Ruhani  

Go Back   Ruhani > İslamiyet ve İslami İlimler > Fıkıh İlmi
Kayıt ol Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 02-09-2012, 19:12   #1 (permalink)

 
Sahir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Üyelik tarihi: Dec 2011


Mesajlar: 656
Konular: 633

Karma Puanı: 10

Standart Allah cc Esma’sındaki Özellikler

B’ismi-llah-ir Rahman-ir Rahîm… Esmâ’sıyla (muazzam, muhteşem mükemmel özellikleriyle) varlığımı yaratan, ismi Allâh olan Rahman Rahîm’dir!
Bilelim ki, “isim”, yalnızca, dikkati o isimlenene veya o isimle isimlenmişteki bir özelliğe işaret için kullanılır!

İsim, asla isimle işaret edileni bütünüyle anlatmaz ve açıklamaz! Yalnızca kimliğe veya bir özelliğe işaret eder!

Belki isim, çok özellikler taşıyana sadece dikkati yöneltmek için kullanılır.

Öncelikle şu gerçeği çok iyi fark edelim… “Allâh isimleri” olarak bildirilen özellikler, ötelerde bir tanrının çeşitli cici-güzel isimleri midir? Yoksa bir “varlık-vücud sahibi” kabul edilenlerin tüm özelliklerini, asılları itibarıyla “yok”ken; “zıll = gölge” varlığına verilen isimden ve açığa çıkan özelliğinden dolayı, duyu ve şartlanmanın ayrı bir varlık verdiği; gerçekte ise “Allâh” ismiyle işaret edilenin yaratış özelliklerine dikkat çekmek için midir?

Bu realite fark edilip kavranıldıktan sonra, konunun “Allâh isimleri” diye bilinen yanına gelelim.

“Zikir = insana hakikatini hatırlatıcı” olarak bildirilen Kur’ân-ı Kerîm, gerçekte, tümüyle “Ulûhiyet”i anlatan “El Esmâ ül Hüsnâ”nın açılımıdır! İnsanın “hatırlaması” istenilen, kendisine talim edilmiş olan “esmâe külleha”dır! Yani, “var”lığını meydana getiren, “bildirilen isimlerin özelliklerinin tamamı”! Bunların bir kısmı Kur’ân-ı Kerîm’de bildirilmiş, bir kısmı da Rasûlullah tarafından açıklanmıştır. Bu yüzdendir ki, asla, her şey bu doksan dokuz isimden ibarettir, denemez! Misal verelim… Rab, Mevlâ, Karîb, Hallak gibi bazı isimler Kurân’da mevcut olmasına rağmen doksan dokuz isim arasında sayılmamıştır. “Yefalu ma yurîd” âyetinde bildirilen İrade sıfatının (dilediğini oluşturma) adı olan “Mürîd” ismi de gene bu isimler arasında bildirilmemiştir. Buna karşın Celîl, Vâcid, Mâcid gibi bazı isimler ise doksan dokuz isim içinde var olmasına karşın, Kur’ân-ı Kerîm’de geçmez. İşte bu yüzdendir ki, Allâh ismiyle işaret edilenin ilminde seyrini oluşturan “Esmâ mertebesi” olarak tanımlanan isimlerini doksan dokuz ile sınırlamak çok yanlış olur. Belki, insana hakikatini hatırlaması için bu kadar isim özelliği bildirilmiştir; hakikatini hatırlayıp yaşayan ise hadsiz hesapsız bilinmeyen başka isimlerin özellikleriyle yaşar; diyebiliriz. Ayrıca, cennet diye tanımlanan yaşam boyutunun dahi buna işaret ettiği söylenebilir.

Derin düşünce (Ulül Elbab = öze ermişler) indînde kullanılan “zıll vücud = gölge varlık” tanımlaması, o varlığın bizâtihi “var” olmayıp; algılayana GÖRE “Allâh isimlerinin bileşimi olarak” açığa çıkışına işaret eder.

Hatta gerçeği hakkıyla dillendirmek gerekirse, “Esmâ bileşimi” tanımlaması dahi bir mecazdır; çoklu algılayan anlayışları, Tek’il realiteye adapte içindir. Zira mutlak hakikat, her an yeni bir şe’nde olan “çok boyutlu tek kare resim” seyridir! “Esmâ bileşimi” denilen ise resimdeki bir fırça darbesi! Algılanan her şey, ismi nedeniyle, sanki Allâh’ın Esmâ’sı itibarıyla O’nun gayrı olarak sanılsa dahi, -O ötede tanrı olmadığı için-, hakikatte, o isimle isimlenmiş varlık, Allâh Esmâ’sı nedeniyle “var”lık olarak algılanandır! Bununla beraber, Esmâ ile işaret edilen ise, bölünmez, cüzlere ayrılmaz, cüzlerden oluşmamış mutlak Tek, sınırsız sonsuzdur; “Ahad-üs Samed”dir ve Kur’ân-ı Kerîm’de bir kere vurgulanır bu şekliyle! “Allâh HÛ, la gayrıhu!” Ki bunu beşer aklı havsalası kavrayamaz! Ancak, vahiy veya ilham ilmi-bilgisi olarak şuura yansır ve “seyri” oluşur! Akıl, mantık, muhakeme adım atamaz burada! Fikir yürütenin yolu dalâlet olur! Bu konunun tartışılması mümkün değildir! Tartışan ise, yalnızca cehli dillendirmek için var olandır! Cebrail’in, “bir adım atarsam yanarım” diye dillendirdiği gerçekliktir bu husus! Fark edilmelidir ki, “Allâh Esmâ’sında İlim” özelliğine işaret eden isim vardır; Allâh’ın aklına işaret eden bir isim yoktur; çünkü bu muhaldir! Akıl, çokluk algılamasının oluşması için yaratılmıştır! Esasen “Akl-ı küll” veya “Akl-ı evvel” tanımlamaları dahi mecazî ve izafeten kullanılır; gerçekte “İlim” vasfının açığa çıkması hâlinde aldığı isimden başka bir şey değildir. Birimin derûnundaki, hakikatindeki “ilim” boyutunun tanımlaması “Akl-ı küll”dür ki, “vahiy”in kökeni dahi budur. “Akl-ı evvel” ise tamamıyla yakıştırma bir tâbir olup, ehli olmayana Esmâ mertebesinin “şe’n”deki “ilim” boyutunu tarif için kullanılmıştır. “AN” içre geçerli “ilim”e işaret yollu olarak.

Esasen, Efâl mertebesi olarak algılanması dilenilmiş boyut, gerçekte, “her an yeni bir şe’nde” olan “Esmâ Mertebesi”nden başka bir şey değildir! Seyreden, seyredilen, seyir aynı TEK’tir! “Şarabı la yezali” diye işaret edilen dahi bu seyirdir; “cennet şarabı” tanımlaması dahi, bu seyre işaret eder! Çokluk algılaması içinde olanın ise, bunun yalnızca bilgisini gevelemekten başka şansı yoktur!

Efâl – fiiller – kesret – çokluk – algılaması yaşanan âleme gelince ise… Vücud, varlık yalnızca “Esmâ mertebesi” tanımlamasıyla işaret edilene aittir! İlmiyle ilmini ilminde seyretmektedir, ifadesi dahi “şe’n”i itibarıyla aynıyla “Esmâ” olan bu mertebedeki seyrine işaret etmektedir. Bu mertebede, ilimde yaratılmış sûretlerle, seyir ve tedbirât yürümekte olup; “âlemler vücudun kokusunu bile almamışlardır” uyarısı bu yüzden yapılmıştır. Zerre, bu mertebedeki seyreden, “küll” seyredilendir! İsimlerle işaret edilen kuvveler ise “melek” ismiyle tanımlanmıştır ki; “insan”ın dahi hakikati budur; farkındalığını yaşamak süreci ise “Rabbinin likâsına kavuşmak” diye anlatılmıştır! Bunu keşfettikten sonra, devamının gelmemesi ise feci cehennem yanışı olarak anlatılmıştır! Burası “Kudret” yurdudur, “kün” hükmü buradan çıkar; İlim mertebesidir; aklın burada geçerliliği yoktur! “Hikmet” yurdunun bâtınıdır! Hikmet yurdunda olup biten her şey ise akılla seyredilegelir; burada bilinçler konuşur! Efâl âlemi ise, bu boyuta (kudret yurduna) göre, tümüyle hologramik (zıll-gölge) vücud-varlık ve yapıdır! Algılayanın algılama kapasitesine göre var olan paralel veya çoklu evrenler, içindekiler ile maden, nebat, hayvanat (insansı) ve cin âlemlerine ait tüm tedbirât ve tasarruf “mele-i âlâ” hükmü ile buradan açığa çıkar! Rasûller ve vârisleri velîler, “mele-i âlâ”nın yani Esmâ kuvvelerinin yeryüzündeki dilleridir! Bütün bunlar dahi, hep Esmâ mertebesinde ilimde olup biten seyirlerdir! “İnsan”ın hakikati dahi bu anlamda “melek”tir ve melek oluşunu hatırlamaya ve gereğini yaşamaya davet edilmektedir gerçekte! Bu konu çok daha derin ve detaylı bir konudur… Anlattığımız ilimden nasibi olmayan ise, farklı boyut ve mertebelerden seyri dillendiren anlatımı, çelişkili bulabilir. Ne var ki, biz, 21 yaşında 1966 yılında kaleme aldığımız “Tecelliyât” isimli kitabımızda dillendirdiğimiz şaşmaz doğrultudaki müşahedemizi, kırk beş yıllık süreçte, tahkike dayalı olarak, insanlıkla paylaştık kulluğumuzun sonucu olarak; kimseden maddi veya manevî bir karşılık beklemeden. Açıkladıklarımız, “el malı” değil, “Allâh hibesidir”! Şükrünü edâ etmem ise mümkün değildir! Bu nedenledir ki anlattıklarımızda hiçbir çelişki yoktur. Var sanılıyorsa, bu, aradaki bağlantıları kurmaya yeterli veritabanı olmamasındandır!

Evet, müşahedemiz bu realite ise…

“Allâh isimleri” konusunu nasıl anlamamız gerekir?

Bilelim ki…

“Allâh isimleri”, bilinç devrede olmaksızın şuurda açığa çıkıp (vahiy), daha sonra bilinç tarafından değerlendirilmeye çalışılan evrensel -kâinat anlamında değil âlemler işareti doğrultusunda- özelliklerdir.

“Esmâ ül Hüsnâ” Allâh’ındır; o isimlerin işaret ettiği özellikler, TEK ve SAMED olarak bildirilen, Allâh adıyla işaret edilenin, Esmâ mertebesine, “nokta”ya işaret eder… Dolayısıyla bu isimler ve bu isimlerin işaret ettiği anlamlar sadece O’nundur; beşer anlayışıyla kayıtlanamaz! Nitekim Mu’minûn: 91′de: SubhanALLAHi amma yesıfun = onların vasıflamalarından Allâh münezzehtir; buyurulur! “O’na isimlerin mânâlarıyla yönelin… O’nun Esmâ’sında ilhada sapanları (Esmâ’yı beşerî değer yargılarıyla sınırlayanları; El Esmâ ve El Hüsnâ’nın ne olduğunu fark edemeyenleri ve “Ekberiyet”iyle Allâh’ı bilmeyenleri) terk edin! Yapmakta olduklarının karşılığını göreceklerdir.” (A’raf: 180)

“El Hüsnâ’yı tasdik ederse, böylece ona en kolayı kolaylaştırırız!” (Leyl: 6-7)

Hatta ihsan hâli (muhsin oluşun cezası) bile “El Hüsnâ”ya bağlanıyor…

“İhsan ehline, daha güzeli (El Hüsnâ) ve fazlası (Rıdvan) vardır… Onların vechlerini (yüzlerini-şuurlarını) ne kara toz zerresi (bencillik), ne de (hakikatlerinden ayrı düşmenin getirisi olan) zillet kaplar… Onlar sonsuza dek cennet ehlidirler!” (Yunus: 26)

“Zâtı” itibarıyla “benzeri” olmayan; Esmâ’sıyla yarattıklarıyla kayıtlanmaktan ve sınırlanmaktan berî olan; “Ekberiyeti” ile sayısız “nokta”lardan bir nokta olan “çok boyutlu tek kare resim” diye açıklamaya çalıştığımız “Esmâ mertebesi”nin “kesret-çokluk boyutu” olarak algılanışı olan -gerçekte tekil tümel- “fiiller” âlemini, “ilminde” var kıldığı özellikler ile yaratmıştır.

Daha derine gitmeden toparlayalım…

Allâh isimleri olarak vahiy yollu bildirilen özellikler, Dünya üstünde yaşayan “yeryüzü halifeliği”nin farkındalığına ermeye çalışan “zâlim ve cahil insan”ın algıladığının çok çok ötesinde, evrensel boyutların tümünü “yok”tan, “zıll-gölge” vücud olarak (hologramik) “var” kılan özellikler tekilliğidir!

MUAZZAM, MUHTEŞEM, MÜKEMMEL özellikleridir tüm boyutsallığı ve içre varlıklarıyla evrenselliğin!

Şimdi bir an, insanın algıladığı dünyasını düşünün!

Sonra da dar çerçeveli bakış açısı anlamındaki köylü bakışından arınmış olarak, en son bilgilerinizin oluşturduğu evrensellik anlayışıyla “başınızı kaldırıp göğe bir bakın” Kur’ân-ı Kerîm ifadesiyle!

Duyularınızla algıladıklarınız, evrensel azamet, ihtişam ve mükemmeliyet yanında nedir ki?

İşte bu gerçeklik dolayısıyla…

Umarım…

Allâh isimleri hakkında bugüne kadar düşünülüp konuşulup yazılmışların, yalnızca vahiy kaynaklı gelen BİLGİ’nin (Kitabın), arındığı kadarıyla bilinçlerimiz tarafından değerlendirilişi olduğunu aklımızdan çıkarmayarak; bu isimlerin işaret ettiği özelliklerin tüm evrensellikte geçerli olduğunu; tüm yapıda her an yepyeni anlamları, açılımları meydana getirdiğini göz önünde tutarak konuya eğilebiliriz. Bu arada şunu vurgulayayım ki, “Ekberiyet” başlıklı yazımda açıklamaya çalıştıklarım pek “oku”nmamış! Bahsettiğimiz Esmâ mertebesinin özelliklerinin, “Allâh” adıyla işaret edilen indîndeki, sayısız “nokta”lardan bir “nokta” ve dahi “Hakikat-i Muhammedî” veya “Ruh adlı melek” isimlerine bürünerek açığa çıkan sonsuz-sınırsız; ezeli ve ebedi olmayan Esmâ mertebesi olduğu gibi; ayrıca, bu mertebenin, tüm evren içre evrenler olan “çok boyutlu tek kare resim” diye söz ettiğimiz olduğu da fark edilmemiş! Bu yüzdendir ki, el an, Allâh, âlemlerdeki tek bir tanrı olarak algılanmakta devam ediyor! Oysa, tüm seyir ve dillendirilenler yalnızca “nokta”mızla ilgilidir ki; Allâh yalnızca “Allâh”tır; “Ekber”dir! Subhanehu min tenzihiy!

Şunu da asla hatırdan çıkarmayalım ki, yazdıklarım kesinlikle olayın son noktası olmayıp, bu konuda yazılabileceklerin yalnızca mukaddimesi (giriş yazısı) mahiyetindedir. Bundan daha derininin açıkça yazılıp yayınlanması tarafımızdan mümkün değildir. Ayrıca ehlinin fark edeceği üzere, bu kadarı dahi bugüne kadar bu açıklık, netlik ve detayla yazılmamıştır. Konu ustura sırtı gibi ince ve keskindir, çünkü okuyan kişi hiç farkında olmadan ya ötede bir tanrı kavramına kayabilir; ya da çok daha kötüsü firavun misali, benliğiyle-bilinciyle hakikati sınırlama derekesine düşebilir!

Buraya kadar “El Esmâ” işaretinin neye olduğuna dikkat çekmeye çalıştık.

Şimdi gelelim “ül Hüsnâ” olarak bildirilen muazzam, muhteşem ve mükemmel anlam ve özellik ihtiva eden isimlerin işaret ettiği özelliklere… Elbette “esfeli sâfîliyn” olan kelimelerin elverdiğince!

Burada öncelikle şu hususa dikkat gerekir kanımca.

TETİKLEME SİSTEMİ

Bu isimlerin işaret ettiği özellikler her noktada tümüyle mevcuttur eksiksiz! Ne var ki, açığa çıkması dilenen özelliğe göre, kimileri kimilerine baskın hâle gelerek, tıpkı ekolayzırda yükselen kanalların öne geçmesi gibi, diğerlerinin önüne geçerek oluşumu meydana getirmektedir. Ayrıca belli isimlerin işaret ettiği belli özellikler, doğal olarak, otomatik olarak ilgili diğer isimlerin oluşumlarını tetikleyerek, akışı-oluşumu, “yeni şe’n”i meydana getirmektedirler. İşte bu olay, “Sünnetullah” diye tanımlanan, evrensel Allâh kanunlarının -ya da basîreti kısıtlı olanların deyişiyle doğa kanunlarının- işleyiş mekanizmasını anlatmaktadır. Bu husus tahmin ve hayal edilemeyecek kadar azametli bir olaydır; ezelden ebede, tüm boyutlarıyla ve algılanan tüm birimleriyle her şey, bu sistem içinde varlığını sürdürür! Evrensel boyutta veya insanın dünyasında, bilincinden açığa çıkan düşünceler dâhil, tüm fiiller bu sisteme göre oluşur. Buna kısaca “İsimlerin özelliklerinin ilgili ismin özelliğini tetiklemesi mekanizması” diyebiliriz. Yukarıda uyardığım üzere, bu isimlerin özelliklerinin açığa çıkış ortamı olarak, -gerçekte TEK’il- bilebildiğiniz tüm evrenselliği düşünün. O evrensellik içinde algılayanın algıladığı her ortama ya da boyuta veya açığa çıkan birime göre, söz ettiğim “tetikleme” olayı geçerlidir! Bu sisteme göre de -neyin neyi meydana getireceği bilinmesi nedeniyle- ezelden ebede ne olup bitecekse “Allâh ilminde” mevcuttur! Bakara Sûresi sonundaki (Bakara: 284) “…Bilinçlerinizde (düşündüğünüz) ne varsa, açıklasanız da gizleseniz de, Allâh varlığınızdaki Hasîb ismi özelliğiyle size onun sonuçlarını yaşatır…” uyarısı; Zelzele Sûresi’ndeki (Zilzâl: 7) “Kim zerre kadar hayır yaparsa, sonucuna erişir” ve de “Hasîb” isminin işaret ettiği özellik, hep bu “tetikleme” mekanizmasını bize anlatmak içindir ki, açığa çıkan bir fiil veya düşüncenin sonucunun yaşanmaması mümkün değildir. İşte bu yüzdendir ki, geçmişimizde düşündüğümüz ya da ortaya koyduğumuz şükür ya da nankörlük bâbında her fiil mutlaka sonucunu yaşatmıştır veya yaşatacaktır! Bu konu üzerinde derin düşünülürse çok kapı açar ve çok sırlar fark edilir. “Kader sırrı” olarak bahsedilen konu dahi bu mekanizma ile ilgilidir!
Sahir isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
allah, esma’sındaki, özellikler


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


gizli ilimler gizli ilim
Tüm Zamanlar GMT +4.5 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 22:49.


Powered by vBulletin® Version kapalı
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0
YASAL UYARI : İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan Ruhani.Net Adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K'nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. Ruhani.Net hakkında yapılacak tüm Hukuksal Şikayetler, Yöneticilerimiz ile iletişime geçilmesi yada iletişim formunu doldurulması halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde Ruhani.Net yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş sağlanacaktır. her yürlü sorunlar için email ; ruhaninet@gmail.com
sakarya escort sakarya escort sakarya escort sakarya escort serdivan escort izmir escort eporner