ediyor; Peygamber (s.a.v.)'in yanından ayrılıp gelirken bir Arap mahallesine uğradık. Mahalle halkı "O zatın yanından hayırlı gelmekte olduğunuzu haber aldık. Biz de cinnet hastalığına tutulmuş biri vardır. Acaba sizde bir ilaç veya hastaya okuyacak birşey var mıdır?" diye sordular. Biz de "evet vardır" dedik. O cinni olan hastayı getirdiler, üç gün sabah akşam kendisine Fatiha'yı okudum. Her Fatiha'nın sonunda hastaya üfledim. Hasta bağını koparmış hayvan gibi dimdik oldu. Bunun üzerine bana bir ücret verdiler. "Hayır Rasulüllah'a soruncaya kadar almam" dedim. Rasulüllah'a sorunca, "Al, ye. Allah'a yemin ederim ki, senden başkası batıl bir okuma neticesinde yerse de, sen hak olan bir şeyi okumak sebebi ile yemiş olacaksın" buyurdular. (Ebu Davud)

Ebu Huzame'nin babası Ya'mer (r.anhu) şöyle demiştir: Ben Rasulullah (s.a.v.)e sordum ve : "Ey Allah'ın rasulu! Bizim okuyup üflediğimiz dualar, tedavide kullandığımız ilaçlar ve kendileriyle korunmaya çalıştığımız korunma araçları Allah'ın kaderinden bir şey geri çevirebilir mi?" dedim.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Bunlar da Allah'ın kaderindendir".
(Tirmizi, Tıb21, No: 2065 (Tirmizi hadisin hasen -sahih olduğunu söylemiştir) ; İbn Mace, Tıb 1, No: 3437; Ahmed bin Hanbel, III, 421)

Fâtihatu'l-Kitâb'ı Okumakla Rukyeler Yapma Hükmü
Bu, İbn Abbâs'tan; Peygamber(S)den zikrolunuyor:

51-.......Bize Şu'be, Ebû Bişr'den; o da Ebû-Mutevekkil'den; o da Ebû Saîd el-Hudrî(R)'den şöyle tahdîs etti: Peygamber(S)'in sahâbîlerinden bir grup insan Arab kabilelerinden bir oba halkının üzerine vardılar. O oba halkı gelen sahâbî grubuna yemek vermediler. Onlar böyle konuk edilmemiş hâlde bulundukları sırada birden o oba halkının seyyidi zehirli bir hayvan tarafından sokuldu. Bunun üzerine oradaki sahâbîlere:
— Sizin beraberinizde bir deva yâhud rukye tedavisi yapan kimse var mı? dediler.
Sahâbîler de onlara:
Sizler bizi konuk edip yemek yedirmediniz. Biz de, sizler bizim için bir ücret ta'yîrı etmedikçe size rukye yapmayız! dediler.
Bunun akabinde kabile halkı, sahâbîîer için ücret olarak bir bölük koyun sürüsü ayırdılar. Bundan sonra bir sahâbî Ummu'I-Kur'ân'ı okumaya başladı. Tükrüğünü topluyor ve o hasta adamın üzerine tü-kürüyordu. Neticede o zât iyileşti. O kabîle halkı da koyun sürüsünü getirip teslim ettiler.
Sahâbîler, okuyan sahâbîye:
— Biz bu sürü parçasını Peygamber'e sormadıkça almayız, dediler.
Nihayet bunu Peygamber'e anlatıp sordular. Peygamber (S) güldü ve:
— "Sana bu sûrenin bir rukye olduğunu bildiren nedir? Bu sürü parçasını alın, bana da bir pay ayırın!" buyurdu.
(Buhari; Tıb, No: 51- Başlığa uygunluğu "Sahâbî Ummu'l-Kur'ân'ı okumağa başladı" sözünden alı*nır. Ummu'l-Kitâb da el-Fâtiha Sûresi'dir.)

Rukye Yapmak Hususunda Bir Koyun Sürüsü Bölüğü (Vermelerini) Şart Kılma Hükmü
52-.......Bana Ubeydullah ibnu'l-Ahnes Ebû Mâlik, İbn Ebî leyke'den; o da İbn Abbâs(R)'tan şöyle tahdîs etti: Peygamber'in sahâbîlerinden bir müfreze grubu, bir su başında konaklamış olan bir oba haı ımn yanına vardılar. Oba halkı içinde zehirli hayvan tara*fından sokulmuş -yâhud tedâvî edilecek- bir kimse bulunuyordu. O su başmdakilerden bir adam, sahâbî grubunun karşısına geldi de, onlara:
— İçinizde rukye yapan biri var mı? Bu su başında konaklamış olan toplulukta zehirli birşey tarafından sokulmuş -yâhud tedâvî edilecek- bir hasta vardır, dedi.
Onun bu muracaatı üzerine sahâbîlerden biri gitti de o hasta adama, bir bölük koyun sürüsü ücret karşılığında Fâtihatu'l-Kitâb'ı okudu. Akabinde o kimse derdinden kurtulup iyileşti. Sonunda koyun sürüsü karşılığında okuma tedavisi yapan kimse arkadaşlarının ya*nına geldi. Arkadaşları onun bu ücreti almasını kerîh gördüler ve:
— Sen Allah'ın Kitâbı'na karşılık ücret aldın! dediler.
Nihayet Medine'ye geldiler de:
— Yâ Rasûlallah! Fulân kimse Allah'ın Kitâbı'na karşılık ücret aldı, dediler.
Rasülullah (S):
— "Karşılığında ücret aldığınız vazifelerin en haklı olanı, Allah'ın Kitabı mukaabilindeki ücrettir" buyurdu.
(Buhari; Tıb, No: 52- Başlığa uygunluğu "Bir bölük koyun sürüsü karşılığında Fâtihatu'l-Kitâbı oku*du..." sözündedir. Hadîs, Fatiha Sûresi'yle duâ etmek mukaabilinde ücret şart kılmanın caiz olup olmayacağı sorusuna cevâb teşkil etmektedir. Mezheb imam*ları bu konuda ihtilâf etmişlerdir... Bâzıları bununla Kur'ân öğretme karşılı*ğında ücret almanın cevâbına delîl getirmek istemişlerdir.
Bu hadîs, Buhârî'nîn Muslim'den ayrı olarak rivayet ettiği hadîslerdendir. Aslında İcâre Kitâbı'nda geçen Ebû Saîd el-Hudrî hadîsinin başka yoldan bir rivayetidir. Tirmizî ile îbn Mâce'nin rivayetlerinde bu seriyyenin otuz kişi olduğu, başkanlarının da Ebû Saîd olduğu ve onun tarafından hastaya duâ edildiği açıkça söylenmiştir.
Bu hadîs, Kur'ân karşılığında ücret almayı değil, duâ ile ma'nevî tedâvî karşılığında ücret şart kılmayı ifâde etmektedir. Hanefîler hadîsin son fıkrasını "Allah'ın Kitabı ile duâ mukaabili alınan ücret" diye te'vîl etmişlerdir..)

(Sevkânî, Neylu'l-evtâr, Mısır, e!-Bâbi'I-Halebi I391 (l971 ) V/325; Buhârî,N/121; el-Âynî, Umdetu'l-Kâr-î, Dâru'-Ihyai't-turâsi'l-Arabî (Tarihsiz ofset), XN/95.)
Burada karşılığında ücret almak câiz olan şey, Kur'ân okumak değil, rukye yapmaktır. (Sevkânî, age. V/326. )
Rukye'de Kur'ân'dan unsurlar bulunması, bu hükmü değiştirmez. (Aynî, age. Vll/96.) Ayrıca rukye tedavi için yapılır. Tedaviden ücret almak ise câizdir. (el-Cezîrî, el-Fıkh'u ‚ale'l-mezâhibi'I-erba'a, Mısır, l392 NI/l28.)

Kurtubî de; Rukyeden ücret almanın câiz olmasını, Kur'ân'dan ücret almanın cevazına delil kabul etmeyiz." diyor. (‚Aynî, age. Xll/96; Ibni Abidîn, Sifâ'u!-‚alîl, s.155, Raddu'l-Muhtâr, VI/57.)

Abdullah Ibn Mesud (r.a.) saralının kulağına okudu ve üfledi, hasta kendine geldi. Peygamberimiz (s.a.v.) ona ne okuduğunu sordu, o da sûre-i Mü'minun'un sonunu okuduğunu söyledi. Efendimiz (s.a.v.) "Bir insan o ayetleri tam bir yakın ile dağa okusa, dağ parçalanır" buyurdu. (İbnüssünniy) [1]
Avf b. Malik (r.a.) şöyle demiştir: "Cahiliye devrinde hastalara okurduk, bu sebeple Rasulüllah (s.a.v.)'e "ya Rasulallah okumak hakkında ne buyurursunuz?" diye sorduğumuzda, "okuduğunuz şeyleri okuyun bakayım" der, şirki ihtiva eden bir şey yoksa "bir mahzur yoktur" derdi. (Ebu Davud, Müslim)

Hz. Enes (r.a.)'dan, "Rasulüllah (s.a.v.), gözdeğmesinde yılan, akrep gibi hayvanların sokmasında ve yan tarafta çıkan yaralarda hastayı okumaya izin verdi." (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi)

Yine başka bir hadiste, "Kardeşine faydalı olabilen kimse bunu yapsın" buyurdular. (Müslim)

Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: Rasulüllah (s.a.v.) hastalanınca, O'na Cebrail (a.s.) okur ve şöyle derdi: "Allah'ın adı ile sana okudum. Allah seni kurtarsın, her hastalığını iyileştirsin, her hasedcinin şerrinden ve her gözü olanın kem gözünden korusun" (Müslim)

Amr b. Şuayb, babasından o da dedesinden şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Efendimiz (s.a.v.) korku için şu duayı okumalarını öğretti,

‏سنن الترمذي للإمام الترمذي

عَن عَمْرو بنِ شُعيبٍ عَن أبيهِ عَن جدِّهِ أنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَليْهِ وسَلَّم قَالَ:

"إذا فَزِعَ أحدُكمْ في النَّومِ فليقلْ أعُوذُ بكلماتِ اللَّهِ التَّامَّةِ من غَضَبهِ وعِقابهِ وشرِّ عبادِهِ، ومن هَمَزاتِ الشَّياطينِ وأنْ يحضُرُونِ فإنَّها لنْ تَضُرَّهُ" فكانَ عبدُ اللَّهِ بنُ عَمْرٍو يُلقنُها منْ بَلَغَ مِنْ وَلَدِهِ، ومن لمْ يبلُغْ منهُمْ كتَبَها في صكٍّ ثُمَّ علَّقَها في عُنُقِهِ". هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ غَرِيْبٌ.

İbni Ömer (r.a.) de küçük ve büyük çocuklarına bunu öğretti. Ibni Ömer (r.a.) bu duayı yazmış ve çocuğunun boynuna asmıştı. (Ebu Davud, Tirmizi, Hakim, Ahmed)

İbni Abbas (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre; "Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Hasan ile Hüseyin'i okur ve şöyle derdi; "Şeytandan, her türlü zehirli hayvan ile günahkar gözden Allah'ın eksiksiz kelimeleri ile dua ederim" sonra,"babamız ibrahim (a.s.) de, ismail ile Ishak (a.s.)'a bu duayı okurdu" buyurdu. (Ebu Davud, Tirmizi)

Taun: Kanın galeyanından ötürü meydana gelen şişkinlik yahutta kanın belli bir organ üzerinde fazlaca toplanması ve o organı ifsâd etmesi demektir. (Fethu'l-Bârî, X, 180)
Bu hastalığın cinlerin dürtmeleri sonucu meydana geldiğinin delili, bu hususta bizlere kadar ulaşmış hadislerde sabit olan ifadelerdir.
Mesela, İmam Ahmed'in rivayet ettiği Ebu Musa (r. anh) yoluyla gelen hadis böyledir.
Buna göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Ümmetimin yok oluşu dürtmekle (silahlarla öldürülmekle) ve taun ile olacaktır."
“Ey Allah'ın Rasulu, dürtmenin ne olduğunu biliyoruz, peki taun nedir?” diye soruldu. Şöyle buyurdu:"Cinlerden düşmanlarınızın dürtmeleridir. Hepsi de şehadete sebeptir." (Ahmed b. Hanbel)

Yine İmam Ahmed'in ve sahih olduğunu belirterek Hakim'in, Asım el-Ahvel'den, onun Kureyb b. el-Haris'den, onun Ebu Musa el-Eş'ari'nin kardeşi Burde b. Kays'dan kaydettiği şöyle bir rivayet vardır:
Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: "Allah'ım, ümmetimin telef olmasını senin yolunda (silahla) dürtülmek ve taun hastalığı sonucu ölmek suretinde takdir buyur!"

İbn Hacer dedi ki: Taunun cinlerin dürtmesi neticesinde ortaya çıktığını destekleyen hususlardan birisi de çoğunlukla en mutedil mevsimlerde ve havası itibariyle en sağlıklı, suyu en güzel bölgelerde ortaya çıkmasıdır. Ayrıca eğer bu hastalık, havanın kötülüğü sebebiyle ortaya çıkmış olsaydı, yeryüzünde devam ederdi. Çünkü hava kimi zaman sağlığa aykırı, kimi zaman sağlığa uygun olur. Kimi zaman bu gider, kimi zaman öteki gelir ve bu herhangi bir kıyas veya deneye göre olmamaktadır. Kimi zaman böylesi üstüste birkaç sene gelir, kimi zaman bir kaç sene gecikir. Ve eğer yine böyle (yani kötü hava şartları dolayısıyla) olsaydı insanları ve hayvanları da kapsaması gerekirdi. Muşahede ile varlığı tespit edilen ise, onun pek çok kimseye isabet etmekle birlikte, mizaçları itibariyle onlar gibi olup, o kimselerin yanlarında bulunanlara isabet etmemesidir. Ayrıca böyle olsaydı bedenin tamamını kapsaması gerekirdi. Oysa bu hastalık bedende belli bir yerde özellikle olur ve orayı aşmaz.
Diğer taraftan havanın bozukluğu, vücuttaki karışımların değişmesini ve hastalıkların çoğalmasını gerektirir. Bu ise çoğunlukla hastalık olmadan da ölüme sebeptir. İşte bu durum, taunun cinlerin dürtmesi sonucu ortaya çıktığını göstermektedir." (Fethu'l-Bârî, X, 181)

İbn Mâce'nin Sünen'inde ve Hakim'in Mustedrek'inde sabit olduğuna göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Herhangi bir toplum arasında fuhuş açıktan işlenecek olursa, mutlaka onlar arasında taun hastalığı ve daha önce geçip gitmiş olan geçmişlerinde bulunmayan ağrılar başgösterir.”

Yine Hakim'in rivayet ettiğine göre:
"Zina artarsa öldürmeler de çoğalır ve taun baş gösterir."

Taun yüce Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de sözünü ettiği sapık ve fesâd ehli kimselere verdiği cezalar türünden fâsık ve günahkarlara verdiği bir cezadır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Derken biz herbirini günahı ile yakaladık. Kimilerinin üzerine taş yağdıran kasırga gönderdik. Kimilerini o çığlık yakaladı. Onlardan kimisini yere geçirdik, kimilerini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyordu, fakat onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı."(Ankebut, 40)
Bu buyruk taun neticesinde ölümün şehidlik olduğuna dair vârid olmuş buyruklarla çelişmemektedir.
Nitekim Peygamber (s.a.v.): "Taun her müslüman için bir şehâdettir." diye buyurmuştur. Aynı şekilde taunun yüce Allah'tan bir rahmet olduğunu belirten rivayetlerle de çatışmaz.
Nitekim el-Haris b. Umeyra ez-Zebidi dedi ki:
Şam'da taun hastalığı ortaya çıktı. Muaz kalkıp, Hıms'da onlara bir hutbe irad ederek dedi ki: “Şüphesiz bu tâûn Rabbimizin rahmeti, Peygamberimizin duası ve sizden önceki salihlerin (sebebiyle) ölümüdür...”
(İbn Ebi Şeybe: Musannef, VI, 161; Abd b. Humeyd: Musned, I, 74; Taberani: el-Mucemu'l-Kebir , XX, 116)

İbn Hacer taunun bazan masiyet sebebi ile bir ceza olarak görülebileceğini ifade eder.
Bazı hadisleri kaydettikten sonra şunları söylemektedir:
"Bu hadislerde ifade edildiğine göre taun bazen masiyet sebebiyle bir ceza olarak verilebilmektedir.

Bazı cinler bir insanı Sara’ya düşürebilir ve ona tesir edebilir.

Kafir cinlerden bazıları insanın aklına ve bedenine musallat olarak, kişinin hareketlerini ve tasarruflarını karıştırır. Kimi zaman cinni sadece insanın bedenine zarar verir, aklına vermez. Bütün bunlar yüce Allah'ın kullarını bir sınamasıdır. Nitekim yüce Allah: "O hanginizin daha güzel amelde bulunacağını denemek üzere..."(Mulk, 1) diye buyurmaktadır.

Cinlerden olan bir kimse neden bir insanı Sara'ya düşürür sorusunun cevabına gelince:

Bu ya aşık olmaları, arzulamaları ve şehvetleri dolayısıyla olabilir yahut kimi insanların onlara eziyet vermesine bir ceza ve nefret sonucu olabilir yahut onların birilerinin üzerine küçük abdest bozmak, sıcak su dökmek, birilerini öldürmek gibi, bir insanın kendilerine kasten eziyet vermek istediğini sanmaları sebebiyle olabilir. İsterse insan bunu bilmesin.
Cinler arasında ise cahillik ve zulüm vardır. Bundan dolayı insana hakettiğinden daha fazla ceza verebilirler. Bazen bu onların insanların sefihleri türünden kimselere yaptıkları bir kötülük ve bir abes iş de olabilir.
Sözü geçen bu iki husus ile ilgili olarak, cinlerin yaptıklarının bir dereceye kadar onlara açıklanması gerekir. Şöyle ki birinci türden olan işler haram olan hayasızlıklar türündendir. Bu husus cinne bildirilir. Ayrıca onlar hakkında Allah'ın bütün cinlere ve insanlara peygamber olarak gönderdiği Rasulunun hükmüyle hüküm verileceği onlara bildirilir.

İkinci türden olanlara gelince; eğer insan bu hususu biliyor ise, Cinne bu işin bilinmeyen bir husus olduğunu söyler. Kasten eziyete kalkışmayan bir kimsenin ise cezalandırılmayı haketmesi sözkonusu değildir ve eğer bu işi kendi evinde ve mülkünde yapmış ise, bu evin o insanın mülkü olduğu ve mülkünde caiz olan şekilde tasarruf hakkına sahip olduğu onlara bildirilir ve yine onlara izinlerini almaksızın insanların mülkünde kalma haklarının bulunmadığı söylenir.
Bunun yerine onlar, insanların mesken olarak kullanmadıkları harabe yerleri, boşlukları mesken olarak kullanabilirler. Bundan ötürü cinler çoğunlukla harabelerde ve boş yerlerde bulunurlar. Aynı şekilde hamam, bostan, çöplük ve kabristan gibi yerlerde bulunurlar.
Şeytanların beraberlerinde bulundukları ve halleri rahmani olmaktan çok şeytani olan, sapık tasavvuf şeyhleri de şeytanların dağıldıkları yerler olan bu gibi mekanlara çokça giderler. (Şeyhulİslam İbn Teymiyye: Mecmuu'l-Fetava, XIX, 39-41)
İbn Hacer bu hususa şu sözleriyle cevap vermiştir:
"Sara cinnin etkisiyle olabilir. Fakat ancak cinlerin kötü ruhlu olanlarından meydana gelir..." (Fethu'l-Bari, X, 114)
Cinlerden kimilerinin nazarı insanlara değer.

Ummu Seleme (r.anha)dan rivayet ettiğine göre Peygamber (s.a.v.) onun odasında yüzünde nisbeten değişik renkte bir bölgenin de bulunduğu bir küçük kız görür.
Peygamber efendimiz: "Siz bu kıza okutunuz. Çünkü buna nazar değmiştir" diye buyurdu. (Sahih-i Buhari , Tıb Bahsi)

Hadis ile ilgili olarak İbn Hacer şunları demektedir: "Buradaki "nazar değmiştir" ifadesi ile kastedilenin ne olduğu hususunda farklı görüşler vardır.
Bunun cinlerin bakışından bir göz değmesi olduğu söylendiği gibi, insanların bakışından bir göz değmesi olduğu da söylenmiştir. Fakat kabul edilmeye daha değer olan, ifadenin bunlardan daha kapsamlı olduğudur." (Fethu'l-Bari, X, 202)

5- Kimi cinler insan kaçırabilir.

İbn Ebi'd-Dunya'nın rivayeti:
Abdu'r-Rahman b. Ebi Leyla'dan rivayet edildiğine göre, onun kavminden bir adam yatsı namazını arkadaşlarıyla birlikte kılmak üzere evinden çıktı, fakat bulunamadı.
Hanımı Ömer b. el-Hattab (r. anh)'a gitti ve ona durumu anlattı.
Ömer(r. anh) bu hususu kadının yakınlarına sordu. Onlar da onun dediklerini doğruladılar. Ömer (r. anh) ona 4 yıl beklemesini emretti.
Dört yıl bekledikten sonra Ömer (r. anh)'ın yanına geldi ve ona durumu haber verdi. Bu hali yakınlarına sordu, onlar da onun doğru söylediğini belirttiler. Ömer (r. anh) kadına evlenmesini emretti.
Daha sonra onun ilk kocası geldi.
Ömer b. el-Hattab (r. anh)'ın huzurunda davalaştılar.
Ömer dedi ki: “Sizden herhangi bir kimse uzun bir süre kaybolur da ailesi onun hayatta olup olmadığını bilmezse (ne yapsın)” dedi. Adam:
“Ama benim mazeretim vardı”, deyince,
“mazeretin nedir” diye sordu. Adam dedi ki:
“Ben kavmimle birlikte yatsı namazını kılmak üzere çıktım. Cinler beni esir aldı -ya da bana cinler isabet etti, dedi- uzun bir süre aralarında kaldım.
Bunlara mu'min olan cinler gaza etti. Onlarla savaştılar ve onlara karşı zafer kazandılar. Onlardan esir aldılar. Aldıkları esirler arasında ben de vardım. Bana:
“Dinin ne” dediler.
“Ben müslümanım”, dedim. Onlar:
“Sen bizim dinimiz üzeresin, seni esir almamız bize helal olmaz”, dediler.
Sonra da beni aralarında kalmak ya da gitmek arasında serbest bıraktılar. Ben de gitmeyi tercih ettim.
Geceleyin beni alıp götürdüler. Geceleyin benimle yol yürüyorlardı, gündüzün de fırtınalı bir rüzgarın arkasından gidiyordum.
(Ömer): “Peki ne yiyordun” diye sordu. Adam:
“Bakla ve üzerinde Allah'ın adı anılmadık şeyler”, dedi.
“Ne içiyordun” diye sorunca,
“üstü örtülmemiş şeyler” diye cevap verdi.
(Malik: Muvatta'ında, Şafii, Abdu'r-Rezzak, Ebu Ubeyd, Beyhaki ve İbn Ebi Şeybe (Telhisu'l-Habir, III, 235)

Katade dedi ki: (Buradaki -hadisin arabcasındaki) el-cedef: üstü örtülmemiş içecekler demektir.
(İbn Ebi Leyla) dedi ki:
“Ömer adamı hanımını almak ile ona verdiği mehri geri almak arasında muhayyer bıraktı.”
İbn Abdi'l-Berr -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- et-Temhid lima fi'l-Muvattai mine'l-Meanî ve'l-Esanid adlı eserinde bu rivayet ile ilgili olarak şunları söylemektedir:
"Bu, Iraklıların rivayeti olarak sahih bir haberdir. Mekkelilerin de meşhur bir rivayetidir..." (et-Temhid, XII, 184; Ayrıca ed-Diraye fi Tahrici Ehadisi'l-Hidaye, II, 142)
Uykuda iken eziyet vermek

İbn Ebi Şeybe Musannef'inde şu rivayeti zikretmektedir:
Bize Abdullah b. Numeyr, Zekeriya b. Ebi Zaide'den anlattı. O Mus'ab b. Yahya b. Ca’de'den dedi ki:
Halid b. el-Velid geceleyin korkardı. O kadar ki, beraberinde kılıcı olmadan dışarı çıkmazdı. Bu sebeple herhangi bir kimseye bir zararvereceğinden korktu. Bu husustan Rasulullah (s.a.v.)'e şikayetçi olunca şöyle buyurdu:

“Cebrail’in bana dediğine göre, cinlerden bir ifrit sana kötülük ediyor. Bunun için sen de de ki:
“İyi bir kimsenin de günahkârın da aşamadığı Allah'ın eksiksiz kelimeleri ile semadan inenin ve oraya yükselenin kötülüklerinden, yeryüzünde yayılanların ve oradan çıkanların kötülüklerinden, gece ve gündüzün fitnelerinden, hayır ile gelen müstesnâ, geceleyin gelen herbir şeyin şerrinden sana sığınırım ey Rahmân"diye buyurdu. (İbn Ebi Şeybe: Musannef, VI, 80, Kişi geceleyin kalkacak olursa nasıl dua eder? (bahsinde))
Halid bu sözleri söyledi ve o korkusu gitti.

Musallinin namazını kesmek gayretleri:

Ebu Hureyre (r. anh)'ın rivayetine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Cinlerden bir ifrit kurtularak benim namazımı kesmek istedi. Allah da ona karşı bana yardımcı oldu, ben de onu alıp yakaladım. Hepinizin onu görmeniz için mescidin direklerinden birisine onu bağlamak istedim. Kardeşim Süleyman'ın: "Rabbim, bana mağfiret buyur ve benden sonra hiç kimseye nasip olmayacak bir mülk ver bana!" (Sad, 35)şeklindeki duasını hatırladım ve onu hor ve hakir olarak geri çevirdim."
( Sahih'i Buhari: Ehadiysu'l-Enbiya bölümünde)
Peygamber efendimizin:
"Cinlerden bir ifrit"buyruğundaki ifrit azgın ve kötü kimse demektir. (Fethu'l-Bârî, VI, 460)

Kur'an-ı Kerim okumak:

İbn Ebi Leyla'dan, onun babası Ebû Leylâ'dan şöyle dediğine dair naklettiği rivayet edilir:
Ben Peygamber (s.a.v.)'in yanında oturuyorken bedevi bir arap onun yanına geldi ve:
“Benim, ağrıları bulunan bir kardeşim vardır” dedi. Peygamber:
“Kardeşinin ağrıları nedir”, diye sordu. O,
“onda bir parça delilik vardır” dedi. Peygamber:
“Git onu bana getir”, dedi.
(Ebâ Leylâ) dedi ki: “Bedevi arap gitti, kardeşini getirdi. Peygamber (s.a.v.)’in önünde oturttu.
Peygamber (s.a.v.)’in ona Fatiha'yı, Bakara suresinden ilk dört âyeti, ortasından "ilâhınız tek bir ilahtır" (Bakara, 163) ve Ayetu'l-Kursî ile birlikte iki âyeti, sonundan da üç âyeti okudu. Al-i İmran suresinden de bir âyet okudu. Zannederim: "Allah kendisinden başka hiçbir ilâh olmadığını... açıkladı." (Al-i İmran 18) ayetini okudu.
A’raf suresinden de: "Şüphesiz Rabbiniz o Allah'tır ki... yarattı." (Araf 54) âyetini, Mu'minûn suresinden bir âyeti: "Kim buna dair hiçbir delili bulunmaksızın Allah ile birlikte başka bir "Doğrusu Rabbimizin şanı çok yücedir. O ne bir zevce edinmiştir, ne de bir evlat." (Cin, 3) âyetini, Saffat suresinin başından on âyet-i kerime, Haşr suresinden üç ayet-i kerime; "De ki: O Allah'tır, bir ve tektir" (İhlas, 1) suresini ve Muavizeteyn (Felak ve Nas) surelerini okudu.
(Hasta olan) bedevi arap en ufak bir rahatsızlığı olmaksızın iyileşmiş olarak kalktı.
(İbn Mâce'nin Tıp bahsi)

Abdullah b. Mesud (r. anh)'dan şöyle dediği rivayet edilmektedir:
Peygamber (s.a.v.)'in ashabından bir adam, cinlerden bir adam ile karşılaştı. Onunla güreşti ve insandan olan adam cinni yere yıktı.
Ashabdan olan adam ona: Gördüğüm kadarıyla sen çok zayıfsın, çok cılızsın. Sanki senin iki kolcağızın köpek kolu gibidir. Siz cinler topluluğu böyle misiniz, yoksa aralarından sadece sen mi böylesin?
Cinlerden olan: “Hayır, Allah'a yemin ederim ki ben, onlar arasında iri yapılı birisi sayılırım fakat benimle ikinci defa güreş”, dedi. Eğer beni yenersen sana faydalı olacak bir şey öğretirim.
“Evet” deyip (onunla güreşti ve onu yenince ona):
"Allah odur ki ondan başka hiçbir ilah yoktur. Diridir, Kayyûmdur..." (Bakara, 255) âyetini okumasını biliyor musun? dedi.
İnsanlardan olan: “Evet” deyince, cin ona dedi ki:
“Sen bu ayeti bir evde okuduğun takdirde, mutlaka şeytan oradan eşek kokusunu andıran bir koku çıkartarak çıkar gider. Sonra da sabah oluncaya kadar bir daha oraya girmez.
(Sunen-i Darimi: Fedâilu'l-Kur'ân bahsi)

2- Kızgınlık anında şeytandan Allah'a sığınmak ve abdest almaya özen göstermek.


Süleyman b. Surad'ın şöyle demiştir:
Peygamber (s.a.v.)'in yanında iki adam birbirlerine ağır sözler söyledi. Birisinin gözleri kızarmaya, damarları şişmeye başladı.
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ben bir söz biliyorum, eğer onu söylese bütün bu hissettikleri ondan gider. (Bu söz) eûzu billahi mineşşeytanirracim (kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım) sözüdür."
Bu sefer adam: “Sen bende bir delilik mi görüyorsun?” dedi.
(Sahih-i Muslim : el-Birr ve’s-Sıla bölümü)

(Hadisin ravilerinden) Ebu'l-Alâ: "Bende... görüyor musun" dedi; fakat "adam" lafzını zikretmedi.
İşte bu, kızgınlık halinde şeytandan Allah'a sığınmanın delilidir.

Abdest almanın deliline gelince, Ebû Vail el-Kas'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir:
Bizler Urve b. Muhammed es-Sa’dî'nin yanına girdik. Bir adam onunla konuştu ve onu kızdırdı. Kalktı, abdest aldı. Sonra abdest almış olarak geri döndü ve şöyle dedi:
Bana babam, dedem Atiye'den naklen anlattı, dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Şüphesiz ki kızgınlık şeytandandır ve şüphesiz şeytan ateşten yaratılmıştır. Ateş ise su ile söndürülür. Buna göre sizden herhangi bir kimse öfkelenecek olursa abdest alsın."
(Sunen-i Ebû Dâvûd: Edeb bahsi)

3- Deve almak sırasında da aynı şekilde şeytandan Allah'a sığınmak:

Zeyd b. Eslem'den rivâyet edilen hadis-i şerifte Rasûlullah (s.a.v)'in şöyle buyurduğuna dair hadis-i şeriftir:
"Sizden herhangi bir kimse bir kadın ile evlenir yahut bir cariye satın alırsa, alnından yakalasın ve bereketli olması için dua etsin ve sizden herhangi bir kimse bir deve satın aldığı vakit onun omuzu üzerine elini koysun ve şeytandan Allah'a sığınsın."
(İmam Malik: Muvatta ; Nikâh bahsi)

Feyzu'l-Kadîr bu hadis-i şerifte deve satın alındığı vakit şeytandan Allah'a sığınmanın teşvik edildiğini söz konusu ettikten sonra şunları söylemektedir:
"Çünkü develer şeytanın bineklerindendir. O istiâzede bulunulduğunu duydu mu hemen kaçar...
İstiâze (Allah'a sığınma) emrinin develerdeki güç, övünme ve büyüklenmeden ötürü verilmiş olma ihtimali de vardır. (Feyzu'l-Kadîr, I, 282)

4- Şeytanın namazda vesvese vermesi halinde yapılacak olan:

Ebu'l-Ala'dan şöyle rivayet edilmiştir:
Osman b. Ebi'l-Âs, Peygamber (s.a.v.)'e gelerek dedi ki:
“Ey Allah'ın Rasûlu, şeytan benimle namazım ve Kur'ân okumam arasına giriyor ve benim namazımı karıştırıyor.”
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "O, Hanzeb (Hınzeb) adı verilen bir şeytandır. Onu hissettiğin vakit ondan Allah'a sığın ve sol tarafına üç defa tükürür gibi yap."
(Osman b. Ebi'l-Âs) dedi ki: “Ben onu yaptım ve Allah onu benden giderdi.”
(Sahih-i Muslim: Selam bahsi)

5- Mescide girildiği vakit şeytandan Allah'a sığınmak.

Hayve b. Şureyh'in şöyle dediği rivayet edilir:
Ukbe b. Muslim ile karşılaştım. Ona: Bana ulaştığına göre sen Abdullah b. Amr b. el-As'dan, o Peygamber (s.a.v.)'den mescide girdiği vakit:
“Koğulmuş olan şeytandan pek büyük Allah'a, onun kerim zatına ve kadim sultanına sığınırım." dediğini rivayet etmişsin.
(Abdullah b. Amr b. el-Âs) dedi ki: “Bu kadar mı” diye sordu. Ben: “Evet” dedim. O dedi ki:
“Kişi bunu söyledi mi şeytan: Bu günün diğer bölümlerinde de benim şerrimden korunmuş oldu, der.”
(Sunen-i Ebu Davud: namaz bahsi)

6- Helâya girildiği vakit erkek ve dişi şeytanlardan Allah'a sığınmak:

Peygamber (s.a.v.) helaya girdiği vakit: “Allah'ım, ben sana erkek ve dişi şeytanlardan sığınırım." derdi.
(Sunen-i Ebu Davud: Taharet bahsi)
Burada sözü geçen hubs ve habâis, Avnu'l-Ma’bud müellifinin belirttiği gibi şeytanların erkekleri ve dişileridir.

7- Yemek esnasında besmele çekmek:

Huzeyfe (r.anh) şöyle demiştir:
Bizler Peygamber (s.a.v.) ile birlikte bir yemekte bulunduğumuz takdirde, Rasûlullah (s.a.v.) başlayıp da elini yemeğe uzatmadıkça, biz ellerimizi uzatmazdık.
Bir seferinde onunla birlikte bir yemekte bulunduk. Adeta itilircesine küçük bir kız geldi. Elini yemeğe uzatmak istedi. Rasûlullah (s.a.v.) onun elini tuttu.
Daha sonra yine itilircesine bedevi bir arap geldi, onun da elini tuttu.
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Şüphesiz şeytan üzerinde Allah'ın adı anılmayan yemeği kendisi için helâl beller. Bu cariyeyi onun vasıtasıyla yemek kendisine helal olsun diye getirdi. Ben onun elini tuttum. Daha sonra bu vasıta ile yemek kendisine helâl olsun diye bu bedevî arabı getirdi, onun da elini yakaladım. Nefsim elinde elinde olana yemin ederim ki, onun eli bu cariyenin eliyle birlikte benim elimin içindedir."
(Sahih-i Muslim: eşribe (içecekler) bahsi)

8- Cima halinde besmele çekmek ve Allah'ı zikretmek.

Buna Muslim'in Nikâh bahsinde rivayet ettiği
İbn Abbas (r. Anh) şu hadisi rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Onlardan herhangi bir kimse hanımına yaklaşmak istediği vakit:
“Allah'ın adıyla, Allah'ım şeytanı bizden uzaklaştır ve şeytanı bize ihsan ettiğin rızıktan uzaklaştır" diyecek olur da bu (yaklaşma) sebeb(iy)le onlardan bir çocuk takdir edilir ise, şeytan ebediyyen ona zarar vermez."
(sahih-i Muslim: Nikah bahsi)

9- Eve girildiği vakit yüce Allah'ı anmak:

Câbir b. Abdullah yoluyla gelen hadis şöyledir:
O Peygamber (s.a.v.)’ i şöyle buyururken dinlemiştir:
"Adam evine girip te evine girdiğinde ve yemek yediğinde Allah'ın adını anacak olursa şeytan: Sizin ne geceleyecek yeriniz vardır, ne de yiyecek yemeğiniz, der.
Ve eğer adam eve girerken Allah'ın adını anmazsa şeytan: Gece kalacağınız yeri buldunuz, der.
Eğer yemek yediği vakit Allah'ın adını anmazsa: Hem gece kalacağınız yeri hem akşam yemeğini sağladınız, der."
(Sahih-i Muslim: Eşribe (içecekler) bahsi)

Sunen-i ebu Davudun Edeb Bahsi’nde Ebu Malik el-Eş’arî'nin rivayet ettiği eve girildiği vakit okunacak dua şudur: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
“Adam evine girdiği vakit şöyle desin:
“Allah'ım, ben senden hayırlı girişi ve hayırlı çıkışı dilerim. Allah'ın adıyla içeri girdik, Allah'ın adıyla dışarı çıktık ve Rabbimize tevekkül ettik." Sonra da aile halkına selâm versin.”

10- Binek ve başkalarının tökezlemesi sırasında besmele çekmek:

Ebu'l-Melih bir adamdan şöyle dediğini nakletmektedir:
Peygamber (s.a.v.)'in terkisinde binek üzerindeydim. Bir binek tökezledi. Ben:
“Körolasıca şeytan”, dedim.
Peygamber şöyle buyurdu:
"Körolasıca şeytan deme! Çünkü böyle bir şey söylediğin vakit o bir ev kadar olana kadar kendisini büyük görür ve benim gücümle oldu, der. Fakat bunun yerine bismillah de. Bu şekilde söylediğin takdirde ise şeytan sinek gibi oluncaya kadar küçülür.”
(Sunen-i Ebu davud, Edeb bahsi)

11- Evden çıkınca Allah'ı zikretmek.

Enes b. Malik'in şu sözleri delildir:
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Her kim evinden çıktığı vakit: “Bismillah tevekkeltu alallah la havle ve lâ kuvvete illâ billah: Allah'ın adı ile Allah'a güvenip dayandım. Allah ile olmadıkça hiçbir şeye takat getirilemez, güç getirilemez” derse ona: Bu sana yeter ve sen korundun denilir ve şeytan ondan uzaklaşır, gider."
(Sunen-i Tirmizi: Deavat bahsi)
Ebu İsa (Tirmizî) dedi ki: Bu hasen, sahih, garîb bir hadistir. Onu ancak bu yolla biliyoruz.

12- Uyku sırasında Allah'ı zikretmeye gayret göstermek ve aksinden sakınmak.

Abdullah b. Amr (r. Anh)ın şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"İki haslet vardır ki; müslüman bir kimse bunları yerine getirecek olursa mutlaka cennete girer. Haberiniz olsun, bu ikisi de kolay şeylerdir. Ama bunlarla amel edenler azdır: Her namazın sonunda 10 defa subhanallah der, 10 defa Allah'a hamdeder, 10 defa da Allah'ı tekbir eder.”
(Abdullah b. Amr) dedi ki: Ben Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i bunları eliyle sayarken gördüm. (Peygamber) buyurdu ki:
“İşte bunlar dil ile söylenecek 150 sözdür. (Beş vakit namazın toplamında)Mizanda ise bunlar 1500’dür ve eğer sen yatağına çekilecek olursan 100 defa Allah'ı tesbih, tekbir eder ve ona hamdedersin. İşte bunlar dil ile yüz defa söylenen sözlerdir. Mizanda ise bunlar bin değerindedir. Sizden kim bir gün ve bir gecede 2500 günah işler?”
Ashab: “Nasıl olabilir? Bu kadar yapamayız ki.”
Peygamber şöyle buyurdu: "Şeytan birinize namazda iken gelir, ona şunları şunları hatırla der ki, başka bir yere yönelmesini sağlamak ister. Belki onun bu isteğini yapmaz. Bu sefer o yatağında iken ona gelir ve o uykusunda dalıp gidinceye kadar onu uyutmaya devam eder."
(Sunen-i Tirmizi: Deavat bahsi)
Ebu İsa (Tirmizî): Bu hasen, sahih bir hadistir, demiştir.
Hadisi aynı şekilde Taberî, el-Muzzemmil suresinin tefsirinde, İbn Hibban Sahih'inde (V, 307), İbn Mâce Sünen'inde (I, 299) hepsi de Abdullah b. Amr (r. Anh)'dan diye rivâyet etmişlerdir.


Bureyde (r.a)’den nakledilen bir hadisi şerifte Hz. Peygamber (s.a.v), şu duayı tavsiye buyurmuştur:
“Ey yedi kat semânın ve onların gölgelediklerinin Rabbi, ey arzların ve onların taşıdıklarının Rabbi, ey şeytanların ve onların azdırdıklarının Rabbi!
Bütün bu mahlukâtının şerrine karşı, beni himâye et! Et ki, hiç birisi, üzerime âniden saldırmàsın. Senin koruduğun aziz olur. Senin övgün yücedir, senden başka ilah da yoktur; ilah olarak sâdece sen varsın.”
(Tirmizi, Daavât, 96, (3518).)

Hz. Âişe (r.a)’den rivayet edilen bir hadis şöyledir:
“Hz. Peygamber (s.a.v) yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyip Muavvizeteyn'i ve Kul huvallahu ahad'i okur, ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisine yapmamı bana emrederdi.”
(Buhari, Fezâilu'l-Kur'ân, 14)
Uykuda Korkunca
İmam Malik’ten rivayet edildiğine göre, Hâlid İbnu Velid (r.a), Hz. Peygambere: “Ben uykuda iken korkutuluyorum. (Ne yapmamı tavsiye buyurursunuz?)” diye sordu.
Hz. Peygamber (s.a.v) ona şu duayı okuması tavsiyesinde bulundu:
“Allah'ın eksiksiz, tam olan kelimeleri ile Onun gazabından, ikabından, kullarının şerrinden, şeytanların vesveselerinden ve beraberliklerinden Allah'a sığınırım! de!”
(Muvatta, Şiir, 9, (2, 950).)
Sahir isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-19-2012, 14:39   #2 (permalink)

Avatar Yok
 

Üyelik tarihi: Dec 2011


Mesajlar: 536
Konular: 144

Karma Puanı: 22

Standart

yalnız burada üflemek derken dudakları birleştirip sigara üfler gibi üflemek değil,NEFES ETMEK anlamında üflemekten bahsediliyor.zira üflemek mekruhtur.Burada ki üflemek bahsi ;nefes etmek anlamında kullanılmıştır yazarak bu nasıl anlatılır bilmiyorum ama en azından anlatmaya çalıştım.iyi forumlar..
Hanedan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-04-2012, 03:00   #3 (permalink)

 
semender - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Üyelik tarihi: Dec 2011

Nerede: zahiri alem

Mesajlar: 95
Konular: 9

Karma Puanı: 10

Standart

sn. hanedan sanırım bunu en güzel şöyle açıklayabiliriz. insan üfleyince dudakları büzülüyor ve ağızdan "üffff" veya "füüf" şeklinde bir ses çıkıyor. nefes verince sanki koşmuşuz da yorulmuşuz gibi daha çok ciğerden ve tok bir "huh" veya "huu" sesi çıkıyor gibi...


















__________________

ELiF LAM MiM SAD
semender isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-04-2012, 03:17   #4 (permalink)

 
güneşdeniz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Üyelik tarihi: Dec 2011


Mesajlar: 413
Konular: 234

Karma Puanı: 100

Standart

hadislerde okumuştum mesela peygamber efendimiz de ayetel kürsiyi okuyup sağına soluna eline üflermiş korunmak amaçlı bence bunda bi sorun yok, sorun şu ki aman işte falanca hocaya gidelim nefesi kuvvetliymiş bizi bi okusun üflesin, saçma geliyo bana ondan medet umana kadar aç elini türkçe dua et allahtan medet um.


















__________________

aynı anda başka insanlara,
seni seviyorum demişizdir....
mutlak güven duygusuyla,
başımızı başka omuzlara dayamışızdır
olamaz mı? olabilir.
onca yıl sen burada
onca yıl ben burada
yollarımız hiç kesişmemiş
şu eylül akşamı dışında
güneşdeniz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-05-2012, 16:36   #5 (permalink)

 
Sahir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Üyelik tarihi: Dec 2011


Mesajlar: 656
Konular: 633

Karma Puanı: 10

Standart

Rukye ayrı bir konu ve vardır nefesi kuvvetli uydurmasınıda bizler yapıyoruz ben görmedim kimsenin nefesim kuvvetli diye gezdiğini
Sahir isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
caizdir, okuyup, okuyup üflemek, okuyup üflemek caiz midir, rukye, üflemek


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


gizli ilimler gizli ilim
Tüm Zamanlar GMT +4.5 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 11:36.


Powered by vBulletin® Version kapalı
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0
YASAL UYARI : İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan Ruhani.Net Adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K'nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. Ruhani.Net hakkında yapılacak tüm Hukuksal Şikayetler, Yöneticilerimiz ile iletişime geçilmesi yada iletişim formunu doldurulması halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde Ruhani.Net yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş sağlanacaktır. her yürlü sorunlar için email ; ruhaninet@gmail.com
sakarya escort sakarya escort sakarya escort sakarya escort serdivan escort izmir escort eporner