Ruhani  

Go Back   Ruhani > Gizli İlimler > Havas Bölümü Soru ve Yardım İstekleri
Kayıt ol Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 04-23-2013, 22:29   #1 (permalink)

 
zeinarda - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Üyelik tarihi: Oct 2012


Mesajlar: 1.884
Konular: 657

Karma Puanı: 2

Standart Dürrü Meknun Kasidesi Tüm Dilekler İçin




İmamı Âzam Ebû Hanîfe Nû’man ibni Sâbit radiyallâhü anhümaya aittir. Ravza-ı mutahharayı ziyareti esnasında doğuş olarak inşad eyledikleri bir kasidedir. Bu kaside ile Efendiler Efendisi Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme muhabbet ve yakınlık murad etmişler ve kimsenin duymayacağı bir
şekilde Huzuru Rasûlüllah’da tekellüm eylemişlerdir.

İmamı Âzam ziyaretten sonra Medine-i Münevvere müezzininin kendi kasidesini irâd ederken görünce şaşırıp baka kalmış ve sormuştur: Bu kaside kime aittir? Müezzin:
Ebû Hanîfe Nû’man ibni Sâbitin’dir.
Onu tanıyor musun?
Hayır.
Öyle ise bu kaside-i kimden öğrendin?

Müezzin dedi ki; Rüyamda, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem bana okudu ve bende ezberledim. Ayrıca,kaside-i minarelerden okumamı istedi.
Bu sözler üzerine İmamı Âzam Ebû Hanîfe radiyallâhü anhın gözlerinden yaşlar boşandı.



İmamı Nesefî “Tuhfe” isimli eserinde Şemsü’I Eimme-i Hulvanî (radiyallâhü anh) den naklen;
Rüyamda İbni Abbas radiyallâhü anhüma buyurdu ki:
“Müctehidlerin sultanı, Allah Teâlâ’nın dostu Ebû Hanife Nu’man İbni Sabit, Resûlü Ekrem ve Nebiyyi Muhterem (sallallâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretlerini, mübarek Ravzaı mutahharada bir kaside ile medh eylemiştir ki bu kasideye:
“Dürrü meknûn (saklı inci)” ismi verilmiştir.


Bu kasidenin birçok fazilet ve sırları vardır.
1-Her gün Ravza’nın hizmetçileri olan melekler ve Kerûbiyân bu kasidei şerifeyi sabah, akşam okurlar.
2-Bu kaside-i okumaya devam edenlere afetler, kaza ve belalar uğramaz.
3-Düşmanlarını sevindirecek bir kötülükle karşılaşmazlar.
4- Ani gelen ölümden emin olurlar.
5-Bulunduğu eve ve mekâna veba gibi bulaşıcı hastalıklar girmez.
6-Okuyana ve bulunan yere büyü işlemez.
7-Devam edenlerin gönlü sevinç ve ferah dolar.
8-Günahları bağışlanır.
9-Her ne dilek için yedi gün ara vermeden devam edilirse istenen şey gerçekleşir.
İşte İbni Abbas (radiyallâhü anhuma) bana bunları anlatmıştı ki, ben uyandım. O zamana kadar bu kasideden haberdar olmadığım için Mekkei mükerreme ve Medinei Münevvere’de aradım. Nihayet, Bağdat’ta kâmil bir mürşidin yanında buldum. O şeyhi kâmil de duyulmamış diğer bazı özelliklerini bana nakletti. Ömrüm oldukça ben de onu okumaya devam edeceğimi adadım.
Diğer bazı özellikleri şunlardır.
10-Sadakatle okuyana son nefeste iman nasip olur.
11 -İhlâsla okumaya devam eden hiç fakirlik görmez.
12-Şevk ile kıraatine devam edene kem göz ve nazar isabet etmez.
13-Halisane okuyana hile ve tuzak işlemez.
14-Bir memlekete genel bir felaket isabet etse, bu kaside halisane okununca Allah Teâlâ onu def eder.
15-Okuyan kişinin bütün amelleri makbul olur.
16-Kasidenin akabinde yapılan her dua kabul olur.
Ayrıca Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selemi görmek niyeti ile okunursa rüyada görülür. Eğer
manevi durumu müsait değilse bir Allah Teâlâ dostu ona tebşiratta bulunacaktır.


Okuma adabı abdestli kıbleye dönük bir şekilde 1 fatiha 3 ihlas 11 salavat okunup evvelen Efendimizin s.a.v ruhuna sahabelerin ve İmamı Azamın ruhuna hediye edilecek. Ve kasideye başlanacak

Dürrü Meknun Kasidesi

Ya Seyidessadati ci’tüke gasiden
Ercu Rıdake ve ehtemi bi himake

Ey efendiler Efendisi! Himayene sığınarak,
rızana kavuşmak maksadıyla huzuruna geldim.


Vallahi ya hayral halaigi inne li
Galben meşugan la yerumu sıvake

Yaratılmışların en hayırlısı yemin olsun ki,
Zât’ına âşık olan ve başkasını istemeyen bir
kalbim vardır.


Ve bihaggi caheke inne ni bike muğremu
Vallahu ye’lemu inne ni ehvake

Allah Teâlâ biliyor, makamının hakkı için sana
tutkunum ve nefsim bile seni arzuluyor



Entellezi levlake ma huliga emruun
Küllev vela huligal vera levlake

Efendim! Şayet olmasaydın kâinat bütünüyle
varlığa çıkamadığı gibi hiçbir şeyde yaratılmayacaktı.



Entellezi binnurikel bedruktesa
Veşşemsi müşrigatun bi nuri bihake

Efendim! zâtınla ay nurlara bürünürken, güneş
doğacak nurlara sahip oldu


Entellezi lemma rufi’te ilessema
Bike gad semmet ve tezeyyenet lisuraka

Efendim! Miraç ettinde, ziyaretinle semalar
yüceldi ve süslenip değerlendi.



Entellezi nadake rabbuke merhaba
Ve legad de’ake ligurbihi ve hayyaka

Efendim! Allah Teâlâ, zâtını yakınlığına ve
sohbeti selamına çağırarak “Merhaba, Ey Sevgilim”
dedi.



Entellezi fina seelte şefaaten
Nadake rabbuke lem yekunissıvake

Efendim! Rabbinle aranıza kimsenin girmeyeceği
sohbete kavuşmuş iken bizim (ümmet)
için şefaat dilendin.



Entellezi lemma tevessele ademu
Min zelletin bike faze veheva ba ka

Efendim! Âdem aleyhisselâm beşerî yönden
baban iken hatasının affına zâtını vesile kıldı



Ve bikel halilu dea fe’adet naruhu
Berden ve gad hamedet bi nuri senake

Hz. İbrahim Halîlullâh aleyhisselâm ateşe
düşerken zatınla duâ etiğinden, ateş külleşip
serinliğe döndü.



Ve de’ake eyyubun lidurrin messehu
Fe uzile anhuddurru hine de’ake

Eyüb aleyhisselâm başına bela geldiğinde,
zâtına dua edince, çektiği sıkıntı giderildi



Ve bikel mesihu eta beşiran muhbira
Bisıfati husnike madihan li ulake

Efendim! Hz. İsâ aleyhisselâm zâtının güzel
sıfatlarını methederek yüceliğini müjdeleyici
olarak geldi.



Ve kezake musa lem yezel mütevessila
Bike fil gıyameti muhammem bihimake

Yine; Mûsâ aleyhisselâm zâtına kopmayacak
bağlılığını ve himayeni kıyamette kadar bırakmayacaktır.




Vel enbiyau ve kullu ma huligal vera
Verrusulü vel emlatehte livakeku

Efendim! Yaratılanların hepsi, nebiler, rasüller
ve melekler sancağın (hükmün) altındadırlar



Leke mucizatun e’cezet küllel vera
Ve fedailu cellet feleyse tehake

Yaratılmışları aciz bırakan mucizelerin ve faziletlerin
anlatılacak gibi değildir




Netegat te’amu be semihi leke mu’lina
Veddabbu gad lebbake hine ligake

Efendim! Yemek zehirliyim derken, kertenkele
“lebbeyk” sedasıyla huzura geldi.



Vezzi’bu caeke vel ğazaletu gad etet
Bike testeciru ve tehtemi bihimake

Huzuruna kurt ilticada bulunmak ceylan himayene
sığınmak için koşuşarak geldiler.




Ve keza elvuhuşu etet ileyke ve sellemet
Ve şekel be’iru ileyke hine raka

Yine huzuruna vahşi hayvanlar gelip selam
verdiler. Zât’ını görünce deve’de (sahibini) şikayet edebildi




Ve de’avte eşcaran etet ke mutiaten
Ve seat ileyke mucibeten linidake

Ağaçlar, davet ettiğinde isteyerek ve koşarak
çağrına icabet ettiler




Vel mau fada birahatike ve sebbehat
Cemmül hasa bilfadli fi mühake

Sular elinden çoşup taşarken, tuttuğun çakıl
taşları faziletinden tesbihe başladılar




Ve aleyke zaleltil ğamametü fil vera
Vel ciz’u hine ila kerimu ligake

Bu âlemde bulut yalnız Zâtını gölgelerken,
(dayandığın) hurma kütüğü kavuşmak arzusuyla
inlemişti.



Vekezake la eseru limeşyike fissera
Vessahru gad ğaset bihi gademake

Efendim! Yumuşak toprak (kum) izini göstermezken,
katı taşta ayakların batarak iz tutardı.



Ve şefeyte zel ‘ahe’ti min emrazihim
Ve mele’te küllel erdi min cedvake

Dertlilerin hastalıkları şifa bulur, yeryüzü
cömertliğine gark olurdu.




Ve radedte ayne gatadete be’del ama
Vebnel huseyni şefeytehu bişifake

Ebû Katâde’nin körleşen gözünü iade edip
İbni Husayn’ı şifanla (hususi tükrüğün) iyileştirdin




Vekeza hubeybu vebne afra badema
Cürriha şefeytehuma bilemis yedake

Efendim! Hubeyb ve İbnü Afra ölüm yaraları
ellerinin bir dokunuşuyla şifa buldu




Ve Aliyyun min ramedin bihi daveytehu
Fi hayberin ve şufi bitabibi lemake

Hayber’de Ali’nin göz ağrısına temiz tükrüğün
şifa vermişti.




Ve seelte rabbeke fi ibni cabirin be’adema
En mate ehyahu ve gad erdake

Efendim! İstediğinde Rabbin razı olman
için ölmüş İbni Cabirin oğullarını diriltti



Ve meseste şaten liümmi mabedin be’adema
Neşefet fedarret min şifa rukyake

Ümmü Mabedin süt veremez koyunu şifâlı
okumanla sütleri akar oldu



Ve de’avte rabbeke ame gahtin mu’lina
Feen helle gadrussuhbi hine duake

Kıtlık yılında Rabbine sesli duâ ederek (elini
açtığın) zaman göğ ağıp yağmur taneleri sağnak
şekilde bıraktı




Ve de’avtü küllel halgu fengadu ve ila
De’vake tav’an sami’ine nidake

Efendim! Mahlûkatı çağırdığın zaman “işittik
ve severek itaat ettik” diyerek boyun eğdiler.




Ve hafezate dinel küfri ya alemel hüda
Vera fe’te dineke festegame hünake

Ey alemi Hüda! küfrü yerle bir edip, dosdoğru
dinin İslâm’ı yücelere çıkardın.”.




E’dake adüvve fi galibi cemiuhum
Sar’a ve gad hurimurrada bicefake

Rızândan mahrum düşmanlarının hepsi ettikleri
eziyetleri ile Kalib Kuyusu’na sara tutmuş
ölüler gibi tıkıldılar.





Fi yevmi bedrin gad etet ke melaikün
Min indi rabbike gatelet e’dake

Bedir günü, Rabbin katından gelen melekler
düşmanlarını öldürdüler




Vel fethu caeke yevme fethike mekketen
Vennasru fil ehzabi gad vefake

İsteyince Mekke’yi fethettiğin gün, fetih
(mânâ ve madde âleminin) kapılarını açan Rabbin,
Ahzab (Hendek) savaşında ummadığın
yerden yardım etti




Hudun ve yunusu min behake tecemmela
Ve cemalu yusufe min ziyai senake

Hûd ve Yunus (aleyhismeselâm) zâtının kıymetiyle
iyiliğe ererken, Yusuf’ta güzelliğini nurunun
parıltısından aldı.




Gad fugte ya Taha cemial enbiya
Turran fesubhanellezi esrake

Ey Tâhâ! ‘Sübhanellezi Esrâ’ sırrına ererek,
bütün enbiyadan üstün oldun.




Vellahi ya yasin mislüke lem yekun
Fil alemine ve haggi men nebbake

Ey YâSîn yemin olsun ki! Zâtını nebi seçen
Allah hakkı için, âlemlerde bir benzerin yoktur.



An vasfikeş şuara u ya müddesir
Acezu vekellu min sıfatu ulake

Ey Müddesir! Şairler sıfatlarını ve yüceliğini
vasfetmekten aciz ve yorgundurlar.




İncilu isa gad etabike muhbiran
Ve bikel kitabu eta bi mehdi hilake

İsa’nın İncil’i geleceğini haber vermek, kitabımız
Kur’an güzelliğini (hilyeni) öğmek için geldi




Maza yegulul madihune vema asa
En yecme’a el küttabü min me’anake

Ey Efendim! Şanına layık manalar hakkında
medhediciler ne diyebilir, yazarlar toplanıp ne
yazabilirler.



Vellahi lev ennel bihara midaduhum
Veşşu’be eglamun cu’ilne lizake

Allah Teâlâ’ya yemin olsun ki, methetmede
denizler, mürekkepleri, ağaçlar da kalemleri
olsa,





Lem yegdirissekalani tecmeu nedraten
Ebeden vemestau lehu idrake

insanlar ve cinler toplansa, zât’ını kavramaya
idrakleri erişemeyeceği gibi nadir (vasıflarını)
toplamayada ebedî güçleri yetmeyecektir.




Li fike galbün muğramün ya seyidi
Ve haşe’şetun mehşuvvetun bihevake

Ey Efendim! Sana âşık kalbim, sana tutkun
ve arzunla kuşatılmış bir nefsim var.




Ve iza sekettu fefike sümti kulluh
Ve iza entagtu feemdahu ulyake

Suskunluğum hep Seninle dolu, konuştuğum
zamanda hep yüceliğini övmekteyim




ve iza semi’tu feanke gavlen tayyiben
ve iza nazartu fema ara illake

Her zaman Zâtından tatlı güzel sözler işttim.
Bakışlarımda ancak Seni görmek istemektedir.




Ya maliki kün şafi’i min fegati
İnni fegirun fil vera liğinake


Ey sahibim! İhtiyaç âleminde zenginliğine
muhtaç olan bu fakirine, darlık zamanımda
şefaatçim olmanı (niyaz ediyorum).




Ya ekrames sekaleyni ya kenzel vera
Cud li bicuddike ver dati birıdake

Ey insanlar ve cinlerin en keremlisi, ey yaratılmışların
bütün üstünlüklerini kendinde toplayan
Efendim! Bana cömertliğinden kerem ettiğin
gibi kendi rızanlada benden razı ol.




Ene tamiun bi cudi minke velem yekun
Li ebi hanifete fil enami sivvake (Burada kendi adınız okuyun)

Ben Senin cömertliğine tamah ediciyim, zira
Ebu Hanife’nin, kâinat içinde Senden başka
kimsesi yoktur.




Fe’asake teşfe’u fihi inde hisabihi
Felegad ğada mütemessiken bi’uraka

Her sabah ve her akşam, Senin getirdiğin
kopmaz ipe sarılarak hesap günü gününde şefaat
edeceğini ummaktayım.




Fele ente ekramu şafiin ve müşeffein
Vemenilteca bihimake nale ve faka

Şefaat edenlerin, şefaati kabul edilenlerin
en keremlisi, iltica edene rızanı ve himayeni
esirgemezsin!




Fecal giraye şefaaten li fi ğadin
Feasa ekun filhaşri tehte livake

Kıyamet gününde azığım olacak şefaatını ve
mahşerde ‘Hamd Sancağı’ nın altına beni de
almanı ummaktayım.




Salli aleykellahu ya alemel hüda
Ma hanne müştagun ila mesvaka

Allah Teâlâ’nın salât kıldığı Ey âlemi Hüdâ!
âşıklarının merkadine yüz sürmeye iştiyakı (özlemi)
bitmez.




Ve ala sehabetikel kirami cemiihim
Vettabiine ve kulli men valaka

Ve, Allah Teâlâ’nın salâtı seçkin arkadaşlarına,
onlara tabii olana ve dostluğuna yönelmişlerin
hepsine olsun


Açıklamalar


1 İrticalen ve aniden söylenen şiirler, kasidelere doğuş denir

2 Büyüklerin huzurunda durabilmenin birinci şartı küçüğün izinli olmasıdır. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi
ve sellem Allah Teâlâ’ya dua ederken “Mahlûkatın sahibi ve mevcudata benzemekten
münezzeh olan meleklerin ve ruhun rabbi olan Allah Teâlâ’yı tenzih ve tesbih ederim.
Ey Allah Teâlâ’m Senin rızanı şefaatçi kılarak öfkenden sana sığınıyorum. Affını şefaatçi yaparak
cezandan sana sığınıyorum. Senden de sana sığınıyorum. Sana layık olduğun senâyı yapamam. Sen
kendini sena ettiğin gibisin”

Hz. Ali kerremallâhü veçhe diyor ki: “Savaşlarda Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem kadar düşmana
yaklaşan bir kimse bulunmazdı. Birçok defalar savaş kızışıp başımız sıkıntıya gelince Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve selleme sığınırdık.” Hz. Enes radiyallâhü anh de: “Başımız dara düşünce
Allah’ın Rasûlü ile korunurduk.” diyor.
Yine Hz. Enes b. Mâlik (r.a) nakleder:
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem insanların en güzeli idi, insanların en cömerdi idi, insanların
en cesuru idi. Bir gece Medine halkı duydukları bir sesten fena hâlde korkmuşlar ve sesin geldiği yöne
gitmişlerdi. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selem ise ashabını korkutan bu sesi işitince eline kılıcını
alarak Ebu Talha’nın eğersiz atına binmiş ve Medine’yi dolaşıp hâdiseyi incelemiş, bu esnada Medineliler
geride kalmıştı. Nihayet Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Ebu Talha’nın atı üzerinde
ve kılıcı boynunda olarak geri döndü. Yolda Medine halkıyla karşılaştı. Onlara şöyle dedi: “Endişe
edecek bir şey yok, neden korkuyorsunuz?” (Müslim, Fedâil, 48; İbn Sa’d, I, 373.)

Uhud Savaşı’nda, İslâm ordusu birinci safhada Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin harp taktiklerine
uyarak üstünlük sağlamıştı fakat daha sonra kesin sonucu almadan ganimet toplamaya girişince
ve yerlerini terk etmemeleri gereken okçular da ganimet toplama işine koşunca düşman süvari birliği
arkadan kuşatmış, böylece Müslümanlar iki ateş altında kalmışlardı. Bu safhada Müslümanlar 70 şehid
verdikleri hâlde; Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selem emir komutayı elinde bulundurdu ve büyük bir soğukkanlılıkla İslâm ordusunu çevresine topladı.
Başarılı bir savunma ile düşmanı durdurdu. Peşinden de inkârcıları Mekke istikametinde günlerce
takip etti. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem öyle bir kahramanlık ve cesaret ortaya koydu ki, müşrik
ordusu geri dönerek yeniden savaşmayı göze alamadı. Hevazin muharebesinde, İslâm ordusu Huneyn
geçidine geldiğinde düşman okçularının hücumuna uğramıştı. İslâm askerlerinin bu anî saldırıdan korunmak
üzere siper aradıkları bir sırada, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem sarsılmaz bir kaya gibi
metanet göstermiş, savaş alanından bir adım bile gerilememiştir. Katırını düşmana doğru sürerek
İslâm askerlerine “Nereye kaçıyorsunuz, ben Allah’ın Rasûlu’yum, Abdülmuttalib oğlu Abdullah
oğlu Muhammed’im” diyerek ordusunu toparlamış ve zafere ulaşmayı başarmıştır. Nitekim bir görgü
tanığı şöyle diyor:
“Şehadet ederim ki Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem bir adım bile gerilemedi. Savaş vahşî bir
yangın gibi yayıldığı zaman, hepimiz Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin çevresine sığındık.
O’nun yanında durmak en büyük cesaret sayılıyordu.”


3 Maneviyatatta ruhun aşkını ifade etmek akla uygun gelir. Ancak nefsin aşkını ibraz edecek fazla
kimse yoktur. Bu minvalde zuhur eden hallerin tehlikeleri vardır. Her kişi bu makamda karar kılamaz.
Bu halin en güzel ve eşsiz örneği Hz. Mevlana ve Şemsi Tebrizî kaddese’llâhü sırrahuma’l azizde zuhur
etmiştir.

4 “Sen ki” kelime olarak tercüme edilmesi gerekirken, Türkçede bu türlü ifade tam bir saygı
ifadesi barındırmadığından “Efendim” olarak aktarılmıştır.


5 Allah Teâlâ Hadîsi kutside buyurdu ki;
“ (Ya Muhammed!) Sen olmasaydın bu kâinatı yaratmazdım” Hadis kitaplarında aslı bulunmayan
bu veciz ifade hadis münekkitlerince de red edilmiştir. Aliyu’l Kâri. Aclûnî ve Şevkânî, Sağanî’nin mevzu
dediğini naklettikten sonra manasının sahih olduğunu kabul ederler. Bkz.Aliyu’l Kâri. 288; Aclûnî,
II/164: Şevkâni. Fevaidu’l Mecmua, 326


Hadîsi şerifte buyuruldu ki;
“Âdem aleyhisselâm yanıldığı zaman,
“Ya Rabb´î! Muhammed aleyhisselam hakkı için
beni affet dedi. Allah Teâlâ’da,
—Muhammed´i daha yaratmadım. Onu nasıl
tanıdın? Dedi.
—Ya Rabbi! Beni yaratıp ruhundan bana ihsan
edince, başımı kaldırdım.
Arşın eteklerinde, La ilahe illallah Muhammedür Resûlüllâh yazılmış olduğunu gördüm.
Sen isminin yanına, en çok sevdiğinin ismini yazarsın. Bunu düşünerek O´nu çok sevdiğini anladım”

dedi.
Allah Teâlâ’da buna karşılık
“Ey Âdem, doğru söyledin. Yarattıklarımın içinde en çok sevdiğim O´dur.
O´nun için, seni affettim. Muhammed olmasaydı, seni yaratmazdım, dedi”



9 “Zâtınla” demek, bütün enbiya Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin nurunu ve nebevi mührünü
taşımalarıdır. Efendimiz ile nebevi mühür son bulurken, velayeti de kıyamete kadar devam etmektedir.

10 Burada “Zâtınla Allah Teâlâ’ya dua etti” demektir. Allah Teâlâ’nın Eyüb aleyhisselâma Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellemin cemaliyle zuhur etmesidir.


11 Burada Mûsâ aleyhisselâmın Tûr dağında Allah Teâlâ ile konuşmaya çıktığında tecelliyata dayanmak
için okuduğu tevessül dualardan haber verilmektedir. Yahudiler bu duaların bir kısmını evradlarında
okumaktadırlar. Yahudiler duaların manalarında Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem övüldüğünü
bilselerde inkâr etmektedirler.

“…De ki: “Öyleyse Mûsâ’nın, insanlara nur ve yol gösterici olarak getirdiği ki siz onu parça parça
kâğıtlar haline getirip gösteriyorsunuz, çoğunu da gizliyorsunuz ve ne sizin, ne de babalarınızın bilmediği
şeylerin size öğretildiği Kitabı kim indirdi?” “Alah” de, sonra bırak onları, daldıkları bataklıkta
oynayadursunlar.” (En’am, 91)


Bu nedenle Hz. Mûsa aleyhisselâmın tahtında Yahudilerinde tevessül dualarını hiçbir zaman terk
etmeyeceklerini İmamı Âzam Ebû Hanîfe radiyallâhü anh haber vermektedir.


12 Bütün dinlerinde Allah Teâlâ rasüllere emretti ki; “Muhammed Mustafa (sallallâhü aleyhi ve sellem)
sizin zamanınızda rasül olarak gelirse, ona iman etmelerini ümmetlerinize de emrediniz”
Gelmiş olan bütün dinlerde O´nun müjdesi temel alınmıştır.
“Seçilmiş” adı ile şereflenmiştir. O´nun geleceği ümidi ile tevhidin sağlamca yerleşeceği, nebiler ve
ümmetleri de O´nun şefaati bekleyerek inanç yolunda emniyet bulmuşlardır. Eğer bu ümit olmasa
idi; hiçbir rasül vazifesini yapmakta güç bulamayacaktı. Çünkü kıyamet gününde şefaat konusunda
bütün insanlık O´nun yardımına başvurmuştur.(Muhammedî Dua)


13 Hacıların Allah Teâlâ’yı “lebbeyk Emrine hazırım” sedası ile telbiye ederler. Bu konuda söylenecek
bütün sözler mahlûkat tarafından Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem içinde söylenildiği haber
veriliyor.


14 Temim ed‐Dârî radiyallâhü anh anlatıyor:
“Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ile birlikte oturuyorduk. O sırada bir deve koşarak geldi. Efendimize
yaklaştı. Başı ucunda durdu. Bunu gören Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem:
“Ey deve sakin ol. Doğru söyle, doğru söylersen senin yararınadır, yalan söylersen zararına olur.
Hem de Allah bize sığınanı güvende kıldı, artık sen güven altındasın. Bize sığınan mahrum kalmaz’
buyurdu.

“Biz, ‘Yâ Resulallah, bu deve ne diyor?’ dedik.“Sahipleri onu kesip etini yemek istemişler. O
da kaçmış, nebinize sığındı’ buyurdu. “Biz bunları konuşurken devenin sahipleri koşarak
geldiler. Deve onları görünce tekrar Efendimizin yanına sokuldu. Korunmasını istedi. Bunun üzerine
adamlar:

“Yâ Resulallah, bu bizim devemizdir. Üç gün önce kaçtı. Onu arıyorduk. Sonunda yanınızda
bulduk’ dediler.

“Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem: ‘Ama o sizden çok fena şikâyet ediyor’ deyince:
“Ne diyor, yâ Resulallah?’ diye sordular.
“O yanınızda güven içinde büyümüş, gelişmiş. Üzerinde yıllar boyu yaz aylarında otlu ağaçlı ülkelere,
kış aylarında sıcak memleketlere yük taşımışsınız. Büyüdükten sonra ondan yavru almak istemişsiniz.
Allah ondan size bir sürü deve nasip etmiş. Bolluk senesi gelince onu kesip etini yemek
istediniz değil mi?‘ “Doğru yâ Resulallah. Vallahi böyle oldu’ dediler.
“Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem:

“Sahiplerine bu şekilde güzelce hizmet verenin mükâfatı bu mudur?’ deyince;
“Yâ Resulallah, onu gerçekten kesmeyeceğiz’ dediler.
“Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, ‘Yalan söylediniz. O size sığındı, yardım istedi, kabul etmediniz.
Ben ise sizden daha merhametliyim. Allah münafıkların kalbinden merhameti çıkarmış,
mü’minlerin kalbine koymuştur’ buyurdu ve deveyi onlardan yüz dirheme satın aldı, sonra da deveye
döndü:

“Ey deve, haydi git, Allah rızası için serbestsin, sana kimse dokunamaz’ buyurdu.
“Deve, Peygamberimizin başının üzerine eğildi ve dua eder gibi yaptı. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
sellem de; “Âmîn’ dedi.
“Deve tekrar dua etti. Efendimiz yine:
“Âmîn’ dedi.
“Sonra tekrar dua etti. Efendimiz yine:
“Âmîn’ dedi.
“Dördüncü kez dua edince Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ağladı.
“Yâ Resulallah, bu deve ne diyor?’ diye sorduk.
“Efendimiz şöyle buyurdu:
“Ey Nebi, Allah İslâmdan ve Kur’ân’dan size hayırlar versin’ dedi. ‘Âmin’ dedim.
“Sonra ‘Siz beni rahat ve huzura kavuşturduğunuz gibi, Allah da kıyamet gününde ümmetini kor kudan kurtarsın, rahat ve huzura kavuştursun’ dedi. ‘Âmîn’ dedim.
“Daha sonra, ‘Allah ümmetinin kanını düşmanlarından korusun’ dedi, ‘Âmîn’ dedim.
“Daha sonra da, ‘Allah ümmetinin helak oluşunu aralarında fitne fesat çıkararak birbirine silah
çekmede kılmasın’ deyince ağladım. Çünkü ilk isteklerini ben de Allah’tan istedim, Allah isteklerimi
kabul etti, onları bana verdi. Son istediğini ise vermedi. Cebrail, Allah’tan ümmetimin birbirlerine
silâh çekerek helak olacağı haberini getirdi. Olacakları kalem böyle yazmış. Allah’ın takdiri değişmez.”


15 Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, yaratılış yönünden en hakir görülen taşı eline alınca, taş
ulaştığı şereften O’nu tenzih ve tesbih etmekten kendini alamıştır.


16 Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme karşı mahlûkat itaat ederdi. Yumuşak toprağın iz vermemesi,
iyi huylu insanın haline, taşta sert ve kaba insanın haline teşbih edilmiştir.

“Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkârcılara karşı sert, birbirlerine
merhametlidirler. Onları rükûa varırken, secde ederken, Allah’tan lütuf ve hoşnudluk dilerken
görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar.” (Fetih, 29)

Bazıları bu mucize hakkında niçin çok eser kalmadı diye düşünürlerse bu mucize Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellemin gölgesi olmadığından onun yerine kaim oldu. Gölge gibi zuhur ederdi.


17 “Uhud Gazasında Ebû Katâde ibni Nu’man‘ın gözüne bir darbe erişti, Gözü yerinden çıktı ve hatta yanağının üstüne sarktı. Onu Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz
Hazretlerine getirdiler. Ebû Katâde:
‐ “Yâ Rasûlullah! Dedi. Benim bir karım var, onu çok severim. Korkarım ki, bu hâlde görüp benden
iğrenir.” Bunun üzerine Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selem Efendimiz Hazretleri mübarek eliyle gözünü
yerine koyup:
‐ “Yâ Rabb! Sen ona güzellik ver,” diye dua etti.
Ondan sonra o gözü güzellikte ve keskin görüşte diğerinden daha baskın oldu. Öbürü ağrıdığı zaman
bu ağrımazdı” diye buyurdular. (Mevâhibi Ledünniyye, Cild 1, Sayfa: 655)

Ebû Katâde’nin torunlarından biri, Halife Ömer bin Abdülazîz’in yanına gelmişti.
“Sen kimsin?” dedi. Bir beyt okuyarak Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin mübârek eli ile gözünü
yerine koymuş olduğu zâtın torunu olduğunu bildirdi. Halife bu beytleri işitince, kendisine ziyâde, ikram
ve ihsanda bulundu.


18 Eskiden el üzerine tükrük şifa niyetiyle yara üzerine veya ağrıyan yere sürülürdü. Tükrük, insan ifrazatı
içinde kan gibi bütün özellikleri taşır. Antidoksidan maddelerin çok bulunması da onun şifalı vasfını
artırmaktır. Yapılan araştırmalarda insan elinin üzerinde asit ve vitaminler olduğu tespit edilmiştir. Bu
özellik ile birleşincede tükrük şifa veren bir sıvı haline gelir. Tükrük, insan ifrazatı içinde kan gibi bütün
özellikleri taşır. Antidoksidan maddelerin çok bulunması da onun şifalı vasfını artırmaktır.



19 İmrân bin Husayn radiyallâhü anh (Meleklerle konuşan Sahâbî) İmrân bin Husayn, Hayber savaşında Müslüman oldu. Ondan sonraki bütün savaşlarda Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimizin yanında ve
hizmetinde bulunmakla şereflendi. Efendimiz kendilerini çok severdi. Ashâb‐ı kirâm içinde çok faziletlere
sahipti. Fikir ilminde üstün derecesi vardı. Duâsı kabûl olunan seçilmişlerdendir. Mekke’nin fethinde
Huzaa kabîlesinin sancağını taşıdı. Daha hayırlı gelmedi Hazret‐i Ömer radiyallâhü anh halîfe olunca,
Basra halkına İslâmiyeti öğretmek için İmrân bin Husayn’i gönderdi. Hasani Basrî hazretleri, kendisinden çok hadisi şerif öğrenmiş ve yemin ederek demiştir ki:

‐ Basralılar için İmrân’dan daha hayırlı biri gelmemiştir.
Abdullah bin Amr, İmrân’i Basra kâdılığına tayin etti. Kâdılı’ğı zamanında, iki kişi hüküm vermesi için kendisine geldi. Bunlardan birisi şâhidini getirdi, diğeri getiremedi. Hüküm şâhit getirenin lehine verildi. Şâhit getiremeyen kimse bunu kabûl etmeyip dedi ki:
‐ Bu karar bâtıldır.
Hazreti İmrân bunun üzerine, Abdullah bin Amr’dan azlını isteyerek istifa etti. Yakalandığı hastalığı sebebiyle ne oturabilir, ne de ayakta durabilirdi. Kendisine hurma dallarından bir sedir yapmışlardı. Orada günlerini geçirir, Rabbini zikrederdi. Otuz sene bu hâl devam etti. Mutarrif bin Abdullah ile kardeşi A’lâ, ziyâretine gittiler. Mutarrif, onun bu hâlini görünce ağladı. Hazreti İmrân, ona sordu:
‐ Niçin ağlıyorsunuz?
‐ Senin hâline ağlıyorum.
Hazreti İmrân buyurdu ki:
‐ Ağlama, ben ölünceye kadar da kimseye söyleme! Melekler benim ziyâretime gelip selâm veriyorlar.
Meleklerin selâmını alıyor, onlarla konuşuyorum. Onların bu ziyâretlerinden fazlasıyla memnun
oluyor, hasta olduğumdan dolayı verilen bu nîmetlere şükrediyorum. Böyle bir hastalık hâlinde Melekleri
gören bir kimse, bu dertlere râzı olmaz mı? Bir gün İImrân bin Husayn’a birisi dedi ki:

‐ Bize yalnız Kur’andan söyle! ‐ Ey ahmak! Kur’an‐ı kerimde namazların kaç
rekât olduğunu bulabilir misin? Böyle söyleyerek, hadis‐i şeriflerin ve âlimlerin
açıklamalarının da lâzım olduğunu bildirdi. İmrân bin Husayn 672 senesinde vefât etti.


Rasûlullah efendimizden 120 hadisi şerif nakletmiştir. Hazreti İmrân bin Husayn, hasta yatağında bile
ilim öğretirdi. Talebelerine şöyle anlattı: “Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem efendimiz,
merhametten ayrılmamakla beraber, harp meydanlarında din düşmanlarına karşı şiddetli
olurdu. Huneyn cenginde, müşrikler onu kuşattığı zaman, atından inerek, “Ben rasülüm, yalan yok. Ben Abdülmuttalib’in oğlu Abdullah’in oğluyum” buyurarak, düşmana saldırdı. O gün, Ondan daha cesur ve daha metin kimse görmedim.” Hazreti İmrân bin Husayn şöyle anlatır:

Bir gün Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem efendimiz bana buyurdu ki:
‐ Yâ İmrân, sen de bilirsin ki, biz seni çok severiz. Kızım Fâtıma rahatsızmış. Eğer beraber gelirsen,
onun ziyâretine ve hatırını sormaya gidelim. ‐ Anam, babam, canım sana feda olsun yâ Resûlallah, gidelim.
Kalktım, beraberce Fâtımatüz Zehrâ’nin evine gittik. Peygamber efendimiz kapıyı çaldı ve Esselâmü
aleyküm yâ Ehle Beytî diye selâm vererek içeri girdiler. Fâtımatüz Zehrâ da cevap verdi:
‐ Ve aleyküm selâm, sevgili babam yâ Resûlallah! Buyurunuz!
‐ Kızım, yanımda İmrân bin Husayn da vardır. Onunla beraber geldik, başını ört!
‐ Babacığım, seni hak Peygamber olarak gönderen Allahü teâlâya yemin ederim ki, bu yün örtüden
başka örtünecek bir şeyim yoktur.
‐ Kızım, işte onunla örtün!
‐ Ey Babacığım! Başımı örtsem vücudum, vücudumu örtsem başım açık kalır.
‐ Bu örtüyü düz düzüne değil de, köşeleme, yâni uzunlamasına ört ki, vücudunun her tarafını kaplasın.

İmrân bin Husayn diyor ki:
Ben dışardan bu konuşmaları işittikçe, gözlerimden yaş, ciğerlerimden kan geliyordu. Hazret‐i Fâtima’nın
dünyaya hiç bağlanmamasına gıpta ediyordum. Nihayet Hazret‐i Fâtıma sevgili Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellemin târifleri üzere güzelce başını bağlayıp örttükten sonra, içeri girmeme izin verdiler. İçeride Efendimizin arkasında oturdum. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem,

“Kızım, nasılsın, rahatsızlığın nasıl oldu?” diye hatırlarını sordular. O da dedi ki:
‐ Babacığım, bu gece çok rahatsızdım. Sancıdan sabaha kadar uyuyamadım. Şimdi öyle bir hâldeyim
ki, bir lokma ekmek yemeye bile takatım kalmadı. Açlıktan çok bitkinim.
Bu söz üzerine Allahü teâlânin habîbi, Resûli Ekrem efendimizin mübârek gözlerinden yaşlar boşandı.
Buyurdular ki:
‐ Kızım, sakın hâlinden şikâyet etme! Allahü teâlâya yemin ederim ki, ben, yaratıkların en üstünü,
Allahü teâlânın habîbi olduğum hâlde, üç gündür mideme bir lokma ekmek girmedi. Hâlbuki,
Rabbimden istesem beni doyuncaya kadar yedirir. Fakat ümmetime ibret olması için geçici rızıkları,
sonsuz rızıklar için feda ettim.
Rasûlullah efendimiz, sonra mübârek elleriyle Hazreti Fâtıma’nın omuzlarını tutarak buyurdu ki:
‐ Müjdeler olsun ey kızım, sen Cennet kadınlarının hanım efendisisin!
İmran İbnu Husayn (radıyallahu anhümâ) hastalık üzerine uzman sahabi idi, Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellemden bu konuda sırlara kavuşmuş ve rivayetleri vardır.
Bunlardan biri; “Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem:
“Ümmetimden yetmişbin kişi (Mahşer’ de) hesaba
çekilmeden cennete girecektir!” buyurdular.
Kendisine:

“Ey Allah’ın Resulü! Bunlar kimlerdir?” diye
sual edildi.
“Onlar, kendilerini dağlatmayanlar, rukyeye başvurmayanlar, teşâüm’e (uğursuzluğa) inanmıyanlar
ve Rabblerine tevekkül edenlerdir!” buyurdu.

Ukkâşe (radıyallahu anh) kalkıp:
“Ey Allah’ın Resûlü! Dua buyur, Allah beni onlardan kılsın!” dedi. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem:
“Sen onlardansın!” müjdesini verdi. Bir başkası daha kalkıp:
“Ey Allah’ın Resûlü! Beni de onlardan kılması için Allah’a dua ediver!” dedi. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem:

“O hususta Ukkâşe senden önce davrandı!” cevabını
verdi.” [Müslim, İman, 371, (218).]

İmrân İbnu Husayn (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
“Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem bizi dağlama yapmaktan nehyetti. Ancak biz, (ona başvurmaya
zorlayan) durumlarla karşılaştık. Birçok defalar dağlama yaptık. (Sünnete muhalefetimiz
sebebiyle) rahatsızlığımızdan kurtuluş bulamadık.”

[Tirmizî, Tıbb 10, (2050); Ebu Dâvud, Tıbb 7, (3865).]

Yine Gülsüm ibni Husayn radiyallâhü anh bir ok ile göğsünden yaralandı. Rasulullah sallallahu aleyhi
vesellem üzerine tükürdüğü gibi bütün sıhhat buldu. (Mevahibü ledünniye c.1.s.106 (Osmanlıca baskı)


20 Bedir harbinde Hubeyb radiyallâhü anh omzundan şiddetli bir yara almış idi. Muaz ibni Afra radiyallâhü
anh hazretlerinin de bir eli kesilmiş hemen derisinin üzerinde durur idi. Rasulullah sallallahu
aleyhi vesellem efendimiz mübarek tükrüğünü sürüp mesh edince hemen şifa bulmuşlardı. (İmamı
Celaleddin es‐Suyuti 14. bölüm.)


22 “Rabbin sana verecek ve sen razı olacaksın.” (Duhâ, 5)

23 Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem her kim davet etse kabûl buyururlardı. Câbir bin Abdullah
radıyallahü anh da bir gün davet etmişti. Hazret‐i Câbir, Rasûlullah efendimizin evine
teşrîfiyle o kadar sevindi ki, karşılamak için sevinçle koşarken, su tulumunu devirdi ve su döküldü.
Rasûlullah efendimiz içeri girip oturdu. Hazreti Câbir’in bir kuzusu vardı. Onu hemen kesip kebâb
yapmak için hâzırladı. İki oğlu vardı. Büyük oğlu küçük oğluna, “babam kuzuyu nasıl kesti, gel sana
göstereyim” dedi. Kardeşini bağlayıp bıçağı boğazına sürdü. Fakat göstereyim derken, farkına varmadan
kardeşini boğazlayıp ölümüne sebep oldu… Hazreti Câbir’in hanımı, çocuklarının bu hâlini
görünce, büyük oğlunu yakalamak için peşinden koştu. Çocuk korkusundan kaçayım derken, evin
damından aşağı düşüp öldü. Kadın çocuklarının ölmesinden dolayı “feryâd edip ağlarsam, Rasûlullahın
üzülmesine sebeb olurum” diye düşünerek sabretti. Çocuklarının ölüsü üzerine bir kilim örttü.

Hâzırlanan kebâbı pişirdi. O sırada Cebrâîl aleyhisselâm geldi ve “Yâ Muhammed! Allah Teâlâ,
Câbir’e oğullarını da sofraya getirmesini söylemenizi emir buyurdu” dedi.
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, Hazreti Câbir’e,
“oğullarını da sofraya getirir misin?” buyurdu.
Dışarı çıkıp hanımına
“Rasûlullah onların da sofraya gelmelerini istiyor”
dedi. Hanımı,

“Rasûlullaha onların burada olmadıklarını söyle”dedi. Hazreti Câbir durumu arz edince, Rasûlullah efendimiz
“Allah Teâlânın emridir.” buyurdu. Hazreti Câbir tekrâr hanımının yanına varıp, “Çocuklar nerede iseler mutlaka bulmamız lâzım. Allahü teâlânın emri böyle gelmiştir” dedi.
Zavallı, çâresiz hanımı ağlayarak,
“Ey Câbir! Oğulların ne olduğunu sana söylemeye tâkatim yok” dedi. Sonra ölü yatan çocuklarının
üstündeki kilimi kaldırıp, onları gösterdi. Hazreti Câbir iki oğlunun da ölmüş olduğunu görünce, için
için ağlamaya başladı. O sırada Allah Teâlâ Cebrâîl aleyhisselâmı Rasûlullaha gönderip, çocukların başında duâ etmesini ve çocukları dirilteceğini bildirdi. Rasûlullah efendimiz kalkıp duâ etti. Câbir bin Abdüllah’ın her
iki oğlu da Allahü teâlânın izniyle dirildi…



24 Ümmü Mâbed radıyallahu anhâ Mekke’nin Kudeyd bölgesinde bir çadırda otururdu. Asıl adı Âtike’dir.
Ümmü Mâbed künyesiyle meşhur olmuştur. Baba adı Hâlid İbni Huleyf’dir. Huzâa kabîlesine
mensuptur. Ümmü Mâbed, akıllı, iffetli ve güçlü bir kadındı. Amcasının oğlu Temim İbni Abdiluzza ile evliydi.
Mekke’ye yakın Kudeyd bölgesinde çölde yaşardı. Koyun sürüleri vardı. Eli açık, cömert bir kadındı.
Çadırına uğrayan yolcuların su ve yiyecek ihtiyaçlarını görürdü. İçecek olarak süt, yiyecek olarak da
koyun keser pişirir et ikram ederdi. Onun bu güzel ahlâkı İslâm’ın nûruna kavuşmasına vesile oldu.
Hicrette Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selem Efendimiz beraberindekilerle üçüncü uğrak yerleri
olan Kudeyd mevkiine geldiler. Orada oturan Ebû Ma’bed’in çadırı önünden geçerken satın almak
maksadıyla “Hurma veya yiyecek başka bir şey var mı?” diye sordular Ebû Ma’bed o anda orada yoktu. Hanımı Âtike Ümmü Ma’bed “Hayır yiyecek bir şey yok” diye

cevap verdi. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz bir tarafta zâif bir koyun gördü. (Bazı rivayetlerde
keçi olarak geçiyor) “Bunda süt yok mu?” diye sordu.

Ümmü Mâ’bed “Onun vücudunda kan yoktur nereden süt verecek?” dedi. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz “İzin verirsen sağarım” buyurdu. Ümmü Ma’bed sürü ile otlamaya gidemeyecek kadar zâif olan koyunda süt çıkmayacağını biliyordu. Fakat misâfire “olmaz” demenin uygun düşmeyeceğini düşünerek
“Pekâlâ onda süt bulursan sağıver” dedi. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz
gidip koyunun beline elini sürdü ve memesini de mübârek eliyle meshetti. Sonra “Bismillahirrahmanirrahim”
diyerek duâ etti. Daha sonra “Bir kap getiriniz sağınız” buyurdu. Sağdılar. Getirdikleri kocaman kap doldu.
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz önce Ümmü Ma’bed’e sonra da orada bulunanlara
doyuncaya kadar içirdi. En sonunda kendileri içti. Tekrar sağıp içtiler. Üçüncü defa da sağıp onu Ümmü
Ma’bed’e bıraktılar. Sonra da oradan ayrılıp yollarına devam ettiler. Az sonra Ebû Mâ’bed geldi. Kap içindeki sütü görünce “Bu ne?” diye sordu.
Ümmü Mâ’bed “Buraya mübârek bir zât geldi. Şöyle şöyle söyledi koyunu böyle sağdı” diyerek
olup bitenleri tafsilatıyla anlattı. Ebû Ma’bed “Bunda bir hikmet var. O zâtın şekil ve simâsı
nasıldı?” diye sordu. Ümmü Mâ’bed “Orta boylu karakaşlı kara gözlü ve gayet nurânî yüzlü lâtif bir
adamdı” diyerek Efendimizin şekil ve şemâilini birer birer beyan etti. Bunun üzerine Ebû Mâbed “Vallahi”
dedi. “Bu senin tarif ettiğin zât Kureyş içinde zuhûr eder nebidir. Eğer ben burada bulunsaydım
ona tâbi olur beraberinde gitmeyi ondan dilerdim.” Rasûlullahtan “Bu koyunu kesme” diye de emir
alan Ümmü Ma’bed şöyle demiştir: “Rasûlullahın memesini meshettiği o zâif koyun
Hz. Ömer’in hilâfetinde meydana gelen hicretin 18. yılındaki kıtlık ve kuraklığa kadar sağ kaldı. Yeryüzünde
hayvanlar yiyecek bir şey bulamazken biz onu sabah ve akşam sağardık.”



25 Enes bin Malik radiyallâhü anh anlatıyor:
Kıtlık yılı gelip çatmıştı. Bir Cuma günü, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ayakta hutbe okurken, bir
adam mescidin kapısından içeri girip, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemın karşısında durdu:
‐ Ya Rasûlüllah! (sallallâhü aleyhi ve sellem) Her yeri kuraklık ve kıtlık sardı. Hayvanlarımız ölüyor.
Çoluk çocuğumuz aç kaldı. Allah’a dua et de bize yağmur versin! Mescidde bulunanların bir kısmı da ayağa kalkarak seslendiler: ‐ Ya Rasûlüllah! (sallallâhü aleyhi ve sellem) Ağaçlar kurudu, hayvanlar kırıldı. Bizim için Allah’tan yağmur dile! Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ellerini kaldırdı.
Halk da Onunla birlikte ellerini kaldırdılar.
‐ Ey Allah’ım! Bize yağmur ver! Bize yağmur ver! diyerek dua etti. Vallahi, o sırada biz, gökyüzünde
ne kalın, ne de ince hiçbir bulut görmüyor duk. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem dua edince,
birden bir rüzgar koptu. Sel dağının arkasından, kalkan şeklinde bir bulut parçası belirdi. Gökyüzünün
ortasına gelince yayıldı. Allah’a yemin ederim ki, bulutlar gökyüzünü kaplamadıkça, Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellem ellerini indirmedi. Yağmur yağmaya başladığını görünce de,
‐ Ey Allah’ım! Bu yağmuru bardaktan boşanırcasına yağdır ve hakkımızda hayırlı kıl!
diye dua etti. Toplanan bulutlardan, bardaktan boşanır gibi yağmur yağmaya başladı. Yağmur damlalarının
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selemin sakalına doğru süzülüp yuvarlandıklarını gördüm.
Üzerimize öyle bir yağmur yağdı ki, neredeyse evlerimize gitmeye yol bulamayacaktık. O gün, ertesi
gün, daha ertesi gün, ta öteki cumaya kadar yağmur yağdı, durdu. Vallahi, yedi gün güneş yüzü görmedik.
Medine’nin sel yataklarından ve yollarından ırmaklar aktı durdu. Cuma günü, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem hutbesini okuyordu ki, yine mescidin kapısından bir kimse içeri girdi. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
sellemin karşısında ayakta durdu:

‐ Ya Rasûlüllah! (sallallâhü aleyhi ve sellem) Evler yağmurdan yıkılmaya, hayvanlar sularda boğulmaya
başladılar! Allah’a dua et de artık şu yağmur dinsin! dedi. Mesciddekiler de ona destek verdiler. Resulullah
(s.a.s), gülümsedi. Ellerini kaldırdı, ‐ Ey Allah’ım! Çevremize yağdır, üzerimize yağdırma!
diye dua etti. Dua ederken de, eliyle gökyüzünün neresindeki bulutlara işaret ettiyse orası
açılıyordu. Medine’nin üstü açık bir meydan gibi oldu. Derken, Medine’nin üzeri tamamen açıldı.
Medine’ye baktım, taç giymiş gibi parlıyordu.



26 Ey hidayetin açılmış sancağı.

27 “Düşmanların Sana ettikleri eziyetin cezasına çarpılıp, hem Bedirdeki Kalip kuyusuna başsız cesetleriyle
tıkıldılar, hem de Allah Teâlâ’nın rızasından ebediyen mahrum oldular.”




28 Harbin bütün şiddetiyle devam ettiği bu nâzik anda, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, ridâsını
üzerinden yere atıp, ellerini Allah Teâlâ’ya açarak şöyle dua ediyordu:
“Ey kitabı (Kur’an’ı) indiren, hesabı en çabuk gören, kavim ve kabileleri bozgunlara uğratan Allahım!
Şu kabileleri de hezimete uğrat; sars onları Allahım! Onlara karşı bize yardım et! Allahım! Sen,
bu bir avuç Müslümanın helâkını dilersen, artık sana ibadet edecek kim kalır?”
O gün çarpışma bütün şiddetiyle devam etti. Artık hava kararmış, taraflar karargâhlarına çekilmişlerdi.
Gecenin karanlığında Hz. Cebrail aleyhisselâm, Efendimize geldi ve düşman ordusunun
estirilen bir rüzgârla perişan edileceğini müjdeledi. Müjdeyi alan Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem,
iki dizi üzerine çöktü, ellerini kaldırarak nusretini ulaştıran Allah Teâlâ’ya, “Bana ve ashabıma merhametinden dolayı, sana hadsiz şükür ve hamd olsun Allahım!” diyerek şükrünü takdim etti. (İbn Sa’d, c. 2, s. 74; İbn Kesir,
c. 3, s. 214.)

29 Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin ismidir. 14 saysına muadildir. Kasidei Ercuzede Tâhâ sırları
biraz açıklanmıştır.


30 Miraç mucizesi

31 “Müddessir”, örtüsüne bürünen, sarınan demektir. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme hitap
eden ilk âyet, Müzzemmil sûresinden önce nâzil olmuştur.


32 Hilye, süs ve güzellikler demektir. Hilyei saadet, hilyei şerif kavramları Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
sellemin görünüşünü, hal ve hareketlerini, ahlakını anlatır. Bir adı da Şemâil’dir. Hilyelerin kaynağı hadislerdir. İlk hilye yazarı Tirmizi’dir. Şemaili Nebi’yi yazmıştır. Hadis kitapla rında ve siyer kitaplarında hilye bölümleri bulunmaktadır. Osmanlılarda hilyei saadet denilen levhaların yazılması ve asılması gelenekleşmişti.
zeinarda isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-02-2013, 16:31   #2 (permalink)

Avatar Yok
 

Üyelik tarihi: May 2013


Mesajlar: 287
Konular: 6

Karma Puanı: 2

Standart

teşekkürler emeğine sağlık sağlık abla
zeytınn isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
zeinarda


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


gizli ilimler gizli ilim
Tüm Zamanlar GMT +4.5 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 01:31.


Powered by vBulletin® Version kapalı
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0
YASAL UYARI : İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan Ruhani.Net Adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K'nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. Ruhani.Net hakkında yapılacak tüm Hukuksal Şikayetler, Yöneticilerimiz ile iletişime geçilmesi yada iletişim formunu doldurulması halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde Ruhani.Net yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş sağlanacaktır. her yürlü sorunlar için email ; ruhaninet@gmail.com
sakarya escort sakarya escort sakarya escort sakarya escort serdivan escort izmir escort eporner