Ruhani  

Go Back   Ruhani > İslamiyet ve İslami İlimler > Fıkıh İlmi
Kayıt ol Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 02-02-2012, 04:00   #1 (permalink)

 
musemma - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Üyelik tarihi: Jan 2012


Mesajlar: 486
Konular: 443

Karma Puanı: 7

Standart Kelime-i Şehadet

Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şahitlik etmek bir tek rükündür. Her ikisi birer şık olmakla birlikte tek bir rükün olmalarının sebebi, ibadetlerin her ikisinin bir arada gerçekleştirilmiş olması esasına bina edilmelerinden dolayıdır. Yüce Allah’a ihlâsla yapılmadıkça hiçbir ibadet kabul olunmaz. İşte Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadığına şahitlik etmenin muhtevası budur.
Aynı şekilde Rasûlullah’a tâbi olunmadıkça da hiçbir ibadet kabul olunmaz. Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehadet etmenin muhtevası da budur.
“Şehadet kelimesinin delili yüce Allah’ın: “Allah kendisinden başka hiçbir ilâh olmadığına, adaleti ayakta tutarak şahitlik etti. Melekler de, ilim sahipleri de (buna şahitlik ettiler.) O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Mutlak galib’tir, Hakîm’dir.” (Âl-i İmrân, 3/18) buyruğudur.”
Ayet-i kerîmede Allah Subhanehu ve Teala’nın kendi zatı hakkında, kendisinden başka hiçbir ilâh olmadığına şahitlikte bulunduğu gibi, meleklerin de, ilim ehlinin de bu hususta şahitlikleri söz konusudur. Aynı şekilde yüce Allah’ın adaleti dimdik ayakta tuttuğunu da ifade etmektedir. Daha sonra yüce Allah: “O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Mutlak galibtir, Hakîm’dir” buyruğu da bunu pekiştirmektedir.
Bu âyet-i kerîme ilim ehli kimselerin şanının yüceliğine dikkat çekmektedir. Çünkü onların da kendisiyle ve meleklerle birlikte şahitlik ettiklerini bildirmektedir. Burada kastedilenler O’nun şeriatını bilenlerdir. Şerefli rasûlleri ise öncelikle onların arasındadırlar.
Bu şahitlik en büyük şehâdettir. Çünkü şehâdet eden ve hakkında şahitlik olunan pek büyüktür. Şahit yüce Allah, melekleri ve ilim sahipleridir. Hakkında şahitlik olunan ise yüce Allah’ın ulûhiyetinin tevhididir ve bu da: “O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Mutlak galibtir, Hakîm’dir” buyruğu ile vurgulanmaktadır.
“Bunun manası gerçekten ibadet edilmeyi hak eden yalnız ve yalnız Allah’tır demektir. Bu ifade ile Allah’tan başka kendisine ibadet olunan her bir ilâh reddedilmektedir. “Allah’tan başka” ifadesi de ibadetin yalnızca yüce Allah’a yapılması gerektiğini, mülkünde O’nun hiçbir ortağının bulunmadığı gibi ibadetinde de O’nun herhangi bir ortağının bulunmadığını ortaya koymaktadır.”
“Lâ ilâhe illallah” Allah’tan başka gerçekten ibadet edilmeyi hak eden hiçbir varlık yoktur demektir. Buna göre Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadığına şahitlik etmek insanın, diliyle ve kalbiyle aziz ve celil olan Allah’tan başka ibadete lâyık ve ibadeti hakeden hiçbir varlık olmadığını itiraf etmesi demektir. Çünkü “ilâh” ilâh edinilen demektir. İlah edinmek te ibadet etmek demektir. “Lâ ilâhe illallah: Allah’tan başka ilâh yoktur” cümlesi ise bir nefy ve bir isbatı ihtivâ etmektedir. “Lâ ilâhe: İlah yoktur” ifadesi nefy’dir, “illallah: Allah’tan başka” ifadesi ise isbat’tır.
“Allah” lafza-i celâl’i “lâ”nın (yoktur) hazfedilmiş haberinden bedeldir. İfade: Allah’tan başka hak ilâh yoktur anlamındadır. Bizim haberi “hak” kelimesi ile takdir etmemiz suretiyle şu problemin cevabı da açıklık kazanmış olur: Allah’tan başka ibadet olunan başka ilâhlar da bulunmakla birlikte “Allah’tan başka ilâh yoktur” nasıl denilebilir? Çünkü yüce Allah da bu ibadet olunan varlıklara ilâh dediği gibi, onlara ibadet eden kimseler de onlara ilâh demişlerdir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Rabbinin emri gelince, Allah’ı bırakıp da tapındıkları ilâhları onlara bir fayda sağlamadı.” (Hud, 11/101)
Diğer taraftan rasûller kendi kavimlerine: “Allah’a ibadet edin, O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur.” demiş olduklarına göre, Allah’tan başka ilâh olmadığı nasıl söylenebilir?
İşte “Allah’tan başka ilâh yoktur” ifadesinde haberi takdir etmek suretiyle bu problem açıklık kazanmış olur ve diyoruz ki: Allah’tan başka kendisine ibadet olunan bu ilâhlar, ilâhtır. Ancak batıl ilâhtır, bunlar hak ilâh değildirler. Bunların uluhiyette en ufak bir hak ve payları yoktur. Buna yüce Allah’ın şu buyruğu da delil teşkil etmektedir:
“Bunun sebebi şudur: Çünkü Allah hakkın ta kendisidir, O’ndan başka onların tapındıkları ise batıl’dır ve muhakkak Allah çok yücedir, çok büyüktür.” (Lukman, 31/30)
Yüce Allah’ın şu buyrukları da aynı şekilde buna delil teşkil etmektedir:
“Şimdi haber verin Lat ve Uzza’dan ve diğer üçüncüleri olan Menat’tan. Erkekler sizin, dişiler O’nun mu? O takdirde bu insafsızca bir paylaştırmadır. Onlar ancak sizin ve atalarınızın adlandırdığı ve Allah’ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği bir takım boş isimlerden ibarettir.” (en-Necm, 19/23)
Yine yüce Allah’ın Yusûf’un –aleyhi’s-selâm– söylediğini naklettiği şu buyruk da buna delil teşkil etmektedir:
“Sizin O’nu bırakıp da taptıklarınız kendinizin ve babalarınızın adlandırdığı bir takım isimlerden başkası değildir. Allah bunlara dair hiçbir delil indirmemiştir.” (Yusûf, 12/40)
Buna göre “Allah’tan başka ilâh yoktur” ifadesi Allah’tan başka hakkıyla ma’bud yoktur, demektir. O’nun dışındaki ma’budlara gelince, onlara tapınanların ileri sürdükleri uluhiyetleri, hakiki bir uluhiyet değildir. Yani batıl bir uluhiyettir.
“Bunun yani “lâ ilâhe illallah”ın açıklamasına gelince, yüce Allah’ın şu buyrukları buna açıklık getirmektedir:
“Hani İbrahim babasına ve kavmine: Muhakkak ben sizin ibadet etmekte olduğunuz şeylerden uzağım demişti. Ancak beni yaratan müstesnâ, gerçekten O beni hidayete kavuşturacaktır. Böylece O’nu –belki tekrar dönecekler diye– kendisinden sonra gelecekler arasında kalacak bir kelime kıldı.” (ez-Zuhruf, 43/26-28)
“De ki: Ey kitab ehli! Bizimle, sizin aranızda âdil olan bir kelimeye geliniz: Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak tutmayalım. Kimimiz, kimimizi Allah’tan başka rabler edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse bizim gerçekten müslümanlar olduğumuza şahid olun deyin.” (Âl-i İmrân, 3/64)”
(Âyet-i kerîmede sözü geçen) İbrahim, hanif’lerin önderi, halilullah’tır. Muhammed’den –sallallahu aleyhi ve sellem– sonra rasûllerin efdali olup, babası Âzer’dir.
“Uzağım” anlamındaki “berâ”, “beraet”den gelen sıfat-ı müşebbehe’dir ve ben beriyim ifadesinden daha beliğdir. Onun: “Muhakkak ben sizin ibadet etmekte olduğunuz şeylerden uzağım” ifadesi; “lâ ilâhe: ilâh yoktur” ifadesine denktir.
Buna karşılık “ancak beni yaratan müstesnâ” ifadesi de “illallah: Allah’tan başka” ifadesine denk düşmektedir. Yüce Allah’a ibadette ortak hiç kimse yoktur; mülk ve tasarrufunda kimsenin O’na ortak olmadığı gibi. Buna delil de yüce Allah’ın: “İyi bilin ki yaratma da, emretme de yalnız O’nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı ne yücedir!” (el-A’raf, 7/54) buyruğudur.
Bu âyet-i kerîme de yaratma da, emretme de münhasıran bir ve tek olarak âlemlerin Rabbi olan Allah aittir denilmektedir. Yaratan da O’dur, kevnî ve şer’î emirleri de yalnız O verir.
“Hidayet”den kasıt hakka delâlet etmek ve hakkı izleyebilmek muvaffakiyetidir. Hz. İbrahim’in kendisinden sonra gelecekler arasında kalacak bir kelime kıldığı şey ise Allah’ın dışındaki her bir ma’bud’dan uzak kalmaktır. Kendisinden sonra geleceklerden kasıt ise onun soyundan geleceklerdir.
“Belki tekrar dönecekler diye” ifadesi de şirk’i bırakıp bu şekilde Allah’ın dışındaki ma’budlardan uzaklaşmaya dönerler diye demektir.
İkinci âyet-i kerîmede ise hitab kitab ehli yahudi ve hristiyanlarla tartışmak üzere peygambere yöneltilmiştir.
“Bizimle sizin aranızda âdil olan bir kelimeye geliniz” buyruğunda söz konusu “kelime” Allah’tan başkasına ibadet etmemek, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak, Allah’ı bırakıp, birimizin diğerini rab edinmemesi demektir. Böylelikle Allah’tan başka kimseye ibadet etmemektir. Bu da “lâ ilâhe ilallah”ın manasıdır.
“Bizimle, sizin aranızda âdil olan” ifadesi de bu hususta biz de, siz de birbirimize eşitiz, aramızda hiçbir fark yoktur demektir.
Kimimiz, kimimizi Allah’tan başka rab edinmeyelim. Yani yüce Allah’ı ta’zim ettiğimiz gibi birbirimize ta’zim etmeyelim, Allah’a ibadet ettiğimiz gibi birbirimize ibadet etmeyelim. Başkasında hüküm koyma yetkisini görmeyelim.
“Eğer” sizin kendilerini davet etmiş olduklarınız bu husustan “yüz çevirirlerse” sizin Allah’a teslim olup onların izledikleri inat ve şu pek büyük bir söz olan “lâ ilâhe illallah” sözünden yüz çevirişlerinden uzak kalmış, Allah’a teslim olmuş kimseler olduğunuza onları şahit tutun.
“Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şahitlik etmenin delili de yüce Allah’ın: “Andolsun ki içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya uğramanız ona pek ağır gelir. Size çok düşkündür, mü’minlere oldukça şefkatli ve merhametlidir” (et-Tevbe, 9/128) buyruğudur.”
“İçinizden” ifadesi cinsinizden, hatta sizin aranızdan anlamını da ihtiva etmektedir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“O, ümmiler arasında, kendilerinden, onlara karşı, O’nun âyetlerini okuyan, onları arındıran, onlara Kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir. Halbuki daha önceden apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (el-Cuma, 62/2)
Size ağır gelen bu yüce Rasûl’e de ağır gelir ve o size faydalı olacak şeyleri elde etmenize ve size gelecek zararların da önlenmesine çok dikkat eder, çok arzular. Mü’minlere karşı da merhametli ve şefkatlidir. Özellikle burada mü’minlerin söz konusu edilmesi kâfir ve münafıklara karşı cihad etmekle ve onlara karşı sert davranmakla emrolunmuş olmasındandır. Allah Rasûlünün bu sıfatları onun Allah’ın gerçek rasûlü oluşunu ortaya koymaktadır. Nitekim şu buyruklar da bunun apaçık delilleri arasındadır:
“Muhammed Allah’ın Rasûlüdür...” (el-Feth, 48/29)
“De ki: Ey insanlar! Şüphesiz ben Allah’ın size, hepinize gönderdiği peygamberiyim.” (el-A’raf, 7/158)
Bu anlamdaki âyeti kerîmeler oldukça çoktur ve bunlar Muhammed’in Allah’ın gerçek rasûlü olduğunu kesinlikle ortaya koymaktadır.
“Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şahitlik etmenin anlamı da emrettiği hususlarda ona itaat etmek, verdiği haberleri tasdik etmek, nehyedip yasakladığı hususlardan uzak durmak ve ancak onun getirdiği şeriata uygun olarak Allah’a ibadet etmektir.”
Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şahitlik etmenin anlamı Kureyş’li Haşimoğullarına mensub, Abdullah’ın oğlu Muhammed’in, Allah’ın cin olsun, insan olsun bütün yarattıklarına göndermiş olduğu Rasûlü olduğunu dil ile ikrar edip kalb ile iman etmektir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Ben cinleri de, insanları da ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım.” (ez-Zâriyât, 51/56)
Yüce Allah’a ibadetin tek yolu ise Muhammed’in –sallallahu aleyhi ve sellem– getirmiş olduğu vahiy yoludur. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Hak ile bâtıl’ı ayıran (furkan) ı âlemlere uyarıcı olsun diye kuluna indiren (Allah) ne yüce, ne mübarektir!” (el-Furkan, 25/1)
Böyle bir şehâdette bulunmanın gereği olarak Allah Rasûlünün vermiş olduğu bütün haberler doğru kabul edilip tasdik edilmeli ve vermiş olduğu bütün emirler yerine getirilmeli, nehyedip yasakladığı hususlardan uzak durulmalı, Allah’a da ancak onun getirdiği şeriat gereğince ibadet etmelidir. Yine bu şehâdetin bir gereği olarak Rasûlullah’ın –sallallahu aleyhi ve sellem– rubûbiyette, kainatın işlerinin idare edilmesinde herhangi bir yetkisinin ya da ibadette hak sahibi olduğuna hiçbir şekilde inanmamaktır. Aksine o kuldur, ona ibadet edilmez. O bir rasûldür, asla yalanlanmaz. O Allah’ın dilediği dışında ne kendisi için ne de bir başkası için herhangi bir fayda ya da bir zarar sağlamak gücüne de sahip değildir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“De ki: Ben size yanımda Allah’ın hazineleri vardır demiyorum. Ben gayb’ı da bilmem. Şüphesiz ben bir meleğim de demiyorum. Ben ancak bana vahyolunana uyarım.” (el-En’âm, 6/50)
O halde o kendisine emredilen şeylere uyan bir emir kuludur. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“De ki: Şüphesiz Ben size bir zarar verme imkânına da, bir hayır verme imkânına da sahib değilim. De ki: Gerçek şu ki beni evet beni Allah’tan asla kimse kurtaramaz ve ben O’ndan başka sığınacak bir kimse de asla bulamam.” (el-Cinn, 72/21-22)
Yine yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“De ki: Ben kendim için Allah’ın dilediğinden başka ne bir fayda sağlayabilirim, ne de bir zarar (ı önleyebilirim.) Eğer gaybı bilseydim, elbette daha çok hayır yapardım ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben ancak bir uyarıcı ve iman eden bir topluluğu müjdeleyenim.” (el-A’raf, 7/188)
Böylelikle şunu öğrenmiş oluyoruz ki ne Allah Rasûlü, ne de ondan daha aşağı mertebede bulunan yaratıkların hiçbirisi ibadete lâyık değildir. İbadet ancak bir ve tek olarak yalnızca Allah’a yapılır:
“De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım (ve diğer ibadetlerim) hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O’nun hiçbir ortağı yoktur, ben bununla emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim.” (el-En’âm, 6/162-163)
Allah Rasûlünün hakkı ise yüce Allah’ın kendisini bulundurmuş olduğu konumda görmektir. Bu konum da onun Allah’ın kulu ve rasûlü olmak konumudur. Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun.
musemma isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


gizli ilimler gizli ilim
Tüm Zamanlar GMT +4.5 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 20:53.


Powered by vBulletin® Version kapalı
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0
YASAL UYARI : İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan Ruhani.Net Adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K'nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. Ruhani.Net hakkında yapılacak tüm Hukuksal Şikayetler, Yöneticilerimiz ile iletişime geçilmesi yada iletişim formunu doldurulması halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde Ruhani.Net yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş sağlanacaktır. her yürlü sorunlar için email ; ruhaninet@gmail.com
sakarya escort sakarya escort sakarya escort sakarya escort serdivan escort izmir escort eporner