10-08-2013, 01:42 | #1 (permalink) |
Üyelik tarihi: Sep 2013
Mesajlar: 88
Konular: 75
Karma Puanı: 2
|
Zariyat suresi ve Faziletleri
Surenin arapça okunuşu ve meali
بسم الله الرحمن الرحيم Bismillāhirahmānirahīm Rahmân Rahîm Allah ismiyle/ adına. 1. وَالذَّارِيَاتِ ذَرْواً Vezzariyati zerva Tozutup savuranlara 2. فَالْحَامِلَاتِ وِقْراً Fel hamilati vıkra ağırlık taşıyanlara 3. فَالْجَارِيَاتِ يُسْراً Fel cariyati yusra kolaylıkla akanlara 4. فَالْمُقَسِّمَاتِ أَمْراً Fel mukassimati emra iş bölüştürenlere andolsun ki 5. إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌ İnnema tuadune le sadık size vaad olunan şey elbette doğrudur 6. وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ Ve inned dine le vakı' Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir 7. وَالسَّمَاء ذَاتِ الْحُبُكِ Ves semai zatil hubuk Yollara (yıldızların dolaştığı yörüngelere) sahip göğe andolsun ki 8. إِنَّكُمْ لَفِي قَوْلٍ مُّخْتَلِفٍ İnnekum le fi kavlim muhtelif muhakkak siz, (peygamber hakkında) çelişkili sözler söylüyorsunuz. 9. يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ Yu'feku anhu men ufik Ondan (Peygamber'den) çevrilen çevrilir. 10. قُتِلَ الْخَرَّاصُونَ Kutilel harrasun Cehalet içinde gaflete dalmış olan 11. الَّذِينَ هُمْ فِي غَمْرَةٍ سَاهُونَ Ellezine hum fi ğamratin sahun (ve "Muhammed şairdir, delidir" diyen) yalancılar kahrolsun! 12. يَسْأَلُونَ أَيَّانَ يَوْمُ الدِّينِ Yes'elune eyyane yevmud din "Ceza günü ne zaman?" diye sorarlar. 13. يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ Yevme hum alen nari yuftenun Ateş üzerinde azaba uğratılacakları gün (görevli melekler onlara şöyle der): 14. ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْ هَذَا الَّذِي كُنتُم بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ Zuku fitnetekum hazellezi kuntum bihi testa'cilun "Azabınızı tadın! İşte acele isteyip durduğunuz şey budur." 15. إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ İnnel muttekıyne fi cennativ ve uyun Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar. 16. آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَلِكَ مُحْسِنِينَ Ahızıne ma atahum rabbuhum innehum kanu kable zalike muhsinin Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi. 17. كَانُوا قَلِيلاً مِّنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ Kanu kalilem minel leyli ma yehceun Geceleri pek az uyurlardı. 18. وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ Ve bil eshari hum yestağfirun Seherlerde bağışlama dilerlerdi. 19. وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ Ve fi emvalihim hakkul lis saili vel mahrum Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır. 20. وَفِي الْأَرْضِ آيَاتٌ لِّلْمُوقِنِينَ Ve fil erdı ayatul lil mukınin Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. 21. وَفِي أَنفُسِكُمْ أَفَلَا تُبْصِرُونَ Ve fi enfusikum e fe la tubrırun Hâlâ görmüyor musunuz? 22. وَفِي السَّمَاء رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ Ve fis semai rizkukum ve ma tuadun Gökte rızkınız ve size vaad olunan şeyler vardır. 23. فَوَرَبِّ السَّمَاء وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِّثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنطِقُونَ Fe ve rabbis semai vel erdı innehu lehakkum misle ma ennekum tentıkun Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki o (size vadolunanlar), sizin konuşmanız gibi gerçektir. 24. هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ Hel etake hadisu dayfi ibrahimel mukramin (Ey Muhammed!) İbrahim'in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? 25. إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماً قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ İz dehalu aleyhi fe kalu selama kale selam kavmum munkerun Hani onlar, İbrahim'in yanına varmışlar ve "Selâm olsun sana!" demişlerdi. O da "Size de selâm olsun." demiş, "Bunlar tanınmamış (yabancı) kimseler" (diye düşünmüştü). 26. فَرَاغَ إِلَى أَهْلِهِ فَجَاء بِعِجْلٍ سَمِينٍ Ferağa ila ehlihi fe cae bi ıclin semin Hissettirmeden ailesinin yanına gidip, (pişirilmiş) semiz bir buzağı getirdi. 27. فَقَرَّبَهُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ Fe karrabehu ileyhim kale e la te'kulun Onu önlerine koydu. "Yemez misiniz?" dedi. 28. فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً قَالُوا لَا تَخَفْ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ Fe evcese minhum hıyfeh kalu la tehaf ve beşşeruhu bi ğulamin alim (Yemediklerini görünce) onlardan İbrahim'in içine bir korku düştü. Onlar, "korkma" dediler ve onu bilgin bir oğul ile müjdelediler. 29. فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ Fe akbeletimraetuhu fi sarratin fe sakket vecheha ve kalet acuzun akıym Bunun üzerine karısı bir çığlık kopararak yönelip elini yüzüne vurdu. "Ben kısır bir kocakarıyım (nasıl çocuğum olabilir?)" dedi. 30. قَالُوا كَذَلِكَ قَالَ رَبُّكِ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ Kalu kezaliki kale rabbuk innehu huvel hakimul alim Onlar dediler ki: "Rabbin böyle buyurdu. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir." 31. قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ Kale fema hatbukum eyyuhel murselun İbrahim onlara: "O halde asıl işiniz nedir ey elçiler?" dedi 32. قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ Kalu inna ursilna ila kavmim mucrimin Onlar şöyle dediler: 33. لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن طِينٍ Li nursile aleyhim hıcaratem min tıyn "Biz suçlu bir kavme (Lût'un kavmine), 34. مُسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ Musevvemeten ınde rabbike lil musrifin üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik." 35. فَأَخْرَجْنَا مَن كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ Fe ahracna men kane fiha minel mu'minin Orada (Lût'un yöresinde) bulunan mü'minleri çıkardık. 36. فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِّنَ الْمُسْلِمِينَ Fe ma vecedna fiha ğayra beytim minel muslimin Zâten orada bir ev halkında başka müslüman bulamadık. 37. وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِّلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ Ve terakna fiha ayetel lillezine yehafunel azabel elim Orada, elem dolu azapdan korkacaklar için bir ibret bıraktık. 38. وَفِي مُوسَى إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَى فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ Ve fi musa iz erselnahu ila fir'avne bi sultanim mubin Mûsâ kıssasında da ibret vardır. Hani biz onu açık bir delil ile Firavun'a göndermiştik. 39. فَتَوَلَّى بِرُكْنِهِ وَقَالَ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ Fe tevella bi ruknihi ve kale sahırun ev mecnun O ise kuvvetine güvenerek yüz çevirdi ve "Bu bir büyücü veya delidir" dedi. 40. فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ Fe ehaznahu ve cunudehu fe nebeznahum fil yemmi ve huve mulim Bunun üzerine biz de kendisini ve ordularını yakalayıp denize attık. O ise (pişman olmuş), kendini kınıyordu. 41. وَفِي عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرِّيحَ الْعَقِيمَ Ve fi adin iz erselna aleyhimur rihal akıym Ad kavminde de ibretler vardır. Hani onların üzerine köklerini kesen rüzgarı göndermiştik. 42. مَا تَذَرُ مِن شَيْءٍ أَتَتْ عَلَيْهِ إِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّمِيمِ Ma tezeru min şey'in etet aleyhi illa cealethu kir ramim Üzerine uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu kül ediyordu. 43. وَفِي ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتَّى حِينٍ Ve fi semude iz kıyle lehum temetteu hatta hıyn Semûd kavminde de ibretler vardır. Hani onlara, "Bir süreye kadar faydalanın bakalım" denmişti 44. فَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنظُرُونَ Fe atev an emri rabbihim fe ehazethumus saıkatu ve hum yenzurun Derken Rablerinin emrinden uzaklaşıp azmışlardı. Bu yüzden bakınıp dururken kendilerini yıldırım çarpıvermişti. 45. فَمَا اسْتَطَاعُوا مِن قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنتَصِرِينَ Femestetau min kıyamiv ve ma kanu muntesırın Artık, ne yerlerinden kalkmaya güçleri yetti ne de başkasından yardım görebildiler. 46. وَقَوْمَ نُوحٍ مِّن قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِقِينَ Ve kavme nuhım min kabl innehum kanu kavmen fasikıyn Bunlardan önce de Nûh kavmini helak etmiştik. Çünkü onlar fâsık bir toplum idiler. 47. وَالسَّمَاء بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ Ves semae beneynaha bi eydiv ve inna le musiun Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter. 48. وَالْأَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ Vel erda feraşnaha fe nı'mel mahidun Yeri de biz döşedik. Biz ne güzel döşeyiciyiz. 49. وَمِن كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ Ve min kulli şey'in halakna zevceyni leallekum tezekkerun Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık. 50. فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ Fe firru ilallah inni lekum minhu nezirum mubin O halde Allah'a koşun. Şüphesiz ben, size O'nun katından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım. 51. وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَهاً آخَرَ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ Ve la tec'alu meallahi ilahen ahar inni lekum minhu nezirum mubin. Allah ile beraber başka bir ilah edinmeyin. Gerçekten ben, size, Allah tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım. 52. كَذَلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ Kezalike ma etellezine min kablihim mir rasulin illa kalu sahırun ev mecnun İşte böyle! Onlardan öncekilere hiçbir peygamber gelmemişti ki,"O bir büyücüdür" yahut "bir delidir" demiş olmasınlar. 53. أَتَوَاصَوْا بِهِ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ E tevasav bih bel hum kavmun tağun Onlar bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler (ki hep aynı şeyleri söylüyorlar)? Hayır, onlar azgın bir topluluktur. 54. فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَا أَنتَ بِمَلُومٍ Fe tevelle anhum fe ma ente bi melun Onun için, onlardan yüz çevir. Artık kınanacak değilsin. 55. وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَى تَنفَعُ الْمُؤْمِنِينَ Ve zekkir fe innez zikra tenfeul mu'minin Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt mü'minlere fayda verir. 56. وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ Ve ma halaktul cinne vel inse illa li ya'budun Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. 57. مَا أُرِيدُ مِنْهُم مِّن رِّزْقٍ وَمَا أُرِيدُ أَن يُطْعِمُونِ Ma uridu minhum mir rizkıv ve ma uridu ey yut'ımun Ben, onlardan bir rızık istemiyorum. Bana yedirmelerini de istemiyorum. 58. إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ İnnellahe huver razzaku zul kuvvetil metin Şüphesiz Allah rızık verendir, güçlüdür, çok kuvvetlidir. 59. فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذَنُوباً مِّثْلَ ذَنُوبِ أَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ Fe inne lellezine zalemu zenubem misle zenubi ashabihim fe la yesta'cilun Şüphesiz zulmedenler için (önceki müşrik) arkadaşlarının azap payı gibi payları vardır. Artık azabımı acele istemesinler 60. فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِن يَوْمِهِمُ الَّذِي يُوعَدُونَ Fe veylul lillezine keferu miy yevmihimullezi yuadun Uyarıldıkları günlerinden dolayı vay o inkar edenlerin haline! Faziletleri Bu sure herhangi bir hastaya okunursa, bi-iznillah şifa bulur. Bu sure yazılıp doğum sancısı çeken bir kadının üzerine konulursa, bi-iznillah doğumu kolay olur. 70 defa okuyan, kıtlık yüzü görmez. Hanımına karşı cinsel yönden isteği olmayan kişi için; İki yumurta haşlanır. Bu yumurtalar soyulduktan sonra birinin üzerine Zariyat suresinin 47. ayeti yazılır ve erkeğin yemesi sağlanır. Diğer yumurtanın üzerine Zariyet suresinin 48. ayeti yazılır ve kadının yemesi sağlanır ve dua edilir. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Zariyat suresini okuyan kişiye, esen rüzgarların ve dünyada akan (ırmak, nehir vb…))lerin sayısınca kendisine on hasene verilir." |
Etiketler |
zariyat fel hamilati |
|
|