Ruhani  

Go Back   Ruhani > ruhani.net > Site Genel Bilgiler > Serbest Kürsü

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 09-02-2013, 14:16   #1 (permalink)

Avatar Yok
 

Üyelik tarihi: Sep 2013


Mesajlar: 6
Konular: 6

Karma Puanı: 2

Standart Türkçe namaz kılınmaz diyenlere cevap

Bu yazı İsmail HÜSEYİNOĞLU’ndan alınmıştır ve aynen aktarılmıştır.

Tıkanma noktasına gelen İslam tebliğinin yolunu açacak gelişmelerin başında, Anadilde ibadet hakkının verilmesi geliyor" (Mısırlı Müfessir A. Mustafa el-Meraği)

GİRİŞ…

Kişi; Yaşamı boyunca, Tüm Diyaloglarında, Doğal olarak, En iyi bildiği Ana Dilini kullanır. Eğer, -herhangi bir nedenle- Ana Dilini kullanması engelleniyorsa, Bu Durumda, Düşünürken / Düşüncelerinde yine Ana Dilini kullanır.

Kuran, birçok Ayetinde; “Düşünmez misiniz…? Aklınızı kullanmaz mısınız…?” Anlamında sorular sormuş; “Düşünün… Aklınızı kullanın...” Anlamında emirler vermiştir.
Kişi, ancak, Anladığı bir Şey üzerinde düşünebilir.
Kişiyi, Anlamadan, Okumaya / İbadet etmeye zorlamak; Bu Ayetlerin Dışlanması hatta İnkarıdır. Bu aynı zamanda, Şeytanın “Aldatma / Saptırma” Metodudur. (madde:12)

Kişi, Yaşamının bir bölümünde; Bilmediği / Anlamadığı bir Dili; doğru kullandığı bilincinde dahi olmadan, çoğu kez hatalı olarak, ezbere kullanıyorsa -doğrusu: kullandığını zannediyorsa- Bunda bir Anormallik vardır. Bu Anormallikler; Korkutarak / Aldatarak / İnandırılarak... ya da bunların ikisi, üçü … bir arada uygulanarak yaptırılabilir.
Başta; İslam’ı Çıkar için Kullanmak ve Bilinçsizlik olmaküzere birçok nedenle, İslam’a ve Araplar dışındaki İslam Toplumlarına bu kötülükler yapılmıştır. Ve yapılmaya devam ediliyor.
Bu aynı zamanda; “Dinde Zorlama Yoktur…” (Bakara 256) Hükmünün de çiğnenmesidir.

İbadetler içinde, kişinin hayatında en çok yer alan Namaz başta olmak üzere; Tüm, Dua / Yakarış ve İbadetlerin, Bilmediği bir Dille; ezbere okuyarak yapılması gerektiğine; Toplum Aldatılarak ve Korkutularak İnandırılmıştır.

Bu durumda, “Hangi ibadetler, bilmediğimiz / anlamadığımız dille yapılıyor...?” sorusu dahi anlamını kaybetmiştir. -Lütfen Müsaade edilen- Niyet hariç; Ana dille yapılan ibadet yoktur.

Asırların; Kemikleşmiş / Kök salmış Aldatılmışlığından / Uyutulmuşluğundan Toplumu uyandırmak / Doğruları göstermek, İmkansıza yakın zordur. Çünkü Çıkarı zedelenecek olanlar; Aldattıkları büyük Kütlenin desteğini de arkalarına alarak, Tüm Güçleri ile buna karşı Duruyorlar ve Duracaklardır.

Yazımızda, Namaz’da, Sure ve Ayetlerin, Bilmediğimiz Dille Ezbere Okunması üzerinde ağırlıkla durulacaktır. Diğer konular üzerinde -özet olarak da olsa- durmanın uygun olacağı kanısındayım.

Eğer; “Atalarımızdan Böyle Gördük / Atalarımız Böyle Diyor” Zinciri ile bağlıysanız ve Başka Düşüncelere kapılarınız kapalı ise...? Sorulacak sorulara muhatap değilsiniz. Okumaya devam etmenize de Gerek yoktur.

(İyi derecede Arapça bilenlerin, Sureleri / Ayetleri Orijinalinden okuması, bu tespitlerimizin dışındadır. Bunu altını ayrıca çizmiş olalım)

İSLAM'DA HÜKÜMLERİN KONULMASI :

Bu ara başlık, konumuzla doğrudan ilgili değildir. Fakat ileride yazılanların daha rahat anlatılabilmesi için; bazı prensiplerin açıkça ortaya konulması gerekiyor.
Bilinen klasik usulde, İslam’da Hüküm Kaynakları: (Kuran, Hadis, İcma, Kıyas …) olarak sıralanır.
Bu kaynaklara dayanılarak(!) İslam’a ait her konuyu kapsayan(?) Fıkıh hükümleri, Fetvalar inşa edilmiştir. Görünürde, Kuran başta geliyorsa da, Hadislerle Ayetlerin Nesih (İptal) edildiği(!?)…. Dikkate alındığında, Hadislerin çoktan Kuran’ın önüne geçtiğini söylemek abartı olmaz. Her konuda, Akılla, Kuran’la ve diğer hadislerle çelişen çok sayıda Uydurma Hadis bulabilirsiniz. Bu Çelişkili kaynaklara dayanması yanında, aralarında çatışmalar yaşanan Mezheplerin bakış açısını yansıttığı ve Asırlar öncesinin sorunlarına cevap olmaları nedenleriyle, Bu Hükümler arasında çelişkiler olması ve gönümüzün sorunlarına cevap vermekten uzak olmaları doğaldır. (Aralarında hala doğru olanlar bulunabilir.)
Bu Hükümlerin, Bu gün için, “Geçerli ve Bağlayıcı” olduğu iddia edilemez.

Olması gereken Nedir…?
-- Kuran’ın, “Açık Hükümlü Muhkem Ayetleri Esas alınacak” Bunlarla çelişkiye izin verilmeyecek.
Bu Muhkem Ayetler doğal olarak her konuyu kapsamaz. Sonrası için ne yapılacak?
-- Sonrası için, “Yine Kuran’a Gidilecek…”
Kuran, pek çok Ayetinde; “Düşünmez misiniz…? Aklınızı kullanmaz mısınız…?” diye Sorular Sormuş;
“Düşünün… Aklınızı kullanın …” diye Emirler vermiştir. “Bilime / Bilene, Her şeyde Adalete / Dengeye” Çok büyük değer verildiği birçok Ayette ifade edilmiştir. Çözüm, bu Ayetler Çerçevesinde bulunacaktır.

-- İleri sürülen bir “Görüş / Öneri”; Açık Hükümlü Muhkem Ayetlerle çelişmiyorsa; İlmi verilere ve Toplumsal Adalet Dengelerine paralelse; ve Yapılan Tüm Eleştirilere Tutarlı cevaplar verilebiliyorsa, bu Görüş / Öneri “Objektif Akıla” uygundur. Objektif Akıla uygun olan Tüm “Görüş, Öneri ve Hükümler” Kuran’a / Kuran’daki Gerçek İslam’a da uygundur.
Bunun Doğal Neticesi olarak; İslam’da Hükümler; “Açık Hükümlü Muhkem Ayetlere ve Düşünün / Aklınızı kullanın Ayetlerin gösterdiği doğrultuda, Objektif Akıla” dayanılarak konulacaktır.
Bu Hükümler, Ayetullah(!)lar, Din Adamları… tarafından konulmayacaktır. Kimler tarafından ve Nasıl konulacağı ayrı bir konudur.[1]

Konu, bu prensiplere uygun olarak işlenmeye çalışılacaktır. Bu bakımdan, İtirazlar / Eleştiriler; “Fıkıh Literatüründe olmadığı ya da O’na uymadığı” Açısından değil; “Objektif akla göre, Tutarlı Olup / Olmadığı” ve Objektif Akıl açısından bakıldığında, “Kuran’la Çelişip Çelişmediği”Açısından yapılmalıdır.

Bir Dinin; “Hak Din” olup olmadığının; en önemli Göstergesi; O Dinin Kitabında yapılan Yaratan Tanımı’nın; Objektif Aklın sorabileceği sorulara “Tutarlı Cevaplar” verebilmesidir. Ya da, Objektif Aklın ortaya koyacağı Yaratan Tanımı ileçelişmemesidir. Kuran’ın Yaratan Tanımı’nda bu çelişkinin olmadığı rahatça söylenebilir.

FIKIH HÜKÜMLERİ ve TARİHİ BOYUTU AÇISINDAN ANA DİLDE İBADET…

Gerçek ve Tek Kaynak olan Kuran ve Akıl-Mantık Açısından, “Ana Dilde İbadet” için hiçbir engel yoktur.
Bu duruma yukarıdaki Satırlarda değinilmiştir. “Kuran ve Objektif Akıl Açısından Ana Dilde İbadet” Ara başlığında ise Maddeler halinde, Detaylı olarak incelenmiştir. Bazı yerlerde bu maddelere göndermeler yapılmıştır. Bu Nedenlerle, Diğer kaynaklarda(!) bulunacak engellerin Bağlayıcı bir durumu olamaz. Buna rağmen, “Fıkıh Hükümleri ve Tarihi Uygulama açısından, Bir Engel Var mıdır?” Sorusuna cevap arayalım.

Selmani Farisi, Hemşerilerinin talebi üzerine, Peygamberimizin Onayını aldıktan sonra, “Namazda okunmak üzere”, Fatiha’nın Farsça Çevirisini yaparak İran’a göndermiştir. [k9.90] Bu, “Peygamberimizin, Ana Dilde İbadete Onayı” Anlamına gelir. Bu Tarihi gerçeği değiştirebilecek bir “Fakih / Fetva” olamaz.
“Farsça (yani Arapçadan başka bir dille) Namaz” Peygamberimizin sağlığında (Medine döneminde) İran’da başlamış, Müslüman Fatih Kuteybe’nin Buhara’da yaptırdığı Camide, en az ölümüne (H.94) kadar devam etmiştir. [k9.121]

Ehli Sünnetin(?) -Aslında doğru olmayan- görüşüne göre; “Sahabenin Hepsi Müçtehittir.(?)” Bu açıdan bakıldığında; Bilgi ve yetenek olarak önde gelen bir Sahabe olan Selmani Farisi’nin bu İçtihadı / Uygulaması Ehli Sünnet(?) tarafından, Saygı ile kabul edilmesi ve Uygulanması gerekir. Fakat Ehli Sünnet; S. Farisi’nin de, “Kurucu İmamları Saydıkları(?)” İmamı Azam’ın da yolunu terk etmiştir.

İmamı Azam; Arapçayı “Hatasız” Okuyabilenlerin de dahi; “İsterse, Namazda, Fatiha’nın / Kuran’ın Kendi Dilinde Çevirisini Okuyabileceğini” söylemiştir. İ. Azam’ın bu fetvası, O’nun görüşlerini 6 Kitap halinde aktaran en büyük öğrencisi Ebu Muhammed (öl.M.804) tarafından bize ulaştırılmıştır. [k9.115]
İmamı Azam’ın Talebeleri, Ebu Muhammed ve Ebu Yusuf, (İmameyn) “Arapça Özgün Metni Hatasız okuyamıyanların Kendi Dilinde Çevirisini Okuyabileceği” görüşündedirler. [k9. 93]
Şerahsi (öl.1090); Hadisçiler tarafından “Yalancılık ve Sahtekarlıkla itham edilen” Nuh b. Ebi Meryem’e dayandırılan; “İ.Azam, daha sonra İmameynin görüşüne döndü” Rivayetini / İftirasını aktarmıştır. Hocasının, Kendi görüşüne uymayan görüşünü aktaran Ebu Muhammed’in “Hocasının sonradan kendi görüşüne döndüğünü” Hocasının ölümünden sonra yazılan kitabında Neden aktarmasın? Bunun kabul edilebilir bir açıklaması yapılabilir mi?
Bunu Neticesi, Hanefi Mezhebine göre, -İ.Azam yerine İmameyn’e de uyulsa- “Arapçayı Hatasız okuyamayan herkesin” Namazda Fatiha’yı / Kuran’ı “Kendi Dilindeki Çevirisinden Okuması” gerekir.

İmam Şafii; “Fatiha’yı Hatasız okuyamayanlar, Namazda, Allah’ı Yüceltici Dualar / İfadeler okurlar. Bunu da yapamayanlar, Fatiha’yı okuma süresi kadar ayakta durur sonra Rüku yaparlar.” Görüşündedir. Dayanağı, “Kuran’ın Çevirisi Kuran değildir(?)” görüşüdür. [k9.132] İ.Azam’a göre “Kuran Lafız değil Anlamdır.” [k9.94] İmam Maliki ve İmam Hambeli de -yaklaşık- İmam Şafinin görüşündedirler. [k9.41]
Sanırım, diğer Dayanakları; Peygamberimizin, “Namazda Fatiha’yı okuyamıyorum” diyen Sahabesine, “İçinden gelen kelimelerle Allah’ı Yücelt” demesi; Onun, “Bunu da yapamıyorum” ifadesi üzerine, “Fatiha okuma süresi kadar, ayakta Allah’ı düşün” cevabı vermesi anlamındaki Rivayettir. Bu Rivayet, Namazda, “Fatiha’nın Çevirisinin Okunamayacağına” değil, Ancak, Namazda Fatiha Okumanın Şart olmadığına dayanak olabilir.
Ayetlerin “Ana Dile Çevirisini okuyarak” Namaz kılınmasına en uzak duran Mezheplerin görüşü dahi; “Fatiha’yı hatasız okuyamayanlar, Ana Dillerinde Allah’ı yüceltici dualar okuyarak Namazlarını kılabilirler” olarak özetlenebilir.

Dört Sunni Mezhebin ortak görüşü: “Anlamı Bozulacak kadar Hatalı okumanın ”Namazı Bozacağı noktasında birleşmektedir. Ki Haklı bir görüştür.
İslam Aleminde, Araplar dışındaki çok büyük bir Çoğunluğun, Anlamını Bilmeden Ezbere Okurken, “Anlamın Bozulmasının” Çok Ötesinde Hatalar yaptığı (madde:16) su götürmez bir gerçektir. Namazın Bozulması dahi göze alınarak bu “Hatada Israrın” Tutarlı bir Nedeni olabilir mi?

Netice olarak; Bu Mezheplere göre de bugün yapılan Uygulama Hatalıdır. Hanefi Mezhebine uyarsanız, Ayetlerin “Ana Dile Çevirisini”; Diğer Mezheplere uyarsanız, Kendi Dilinizle “Allah’ı Yücelten Dualar” okuyarak Namaz kılma zorunluluğu vardır.
Bu noktada; “Neden, Allah’ı Yücelten En Güzel Dua olan, Fatiha’nın ve birçok Ayetin Çevirisi değil de Kendi Dilinde Allah’ı Yücelten Başka Dualar?” sorusuna Cevap arayalım. Bu Hüküm(?) Mezhep İmamları tarafından konulmuş olsa da, Tutarlı olduğu savunulamaz. Gerekçeleri: “Kuran’ın Çevirisi Kuran değildir(?)” görüşleridir. Namazda Fatiha Okumanın Şart olmadığı ve İmamı Azam’ın “Kuran Lafız değil Anlamdır” görüşü dikkate alındığın da bu gerekçenin de geçerli olmadığı görülebilir. (Bu Noktaya 9.Maddede tekrar dönülecektir.)

Gerçek Ne olursa olsun; İslam Toplumları; Siyasi Güçler ve bazı Din Adamları(?)… Tarafından; Çıkarlarına Rahatça Alet edilebilmek / Kullanabilmek için; “Anlamadan İnanan(?) İbadet eden(?) …” Bilinçsiz bir Toplum olmaya mahkum edilmişledir..

Konuya, Diyanet Uygulamaları açısından bakıldığında durum içler acısıdır.
“Hiç kimsenin hiçbir mazeretle, Kuran’ın Çevirisi ile Namaz Kılamayacağını” Hükme bağlayan(?) 20’ye yakın DİYK Kararı vardır. [k9.18] Örn. 04.12.1997 DİKK’ı “Kuran’ın Asli Lafzı okunmadan İbadet / Namaz olmaz” olmaz anlamındadır. [k9.75] Ancak 15.08.2002 Kararlarında, Lütfen(!) “Ezberleyinceye kadar, Çeviri ile Namaz Kılınabileceği” Noktasına gelebilmişlerdir.[k9.6,70]
Sadece Gaflet mi? Bilinmez, Görünüşte “Hanefi Mezhebini” uyguluyorlar. Büyük Sahabi S. Farisi’den yaklaşık 1380 yıl; “Kurucu Mezhep İmamı Saydıkları(?)” İ. Azam’dan yaklaşık 1260 yıl sonra yaptıkları uygulamalar, Onların Fersah-fersah gerisindedir.
Peygamberin uygulamasını dahi geçersiz sayabiliyorlar.

Kaynak [k9] da Detaylı Bilgiler vardır. Burada aktarılanların Ana Kaynakları da verilmiştir.

DUALAR / YAKARIŞLAR...

Gerek bir ibadetin içinde, gerek doğrudan yapılıyor olsun;
Dua, Kişinin, Hamd’ini, Şükrünü, Yakarışını, Yaratan’ının Yüceliğini, Dileklerini... Yapabildiğince / Dilinin döndüğünce... Tüm benliği ile ifade etmesi ve Yaratan’ına arz etmesidir.
Bunun; Ana Dili yerine, Bilmeden / Anlamadan, ve Ne derece Doğru okuduğunun dahi bilincinde olmadan; Başka bir dille Ezbere okuyarak Yapılabileceğini; Yapılmasının Daha İyi ve daha Doğru olduğunu Açıklayabilecek bir Allah’ın Kulu var mıdır...?
Eğer, “Ben Varım” diyebilen varsa; Akla / Mantığa / Ayete dayanan ve bu yazıda ortaya koyduğumuz Gerekçeleri çürüten, Sorulara Cevap veren, bir açıklama yapmalıdır. “Şöyle bir Hadis var, Şu kadar Sevabı varmış” cinsinden açıklamaların tutarlı olmadığını söylemeye gerek var mıdır?

Hatalar, sadece “Okuma Hataları” ile sınırlı değildir. Bazı Duaların içeriğinde de küçümsenmeyecek hatalar vardır. Bilmediğimiz bir dilde ezbere okurken; farkına varmadan bu hataları da defalarca tekrarlıyoruz. [2]

Hemen herkesin bildiği Dualardan örnekler üzerinde duralım:
Tahiyyat Duasında okunan; “Ya eyyü h-en-nebiyyü ....” İfadesi;
Sana Selâm olsun Ey Peygamber! Allah’ın Rahmeti Ve Bereketleri Senin Üzerine Olsun. Anlamındadır.
Burada, Namaz kılarken, Doğrudan Peygambere hitap ediliyor...
Peki... Kuran Ne Diyor...?
** Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz. (Fatiha/5)
** ..... Allah ile birlikte bir başkasına yakarmayın / Allah'ın yanında bir başkası için çağrıda bulunmayın. (Cin/18)

Birde, “Bu Duayı, Mirac’da Allah, Elçisi ve Melekler karşılıklı okudular…” Hikayesi / Hadisi(?) [3] var...
Duanın sonundaki Şahadet ifadeleri okunurken, “Parmak kaldırmak?”; Vaciptir den Haramdır diyenlere kadar Farklı / Çelişkili hükümler vardır.[k7.587]

“Allah’ın yanında başkasına çağrıda bulunma” hatasının daha büyüğünü Kuran Çevirilerinde yapıyoruz. Birçok Mealde / Çeviride “De / De ki” ifadelerin den önce, parantezli / parantezsiz eklenen; “Ey Muhammed” ilavesi var. “Ey Muhammed De ki ….” Olarak çeviriliyor. Çok yerde tekrarlanan, “De / De ki” ifadelerinin, hiç birinde, neden “Ey Muhammed De ki” Denilmemiş…? Haşa Allah Noksan mı bırakmış? Bunun nedeni, belki de bizi, “Allah’ın yanında başkasına çağrıda bulunma hatasından” korumaktır.

Salli- Barik.. Dualarındaki; [... alaa aali İbrahim ...] ifadesi, İbrahim’in yüce soyu... Anlamındadır. Daha sonrasında, -bu yüce soyu- Mübarek kıldığın gibi... Anlamında ifadeler vardır.
Gönderilen her Peygamberden sonra, Allah’ın Tebliği Yozlaştırılmıştır. Ya yeni bir Peygamber gönderilerek düzeltilmiş ya da azan toplumlar gazaba uğratılmış, yerine yenileri getirilmiştir. Nuh’un Kavmi, Ad ve Semud kavimleri... Bunun Kuran’daki örnekleridir. Bunun doğal neticesi; İbrahim Peygamber’in Soyunda da zamanla bozulmalar olmuştur. Bu gerçeğin Kuran’daki ifadesi:
** Yemin olsun, Nûh'u ve İbrahim'i de gönderdik. … O soylardan bir kısmı hidayete ermiştir. Ama onlardan çoğu, yoldan çıkmış olanlardır.(Hadid/26)
Ve bunun somut örneği; Peygamberimiz de Ebu Leheb ve yandaşları dade Hz. İbrahim’in soyundandır.
Netice: İbrahim Peygamber’in Soyunun çoğu yoldan çıkmıştır. Duada okuduğumuz “Mübarek kıldığın gibi” ifadesi Yanlıştır.
-- Allah'ın Elçisi, Bu Duaları, Bizim okuduğumuz Hatalı şekli ile Namazlarında Okuyordu diyebilir misiniz...? Eğer Diyemiyorsak...?
-- Bunu, Kim Niçin koydu -ya da- değiştirdi...?
-- Her şeye rağmen; “Bu Dua’ların bu Şekli ile Namazda okumanın doğru olduğunu” savunabilir mi..?

Rüku ve Secdede okunan Cümlelerin hep aynı ifadeler olması, değişmez bir kural mıdır?
Peygamberimiz 20’den fazla farklı Dua okurdu. [k7.587] Sahabe, Rabbimizi yücelten başka cümleler de okurdu [k8.503] Yaratan’ımızı Yücelten kısa Ayet Çevirileri ya da değişik ifadeler okunabilir.
Hep aynı ve değişmez ifadelerin tekrarının; Salat’ın “Dua olma Özelliğine” tam uymadığı kanısındayım.

Konumuzla doğrudan ilgili değil fakat Dua’lar konusunda çok önemli bir nokta. “Şu Dua Şu kadar kez Okunursa, Şu kadar Sevabı varmış...” ya da “Dileğin Yerine Gelirmiş...” Aldatmacaları var.
Bu Aldatmaca sadece “Ezbere Bilinçsiz Tekrar” olmuyor... İmanın Ana Rüknü olan, “Allah’a İman” Akidesini de zedeliyor.
Bir Duanın Kabule Layık olup-olmadığının Takdiri sadece Yaratan’a aittir. Kul bu takdire karışamaz.
Ancak şu kadarını söyleyebiliriz: Söylenen şeyin, Dua olarak anlamlı olması ve Kişinin bu Anlamı benliğinde duyarak ifade etmesi önemlidir.
Ve Yaratan, kabule gerçekten layık olan bir Duayı mutlaka kabul eder.
Duanın kabulünü; Anlamını Bilmeden, Bilinçsizce de okunsa, “Şu kadar kez tekrarına / Sayıya bağlamak?” Aklın alacağı bir şey değildir.
Bir an, “Anlamayı, İçtenliği...” düşünmeyelim. (4444) kez okunması gereken(?) Duayı(!) yanlışlıkla, Bu sayıdan bir eksik ya da bir fazla okuduğumuzu varsayalım. İstem ve irade dışı yapılan bu (Yüzde, 0.00023 yani On binde 2.3’lük) çok küçük hesap hatasından dolayı, Allah -haşa- tüm çabanızı “Yok Sayıyor(?!)” Kulun, istemeyerek yaptığı çok küçük bir hesap hatasından dolayı, Tüm Çabasını Yok Sayan Bu İlah, Kuran’ın Allah’ı değildir.
Bu Düşünce, Allah’ı yanlış tanımak ve ona noksanlık atfetmektir.
Ve onun için, “Allah’a İman” Akidesini de zedeliyor.

CUMA HUTBESİ...?

Hutbenin konumuzla ilgisi, İlk bakışta görüldüğü gibi, “Ne ölçüde Ana Dille, Ne ölçüde Arapça okunuyor?” Sorusuna verilecek Cevabın çok ötesindedir.

İslam’ın Hedefi; Şura/38 ve Zümer/18 Ayetlerinde konulan Prensipler doğrultusunda; İşlerin, Toplumun kendi aralarında ve konuyu bilenlere“Danışarak” yapılması; Fikirlerin Özgürce ifadesinden sonra; “En Güzeline Uyulması” ve bunun Sonucu olarak, Toplumun, Aydınlatılması, Kaynaşması ve Yardımlaşması sağlanarak, Huzur içinde, İleri bir yaşam seviyesine ulaşmasıdır.
Hutbe, bu Hedefe ulaşmanın önde gelen ve en etkin Aracı olmak durumundadır.
Hutbe’nin Okunduğu; “Toplantı Gününe, Salata / Namaza, Allah’ın Zikrine” Davet, Kuran’da Net bir şekilde yapılmış; İnananların “Alış-Verişi… bırakarak” Gelmeleri istenmiştir.
** Ey iman etmiş kişiler! Toplantı günü salât için seslenildiği zaman, Allah'ın anılmasına koşun, alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz, işte bu, sizin için daha hayırlıdır. (Cuma 9) [4]

Peygamberimizin Mescidi, tüm Toplumsal Aktivitelerin yapıldığı bir yerdir. Hutbe okurken Sorulan Sorulara Cevaplar verdiği, hatta bazı durumlarda Soranın yanına gelerek detaylı cevaplar verdiği yolunda kayıtlar vardır. Sonraki yıllarda da aynı uygulama devam etmiştir.
2.Halife Ömer, Hutbede, “Kadınlara verilen Mehirin Fazlalığından, Sınırlandırılması gereğinden” bahsedince, Cemaatteki bir Kadından, Nisa/20 Ayeti hatırlatılarak, "Allah'ın sınır koymadığı mehirde sen nasıl kısıtlamaya kalkabilirsin?" Cevabını almıştır.[k4]

3.Halife Osman’dan itibaren, Kuran’daki İslam’ın Prensiplerinden uzaklaşma hızlanmış, Emevilerle birlikte ”Bilinçli Yozlaştırma” Büyük İvme kazanmıştır. Bunun doğal Sonucu, Hutbe üzerinde de büyük operasyonlar yapılmıştır.
Hutbe, Önce Allah’ın elçisinin uygulamasının dışına taşınmıştır...!
Peygamberimiz ve Dört Halife döneminde, Namazdan Sonra; Kuran Ayetleriyle Öğütler verilip Toplumun Aydınlatıldığı ve Sorunlarının konuşulup Çözümler Arandığı / Bulunduğu bir platform şekline uygulanırken; Emeviler döneminde, Hz. Ali ve Ehli Beyt’e yapılan hakaretleri, Cemaate Mecburen dinletmek için; Namazın Önüne alınmıştır. [5] Ve İlmihallere kadar geçen; Sessiz!, konuşana “Sus” demenin dahi ihlal sayıldığı, nerdeyse nefes almadan dinleme kuralı getirilmiştir. Ve bu Kural, Ömründe –bildiğimiz anlamda- Minberden Hutbe okumamış olan Peygamberimizin, “Hatip Minbere çıkınca …” diye başlayan “Hadisine(!?)” dayandırılmıştır. [k8.155]
Emevilerin İslam’a yaptığı bu hakarete; “Bir İbadet Saygısı ile” Asırlardır devam ediyoruz...!

Uydurma Hadislerle Ayetlerin örtüldüğü “Yaşanan İslam(!) ile”, istenilse de Toplumun Aydınlatılamayacağı gerçeği bir yana; Hutbe, Artık; Sessiz ve Robot gibi dinleyerek Toplumun Uyutulmasının ve her Zulme katlanan bir Sürü haline getirilmesinin bir Aracı olmuştur.

Hutbe, Ne ölçüde Ana Dille, Ne ölçüde Arapça okunuyor? Sorusuna dönelim…
Türkçe okunan bölümün, Önünde ve Arkasında Arapça Klişeleşmiş bölümler var. Mantık(!) Arapça oku da ne okursan oku mantığıdır. 31 Mart öncesi Cami ve Kışlalarda; Hutbe ve Vaazlarda, Arapça Sarf-Nahiv bilgileri, Gusul Abdestini nasıl alınır … vb ilmihal bilgileri de okunmuştur. [k9.65] Bu Ulusa bunlar Neden yaşatılmıştır. Tekrar Soralım; Çevirisi verilecek Ayetin Orijinalinin okunması dışında; Klişeleşmiş diğer kısımların, Başka bir dille Ezbere okunmasının, Daha İyi ve daha Doğru olduğunu Açıklayabilecek bir tek Allah’ın Kulu var mıdır...?

KURAN ve OBJEKTİF AKIL AÇISINDAN ANA DİLDE İBADET :

Yukarıda; “Fıkıh Hükümleri…” ve “Dualar…” Başlıklarında yalpan açıklamalar dikkate alındığında, Konunun Omurga Noktası;
-- Sure ve Ayetlerin, “Ana Dildeki Çevirisi ile” Namaz Kılınabilir mi?
Sorusunun Cevabına odaklanmaktadır.
Aslında, Sorunun Doğrusu:
-- Bilmediğin bir Dille ezbere okunarak İbadet Yapılabilir mi...? Olmalıdır.
Fakat kemikleşen hatalı uygulama nedeni ile, önceki soru geçerliliğini korumaktadır.
Bu Sorunun Cevabının; Kuran’ın Açık ve Net Muhkem Ayetlerine ve “Düşünün / Aklınızı kullanın” diyen Ayetleri gereğince “Objektif Akıl’a” dayanılarak verilmesi gerekiyor.

Konunun Açılımına uygun olacak şekilde, Maddeler halinde bazı sorular ortaya konularak cevapları aranacaktır. Amacımız, konu ile ilgilenenlerin, bu Sorulara kendi cevaplarını vermesi, Bizim Cevaplarımızı eleştirmesi ve yeni Sorular / Cevaplar Ortaya koymasıdır.
Bu Metotla, Konu her yönü ile İrdelenmiş ve Aydınlatılmış olacaktır.

[1]-- Önce Ana Prensibi ortaya koyalım;
Bir Kişinin / Toplumun, bir Mesajı tam olarak Anlayabilmesinin ana koşulu, Mesajın, “En İyi Bildikleri Dilde / Ana Dillerinde” verilmiş olmasıdır.
Ve bunun Doğal Sonucu; Kişi, Dinini Ana Dili ile yaşayabilir / yaşamalıdır.

Mısırlı Müfessir A. Mustafa el-Meraği’nin (öl.1942) Girişte verdiğimiz güzel tespitini hatırlayalım.
"Tıkanma noktasına gelen İslam tebliğinin yolunu açacak gelişmelerin başında, Anadilde ibadet hakkının verilmesi geliyor" [k9.48]

Bir Mesajın Orijinali başka bir dilde verilmişse, Ana Koşul olan “Anlayabilmenin” Mantıklı ve Olabilir Tek yolu vardır. Kişinin, Yaşamında / İbadetlerinde, Mesajın / Kuran’ın “Ana Dilindeki Çevirisini” Okumasıdır.
Bunun Alternatifi(!?) Kişilerin,BilhassaToplumların, Sadece “Verilen Mesajı Anlamak için” Mesajın verildiği Dili; Ana Dili gibi Öğrenmesidir. Daha Somut bir ifade ile; İncil’in orijinalini Anlamak için, Tüm Hıristiyanların “İbranice’yi”, Kuran’ın orijinalini Anlamak için, Arap olmayan Tüm Müslümanların “Arapça’yı” Ana Dilleri gibi Öğrenmesi gerekmektedir. Bu İmkansızı İstemektir.

Bugün, Dünyada, İbadetini bilmediği bir dili “Ezbere Okuduğunu Zannederek” Yapan(?) iki kitle vardır.
İslam Aleminde, Araplar dışında kalan büyük kitle ve toplam nüfusu 20-30 bin kişi olan Sabii’ler. [k9.105]
Toplumumuzun büyük şanssızlığı; “İslam Alimi / İlahiyat Prof.ü” Sıfatını taşıyan Koca-koca İsimlerden, “Zinhar Olmaz…!” diyenlerin sesi; Savunanlardan çok daha kuvvetli çıkıyor. [6]

[2]-- İbadetin Ana dille yapılmasına karşı çıkanların, ilk bakışta “Haklı gibi görülen” Tek itirazları; “Kuran, başka Dile tam olarak Çevrilemez...!” İfadeleridir.
Evet... Bu İfade doğrudur. Sadece Kuran değil, hiç bir ciddi eser başka bir dile, tam olarak aktarılamaz.
Kişi, İbadetini, Ayetlerin Orijinalini / Arapçasını, “Anlamadan Ezbere Okuyarak, Doğrusu: Okunduğunu zannederek”, Ya da, Ayetlerin Ana Dilinde Çevirisini Okuyarak yapacaktır. Hangisi daha doğrudur?
Yazımızın tümü Dikkatle okunarak Objektif bir Değerlendirme yapılırsa, Gerçek Akıl Gözü ile Görülecektir.

[3]-- ** Bu Kutsal / Bereketli Kitabı, sana; Akıl / Sağduyu sahipleri, Ayetlerini derin-derin düşünsünler ve öğüt alsınlar diye İndirdik. (Sad 29)
İslam’ın Ana ve Tek Kaynağı Kuran’ın Muhatapları, “Akıl ve Sağduyu Sahipleridir.” Ve İniş Nedeni Derin-derin Düşünerek “Öğüt … almalarıdır”. Bir şeyin üzerinde düşünebilmenin olmazsa olmaz şartı o Şeyi Anlamaktır. Bu açıdan bakıldığında, rahatça, “Kuran, Anlaşılmak için inmiştir” diyebiliriz.
İniş nedeni “Anlaşılmak” olan bir Kitabın, İbadetlerde; “Anlamadığın bir dille Ezbere okunması…?” Akılla bağdaşmayan bir olgudur.

[4]-- ** Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kuran olarak indirdik. (Yusuf/2)
** Akledesiniz diye Kuran'ı Arapça okunan bir Kitap kılmışızdır. (Zuhruf/3)
Kuran’ın “Anlaşılmak için İndirildiği” bu Ayetlerde daha Net bir ifade ile tekrar edilmektedir.

[5]-- “Kuran’ın Arapça olduğunu”İfade eden tüm Ayetlerinde;[7]
Anlayasınız / Öğüt-İbret alasınız / Düşünesiniz / Akıl edesiniz diye .... Uyarmak / Sakındırmak / Müjdelemek …. İçin Anlamlarında; [Neden Arapça olarak İndirildiğinin] Gerekçeleri vardır.
-- .... müjdeci ve uyarıcı olmak üzere Arapça okunarak, ayetleri uzun-uzun açıklanmıştır. (Fussilet/3)
Bunları yapabilmenin tek ortak paydası; “Anlayabilmektir” Bu Açık ne Net Gerekçeleri Görmeden(?); Bu Ayetleri, “Bak Kuran Arapçadır” diye; Anlamadan Arapça okumaya delil olarak göstermek…? Eğer dini Çıkar için Kullanmak gibi, bilinçli bir Aldatma değilse, büyük bir Gaflettir.
Kitabını, Yaşamında / İbadetlerinde Ana dilde okumaya engel olmak…! Anlamaya dolayısı ile Düşünmeye, Öğüt-İbret almaya, hatta Doğru İnanmaya / İmana engel olmaktır.

[6]-- Allah, Her Topluma, Kendi içlerinden, “Mesajı Kendi Dilleri ile İleten” Elçiler gönderilmiştir.
** Biz, görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara açık seçik beyanda bulunsun. …. (İbrahim 4)
** Biz, öğüt alırlar diye, Kuran'ı senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık. …. (Duhan/58)
Tevrat ve İncil; Musa’nın ve İsa’nın Toplumunun konuştuğu dille gönderilmiştir. Mutlaka, Arabistan’a uzak coğrafyalara da, aynı şekilde, -Kuran’da İsmen zikredilmeyen- Elçiler ve Mesajlar da gönderilmiştir. Bunların hiç biri Arapça değildi.

[7]-- ** Eğer Kur'ân'ı yabancı bir dille meydana getirseydik, elbette derlerdi ki Ayetleri Arapça olarak açıklansaydı da anlasaydık olmaz mıydı? ...(Fussilet/44)
Eğer, Araplar: “Arapça konuşan bir Topluma, başka dille seslenilir mi...?” Sorusunu sorma hakkına sahipse; Yaratan’ın Mutlak Adaleti gereği tüm Toplumlar aynı hakka sahiptirler. Bu Ayet, bunun Tescilidir. Bu Tescilin ve Anlama Şartının Tek yolu, Arap’lar dışındaki İslam Toplumlarının; Hayatında / İbadetlerinde Kuran’ın Mealini / Çevirisini okumasıdır.

[8]-- Kuran Zordur, Biz Anlayamayız… Şeyhlerimiz /Alimlerimiz … Gerekçeleri? / Bahaneleri?
** Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!
(Kamer/17 22 32 40 Aynı Ayet, bu Surede (4) kez tekrarlanır)
** Biz onu; senin dilinle kolaylaştırdık ki, sakınanları onunla müjdeleyesin, …. uyarasın. (Meryem/97)
Kuran’ı Anlamanın “Zor olduğu” İslam’ı Çıkarları için kullananların; Toplumun hep “Kendilerine Bağlı Kalması” için uydurdukları yalanlarıdır. Bu yalanlara inanmamanın neticesi, Bu Ayetlere İnanmamaktır.
Yaratan’ın Sorusunu Tekrarlayalım...:
-- Fakat düşünen mi var?! Eğer düşünebilseydik;
-- “Bilmediğimiz bir Dille Okursak(!) Kolaylaştırılmış olmasının Fark etmeyeceğini”;
-- “Anlayamayacağımız bir konu üzerine Düşünemeyeceğimizi”; Bilirdik / Anlardık…
Bu Ayetlerin Açık ve Net Sonucu:
-- Kuran’daki Gerçek İslam’ı yaşayabilmek için, “Kitabımızı Anladığımız dille okumak zorundayız...” [8]
-- Kuran’daki İslam’da Kişiler, “Tek-Tek ve Doğrudan Yaratan’a Muhataptır...” Ruhbanlık yoktur...
Peki... Yaşanan(?) İslam’da da Öyle midir...?
Ülkemizde, İrili-Ufaklı, Şefaat dağıtan(?) onlarca Tarikat / Şeyh ve bunlara bağlı Milyonlarca Mürit vardır. [9]
(google’a Tarikat Mürit yazarsanız binlerce, Akıl / Mantık dışı “Tarikat / Mürit” Hikayesi bulursunuz.)
Bu Bağ, Nasıl bir bağ...? Sadece Gönül Bağı mı...?
Hayır...! “Kuran Zordur, Biz Anlayamayız” Noktasında kalınmıyorlar. Önünüze konulan ilk kurallar;
-- “Aklını Dergahın Eşiğinde Bırakacaksın...!?”
-- “Mürşidi Olmayanın Mürşidi Şeytandır...!?”
-- “Mürit, Şeyhinin elinde, Yıkayıcısının elindeki cenaze gibi olmalıdır...!”
Önce Aklınızı Sonra Kitabınızı Teslim ediyorsunuz...?
Şeytana teslim olmamak korkusu ile Kendinizi, “Ölü gibi Şeyhin Eline Teslim ediyorsunuz”
-- Bunun daha ötesinde bir Ruhbanlık olabilir mi...?”
-- Neyle Düşüneceksiniz...? Neyi Okuyacaksınız...? Neyi Anlayacaksınız...?
Bir de “Kuran’ı Kolaylaştırdık” diyen Allah’a İftira ediyoruz...!
-- “Hayır... Kuran Anlaşılmaz...!?”
Ve Hatta Yaratan;
** ... Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez. ... (Bakara/185)
** ... O halde Kur'an'dan, kolay geleni okuyun. ... (Müzzemmil/20) (Bu ifade Ayet içinde 2 kez tekrarlanır.)
Dese bile, Allah’ın dediklerine kulaklarımız tıkalı...

[9]-- O (Kur’an), şüphesiz öncekilerin kitaplarında da var. (Şuara/196)
Allah’ın, tüm Toplumlara gönderdiği Elçilerinin Tebliğ ettiği Din, Tek Dindir ve İslam’dır.
Çağlara ve Toplumların ihtiyaçlarına cevap olarak, farklı Mesajların da olması doğaldır.
Başta “Tapılacak Tek İlah’ın, hiçbir Ortağı olmayan Allah olduğunu” bildiren Tevhid İnancı olmak üzere; Ana prensipler; Kuran’daki Ayetlerle “Aynı Anlamı Taşıyan”, fakat Gönderildikleri Toplumun Lisanı ile ifade edilmiş Mesajlardır.
Kuran’daki bu Ayetler -bir anlamda- Öncekilerin Kitaplarındaki O Ayetlerin Arapçaya çevirisidir. Bu durumda Biz, -aynı zamanda- “Önceki Ayetlerin Çevirisini” Okuyoruz.
Bu Açıdan bakıldığında; İmamı Azam’ın, “Kuran, Lafız değil Anlamdır” görüşünün [k9.94] doğruluğu daha açık olarak görülür. “Namazda Fatiha’nın Çevirisi Okunamaz!” Görüşün Gerekçesi(?) olan; “Kuran’ın Çevirisi Kuran değildir(?)” [k9.132] Görüşünü de bu açıdan değerlendirilmesi gerekir.

[10]-- ** Ey iman etmiş kişiler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, .... salâta / Namaza yaklaşmayın... (Nisa 43) [10]
Ayetin değerlendirilmesinde, -bence- önemli olan nokta;
-- Salât’a / Namaz’a yaklaşma Yasağının Nedeni olan, “Ne söylediğinin bilincinde olmamak”;
Acaba, Sadece, -İçki ya da benzeri şeylerle- Sarhoş olmakla mı Sınırlıdır...?
-- “Ne Söylediğini bilmek; “Söylenen şeyin Anlamını bilmektir”
Kişinin, sarhoş olmadığını, hatta ezberini “Anlamı bozulmayacak kadar” Hatasız okuduğunu varsayalım; Bu Kişinin, Ne Söylediğini bildiğini iddia edebilir misiniz? Yani, “Eraeyt-ellezii yükezzibü bi-d-Diin” derken, bunun anlamının: “Dini Yalan sayanı gördün mü?/ Düşünebiliyor musun?” demek olduğunu bilmiyorsa, “Ne Söylediğini biliyor” diyebilir misiniz? Bir ifadeyi hatasız okumak, “Ne Söylediğimizi bilmek” demek değildir. Ancak “Ağzımızdan çıkanın farkında olmak” olabilir.
Bizim “Olmazsa Olmaz” Kabul ettiğimiz, “Arapça Okumak yani Anlamadığın bir Dille Ezbere Okumak” Kuran’a göre, Namaza Yaklaşmama Yasağının da Gerekçesidir.

[11]-- ** Vay hallerine o namaz kılanların. Namazlarından gaflet içindedir onlar!
Riyaya sapanlardır onlar/gösteriş yaparlar. (Maun 4-6)
Evet… Ayetlerin asıl hedefi, “İslam’ı Çıkarı için kullananlardır” Onlar, Genelde İslam’a, Özelde Namaza bir değer vermezler. Fakat Çıkarlarının sürmesi için, “İyi Müslüman(?) görünmeleri” gerekiyor. Toplumu Aldatmak için, Gösteriş yaparlar, Namaz kılarlar…
Fakat, “Gaflet İçinde Olma” Tanımına daha Genel bir açıdan bakıldığında, Kişi, Söylediklerine bağlı bir Eylem yapıyorsa, Eylemini Özenle yapma çabasında dahi olsa, Söylediğinin anlamını bilmiyorsa, Söylediklerinden de, yaptıklarından Gaflet içindedir. Yapılan Eylemin “Namaz” olması bu kuralı değiştirmez
Bunun doğal sonucu olarak; Toplumun büyük çoğunluğunun, “Anlamını bilmeden Ezbere okuduğu(?)” ifadelerle yaptığı İbadetlerinden, kıldığı Namazlarından Gaflet İçinde “Olmadığını” Söyleyebilir misiniz?

Genelde Kuran’ı, Özelde, İbadetlerinde okuduğu Sure ve Ayetleri Çevirilerinden okuyanlar, Kitaplarından çok şey öğreneceklerdir. Kişinin, Namazında, Maun Suresinin Mealini okuduğunu düşünün? İbadetini, önceden rutin bir alışkanlık olarak yapıyor olsa da, Maun Suresi onu bu gafletinden çekip alacaktır.

Dini Çıkarı için kullananlar açısından – diğer Ayetlerinde zikredilen belirtilerle birlikte- Bu “Gafletin İçinde olmanın” Dünyadaki yaptırımı, “Dini Yalan Sayanlardan olduğunun” Tescil edilmesidir. Yani, Dini Açıktan İnkar etmenin altında bir seviye…!
Çıkar Hesabında olmadıkları halde, Aldatıldıkları için, İbadetlerini, “Anlamını bilmeden Ezbere okuduğu” ifadelerle yapanların “Dini Yalan Saydığını” söyleyemeyiz. Fakat Herkesin Tek-Tek ve Doğrudan Yaratan’a Muhatap olduğu İslam’da “Bunun Gaflet olmadığını da” Söylenemez.
[12]-- [Anlamadan Okumak] Şeytanın Aldatma / Saptırma Metotlarından biridir.
Evet… Anlamadan okumak, Sadece “Söylediğinden / Yaptığından Gaflet içinde olmak” değildir. Aynı zamanda, “Yalan / Kuruntu / Hurafe / Zan…” la birlikte, Şeytan’ın “Aldatma / Saptırma” Metodudur.[k9.129]
** (Şeytan) Yemin olsun, onları saptıracağım, onları kuruntulara / hurafelere / anlamını bilmeden okumaya mutlaka iteceğim. Onlara mutlaka emir vereceğim …. (Nisa 119)
** … Ancak siz kendinizi yaktınız, bekleyip durdunuz, şüphe ettiniz, hayal ve kuruntular / hurafeler / anlamını bilmeden okuyuşlar sizi aldattı; (Hadid 14)
Araplar dışında kalan İslam Toplumlarına; Zulümlere katlanmaları ve daha rahat sömürebilmek için; yapılan en büyük kötülüklerden biriside, “Anlamadan okumaya / Şeytan Tuzağına” Mahkum edilmeleridir. Bu Kötülük, Emevilerden itibaren, Bilinçli olarak ve artan bir ivme ile yapılmıştır.

İslam’ı Çıkarı için kullananların büyük bir güçle karşı çıkmaları nedeni ile, Toplumun bundan kurtarılması İmkansıza Yakın Zordur. Bu engeli yok saysanız dahi, bu hatadan dönmek, Toplumun uzun yıllarını alacaktır.

[13]-- Arapça ve Hiçbir Dil Kutsal değildir. Ve Arapça okumanın hiçbir artı fazileti yoktur.
Arapçaya “Kutsallık Kılıfı” giydirilerek, “Anlamın Kutsallığı” örtülmüş, Anlamı aktaran Araç öne alınmıştır.
Farsçaya “Kutsallık Kılıfı” giydirilerek, Selmani Farisi kötülenmeden(!) Kuran’ın başka dillere çevirisi kötülenmiştir.
-- "Şayet bir kimse, Arapça dışında bir dil konuşursa bu caizdir. O bu dili konuşmakla günah işlememiştir.” [k9.111,125] Bu İfadede, İslam adına(!?) verilen Fetvanın Saçmalığının Mantıksızlığının boyutlarını görebiliriz. Üstelik bu Fetva(!?) ile, Mevali diye aşağılanan, Arap olmayan toplumlara, Lütufta(?) bulunmuş oluyorlar.
Siyasal Güçler ve Din Adamları(?); Ortak Sıfatları ile; “Dini Çıkarı İçin Kullananlar”; Uydurma Hadisler…vb. gibi diğer etkili Silahları ile birlikte, Kutsallık Kılıfı Silahını da kullanarak; Adam Yerine Koymadıkları Toplumu, Uyutup arkalarına almayı ve Sömürmeyi hep başarmışlardır. Görülen o ki, bu Soygun daha asırlarca devam edecektir.

[14]-- Kuran’da: “Namazda Kuran Okuyun” Anlamında Açık bir Hüküm yoktur.
Yani, Namazda “Mutlaka Kuran Okumak” Şartı yoktur.
[Fıkıh Hükümleri …]Ara Başlığında görüldüğü gibi, Peygamberimizin Uygulamasına göre, “Kuran Okunmadan da Namaz Kılınabiliyor” Bu ifade, “Kuran okumadan Namaz kılma” Fikrinin Tercih edilmesideğildir. Fakat İbadetlerde okunacak olan, Meal’in / Çevirinin, “Orijinalinin, Bire-bir / Tam karşılığı olması gerekir” Şartının olmadığının ruhsatıdır.
Fatiha Suresi gibi, “Güzel bir Yakarışı / Duayı ...” İhlas Suresi gibi, “Tevhidin en Güzel Anlatımını...” Felak ve Nas Sureleri gibi, “Yaratan’a Sığınmanın en Güzel Anlatımını...” Asr Suresi gibi, “İnsanın, Zarardan / Gafletten Kurtulmasının özlü Formülünü…” Maun Suresi gibi, “Dine Saygının, Namazın / İbadetin öz eleştirisini, Vicdan muhasebesini ...” Başka bir İfade ve Dua ile Veremeyiz / Yapamayız.
(Tabii, Namazda özenle okunacak daha pek çok Sure / Ayet vardır.)

[15]-- İbadetin, Bir Dua ve İbadet olarak Namazın [Ana Rüknü]:
Kişinin, “Yaratan’ının Huzurunda, O’na Teslim olduğunu... Söyledikleri ve Okudukları ile O’na doğrudan hitap ettiğini... -yapabildiğince- Tüm Benliği ile Söylemesidir / Duyabilmesidir.”
Bu “Ana Rüknün” Olmazsa olmaz Tek Şartı; Söylediğini / Okuduğunu Anlamaktır. Bunun da tek Formülü, Ayetlerin Ana Dilindeki Çevirisini / Mealini okumaktır.

[16]-- Bilmediğin Bir Dili [Ezbere Hatasız Okumak] Mümkün mü…?
Bir Yabancı Dili, Bilmeden Ezbere Okumak bir yana, Yıllarınızı verip öğrendikten yıllarca sonra Aksanınızdaki farklılıklar göze çarpabiliyor. Arapçayı öğrenmek, (Yeterli Sesli Harflerin olmaması nedeniyle; aynı yazılışın değişik okunma gibi durumları dışında) Gramer olarak, İngilizceyi – Fransızcayı öğrenmekten daha zor olmayabilir. Fakat Elifba’daki (peltekSe Ha Hı Sad Dgat Tı Zı Ayn Gayn Kaf Nun ...) gibi harflerin söylenişlerinde verdikleri Sesler Türkçe de ve -bildiğim kadarı ile- Arapça dışındaki dillerin alfabelerinde yoktur. Bu aynı zamanda gırtlak yapısına / yaratılışa bağlı bir olgudur. Bu bakımdan “Arapça konuşma Aksanının” diğer yabancı dillerden daha zor, hatalı konuşma olasılığının daha yüksek olduğu söylenebilir.

Konumuz açısından önemli olan, Anlamadan Papağan gibi ezberleyerek “Ezbere Okuyan, Doğrusu: Okuduğunu zanneden” büyük çoğunluğun durumudur. Uzun süre eğitim almayanlar bu sesleri kolay-kolay söyleyemezler. Ayrıca, yaklaşık sesler veren, (Elif/Ayn Te/Tı peltek Se/Sin/Sad Ha/Hı/He Kaf/Kef Zal/Ze/Zı) gibi harflerin biri-biri ile ve Türkçedeki bunlara yakın sesler veren harflerle daima karıştırılması ihtimali söz konusudur. “Gülfalla... Elamdürülla...” gibi fahiş hataları bir yana bırakalım(!), Bu Harflerin geçtiği kelimelerin, Anlam bozulmayacak kadar doğru söylenmesi İmkansıza yakın zordur..

[17]-- Bu harfleri Söyleyememenin ya da Yanlış söylemenin Neticesini Düşünebiliyor muyuz?
Bir Harfinin dahi Yanlış Okunmanın neticesi “Kelimenin Anlamının Bozulmasıdır”
Bu “Anlam Bozulmanın” Neticeleri Ne(ler) olabilir:
a- Kelime, anlamsız bir ses ya da ses gurubuna dönüşecektir. (Türkçe de: Çuval yerine Çoval demek gibi)
b- Tamamen başka anlam veren bir kelimeye dönüşecektir. (Türkçe de: Kuyu yerine Kutu demek gibi)
c- Tamamen Ters anlam veren bir kelimeye dönüşecektir. (Türkçe de: Beyaz yerine Siyah demek gibi)
Bir Harfin yanlış okunması; Bu Kelimenin ve içinde olduğu Cümlenin Anlamının Bozulması demektir. –Fıkıh Hükümlerine göre- Namazın Geçerli olmaması için Yeterli bir Nedendir

Toplumumuzda Büyük çoğunluk, Namazını, Fatiha ve -yanlış olarak “Namaz Sureleri” denilen- kısa surelerle kılar. Bunlar, Resmi Sıralamaya göre: 1.Sıradaki Fatiha ve 105-114. Sıralardaki 10 suredir.
Bu 11 Surede, yukarıda zikredilen “Zor Harfler”: 125 Kelimede 162 Kez geçmektedir. [11]
Kişinin, Bir Rekatta Fatiha ve bir kısa Sure okuduğu düşünülürse, ortalama 42 Zor Harf / 31 Zor harfli Kelime okumuş oluyor. Bu Tablo, Yapılacak Hatanın, “Bir Harf ve Bir Kelimede Kalmayacağının” Açık Göstergesidir.

Bu Ne Demektir…?
Önce; Basit bir örnek üzerinde düşünelim. Çok Sayıp-Sevdiğiniz bir büyüğümüze, “Sevginizi - Saygınızı arz edeceksiniz.” BunuBilmediğiniz bir Dille, Ezbere Okuyarak yapıyorsunuz. Aksan bozuklukları bir yana, Söylemeniz gereken Kelimelerden –en az yüzde 20’sini- Anlamsız Sesler veya Değişik ya da Ters Anlamlı Kelimeler olarak Söylüyorsunuz. Sayıp-Sevdiğiniz kişi önünde düştüğünüz Komikliği Düşünebilir misiniz?.
Gerçeğe dönelim…
İbadet yapmak Niyeti ile, Yaratan’ın Huzurunda duruyoruz! O’na Hitap ederken; O’nun Ayetlerini Okuyoruz diye; Anlamsız sesler çıkarıyoruz… Ayetlerde Söylenenlerle İlgisiz, Hatta Söylenenlerle Ters Anlamlarda Kelimeler Söylüyoruz… Yapılan hata verilen örnekle kıyas kabul etmeyen boyutlardadır.
Buyurun! Okunanın “Kuran olduğunu” Yapılanın da “İbadet Olduğunu” Söyleyin.

[18]-- Bilmediğimiz / Anlamadığımız bir Dili Ezbere Hatasız Okuduğumuzu varsayalım.
Buna rağmen, 15. Maddede Tanımlanan “Ana Rüknün” yerine getirildiğini Kimse iddia edemez.
Büyük Çoğunluğun, 17. 18. maddelerde açıklanan Hatalarla iç-içe yaşadığı da dikkate alındığında;
-- “Bilmediğin / Anlamadığın bir Dille İbadet yapmanın daha İyi olduğu” Nasıl Savunulabilir…?
O zaman, bu Ana Rüknün ve Kuran’ı –tanınmayacak kadar da olsa- Hatalı Okumanın Önemli olmadığını(!?) Savunmak durumunda kalırız. Bunun Anlamı; “Arapça Niyeti ile Ne Okursan oku” Namazını onunla kılman daha iyidir Mantıksızlığıdır.

[19]-- Ezber okumada; “Dil, Otomatiğe bağlanmıştır.” Bir taraftan ezberini okurken; Zihin tamamen başka dünyalarda gezebilir. Bu durum, -belki- sadece okumayı biraz yavaşlatabilir.
Fakat, Kişi, “Yaratan’a Arz’ını” Ana Dili ile Yapıyorsa...? ve “Ana Rüknü” yerine getirmek niyeti ile ibadete başlamışsa...? Düşüncesi, “Söylediklerinin Anlamını Takip etmek / Yaşamak” olacaktır. Bu durumda, ya başka bir şey düşünemeyecek, ya da -düşünürse- okumaya devam edemeyecektir. Yani, yanlış yola saptığını hemen görerek rotayı düzeltebilecektir. Bilmediği Dille / Ezbere okurken, yanlış yola saptığını görme olanağı yoktur.
Netice: “Ana Rüknü yerine getirebilmek, Ana Dilde Okumaya bağlıdır.” Diyebiliriz.

[20]-- Peygamberimizin Tebliğini; “Normal Konuşma Dili ile yaptığına” inanıyorum.
Yeterli tarihi bir bilgim yok. Fakat bu gün bildiğimiz “Kuran Okuma Kıraati ile” tebliğ ettiğini düşünemiyorum. Bir Surenin-Ayetin Çevirisini, Karşınızdaki(ler)e ya da Yaratan’a karşı, aynı kıraatle söylediğinizi düşünün? Olabilir diyebiliyor musunuz?
Bu Müzikleştirerek okumak, Anlamadan ezberlemeye bir kolaylık ve Düşünmeden Dinlemede bir rahatlık sağlaması açısından tercih edilmiş olabilir.

[21]-- Ayetlerin Arapça aslını okuyalım fakat okurken Anlamlarını düşünelim...!
Bu durumda, yukarıda açıklanan olumsuzluklardan arındığımızı söyleyemeyiz. Fakat “Zinhar Olamaz” görüşüne göre daha ileri bir düşüncedir. Kemikleşmiş mevcut durumdan, geçişin “Hemen Mümkün olmadığını” düşünenler için Bir “Geçiş Süreci” de olabilir. Devamlı uygulanması düşünüldüğünde, Olumsuz yönlerini görebilmemiz gerekiyor.
Bu durumda; Ayetlerin “Anlamlarının” Ezberlenmesininyanında, birde: “Arapça – Türkçe eşleştirilmesi” ezberlenecek. Yani, Hangi Arapça ifadenin karşılığının hangi Türkçe ifade olduğu da ezberlenecek...
Yetmedi; Arapça ifadeyi söylerken, Türkçe karşılığını, yani “Söylenenden başka şeyi” Düşünülecek...!
Bunun, çok ciddi bir Yetenek gerektiren büyük zorluğu bir yana; bu durumda, İbadetin Ana Rüknünü de yerine getiremeyiz.

Konuyu daha Detaylı Analiz etmeye çalışalım.
Bildiğiniz Dilin Bir sözcüğüne ne Anlam yüklenilmişse; söyleniş şekli Farklı da olsa, Söyleyen açısından, İfade edilen; O Ses(ler)e Kafasında “Yüklediği Anlamdır.” Örneğin, Sizin (Soğuk) sözcüğüne yüklediğimiz anlamı, bazıları (Sovuk) sözcüğüne yüklüyorsa, Söylenilen sözcük hangisi olursa olsun, ifade edilen ona yüklenilen ortak anlamdır.
Kuran’ın değişik Arapça kıraatlerle okunabilmesi de bu anlamdadır.
Fakat Bilmediğiniz dilde; Hafızanız çok güçlü de olsa, Her Kelimenin Anlamını ezberleyip Orijinalini söylerken Kelimenin “Anlamını düşüneyim” diyemezsiniz. Arapça ve Türkçedeki Sözcük dizilişleri çok farklı olduğundan ortaya Anlamsız bir ifade çıkar. Onun için, Anlam Yükleme “Sözcük grubu / Cümle” bazında yapılacaktır. Anlamını bilmeden, Ezbere okuduğunuz “Cümleye” bildiğiniz Dildeki Güvendiğiniz bir Çeviriden ezberlediğiniz “Anlamını” Yükleyeceksiniz. Örnekleyelim. “İyyake nağbudu ve iyyake nesteîn. (Fatiha/5)” diyeceksiniz fakat Ben, “Yalnız sana Kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz ” dedim diye düşüneceksiniz.
Bu noktada karşılaşacağımız durumlar:
a-- Okuma Hatasızdır.
Evet… Kişi, Ben “Şunu dedim” diye Düşündüğü “Anlamı” Söylemiş olur.
Fakat Arapça Okumasının nedeni olan; “Kuran’ın Çevirisi Kuran değildir!” kabulüne göre, “Okunan İfade, Düşünülen Anlamın karşılığı değildir.” Bu Kabul ve “Şunu dedim” Düşünceleri arasında açık bir Çelişki vardır. Ve.. İbadetin özü olan Ana Rüknü tam olarak yerine getirilemiyor.
Neden doğrudan “Düşündüğümüz / Anlamını bildiğimiz ifadeyi” Okumayalım?
b-- Okuma Hatalıdır. Arapça metin; Anlamsız hale gelecek ya da Orijinalinden Farklı bir Anlamlı ifade edecek şekilde okunuyor.(madde 17) Ben “Şunu dedim” diye Düşünülen “Anlam” doğru ifadenin anlamıdır. Söylenen ifadenin Anlamı değildir.
Bu, Çelişkinin de çok ötesinde bir durumdur. Kişi Ayrıca;
-- Hatalı Okuduğunun farkında değildir. Yaptığı Hatanın da Bilincinde olamaz.
-- Hatalı Okuduğunun farkındadır. Nasıl Ben “Şunu dedim” diye Düşünebilir?
-- Hatalı Okuduğunun farkındadır. Fakat Düşündüğü Doğru Anlamı Okuduğu Hatalı İfadenin karşılığı olarak kabul ediyor…! Önce kendisini aldatıyor. Sonrasını anlatmaya gerek var mı?

Neresinden bakarsanız bakın, bir çıkmaz söz konusudur. Buna rağmen, bu Aldanmaları / Aldatmaları bilerek ya da bilmeden bazen bu yolu tercih ediyoruz.

[22]-- İlahiyatçılara Çağrı: Önemli bir Tez Konusu... Ve hatta Ağır bir Vicdani Yükümlülük...!
İlmi kıstaslara uyarak, özel eğitim görmemiş -en az- 50 Denek seçilecek. Bu Deneklere, Namazda çok okunan Sureler (Resmi Sıralamaya göre: 1.Sıradaki Fatiha ve 105-114. Sıradaki 10 –toplam11- sureyi) okutulup kayda alınacak. Sonra, bu kayıtların Arapça Dilbilgisi ve Telaffuz kurallarına göre, Tek-tek Çözümünü yapılacak.
Her Denek için bir Liste hazırlanacak. Her Listede:
16. 17. Maddede zikredilen “Zor Harfler” dediğimiz harflerin geçtiği, bu 11 Suredeki 125 kelimenin Orijinali, okunuş sırasına göre, (1.sütuna), Doğru Anlamı (2.sütuna) yazılacak.
Doğru Okunan Kelimeler için bir işlem yapılmasına gerek yoktur.
Anlamı değişecek şekilde Yanlış Okuma durumunda:
-- Anlamsız ses ya da ses gurubu durumuna dönüşen Kelimelerin yerine (3.sütuna) “xxx” konulacaktır.
-- Değişik bir anlam alan kelimelerde; Hatalı Söylenişi (4.sütuna), yeni Anlamı (5.sütuna) yazılacaktır.
-- Ters bir anlam alan kelimelerde; Hatalı Söylenişi (6.sütuna), yeni Anlamı (7.sütuna) yazılacaktır.
-- Bu Liste, her türlü karşılaştırma yapılabilecek şekilde (Excel Tabloları) halinde düzenlenecektir.
-- Bu Tablolara uyularak; 50 deneğin okuduğu (50x11=550) Metnin Çevirisi(!) yapılacaktır.
(Yaklaşık olanlar birleştirilip sayı azaltılabilir.)
-- Çevirilerde; Anlamsız hale gelen Kelimelerin yerine yine “xxx” konulacak; Anlamı değişen kelimelerin yerine “Yeni Anlamları” yazılacaktır.

Ortaya Çıkan Tablo…!? Bu Konunun Objektif bir Röntgenidir.
İbadetlerde, “Sure ve Ayetlerin Arapça okunması Şarttır” diyen İlahiyatçılarımıza Sesleniyorum.
“Hodri Meydan…! İlmi Onurunuzla bu Tabloyu koyun ortaya…”
Eğer; “Yanlış Okumalardan dolayı Kelimelerin Anlamlarının Bozulmadığı” Sağlıklı bir Tablo çıkarsa(?) Yukarıda, bu Gerekçeye dayanan iddialarımızı çürütmüş olacaksınız. Ve “Bilinçsizliğe, Toplumu Aldatmaya, Gerçekleri Örtmeye” dayanan başarılarınızın(!?) yanında gerçek bir başarı kazanmış olacaksınız!
-- Bu İddiada olanlar; Kesinlikle Sağlıklı bir Tablo çıkmayacağını bilirler ve bu cesareti gösteremezler.
-- Fakat Bu Davaya İnanan İlahiyatçı(ları)mız, bu Tabloyu Toplumun önüne koyabilirlerse; İslam’ı Çıkarı için kullananların ve Bilinçsiz “Din Adamlarının(?)” Suratlarına “Gerçeğin Şamarını” çarpmış; İslam’a ve Topluma çok büyük hizmet yapmış olacaklardır.
-- Yaratan’ın huzurunda; Ne dediğini Anlamadan; “Anlamsız / O’nun söylediği ile ilgisiz / O’nun söylediğinin Zıttı şeyler” söylemenin Kuran Okumak olmadığı;
-- Böyle bir Okuma(?) ile İbadet Yapılamayacağı;
-- İbadetin “Ana Rüknünün”, Kuran’ın Anladığın bir Dilde Çevirisini Okuyarak yerine getirilebileceği;
Aksi iddia edilemeyecek bir şekilde ortaya konulmuş olacaktır.

İçinde bulunduğumuz Durumun Korkunçluğunu / Zavallılığını Düşünebiliyor muyuz...!??
Asırların Çıkar için Dayatması / İhmali / Vurdum duymazlığı / İhaneti...!?
Ve, Dini Tepe Noktada Temsil edenlerin; “İslam’a Hizmet” yerine; “Çıkarlarına, Makamlarına, Kendilerini o makamlara getiren Siyasi İradenin Çıkarlarına... Hizmeti...”
(Dini Tepe Noktada Temsil edenlerin, Yaptıkları / Yapmadıkları... Hizmetleri / Kötülükleri... başlı başına bir Yazı -hatta Kitap- konusudur.)

[23]-- “Atalarımızdan Böyle Gördük / Atalarımız Böyle Diyor” dan Başka Düşüncelere açık olanlara, son sorularımızı sunalım, son sözlerimizi söyleyelim.
Önce anımsayalım; Hz. İbrahim’den… / Musa’dan / İsa’dan sonra İslam erozyona uğradı. Peygamberimiz geldiğinde, bu Düşüncede olanlara, “Atalarımızdan Böyle Gördük” Cevabını verenlere Kuran’ın verdiği sıfat: “Müşrikler”dir. Peygamberimizden sonra İslam’da yaşanan Erozyonun / Kuran’dan sapmanın daha fazla olduğu kanısındayım. Siz “Daha Az” olduğunu söyleyebilir misiniz?
-- Aynı düşüncede olanlara / Aynı Cevabı verenlere bu gün Ne Denilebilir?
Kolay olanı Kuran’ın dediğini tekrarıdır. Doğrusu: Bunun Takdiri Yaratan’a aittir.

Fakat, Kuran’ın, “Aklınızı kullanmaz mısınız...? / Düşünmez misiniz...? ...” Sorularına ve “Düşünün... / Aklınızı Kullanın ...” Emirlerine Muhatap olduğumuz Düşüncesinde isek...? Yukarıda yazılan Nedenlerin tümünü göz önüne alarak Ve Tekrar Düşünerek, Aşağıdaki Sorulara, Aklımızın / Mantığımızın verdiği Cevaba “Sahip Çıkmak” durumundayız...

Namazı / İbadeti;
-- Anlamını bilmeden, ezbere okuduğumuz Arapça ile yapmak mı...?
-- Kuran’ın “Ana Dildeki Çevirisini” Okuyarak yapmak mı...? / Kılmak mı...?
Daha İyidir / Daha Doğrudur...?

Yukarıda yazılan Nedenlerden, sadece birini yeniden tekrar anımsatmak istiyorum.
-- İbadetin, Bir İbadet ve Dua olarak Namazın “Ana Rüknü”:
Kişinin, “Yaratan’ının Huzurunda, O’na Teslim olduğunu... Söyledikleri ve Okudukları ile O’na doğrudan hitap ettiğini... -yapabildiğince- Tüm Benliği ile Söylemesidir / Duyabilmesidir.” Demiştik.
-- (Hatasız da okunsa) Anlamını Bilmeden / Ezbere okunan ifadelerle bu Ana Rüknün yerine getirilmesi olanaksızdır. Bu, hiç bir şekilde küçümsenemeyecek bir noksanlıktır.
-- Ya birde doğru okunamıyorsa...? Ki, ezici bir çoğunluk bu durumdadır. (17. madde de yazılanları anımsayalım)
Yaratan’ımızın huzurunda, “Ayetlerini Okuyarak İbadet yaptığımızı” zannederken... O’na karşı:
-- Anlamsız Sesler çıkarıyoruz... ya da,
-- O’nun söylediğinden başka şeyler söylüyoruz... dahası, belki de,
-- O’nun söylediğinin tam tersi şeyler söylüyoruz...!?

Bu Son sorulara;
“-- İbadetlerimizde, Ayetleri, Ezbere, Anlamını bilmediğimiz bir Dille okuyarak yapmak Daha Doğrudur...!”
Cevabını verebilenlere Başka bir diyeceğimiz yoktur...
“-- Evet, İbadetimizi Ana Dilimizle yapmamız Daha Doğrudur...!”
Cevabını verenlere son sözlerimiz;:
Bu noktadan sonra, “Cevaplanması gereken, Başka Sorular da vardır.”

[24]-- Sorulmayan Sorular… Verilmeyen Cevaplar.
Başlarken; […bazı sorular ortaya konularak cevapları aranacaktır. Amacımız, konu ile ilgilenenlerin, bu Sorulara kendi cevaplarını vermesi, Bizim Cevaplarımızı eleştirmesi ve yeni Sorular Ortaya koymasıdır.
Bu Metotla, Konu her yönü ile İrdelenmiş ve Aydınlatılmış olacaktır…] demiştik.
-- Yazımızda geçen Soru ve Cevaplarından, Benimsedikleriniz / Benimsemedikleriniz olabilir.
-- Sizin Sorduğunuz; Cevabını verdiğiniz ya da aradığınız sorular da olmalıdır.
Bunlara kaldığımız noktadan [Yorumlarınızı Yazarak] Devam edebiliriz. Katkıda bulunabilirsiniz.

Dünyadaki Tüm İslam Toplumları “Geri Kalmış” Toplumlardır. Bunun Nedeni…?
Bence İki olasılık söz konusudur.
1-- Ya İslam Geri bir Dindir.
2-- Ya da İslam adına yaşadığımız Gerçek İslam değildir.
Sizce 3. Bir olasılık var mıdır? Varsa Nedir?
-- “İslam Geri bir Dindir.” Kanısında olan bir Kişi, Geri olarak görmediği bir Dini ya da Deistliği seçmelidir.
-- “Yaşadığımız İslam, Kuran’daki Gerçek İslam değildir.” Düşüncesindeyim. Din olarak, Asırlardır “Uyutma ve Sömürme Aracı olarak kullanılan” Kuralların, Kurandaki Gerçek İslam’la bir ilgisi yoktur. Aynı Düşüncede olan tüm Kuran İnanırlarının “Gerçek İslam’a dönülmesi için” elinden geleni yapması, bir Vicdan ve İman borcudur. Elimden geldiğince bunu yapma çabasındayım.

-- Başlangıçtan itibaren, İslam Toplumları, Dinlerini “Ana Dilleri ile Yaşayabilselerdi?” Yaşam Seviyeleri, bu günkü durumlarına göre Nasıl Olurdu?
Bu Sorunun Gerçek Cevabı, birçok Analizden / Tahlilden sonra verilebilir.
Benim Kanım;
-- Bu ortamda; “Uydurma Hadisler” gibi Tümörler de yaşama imkanı bulamazlardı… Ve
-- İslam Toplumları, Dünyanın Lider Devletleri olurlardı.

Saygılarımla

BAZI KAYNAKLAR:
[k1] Kuran’ı Kerim Çevirileri: Değişik Çeviriler.
[k2] MÜFREDAT / Kuran Anlamları Sözlüğü / R. el İSFEHANİ / Pınar Y. - 2007
[k3] KUR’AN-I KERİM LUGATI / Terc. Mahmut ÇANGA / Timaş Y. -1989
[k4] T. KUR’AN – İŞTE KUR’AN / Hakkı YILMAZ / İşaret Y. / 11 Cilt - 1.Baskı – 2007-2010
[k5] H.YILMAZ, SALAT ve NAMAZ Makalesi:
İste Kuran - Salât ve Namaz
[k6] KUR’AN’IN TEMEL KAVRAMLARI / Y. N. ÖZTÜRK / Yeni Boyut Y. 3.Baskı -1994
[k7] KUR’AN’DAKİ İSLAM / Y. N. ÖZTÜRK / Yeni Boyut Y. 7.Baskı -1994
[k8] İSLAM NASIL YOZLAŞTIRILDI / Y. N. ÖZTÜRK / Yeni Boyut Y. 2.Baskı -2000
[k9] ANA DİLDE İBADET MESELESİ / Y. N. ÖZTÜRK / Yeni Boyut Y. 7.Baskı -2002

DİPNOTLAR:
[1] EVET, “HÜKÜM ALLAHINDIR”… FAKAT…
EVET,

[2] Süleyman Ateşin bir eserinde okuduğum yaşanmış bir olay (Hatırladığım kadarı ile)
Adam, “Az bilinen Arapça Dualara tutkun” Tanıdığı bir hocaya ısrar ediyor. O da başından savabilmek için, “Allah’ım Beni, Büyük Dağın Büyük Ayısı Yap ” Anlamına gelen, “Başka Hiç Kimsenin Bilmediği” bir “Arapça Dua(!)” yazıp veriyor. Adam bu özel duayı yıllarca okuyor. Arapça bilen bir Misafirinin olduğu gün Sesli okurken Misafir kendini tutamıyor, Gülüyor. –Devamı var: Adam yazan Hocanın peşine düşüyor...-

[3] Miraçta, Peygamberimizle Allah’ı Yüz-yüze konuştururlar: Daha Sağlam(!) gerekçe de olamaz...
Peygamberimiz : Dil ile, beden ile, ve mal ile yapılan kulluklar Allah içindir.
Allah : Sana Selâm olsun Ey Peygamber Allah’ın Rahmeti Ve Bereketleri Senin Üzerine Olsun.
Peygamberimiz : Selâm, bizim ve Allah’ın salih kulları üzerine olsun.
Cebrail ve Melekler : Şahadet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur. Yine şahadet ederim ki Muhammed Allah’ın resulüdür. Derler.

[4] Hakkı YILMAZ’a göre, “Ayetteki salât, Namaz değildir” Benim kanım; Salat’ın çok geniş anlam yelpazesi içinde, bir “Dua / Yakarış” olan Namaz’ı da kapsamakla birlikte öncelikle, Topluma, “Maddi-Manevi tüm Desteklerin verilerek,” el birliği ile İleri bir Yaşam seviyesine ulaştırılmasıdır.

[5] Hutbe’nin; “Sonradan Namazın Önüne alınmadığı” İddiaları da var.
S.Ateş’e göre “Namazdan önceye alındığına dair” kesin delil yok.
Cuma hutbesi namazdan nce okunur | GAZETE VATAN
A. Bayındır “Kesinlikle Hayır” diyor.
http://www.fetva.net/goruntulu-fetva...mi-okurdu.html
Gerekçesi, (Cuma 10) “... Salât gerçekleştirildiğinde hemen yeryüzünde dağılın …” ifadesinden “Namaz
Hutbeden sonradır” Anlamı çıkarıyor. Burada, Salat’ın sadece Namaz anlamında olmaması yanında “Allah’ın Zikrinden” de bahsedilir. Salat ve “Allah’ın Zikri” bir bütündür. Ayeti, bu “Bütünün tamamlanmasından sonra“ olarak anlamak daha uygundur.
“Ve onlar bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman ona gittiler ve seni ayakta bıraktılar. …” (Cuma 11) “Namaz Hutbe’den Öncedir” dediğimizde, Ashabın, ya Namazı beklemeden ya da Namazı yarıda keserek “… Eğlenceye Gittiklerini …” kabul etmemiz gerekiyor. Olabilir mi?
Madalyonun öteki yüzü…? Emeviler döneminde, Hutbe’de, Hz. Ali ve Ehli Beyt’e, “Lanet / Hakaret Okunmamış mıdır?” Okunmuşsa, -bilhassa ilk yıllarda- Ashap, Tepki vermeden Memnuniyetle(?) dinlemiş midir? Göstermişse, Bu Tepki “Namazdan Sonra, Hutbe’yi dinlemeden gitmek” olamaz mı? Bu Tepkiyi Muaviye ya da ardılları “Hoş Görü” ile karşılayabilirler mi? Tedbir olarak, “Hutbe’yi Öne almayı” düşünmeyecek kadar, İslam’a Saygılı mıdırlar?

[6] İslam’ın ilk yıllarındaki durum, “Fıkıh Hükümleri…” ara başlığında açıklanmıştı. Yakın geçmişte ve günümüzde;
Karşı Çıkanlar: -- Şeyhülislam(!?) Cumhuriyet düşmanı Mustafa Sabri Efendi. (Kur’an’ın Tercümesi Meselesi) eserinde: “…Ankaralı Mülhidlere onay verilmiş olur” gibi gerekçelerle(?) karşı çıkmış; Mısırlı müfessir Tantavi Cevheri (öl.1940) ve El-Ezher Rektörü A.Mustafa el-Meraği’ye (öl.1942)karşı Savaş(!) vermiştir.[k9.53-54]
-- Gerçek İslam’ın yaşanmasından sorumlu olan Diyanetin durumu Fıkıh Hükümleri…” ara başlığında açıklanmıştı.
-- Tarikatlarla / Cemaatlerle ilgisi olan koca-koca isimlerin durumu hep aynıdır. Bu Kişilerin Ekranlarda: "Neden Türkçe okuyasınız? Arapça okuyun! Anlamanız, anlamını bilmeniz gerekmiyor, hatta anlamını bilmemeniz daha makbuldür…” [k9.127] Şeklinde konuşmalar yapıyorlar.
-- Önceden savunan S.Ateş, Savunanlar için “… Namazla alakası olmayan…” diyebiliyor. Savunurken atıf yaptığınız Hasan el-Basri, Habib el-Acemi; Dahası İ. Azam, S. Farisi “Namazla alakası olmayan” kişiler miydi? [k9.52-53]
-- Gerçek İslam’ın “Kuran’daki İslam” olduğunu savunan; Kuran’a / İslam’a gerçekten büyük hizmetler yapan Y.N. Öztürk bile, 1994’te, “Kıraat Şartınınancak Kuran'ın orijinal metile yerine getirilebileceğine inanmaktayız. … Tercümenin kısa bir süre okunabileceği … Fatiha’yı ve Anlamını ezber zorundadır. Bu şekilde okur anlamını düşünür. … Kuran Ayetleri dışında orijinal metin kaydı asla yoktur.” [k7.582-583] diyebilmiştir. Fakat [k9]’da konunun gerçek savunmasını yapmıştır.
Savunanlar: Mısırlı müfessir Tantavi Cevheri (öl.1940) El-Ezher Rektörü A.Mustafa el-Meraği’ye (öl.1942) Hüseyin Kazım Kadri (öl.1934) Ömer Fevzi Mardin (öl.1953) Adliye Vekili Seyit Bey (öl.1924) Musa Carullah (öl.1949) İ.Hakkı İzmirli (öl.1949) Şerafettin Yaltkaya (öl.1946) [k9.48-51]
Yaşayan İlahiyatçılar: Hüseyin Atay, Yunus Vehbi Yavuz, Hamza Aktan, Z ekeriya Beyaz, Abdullah Manaz [k9.51]
Ve Yaşar Nuri ÖZTÜRK.

[7] Yusuf 2 Duhan 58 Zuhruf 3 Zümer 28 Şura 7 Fussilet 3 Ahkaf 12 Rad 37 Taha 113 İbrahim 4 Nahl 103 Şura 198-199

[8] -- Kuran’ın Orijinalini yüzünden Okuyabilmek,
-- (16. 17.) Maddelerde bahsedilen zor harflerin gerçek seslerini çıkarabilmek için uzun süre uğraşmak.
-- Bir Ayetin dahi anlamını bilmeden Ezberlemek / Hafızlık için yıllarını vermek.
-- Mealini / Çevirisini Okumayı Kuran okumak saymamak; İbadetlerde Okunabileceğini düşünememek...
Bunlar hep Ayrı-ayrı şeylerdir.
-- Kuran’la ilgilenmek niyetinde olan bir Kuran İnanırı, kısa sürede Orijinalini yüzünden Okuyabilir. (Kuran’ı, Doğrudan, ve İbadetlerinde, “Anlayarak, Çevirisinden okuyacağı için” Zor Harflerin seslerini tam verememekte mazur görülebilir.)
-- Bu devirde; Hafız olabilmek için harcayacakları uzun yılları olan bir Kişinin, O Yıllarını “Arapça Öğrenmek” için harcaması daha tutarlı olur. Ve bu durumda Kuran’a daha iyi hizmet edebilir.
-- Bu noktada “Kuran Kurslarını” hatırlamamak olanaksızdır...
Kuran Kurslarını Eleştirmek, Topluma, Hep “Kuran’a Karşı Çıkmak” olarak gösterilmiştir.
Bu durumu ile, “Kuran Kursları her yönü ile Savunulabilir” düşüncesinde olanların, Savunmalarını görmek isterdim...
Ve Yıllardır,Ülkemizde: “İyyake-na’ğbüdü ve İyyake-neste’ıyn” (Fatiha/5) Ayetinin Anlamının: “Yalnız Sana Kulluk eder ve Yalnız Senden Yardım dileriz” olduğundan bile habersiz Kuran kursu çıkışlı İmamlar(!) Önderlik(!) etmişlerdir.
Yazık ki, İlahiyat Mezunlarımızdan, Ayete taban tabana zıt Hadis denen ifadelere dahi; “Uydurma” diyemeyen ve Bu İmamlardan, “Bir adım önde olup olmadıkları şüpheli” olanlar vardır.

[9] 59) TÜRKİYE’NİN TARİKAT HARİTASI : Yeniden Ergenekon Adresinde, Coğrafi dağılıma göre; (20) Tarikatın Ana Kolundan bahsediliyor. Alt kollarda hesaba dahil edildiğinde, yüz’leri bulması sanırım sürpriz olmaz.
http://demotike.blogcu.com/acitsa-da-gercekler/10889027 Adresinde, (45 milyon) Müritten söz ediliyor...!

[10] Hakkı YILNAZ, Ayetin Tahlilinde … Âyette konu edilen "Namaz" değil, "Salât"tır. ..... diyor.
Pek çok Çeviride: Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, .... Namaz’a yaklaşmayın....
Şeklinde, doğrudan Namaz Anlamı verilmiştir. Bu Çevirilerin çoğunda, Salat’a -ve neredeyse (S.L.V) kökünün tüm türevlerine- Namaz Anlamı verilmiştir. Salat’a Sadece Namaz Anlamı vermek, Kuran’a çok dar açıdan bakmaktır.
Burada, Salat ifadesinin, Namaz’ı kapsamadığını söylemek; “Sarhoşken ve Söylediğini bilmeden Namaz kılınabilir” Neticesini verir ki, kabul edilebilir bir durum değildir.
Biz onu ,Akıl erdiresiniz diye Arapça lisanda bir Kuran olarak indirdik.
(Yusuf-2)
Allah kitabını Arapça bir kuran olarak indirmesinin sebebini bu ayette açıklıyor. Arap kavminin, anlayıp akıl erdirebilmeleri için kuran ı Arapça bir lisanda indirdiğini bildirmektedir.Bu Ayetin hükmünün ana vurgusu kur an dır. “Biz onu”, derken Allah kuran ı kast etmektedir ve o Kuran ın içindeki hükümleri ,bilgileri kast etmektedir. Lisanının ise önemli olmadığını ancak anlayabilmeleri ve akledebilmeleri için Arapça bir kuran olarak indirdiğini bildirir.
Eger biz onu başka bir dilde bir kuran yapsaydık onlar mutlaka, “onun ayetleri genişçe açıklanmalı değimliydi? Başka dilde bir kitap; Arap peygamber öyle mi” derlerdi. (fussilet-44)
Allah bu ayette; Kur an-ı Arap kavmine başka bir lisanda indirmiş olsaydık Onlar mutlaka biz bundan bir şey anlamıyoruz, onun ayetleri genişçe açıklanmalı bize iyice bildirilmeli değimliydi diyeceklerini ,bildirmektedir.
Başka lisanda bir kitap ve Arap peygamber öylemi? Böyle olur mu? biz o zaman nasıl anlayacağız diyeceklerdi. Bu ayetlerde de Kuran ın Arapça bir lisanla inmesinin maksadını açıklamaktadır.O dönemde ki inkar edenler, Allah ın ayetleriyle uğraşanlar dediler ki “Eğer bu kuran Allah tan sa ,o zaman ayetler başka bir lisanla (Allah ın kendi lisanıyla veya başka bir lisanla) gelmeli değilmiydi” dediler. Allah da onlara karşı bu ayetleri indirmiştir.Bu ayetlerde de her şey açıktır, önemli olanın lisan olmadığı Arapça bir kuran olarak indirilmesinin sebebini anlamaları için olduğu hükmü çıkmaktadır.Sizler de kendi lisanınız da okumanız için açık işaretleri görmelisiniz.
Böylece biz sana Arapça lisanda bir Kuran vahyettik ki , şehirlerin anası olan Mekke de ve çevresinde bulunanları uyarasın. (şura-7)
“Böylece biz sana Arapça bir kuran vahyettik ki” İfadesini incelerseniz Arapça kelimesi kuran ı niteleyen bir sıfat görevindedir.Arapçayı çok iyi bilenler bunu doğrulayacaklardır.Gerçek vahyedilenin Kuran yani ondaki bilgiler ve hükümler olduğu ve Yöntem ve tercih edilen iletişim aracını Arapça olmasının da Şehirleri anası olan Mekke de ve çevresinde bulunan Arapları uyarması içindir. Çünkü onlar Arapça lisan konuşuyorlar dı, ve din de ancak böyle yayılabilirdi.Önce Mekke ve çevresi , sonra küreselleşen yeni dünya.Bu sebeple dir ki günümüz dünyasının her lisanı Kuran ı kendi lisanıyla okumalıdır. Kuran’ın Arapça yayılması arap yarımadasında arapça konuşulması nedeniyle yayılmanın ilk basamağıdır. Diğer lisanla bu gelenegi sürdürmelidir.
Apaçık kitaba andolsun ki , iyice anlayasınız diye biz, onu (o kitabı) Arapça bir kuran yaptık.
(Zuhruf 2-3)
Allah, Kitabı üzerine yemin ediyor.(Apaçık kitaba andolsun ki) Arapların iyice anlamaları için Arapça bir kuran yaptı. Onu başka bir lisanlada yapardı , ancak nasıl anlayıp akıl erdireceklerdi.
Kuran’ın tüm insanlara gelmesiyle onu kendi lisanınızda okumalısınız hükmü yukardaki ayetlerin delilleriyle kesinlikle çıkartılır.
Bu ,bilecek bir toplum için Arapça bir Kuran olarak ayetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır. (fusıllet-3)
Bu kitap Arapların bilebilmeleri için Arapça bir kuran olarak ayetleri genişçe ve iyice açıklanmış ,bir kitaptır.Maksadın kitap (Kuran ın hükümleri) olduğu bu ayetlerde belirtilmektedir. ‘Arapça bir Kuran’ ifadesinde ;Arapça lisanla bir Kuran olduğunu ifade etmektedir. Arapça Kuran’ın önünde bir niteleme sıfatı olmuştur. Aynı ‘İngilizce lisanda bir kuran’ kelimesi gibidir.
Biz her peygamberi ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara, (Allah ın emirlerini) iyice Açıklasın. Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. 14/4
Allah seçmiş olduğu bütün peygamberleri kendi ülkeleri, kavimleri hangi lisanda konuşuyorlarsa ; emirlerini ,hükümlerini, öğütlerini ; anlamaları ve açıkça beyan etmeleri için o lisanda göndermiştir.Bu Allah ın adetidir.Allah en uygun usulü kullanır.Böylece dilediğini doğru yola iletir.
Kitabı bilmek ,anlamak, akletmek en önemli vurgudur. Allah sürekli bunu vurgulamıştır.”Şüphesiz ki kuran gerçek ve kesin bir bilgidir ve o Allah a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür.” Buna göre öğüt alamayan bir toplum bitmiştir. Öğütü alması için önce anlamaları gerekir anlamaları içinde aynı iletişim aracını yani aynı lisanı kullanmaları şarttır.
Şu ayetler de Kuranı kendi lisanımızda okumamız ve kendi lisanımızda ibadet edebilmemiz için delillerdir.
“Ve ondan evvel de ,Musa nın bir rehber ve bir rahmet olan kitabı var idi. Ve işte bu da bir kitaptır.Tastik edicidir. Arapça bir lisan ile gönderilmiştir.Zulm edenleri korkutmak için, Muhsin olanlara da bir müjdedir.” 46/12
“Bir eğriliği olmayan, Arapça lisanda bir kuran ki, belki sakınırlar.” 39/28
“Muhakkak ki biz onu Arapça lisanda bir Kuran kıldık, umulur ki siz düşünürsünüz.” 43/03 insan ancak kendi ana dilinde düşünebilir. Arapların kuranı düşünüp anlayabilmeleri için Arapça inmesi en temel gereklilikti. Ancak farklı lisandaki halklar da düşünebilmesi için kendi lisanında dini öğrenmeli ve yaşamalıdır. Bu bir kural, yöntem, sünnet ve emsaldir.
“İşte böylece bu Kuran ı Arapça lisanda bir kitap olarak indirdik ve onda uyarı ve tehditlerimizi farklı üsluplarla anlattık. Ta ki insanlar, Allah a karşı gelmekten korunsunlar ve ta ki o , kendilerine bir ibret ve uyanış versin.” 20/113
Bu ayetlerin hepsinde şu yargı çıkıyor. Arap peygamberin ve Arapça lisan konuşan Arap halkının anlamaları ve bilebilmeleri için bu kitap Arapça lisanda inmiştir.Gerçekte önemli olan kitaptır ve onun içinde ki hükümlerdir.Doğru olan kesinlikle budur.
İniş nedenleri farklı olan dolaylı deliller.
Göklerde ve yerdeki her şey Allah ı tesbih etmektedir.
(Hadid-1),(Haşr-1),(saff-1),(Cum a-1),(teğabun-1)
Yeryüzündeki , gökyüzündeki bütün hayvanlar, bitkiler,melekler ve bütün varlıklar Allah ı tesbih ederler. İnsan ve cinlerden iman edenler ve bütün yaratılmışlar Allah a teşekkür etmektedirler.Hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Bütün bunların hepsi farklı lisanda Allah ı tesbih etmektedir.Çünkü hepsi farklı lisanda konuşmaktadır. Kendi lisanınızda Allah ı tesbih ettiğinizde Allah ın bilmeyeceğini zannetmek cahilliktir. .Allah her lisanı bilir.Sizleri lisanlarınızdan dolayı hesaba çekmez. Lisanlarınızın , şekillerinizin ,renklerinizin farklılığı onun delillerindendir.
Farklı lisanda olanlar için Kuran’ı anlayamamak büyük bir engeldir. Lisan farklı bir kültürün öğrenilmesini ve tüm gerçekleri kapatan, sınırlayan araçdır. Allah’ı kendi lisanınızda tesbih etmekten daha uygun ve daha tabii bir yol yoktur.
"Ey iman edenler ,Siz ne söyleyeceğinizi bilinceye kadar , sarhoşken namaza yaklaşmayın." (Nisa-43)
Bu ayet içki ile ilgilidir.Ancak bu ayette bizi ilgilendiren bir yargı,bir amaç vardır.İçki yasaklanmadan önce inen ayettir. Daha sonraki ayetlerde içki yasaklanmıştır.Bu ayet iman eden müminlere, içkili iken ne söylediğini bilemeyen, bilinçsizce ve şuursuzca söylediklerinden dolayı inmiştir. Allah içkili iken ne söyleyeceklerini bilinceye kadar namaza yaklaşmamalarını emretmektedir. Bu ayetlerde ne söyleyeceğinizi bilerek ibadet etmeniz yargısı çıkmaktadır.Sizler ise ibadetlerinizde ne söylediğinizi biliyor musunuz.Sizin durumunuzda içkili bir insanın ne söylediğini bilmemesi gibidir.Ne söylediğinizi bilerek namaz kılmalısınız.
"Vay haline o namaz kılanların ki, onlar namazlarından gafildirler.(ne yaptıklarından habersizler)
Bu ayetin iniş nedeni ve iniş amacı konumuzla doğrudan ilişkili olmasa da, dolaylı olarak ilişkilidir. Sizler de bu ayette ki belirtilen kimseler gibi namazlarınızda ne söylediklerinizden ve ne yaptıklarınızdan habersizsiniz. Allah namazlarından gafil olanlara, habersiz olanlara uyarı veriyor. Onlara “vay haline” diyor. Farklı lisanda olanların Arapça namaz kılması namazlarından gafil olduğunu göstermektedir. Ülkemizde camilerimizde ne yaptığını bilmeyen nice amcalarımız cami cemaatimiz vardır.
Bir kere Fatihanın ve birtakım surelerin anlamlarını okuyun öğrenin bu yeter diyorlar. Bir kere bilmekle değil ,Her seferinde her namazda bilerek ve anlayarak O ayetleri okumalıyız. Bu da ancak kendi lisanınızda mümkün olur. Ayrıca çok değişik ayetlerde okumalıyız.
Zamanla bizim lisanımız değişti. Cumhuriyet döneminde ki o günler karışık ve karanlık günlerdi. Türkçe lisana geçtik ve bir millet geçmişinden, kültüründen ve dininden koparıldı. Şimdi geçmişi bırakalım bugün iki seçeneğiniz var.Ya lisanınız Arapça olmalıdır, ya da kendi lisanımızda dinimizi uygulamalıyız. Arapça lisana geçmek mümkün değildir. Zaten bunu da isteyici değilimdir. Ana dilde ibadet etmenin mecburiyetinde kaldığımızı belirtmek isterim.
Müminler muhakkak felah bulmuş(umduklarına ermişler) dur. Ki onlar namazlarında huşu içinde (Kalbi ve bedeniyle tam teslimiyet halinde ) olanlardır. (Müminun:/1-2)
Namazda huşu içinde olmak da ancak kendi lisanınızla anlayarak,bilerek ve kalbinizle tam bir teslimiyet haliyle olacak bir iştir.Huşu’nun kalbe yerleşmesi için ,Kuran ı çok defa okumalı, anlamalı, düşünmelidir.
Diğer dolaylı deliller.
"Ona hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz onların tesbihini anlamazsınız.” 17/44
"Namazı dosdoğru kıl. çünkü namaz hayasızlıktan ve kötü şeylerden alıkor. Allah ın zikri (olan namaz) ne güzel bir ibadettir.” 29/45 (dosdoğru kılmak ancak anadilde mümkündür.)
“Onlar ki iman etmişler ve kalpleri Allah ı anmakla huzura kavuşmuştur.”13/28 (Allah’ı anmak kendi lisanımızda mümkündür.)
“Onlar, inananlar ve kalpleri Allah ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki kalpler ,ancak Allah ı anmakla huzur bulur.” 13/28
“Sabrederek ve namaz kılarak Allah tan yardım dileyin. 2/45 (herhangi bir konuda, bir sıkıntınızda yardım dilemek için ana dilinize ihtiyaç vardır.)
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu” 39/9 (Bilmek için anlamak, anlamak için kendi lisanınızı kullanmanız şarttır.)
“İnsanlar imtihandan geçirilmeden, sadece ‘iman ettik’ demeleriyle bırakılı vereceklerini mi sandılar.” 29/2
“Bu (Kur an) insanlar için bir açıklama , Allah a karşı gelmekten sakınanlar için bir hidayet ve bir öğüttür.” 3/138 Hidayete ermek için anlamamız ve dini yaşamamız gereklidir. İbadet etmek ve Allaha dua etmek için kendi lisanınızı kullanmak şarttır.İnsanlarımız öğüt almaları için anlamaları gereklidir. O kitabı Arapça okuyun diyorlar. İnsanları Arapça lisana hapsederek onların anlamasını iman ve ibadet etmelerini bilinçsizce engelliyorlar.

HADİSLERLE DELİLLER
"Kul için , kıldığı namaz sebebiyle ancak, şuuruna erebildiklerinin sevabı vardır." (hadis)
Şuur bir bakıma fark ediştir.yaptıklarını ve ettiklerini bilmek demektir.Aklından geçirdiklerini ve düşündüklerini bilinçle beraber yapma işidir.Onlar namazlarında ne söylediklerini bilmediklerinden hiçbir sevap alamayacaklardır. Ayrıca Allah’a ne dediğini bilmeyenlerin kalplerinde, iman da iyice sağlamlaşmayacaktır.
“Her kul Allah la görüşecektir.Aralarında hiçbir perde ve tercüman olmaksızın.” (hadis)
Her kişi Allah la birebir görüşecek ve Allah insanları tek tek hesaba çekecektir. Bu görüşmede aralarında hiçbir perde ve tercüman olmadan gerçekleşecektir.
Allah kimseyi kendi lisanında ibadet etti diye hesaba çekmez.
“Her müminin kılmış olduğu namazın ecri ve sevabı kendi derecesine göredir” (hadis)
Kendi durumunuza ,ilminize, Allah hakkında ne kadar bilgi sahibi olduğunuza imanınızın derecesine bir bakın.elbette ki bilenlerle bilmeyenler hiç ,bir olur mu.? Bilmek, halis ibadet etmek anadilde mümkündür.
Alimin uykusu cahilin ibadetinden efdaldir.
“İman ,kalp ile bilmek.lisan ile söylemek ve erkan ile amel etmektir.” ( Hz. Ali r.a)
“ Bir taife ürüyecek ve Allah ın kitabını dillerinin uçunda okuyacaklar ve okun cesedden çıkması gibi boş olarak dinden çıkacaklar. ( Hz. Ebu Said r.a)

“Şu üç sebepten dolayı Arap ı sevin. Ben Arabım, Kur an Arapça dır Ve Cennet ehlinin lisanı da Arapçadır.” (Hz. İbni Abbas r.a)
Ne kadar açık ve söylediklerimizi doğrular nitelikte bir hadis.Cennet lisanının Arapça olması da Yıllardır çennete giren arapların sayısının, peygamberin, Kuranın ilk lisanı olması sebebiyledir ki osmanlı da Arapça kullanıyordu.Şimdiki dünya dilinin ingilizce olması gibi cennet de de çok diller olacaktır ancak hakim lisan Arapça olacaktır.

“Allah , yumuşaklık ihtiva eden bir emri, Mukarrebin olan meleklere vahyetmek murat ettiğinde ,onu Farsça vahyeder. Şiddet ihtiva eden bir emri vahyetmek murat ettiğinde ise onu açık bir Arapça ile bildirir.” (Hz. Ebu Umame r.a)
(Allah her lisanda konuşur. Konuşamaz diyen küfre düşer. Melekler de öyle her lisanda konuşurlar. Çünki onlar farklı öz maddeden (nurdan) yaratılmıştır. Onlar anlam , manayı görürler ve onunla beraber sizin lisanınızla konuşurlar.

“ Namazı kılanlar arasında öyle adamlar var ki namazı (huzurla) tam kılar.Onlardan namazı tam kılan, yarım kılan,çeyrek kılan ,beşde bir, altıda bir, yedide bir,sekizde bir onda bir kılan da vardır.” ( Hz. Ammar r.a)

“Altı hal vardır ki onlar vaki olduğunda ölümü temenni edebilirsiniz.Sefihlerin beyliği, Hükmün para ile satılması, Kanın istiffah edilmesi, Zaptiyenin çoğalması, Akrabalığın kesilmesi, Kuran ı kerim in eğlence yapanların çoğalması ve onun musiki gibi dinlenilmesi. Öyle ki adamı mihraba , nağme dinlemek için geçirirler. Halbuki o adamın fıkıhtan haberi bile yoktur.İşte bu durumlarda ölümü istemekte haklı olursunuz.” (Hz. Abis El Gıfari r.a)

“ Ümmetime yakında bir zaman gelir ki, Kuran okuyucu çok, Fakihler az olur.İlim kabz olunur.Kargaşalık çoğalır. Ondan sonra bir zaman gelir ki, Ümmetimden birtakım adamlar Kuran ı okurlar ama bu gırtlaklarını geçmez. Bundan sonra yine öyle bir zaman gelir ki müşrik müminle aynı mevzuda söylediğinin mislinde mücadele eder.”
(Hz. Ebu Hüreyye r.a)

“ Sizlerden biri namaza durduğunda rabbi ile hususi konuşuyor demektir.Binaen kendisi ile kıble arasında rabbi vardır. Sakın ha kıbleye karşı tükürmeyin.”(Hz. Enes r.a) Ne konuştuğunu bilmemek daha kötüdür. Anadilde ibadet mutlak zorunluluktur.


“ Araplardan ilk cennete girecek benim.Faristen ilk cennete girecek Selman dır.Rumlardan ilk cennete girecek Suheyl dir. Habeşten ilk cennete girecek kimse ise Bilal dir.”
(Hz. Ebu Umame r.a)

“Kur an ı Arap şivesi ve Arap makamı ile okuyun.Ehli fıskın ve Nasara veya Yahudi şivesinden de sakının. Benden sonra bir kavim gazel gibi, Ruhbanların mersiyeleri gibi okuyacaklardır.Onların okudukları kuran hançereleri geçmeyecek,Onların kalpleri ve onları beğenenlerin kalpleri de fitneye uğramış olacaktır.”
(Hz. Huzeyfe r.a.)
“Adamın layıkıyla Müslüman olması için dili kalbiyle, Kalbi diliyle bir olmalı, ameliyle sözü aynı olmalı. Komşusu da onun şer ve gailesinden emin olmalıdır.
(Hz. Enes r.a)

“İleride kuran ı dünya için öğrenecekler gelmeden önce , Siz kur an ı okuyun, ve o sebeple cenneti taleb edin. Bilin ki Kuran ı şu üç kişi öğrenir.Kuran ı öğrenmek için öğrenen, Kuran ı geçim kaynağı yapan, ve bir de Allah için okuyan.”
( Hz. Ebu said r.a)
Yukarda ki bazı hadisler Arapça lisan içindir.Bu hadislerde Arapça lisanın boş kelimelerden , ve gereksiz seslerden olmadığı anlatılır.Bazılarında Arapça nın güzel okunması, şivesi ve okunuş tarzıyla ilgilidir.Arapça lisanın okunuş kuralları ve okunuş güzelliğinin dışına çıkılmamasını bildirmektedir.Bazılarında anlayarak namaz kılmayı ve ibadet etmeyi önemli kılmıştır. Bu hadislerin hepsi sizlere delildir. Kimisi doğrudan kimisi de dolaylı delildir.

LİSAN ARAÇTIR
Anlam bilimciler ve dil bilimcileri her şeyin anlamlardan ibaret olduğunu ve lisanın da bunu ortaya koyan araç olduğunu belirtirler. Anlamın tek, araçların çok olduğunu bildirirler. Aynı anlam ,pek çok araçla(lisan ile) ifade edilebilir.Amaç, seçilen anlamın, ifade edilmesidir. İnsanlar dimağındaki anlam ve manaları dili ile anlatırlar.Anlatılmada kullanılan araç lisandır.Bazen insan bir anlamı karşılayan iki ,üç kelime bile kullanabilir.
Anlama soyut ,anlatma somut kavramlardır. Konuşmamızı sağlayan kelimeler önce mana olarak zihnimizde belirir, sonra onu temsil eden kelimelerle hayat bulurlar.Biz konuşurken düşüncelerimizi madde kıvamına kelimelerle döküyoruz. Kelimeler suret giymiş, diğer bir ifadeyle cisimleşmiş manalardır.lisan insanın anladığı ve bildiği duygu ve düşünceleri dışarıya anlatmada kullandığı bir araçtır.

GÜNÜMÜZ DE DURUM
Yaşlı amcaların namaz kılışları dikkatimi çekti. Namaz kılıyorlardı ama ne yaptıklarını , ne söylediklerini ve neden yaptıklarını dahi bilmiyorlardı. Bir şeye inanmışlar ama neye inandıklarını bilmiyorlardı. Çabukça hareketler ediyorlar , Secde de ve Rüku de çabukça üç defa söyleyip kalkıyorlardı. Dinimizi bunlardan ibaret sanıyorlardı.Ne söylediklerini ve anlamlarını da bilmiyorlardı. Onların hali beni üzdü.Ülkede bu insanlar gibi milyonlarca insan var.Şunu iyi biliyorum ki, Allah onları, yaptıklarından dolayı hesaba çekecektir.
Bu ülkede insanların çoğu, Kur-an nın bir anlamının olduğunu dahi bilmiyorlar. Kandillerde, O Kuran ı, bir ses ritmi olarak dinliyorlar. Sonrasında "Oh azına sağlık ne güzel okudu " diyorlar. Namazınızın en güzel tarafı , namaz bittikten sonra ettiğiniz dualar değil midir?. Çünkü Allah a ne söylediğinizi biliyorsunuz. Kur an nın bir anlamı var. Bilmedikçe tam iman etmiş olmayız. İman, Kuran ı okumakla , anlamakla ve bilmekle oluşur. Kuran Allah ın insanlara indirttiği kitaptır. Allah bu kitabı , okuyup anlamamız sonra düşünüp akıl etmemiz ve insanları doğru bir yola sevk etmek için göndermiştir. Kuran’ı anlamadıkça bilmedikçe, düşünüp uygulamadıkça asla doğru bir yola giremeyiz.
Kuran’ı anlayacağınız bir lisanda yani Türkçe bir lisanda okumkamız şarttır..Gerçekte de lisan sadece bir araçtır.Önemli olansa anlam ve manadır. İbadetleri kendi lisanımızda yapmalı namazı kendi lisanımızda kılmalıyız. Kurbanı ve Orucu kendi lisanlarımızdaki dualarla yapıyoruz zaten. Neden en önmli ibadeti Allah ile konuşmayı farklı bir lisana bağlıyorlar çok anlaşılmazdır.
Kur an’ın lisanının yani Arapça lisanın, bir ilahiliği yoktur.Kuran ın her sözü Allah ın sözüdür.Ancak Peygamberin Arap olması ve kavminin de Arap olmasıyla bu lisanla inmiştir. Allah ın dininin, insanlara gelmesi için öncelikle bir peygamber , sonra kavmi olmalıydı. Allah durum bakımından en uygun şartları belirledi. O kavme daha önce hiçbir peygamber gelmemiştir. Kitabını da elbetteki o peygamberinin ve kavminin lisanında seçecekti. Yoksa nasıl anlayıp , inanacaklardı.Elbette ki önce o kavim iman edecekti, sonra Mekke ve çevresi, diğer ülkeler, tüm dünya ve tüm zamanlar. Böylece kıyamete kadar devam edecekti.Bu Allah ın adeti, usülüdür.Bundan daha doğru ve gerçek ne var. Elbette ki önce kendi lisanlarında sonra da bu kürede ki diğer milletler de kendi lisanlarında kuran’ı öğreneceklerdi.
Peygamberin etrafında toplananlar övülecek ve şerefli kimselerdir. Allah’ın dinini yayıp bugüne kadar getirdiler. Arapça lisan, bence en üstün iletişim aracıdır. Biz Kuran ilk Arapça indiği için Arapçayı, peygamber Arap olduğu için Arapları severiz. Arapça lisan, kendi lisanımdan üstündür. Ancak Cumhuriyet dönemiyle lisanımız Türkçe oldu. Biz yeni gelen nesil bunun (kuran ın ve namazın) anlamından uzaklaştık. Eskiden neden Allah ın veli kulları vardı?. Her Belde de çok sayıda türbeler ve evliyaların olması, Onların Allah a, namazlarında ne dediklerini bilmeleri nedeniyledir. Kuran’ı da anlayarak okuyorlardı. Namazı ne güzel kılıyorlardı. (Bu şartlarda pek çok kimse Allah’ın veli kulu olabilir. Sadece önünüzdeki lisan engelini kaldırmalısınız.)
Namaz: Allah ile buluşmak, ona dua ve ibadet etmek, onu zikretmek onunla konuşmak demektir. Farklı lisandaki insanlarımız namazlarında Allah’a ne dediğinizi bilmiyorlar. Ne dediğinizi bilmiyorsanız yanlış yoldasınız. Gerçek, Sizlerin bu ayetleri bilmeniz ve kalbinize yerleştirmenizdir. Allah kalplere bakar şekillerinize suretlerinize ve lisanlarınıza bakmaz. Her namazda, Allah a her dediğinizi, mutlaka anlayarak ve bilerek söylemelisiniz. Bu olmazsa, namaz olmaz.
Hangimiz Kuran’ı anlayarak okudu ve bitirdi. Aranızda çok az kimse çıkacaktır. Onu anlamayarak seslerden okuyanı kast etmiyorum. Anlamını bilerek okuyanlardan bahsediyorum. Çok az çıkar.
Kuran’ı ve namazı anlamalarına engel lisandır. Anlamadan ve nedeni bilinmeden ve niye yaptığını bilmeyen insan ahmaktır.Allah’ın pek çok sözlerinde; Aklet miyorlar mı?, Düşünüp ibret almayacaklar mı?. Düşünmüyorlar mı gibi birçok hitapları vardır. Sizler anlamadan nasıl düşüneceksiniz. Nasıl akıl erdireceksiniz. Düşünmek ve akıl erdirmek dahi kendi lisanınla mümkündür.

Aranızda hala dinimizi bir ses ritminden ibaret olduğunu sananlar var. Onlar dini Arapça’nın okunuş şeklinden ve okunuş güzelliğinden ibaret sanıyorlar. Onlar, harflerin birleşmiş halini okuyorlar. Bu durum İngilizce’nin okunuşu gibidir.

Namaz ibadeti , tüm dinlerde ortak olarak bilinen bir kavramdır.Zamanla eski ümmetler Musa ya ve İsa ya inananlarda bu ibadetleri bıraktılar.Bu bir tür, Allah a yalvarma ve yakarış demektir.Salat yani namaz sözcüğü, İslam ın ortaya koyduğu yeni bir kavram değildir. İslam dan öncede Araplar namaz anlamındaki salat sözcüğünü “dua ve istiğfar” anlamında kullanıyorlardı. Salat sözcüğü aslında “es sılatü” sözcüğünden türemiştir. Bu da ulamak ,eklemek,ulaştırmak birleştirmek anlamındadır. Namaz ibadeti de mümini, rabbi olan Allah a bağladığından ona ulaştığından dolayı, Allah’la birleşmesi buluşması nedeniyle bu manada salat denmiştir.
Namaza başlarken hem ruhun hem bedenin namaza hazır hale getirilmesi,namazda fatiha süresinin bize telkin ettiği duygular,namazdaki ruku nun manası, secdelerin anlamı ve namaz bitiminde okunan Tahiyyat ın telkin ettiği duygular çok mükemmeldir.

İftitah tekbiriyle namaza başlayan bir kimse kimi hak mezheplere göre şu duayı okur.”Kuşkusuz ben yüzümü Allah a birleyici, tam bir Müslüman olarak , gökleri ve yeri yaratan Allah a çevirdim. Ben müşriklerden değilim. Benim namazım da, ibadetlerimde ,hayatımda, ölümümde Alemlerin Rabbi Allah içindir. Onun benzeri ve ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum.” Der. Ancak bunu anlayamadığı Arapça lisanla okumuşsa ona hiç birşey kazandırmamıştır. Çünki o duayı anlayarak okuyamamış ve psikolojik olarak Namaza kendini hazırlayamamıştır. Hatta onun verdiği anlamsızlık o kimseyi boşluğa sürüklemiştir.
Namazdan önceki gamet, psikolojik olarak namaza hazırlanmaktır. Allah ile bir araya gelişin inancıdır. Namazdaki süreler ve Allah ile konuşmalarınız ne kadar doğal ve özden olursa o kadar kamili imana erersiniz. Bütün bunlar ancak kendi anadilinizde kıldığınız namaz ile mümkün olacaktır.
Dikkat edin.!. Namazda ne yaptığını bilmeyenlersiniz. O kelimelerin ve hareketlerin, ne anlama geldiğini bilmeyerek yaptığınız işler ancak size bir eziyettir. Siz ancak spor veya birtakım hareketler yapıyorsunuz. Ve Allah bu namaza sadece öfkelenir.
Rükuda Allah ı bir hükümdar gibi görüp, önünde saygıyla, hürmetle, tazimle ve muhtaçlığınızla, üstünlüğün sadece ona ait olduğunu bilerek eğilmenizdir. Hanginiz bu duyguları taşıyarak rükü ediyor. Ne yaptığını bilmeyerek çok ibadet ettiğini zanneden insan var. Onlar ibadet etmiyorlar, onlar boş, birtakım hareketler yapıyorlar.
Anlamak ve bilmek her şeydir. Sizin servetinizdir. Onlarla yaşarsınız. Ve sizleri uyanık, şuurlu ve iyi bir hale getirir. Ölünce de kefenle gitmezsiniz. Sizinle beraber yaptıklarınız ve edindiğiniz bilgileriniz gider.
Namaz da ,Allah ın huzurunda olduğunu bilmemek yanlışlıktır. Nasıl bir zikir içinde olduğunu bilmemek ise büyük yanlışlıktır.
Bilmediğiniz için, anlayarak okuyamadığınız için namazda boşluğa düşüyorsunuz. O boşlukta şeytan var. Sizin aklınıza yaşadığınız pek çok şey getirir.Artık namaz da onunla berabersiniz. Allah’ı unutursunuz. Sizleri bu hale getiren en büyük neden yabancı lisandır.
Dini, iyi bildiğini zannedenlere, bilerek okuyun dediğimde ‘ tabiki anlamını bilerek okumak daha çok sevaptır.’diyorlar.Halbuki anlamını bilmeden kılıyorsanız, size hiçbir şey yok.Hatta sorguya çekilecekler.
Namazda , Örneğin ; Hz Ali, bir gün sırtından ok yer. ve çıkartamazlar.Ali de ; “ben namaza durduğumda çekin çıkartın” der.Ali namazda iken çekerek çıkartırlar.Namazı biten Ali; “ne yaptınız çıkardınız mı” diye sorar.Hz Ali nin bu hali Akıl, idrak, Şuurluluk, dikkat, bütünüyle kendini verme işidir.Bu durum , televizyon seyrederken bir konuya çok ilgi duyduğumuzda, tüm dikkatimizi vermemizle Çevremizdeki sesleri duymamamız ve annemizin gelip “oğlum sana söylüyorum niye bakmıyorsun” demesi gibidir. Şimdi kendi lisanınızla ibadet etmeden nasıl böyle olabilirsiniz ki.
.
ARAPÇA LİSANIN BİR İLAHİLİĞİ YOKTUR

Her peygamber kendi lisanında gelmiştir. Dini, kendi lisanında tebliğ etmiştir. İncili, her Hiristiyan ülke,Pazar günü kiliselerinde kendi lisanında okuyor.Her peygamber kendi kavmi hangi lisandaysa, Allah ın emirlerini ve hükümlerini o lisanda anlatmıştır. Allah onlara kendi içlerinden seçtiği kullarını gönderdi. Evrensel din olan islamı diğer milletler neden kendi lisanında yaşamasınlar ki. Ne kötü karar veriyorlar.
Allah kelimesini, Araplar önceden de bu özel kelimeyi bildiklerini söylediler. Onlar Allah ın isimleri ve vasıfları , bazı putlarının adıydı. Kimisine malik, kimisine rezzak diyorlardı. Putlarından çoğuna Allah’ın bazı isimlerini kullanıyorlardı. Bu kelimeler özel kelimeler değildir. Kuran anlam olarak Allah’ın kelamıdır. Arapça aynı diğer lisanlar gibi sıradan bir lisandır.
Peygamberimiz bugün dünyaya gelip Allah ın dinini Rusya da tebliğ etseydi.Kuran kesinlikle Rusça olarak inecekti.Çünkü onlar ancak böyle anlayacaktı ve diğer kavimlere , gelecek nesillere ve tüm zamana da böyle yayılacaktı. Rusça ve Arapça bir lisanda olması önemli değildir. Önemli olan Kuran’nın olmasıdır.
Kur an, diğer peygamberlerin getirdiği sahifeler ve kitaplar gibi sadece bir kavme getirilmemiştir. Bütün kavimlere, kısaca insanlara ve tüm zamanlara gönderilmiştir. Bu yüzden kendi lisanınızda okuyup bilmek zorundasınız.
Arapça çok eski lisandır. Araplar İslam la şereflenince dinlerini yaymaya başladılar . Hem savaşlarla, hem de kendi istekleriyle onların dinine girenler oluyordu. Öyle bir zaman geldi ki Arapça lisan, yeryüzünün bir kısmında kullanılan hakim bir lisan olmuştu. Bu günümüzün İngilizcesi gibidir. Yeryüzünde her dönem farklı lisanlar hakimiyet sağlamıştır. Artık zamanımızda Arapça’nın hakimliği kalktı. Hem lisanımız değişti hem de İslam küreselleşti. Her milleten ve lisandan İnsanlar Arapça ya yönelip ana dili gibi bilmek gerekeceği için uzun zaman harcamayacaklar. Gelecek nesillerinizde öyle. Günümüz insanlarına bakın, görmüyor musunuz.? O insanlar mutlaka Allah ın Ayetlerinden haberdar olmalılar. Namazlarını da kendi lisanlarında kılmalıdırlar.
Arapça lisana karşı değiliz. Ancak insanlar; bilmeleri, anlamaları, akletmeleri için kendi lisanlarında okumalıdırlar. Gerçek olan da budur. Bizim iki seçeneğimiz vardır. Ya ülkenizin lisanını Arapça yapacaksınız, Ya da Kuran ı ve namazı kendi lisanınızda uygulayacaksınız. Artık ülkenizin lisanının Arapça olması mümkün değildir. Bunu da isteyici değiliz. Kuran ı kendi lisanımızda okumalı ve namazı da kendi lisanımızda kılmalıyız.
Arapça lisanı kendi lisanımdan üstün tutarım. Allah hükümlerini anlatırken o lisanı kullanmıştır. Din o lisanla yayılmıştır. İnsanlar o lisanla dinimizi tebliğ etmiştir. Bu sebeple benim gözümde Arapça üstün bir lisandır . İnsanlarımızın anlaması ve bilmesi için kendi lisanımızda Kuranı okumalı ve namazı kılmalıyız. Allah’ın dinini yaşamamız ve gelecek nesile taşımamız için bu şarttır.
Kur an Arapça lisan ile bütün zamanlara, Bütün kavimlere kıyamete kadar geldi diye Arapça lisan ile okunacaktır hükmünü kim veriyor. Belki de bilinçsizce insanların Allah’ın sözlerini duymasını engelliyorsunuz. İman ise sadece Allah’ın sözlerini okumakla oluşur. Aslında tam tersi olması lazım değil miydi. Yani tüm zamanlara gelmesi, onun sadece Arapça lisanda okunması düşüncesini yanlış kılar, devirir. Bu hükümleri Allah mı verdi, yoksa siz mi uydurdunuz. Allah insanların önüne engel koymak istemez.
Arapça Allah ın lisanı değildir.Allah bundan münezzeh tir.Her lisan Allah ın lisanıdır.Çünkü bütün lisanları O taktir etti. Eğer Arapça Allah ın lisanı olsaydı, Her kitap ve her peygamber Arapça bir lisan ile inerdi. Kitabında buna ait kesin bir hüküm olurdu. Allah ın ve Elçisinin sözlerinde Kesinlikle Kuran ı ve namazı Arapça lisan ile yapacaksınız diye hüküm yoktur. Tam tersi hitaplar bulunmaktadır. Allah ve elçisi ırkçı bir zihniyetle bir lisanda sabit kalmak gibi asla bir tutumları olmaz. Onlar bunlardan münezzehtir. Allah her lisanı bilir ve sizlerin aracılığıyla her lisanı O, oluşturmuştur.
Eğer Allah dileseydi hepinizin lisanını bir tek lisan yapardı. Ancak onun işleri hikmetlerle doludur.Ve o her kişinin niyetini bilendir. Allah sizlere bir zorluk çıkartmak istemez. O dinini en kolay ve en güzel şekilde kıldı. Göklerin ve yerin yaratılması, Lisanlarınızın ve renklerinizin farklı olması da onun varlığının delillerindendir.
Arapça sadece bir lisandır, iletişim aracıdır. Lisan ise akıllarda oluşan mana ve düşüncelerin nefes verme, gırtlak, damak, dil ve dudaklarla kullanılan bir yöntemdir. Anlamını bilmeyerek farklı bir lisanda konuşmak ve onları sürekli tekrar etmek ne dediğini kendisi dahi bilmeyen papağanlara benzer.

KURAN I OKUYUN.

Bir insana, Kuran ı okumasını söylediğim zaman. O kimse hemen Arapça ‘elif, be’ yi açıp okumaya çalışıyor. Böyle olmaz. Çünkü siz sadece onun harflerini öğrenmeye çalışıyorsunuz. Bu aynı İngilizce nin ‘i ,bi ,si’ gibi harflerinden ibarettir.Okuyup öğrenenler ise bunun sadece okunuşunu öğrenmiştir.Bunu da sürekli tekrar etmezse unutacaktır. Peki bu insan ne yaptı. Hiçbir şey bilmeden ve gerçekleri anlayamadan kuran okudu ve namaz kıldı. Gerçekten yazık. Hep böyle namaz kıldık. Her namazımız da ne dediğimizi bilerek ve anlayarak kılmak için Arapça yı anlamlarıyla yani anadiliniz gibi bilmeniz lazım.
Her Sürenin, her Ayet in Anlamını bilmek öğrenmek çok uzun zamanınızı alacaktır. Tek tek kelimeleri, Ayetleri, Sureleri öğrenmek, anlamlarını bilmek yıllarınızı alır. Çünkü bir lisan daha öğreniyorsunuz, ikinci bir anadil. Ve herkesten bu Arapçayı anlamlarıyla öğrenmesini isteyeceksiniz öyle mi. Gelecek nesillerimiz zamanlarını Arapça öğrenmeye harcamayacaklardır. Ana diliniz gibi bilmek zorundasınız. yoksa namazda ne dediklerini bilmeyeceklerdir. hep aynı ayetleri sureleri okuyacaklardır. En kısaları okuyun demek namazı çok küçültürler.Peygamberimizin kolayınıza geleni okuyun sözlerini kendilerine uyarlarlar.halbuki o güzel ve doğru sözlü peygamber kendi lisanında kılıyordu. Bütün Araplar da, Bedeviler de öyle aynı Türkçe anlamlı gibi Allah la konuşuyorlardı. bir peygamber doğrusunu yaparken siz neden şaşıyorsunuz, doğru yoldan ayrılıyorsunuz.
Ayrıca namaz da kıyamda iken Fatiha dan sonra yada secde de Allah tan bir sıkıntılarını gidermesini nasıl isteyecekler.Önce Arapça bir mütercim bulup sonra evde ezberleyip öyle mi namaz kılacaklar. Peygamber demedi mi sıkıntılarınız da namazla yardım dileyin. Peygamberimiz her sıkıntısını Allahtan namazda gidermesini dilerdi. Özellikle secdede. Sahabede secde den bazen saatlerce yalvarırlardı. Bu şekilde namaz kılmak ancak kendi lisanınızla olur. İşte dosdoğru namaz da budur.
Herkes Arapça’yı anlamlarıyla öğrenmez. Vakit ayıramaz. Aileniz , komşularınız , toplumunuz , sizin soyunuz , ya gelecek nesilleriniz .Peki ya lisanı Arapça olmayan diğer müslüman ülkeler ve milletler. Arapça lisan sizlere çok büyük engeldir. Allah dinde zorluk çıkarmaz.

SORULAR VE CEVAPLAR

Soru : İnsanlar Kuran nın mealini okusunlar anlamını öğrensinler. Ancak Arapça namaz kılsınlar. Neden Türkçe kılınacak ki?
Cevap: Böyle bir durumda, bu günkü düştüğümüz duruma yine düşmüş oluyoruz. Bir defa okuyup anlamını iyice bildikten sonra, her namazda Allah la konuşurken bir kere bildim bu bana yeter demekle şeytan sizi aldatmış oluyor.Çocuklarınız ve gelecek nesilleriniz de daha kötü duruma düşecektir. Her namazda Allah la ne konuşuyorsanız bilmeniz ve anlamını mutlaka taşımanız lazımdır.
Soru: Kuran ı Arapça okurken ve namazı Arapça kılarken sürekli olarak anlamını da aklımdan geçirsem olmaz mı?
Cevap: Bir insan iki işi aynı anda yapamaz. Bunu yapabilmeniz için Arapçayı ana diliniz gibi bilmek zorundasınız. Bu da yıllarınızı alır. Siz yıllarınızı verseniz ,insanlar kardeşleriniz ve çocuklarınız yıllarını veremez. Arapçayı ana diliniz gibi bildiğiniz zaman namazı Arapça kılabilirsiniz. Peygamberimiz namazlarında farklı zamanlarda farklı dualar la namaz kılarlarmış. Bazen secdede dakikalarca kalırlarmış. O gün olan bir olay hakkında sürekli secde de Allah a dua ederlermiş. Sahabe de böyleydi. O dönemin hadis incelemelerini yapan ilahiyatçılar bu durumları doğruluyor. Sonuçta duaları ve namaz içindeki kişisel dualarınızı da Arapça yapamayacağınızdan mutlaka kendi lisanınızda namaz kılmalısınız.
Böyle bir durumda ancak namazdaki bazı süreleri öğreneceksinizdir. Mesela Fatiha, Nas, Felak, Tahiyyat, Salli ve Barik bu asla yetmez. Günümüzde bunlar yeter zannediliyor. Bu durumların gerçek sebebi de namazın Arapça yapılmasından dolayı kısa bildik sureler kullanılıyor. Bu yozlaşmış namaz haline Allah çok öfkeleniyordur. Namaz da Ayrıca Kuran ın da tamamını okumayacaksınız ve Hadislerden de habersiz olacaksınız.Kuran ın tamamını okumadan iman olmaz. Ben namaz da , Fatihadan sonra Bakara süresinden otuz, dilersem Aliİmran dan beş ve dilersem Zilzal ı okurum.Ve ben yıllardır namazımı Türkçe kılarım.
Ayrıca namazı ve Kuran ı Arapça okurken anlamlarını da aklınızdan Türkçe geçirmiş oluyorsunuz. Bu durumda Namazı hem Arapça hem de Türkçe kılmış oluyorsunuz. Hani Türkçe kılınmazdı ve Türkçe Kuran okunmazdı. Anlamların oluştuğu şekillenme aklınızda Türkçe olarak oluşmuyor mu. Gerçekten Arapça lisan şartı insanlığa büyük engeldir.
Cuma hutbelerinde ayetlerin Türkçe karşılığını okuyorlar. Onlar da mı olmaz.?
Soru: Allah ın Ayetlerini kimse değiştiremez. Ayrıca Allah ayetlerini korumaktadır. Öyle değil mi?
Cevap: Tabi ki öyle. Aslında biz kendi lisanımızda okumakla Ayetleri değiştirmiş olmuyoruz.O Ayetler in tam anlamlarının Türkçe karşılığını okuyoruz.Böylece ayetlerin anlamında hiçbir değişiklik olmayacaktır.Zaten Allah ; Ayetlerimi kimse değiştiremez, bozamaz derken anlamlarını kastetmiştir. O zamanlar müşrikler ve Yahudiler Allah ın ayetleriyle çok uğraşıyorlardı. Kelimelerini değiştirip ,Farklı yorumlar yapıp değişik anlamlar çıkartıyorlar dı.
Soru: Kuran ın bir harfi değişirse anlamı değişir ve farklı anlamlar çıkar. Buna ne diyeceksiniz.
Cevap: Kuran da bir harfin değişmesiyle anlamının değişmesi doğrudur. Ancak bu Arapça lisanın sorunu değildir. Her lisanda bu sorun vardır. Bizim Türkçemiz de de ,kelimede bir harfin değişmesiyle farklı bir anlam oluşur.Zaten Kuran çevirileri (meali) yapılmış. Milyonlarca Kuran yeryüzünün her yerinde var zaten. Anlamlarının değiştirilmesi mümkün değil. Meali ve lisanının farklılığı değiştiği anlamına gelmez. Bu kuran ın kendisidir. Sadece mealidir. Yani aslıdır.
Soru: Her ülke kendi lisanında ibadet ediyor diyelim. Peki biz o ülkeye gittiğimizde nasıl olacak, nasıl namaz kılacağız ve nasıl anlayacağız.
Cevap: Arapçayı ana diliniz gibi bilmeyerek ve anlamayarak namaz kılıyordunuz zaten. Bunu hep yapıyordunuz. Ayrıca Kendi lisanınızda namazda neler yapıldığını neler okunduğunu artık bildiğiniz için sorun da kalmamıştır. Sünneti kendi lisanınızda, farzda İmama uyarsan İmamın lisanında kılmış olursun. Namazda neler okunduğunu da artık bilmektesinizdir. Aklınızdan da geçirirsiniz.
Soru: Allah tan ve Elçisin den kendi lisanımızda yapmamıza dair ayet ve hadisler var mıdır.
Cevap : Kuran defalarca kendi lisanında peygamberlerin ve kitapların gönderildiğini ve doğru olanın bu olduğunu vurgulamaktadır.Ayetlerle deliller ve hadislerle deliller bölümünü okuyun.Allah ve Elçisi asla sizin önünüze engel koymaz.
Kendi lisanınızda okumanıza dair çok yakın ayetler ve hadisler vardır. Ayrıca Namazı ve Kuran ı mutlaka Arapça bir lisanda yapacaksınız diye asla bir ayet ve hadis yoktur. İnsanlarımız bazı hadisleri tam anlayamadıkları için böyle çekimser kalmaktadırlar. Bu da onların kendi hatasıdır.Böylece de insanların dine girmesine anlamalarına, bilmelerine ve kitabı okumalarına engel oluyorlar.Bilinçsizce ne kötü fiil yapıyorlar.
Soru: Okuduğumuz kuran ı ve namazımızı Allah biliyor ya!! Ne gerek var kendi lisanımızda okumaya?
Cevap: Allah kendi bildiği için mi bu kitabı size indirdi. O zaten biliyor du .O bu kitabı sizin bilmeniz için indirdi. Yoksa siz nasıl bilecektiniz. İman ancak o kitabı okumakla oluşur. Böylece de kalbinize yerleşir.
Soru: İnsanların bir kısmı özelliklede yaşlılar diyecekler ki bizim geçmişteki namazımız ne oldu. Yani biz hep yanlış mı yaptık.
Cevap: Allah pek çok Ayetlerinde ‘Ancak tövbe edip doğru yola girenler müstesna’ der. Allah bununla hata yaptığını anlayan insanın hatasını anlayıp doğrusunu tercih ettiğinden ve yeniyi yaptığından dolayı eski sayfaları kapatır. O doğru tercihi yapmasıyla eskiyi siler.Bu Allah’ın hem merhameti hem de adetidir.O doğruyu kabul edip kendi lisanında namazı kılan ve etrafına bunu öğütleyen ve buna çalışan kimselere de Allah ın ikramı gelecek nesillerdeki insanların kıldıkları doğru namazdan milyonlarcasıdır.O, sadece kendisi yanlış yapmıştır.Ama arkadan gelen insanların milyonlarcasının ömürleri boyunca kıldığı namazı kılacaktır.Çünkü O, doğruyu kabul edip arkalarındaki için çalışmıştır. Aralarından, böyle kendi lisanımızda olmaz deyip direten yaşlılar da çıkar. Bilinçsizce hata etmektedirler.
Soru: Allah ın kitabında;”elif lam mim”,”elif lam ra” gibi ayetler vardır .Bu ayetler Arapça okunmasına bir delil teşkil etmez mi ?
Cevap: Hayır. Bu ayetler başka bir maksada yöneliktir. Bu ayetlerin tam olarak neyi ifade ettiği Araplar tarafından da bilinmemektedir. Bu ayetleri Allah ve elçisi daha iyi bilir.Hiçbir kimse bu ayetlerin neyi ifade ettiğini bilmiyor. Ancak çeşitli yorumlar yapılmıştır. Mesela “elif lam mim” ayeti için İbni Abbas ‘ben Alim olan Allah’ım’ yorumunu yapmış. Peygamberimiz de; İbni Abbas a ‘güzel söyledin’ diye, tebrik etmiştir. Pek çok alime göre Bu ayetlerin ‘Kuran’ın Allah ın sözleri’ olduğunu gösterir ayetler olduğunu belirtmişlerdir.Ben de onlara katılıyorum.Sizlerde O Ayetlerden nasıl yorum çıkartılmışsa öylece mealini alın. Anlattığımız ayetleri gördünüz üzere Allah’ın sözleri birbiriyle çelişmez.
Soru: Peygamberimizin Kuran’ın Arapça okunuşuyla ilgili pek çok hadisi vardır. Buna ne diyeceksiniz.
Cevap: Doğru söylüyorsunuz. Ancak Peygamberimizin Kuran ı Arapça lisan haricinde bir lisanla okumayın diye hiçbir emri yoktur .Hatta bazı hadislerinde okunabilir yorumu çıkmaktadır. Hadisleri hep Arapça lisanla ilgilidir. Peygamberimiz Arap şivesiyle ,Arap vurgusuyla ve okunuş güzelliğiyle okumasını devamlı öğütlemiştir. Onların lisanında kendine has okunuş şekilleri vardır. Bu her lisanda vardır.Bu durum Arap lisanında daha güçlüdür.
Soru: Kendi lisanımızda ibadet etmekle, dinde birlik bozulmuyor mu?
Cevap: Tek neden olarak gösterilen, Dinde birlik bozulur düşüncesiyle kendi lisanımızda ibadet etmeniz engelleniyor. Bu gerçekten doğru bir karar değildir. Yeryüzüne bir bakın. İslam dininde bir birlik görüyor musunuz. Din de birlik herkesin Arapça lisanla Kuran ı okuması ve namazı kılmasıyla olmaz. Şu anda yeryüzü islam dinini Arapça lisanla yaşıyor. İslam birliği mi var. Ülkeler milletler birbirlerini hatta kınarlar. Birlik ancak kuarn kültürünü, din felsefesini anlayarak ve yaşayarak olur. Aynı duyguları taşımak ve inananlardan olmak için Her millet kendi lisanında kitabı okumalı ve ibadetini etmelidir. O zaman dinde küresel birliği göreceksinizdir.

GERÇEKTE, KİTAP ÖNEMLİDİR

Allah devamlı kitabı vurgulamıştır. O kitabın anlamları hükümleri, size bildirdikleri önemlidir. Hangi lisanda olursanız olunuz o kitabı okumalısınız. Allah kuran dan kitap diye bahsetmiştir.
DEĞERLENDİRMELER:
-Arapça Allah’ın lisanı değil Muhammed’in lisanıdır. Daha önceki peygamberler ve kavimlerde kendi lisanlarında kitap okumuşlar ve namaz kılmışlardır. Aslında onların durumları günümüze örnek değilmidir. Yani biz Türkiye halkı olarak Türkçe namaz kılmamız hem doğru, hem gerekli hem de sünnet değilmidir. Olması gereken kendi lisanında ibadet etmektir. Onların kendi lisanlarında ibadet etmeleri emsal teşkil etmektedir. Bize örnektir.
-Türkçe namaz ile Türkçe dua arasında hiçbir fark yoktur.
-Namaz bir ibadet olarak Allah Teala’nın emrettiği şekilde ve İslam’da açıklandığı üzere yerine getirilmelidir. Türkçe namaz aksini teşkil etmez. Türkçe kılınan namaz için de aynı şartlar uygundur.
-Ulemasının icması, yani din bilginlerinin kararı yanlıştır. Ayetler bozulur ve anlamları değiştirilir korkusuyla Arapça ibadet edilmesini istemeleri yeryüzündeki tüm insanların dini yaşamasını engellemektedir. Ne zaman kadar yasaklayacaklar, islam küreselleşti. Her milletten müslüman var. Lisan milliyetçiliği yapanlar büyük bir günaha düşmektedirler.
-Kabirdeki tüm sorguları melekler Arapça mı yapacaktır. Tabi ki değil. Her insanı kendi lisanında sorgulayacaktır.
-Kuran’ın tercümesi Kuran’dır. Türkçe tercümesi de, Arapça tercümesi de Kuran’dır.
-Arapça bile Kuran’dan çok farklı bir lisan diyorlar. Evet günümüzde öyle olmuştur. Kuran, o dönemin Araplarının halk dilidir. Elbetteki yeryüzü gibi, insanlar gibi zaman içerisinde lisanlar da değişimlere uğramaktadır. Ama bu Arapçanın kutsal olduğu ve kendi lisanımızda ibadet edemeyiz anlamı çıkartılamaz.
İbadet lisanı Arapça değildir. Kuranın indirilişinde kullanıldığı lisan Arapçadır. Her millet kendi lisanında kitabı okumalı ve ibadetini yapmalıdır.
-Namazlarda okunan sureler, tesbihler, tekbir ve diğer dualar ana dilinizde ibadet ettiğinizde değiştirilmiş olmuyor. Sadece meali yani aynı anlamı okunuyor. Her lisanda GÜNEŞİN bir anlamı olduğu gibi.
-Lisan sadece iletişim aracıdır. Arapça da öyledir. Önemli olan ise anlam ve manadır. Anlamların bilinçli olarak kalbe işlemesi için anadilde kuran okumak ve namaz kılmak şarttır.
-Tüm peygamberler gibi Musa, İsa ve Muhammet kendi lisanlarında namaz kılmışlar ve ibadet etmişlerdir. Kendi lisanımızda peygamberimizin öğrettiği gibi namaz kılmak şarttır.
-Ayetlerin anlamlarını bilmeden namaz kılmak farklı lisanda konuşup da ne dediğini bilmeyen bir insanın haline benzemektedir.
-Namazda kısa süreleri okuyun diye geçiştiren hocaları kınıyorum. Anlamını bilseydiniz dilersenin Nisa’dan dilerseniz Bakaradan uzun bir bölüm okuyabilirdiniz. Durumunuza yaşantınıza ve sıkıntılarına göre ayetler seçerek namazınızı kılabilirdiniz. Peygamberimiz bir saat seçdede bir konuda Allah’a dua etmiştir. Hadi Arapça dua edin bakalım edebilecekmisiniz. Dünyada müslümanlardan kaç tanesi Arapçayı kendi ana dili gibi öğrenebilir ki. Arapçayı ana dilin gibi bilirsen ancak namazda istediğin ayetleri ve istediğin duaları edebilirsin.
-Arapça lisanın ilahiliği ve kutsallığı yoktur. Sadece peygamberimizin döneminin lisanıdır. Doğal olarak Ayetlerde Arapça olmuştur. Arapça doğan bir din her lisana yayılmalıdır. Neden dini dar bir kalıba sokuyorsunuz ve insanların bilerek inanarak ibadet etmesini engelliyorsunuz. Kendi lisanında ibadet etmek hocalara ne kaybettirir, inananlara ve tüm insanlığa ne kazandırır hiç düşündünüz mü.
-Kuran tam olarak tercüme edilmiş. Evrenselliği kanıtlanmış. Bozulmamış. Bundan sonra Arapça ayetlerin tam karşılığı yok, farklı anlamlar türer, yanlış lafızlara neden olur gibi laflar tamamen hayal ürünü, mantıksız bir tepkidir. Kıraat Arapçanın okunuşuyla ilgili bir durumdur, makamında okuma Arapçanın sorunudur. Ayetler her lisanda anlamları dahilinde kendi makamında okunabilir. Bu Arapça’nın kıraatiyle aynı şeydir.
--Türkçe namaz ile türkçe dua arasında hiçbir fark yoktur. Arapça namaz ile Türkçe namaz arasında da hiçbir fark yoktur. Farklı lisanlarda aynı şeyler yapılır. Namazın şartlarına kesinlikle uyulur.(Abdestsiz, Fatihasız, rükusuz, secdesiz namaz olmayacagı gibi) Peygamberimizin öğrettiği şekilde namaz kılınır. Bir İngiliz, bir Fransız, bir Rus kendi lisanında namaz kılabilmeli, dinin özünü anlamalı ve kendini Allaha tam ifade edebilmelidir.
-Namazda öncelikli ve çoğunluk olarak kuran ayetlerini kendi lisanınızda okumayı daha çok tercih edin. Peygamberimizin yaptığı gibi güncel ve kişisel gelişiminizle ilgili dualar edin.
-Peygamberimiz döneminde Arapça namaz kılınmıştır. Diyorlar. Kılınacak tabi. Onlar Arap’tı ve lisanları Arapçaydı. Peygamberimiz döneminde Arap yarımadası dışına dahi çıkılamamıştı. O bölgedeki toplumlar ve beldeler Arapça konuşuyordu. Peygamberimiz uzak bölgelerdeki liderleri dine davet ederken mektuplarındaki ayetleri ve duaları karşı tarafın lisanında yazdırtmıştır. Bu dönemin şartlarını ve islamın küreselleştiğini görseydi dini sadece bir lisana hapsetmezdi. O peygamber hidayetin önünü tıkamazdı.
-Kur'ân-ı Kerim âlemlere rahmettir" ,"Bütün insanlara gönderilmiştir" İslamın evrenselliğini ve her kavmin ona sarılmasını engelleyemeyiz. Her lisanda Kuran okunmalı ve namaz kılınmalıdır.
-Allah’ın kelamını Arapça’ya endekleyemeyiz. Kuran ayetleri Allah’ın sözleri, cümleleri ve söyledikleridir. Kuran ayetlerinin anlamları Allah’ın kelamıdır. Arapça, Allah’ın lisanı da kelamı da olamaz.
-Zaten vahiy kalbe gelen güçlü ve kesin bilgilerdir. Bilgiler ve duygular olarak kalbe gelmektedir. Yani tamamen manadır. Cebrail tarafından kalge getirilir. Bunu anlayan peygamberler bu güçlü manaları kendi lisanında yazıya dökmüşlerdir. Ve bunu kavmine yaymıştır.Anlaşılacagı üzere lisan sadece araçtır.
-Allah her peygambere kendi lisanında öğretilerde bulunmuş kitabını yayınlatmıştır. Hatta Musa’nın lisanında konuşmuştur.
-Kuran beşeri bir kelam değildir. Ama Arapça beşeri bir lisandır. Arapça Allah’ın lisanı değildir. Cennet dili çogunlukta Arapçadır. Aynı şu an dünya konuşma ve anlaşma dili ingilizce olduğu gibi. Ama dünyada çok çeşitli lisanlar vardır. Cennette de her milletten ve lisandan insanlar olacak. Cennette her lisan konuşulur. Ama konuşma ve anlaşma dili Arapçadır. Günümüzde küreselleşmiş lisan nasıl ingilizce ise cennette de küreselleşmiş lisan Arapçadır. Bir devrin dili olan Arapçanın yaygın olması ve inanan olarak Arap ların çokluğu yani ümmetin çokluğu ve en etkili din kültürünü ve felsefesini Kuran’ın vermesidir. Son peygamberin etkisiyle Kuran’ın egemenliğinden dolayı cennette Arapça konuşulacaktır. Bu söylediklerimizden Kuran’ı Arapça okuyalım anlamı çıkmaz. Tam tersi kendi lisanında okumak ve ibadet etmek Kuran egemenliğini destekler.
-İbadet lisanı Arapçadır diyenler büyük bir günahın içine düştüler. Allah’a nasıl hesap verecekler bilemiyorum. Geri planında ya Arap milliyetçiliği ya da birtakım hocaların dini sahiplenmesi vardır. Herkesin dini bilmesi ve namaz kıldırması birilerinin işine gelmeyebilir. Özellikle de diyanetin sisteminde büyük bir devrim yaratacaksa. Din sadece diyanete ve görevli hocalara imamlara inmedi. Tüm insanlığa indi. Arap toplumlarında dini liderlerinin rantı büyüktür. Ülkemizde de az da olsa hiyerarşik bir rant vardır. Cemaat liderlerinin saltanatı, Tarikat şeyhlerinin gözde olması nedeniyle menfaatler çerçevesinde Arapça bilenler kendi lisanında ibadet etmeyi yasaklar. Birilerinin keyfi ve diyanet camiası için Türkçe ibadete karşı çıkmaktadırlar. Dinde birlik gerekçesinden başka bir gerekçe bulamayanlar kendi lisanımızda ibadet etmemizi engellemektedirler.Dinde birlik lisanda değil herkesin aynı kültüre ve imana sahip olmasından doğar.
-Arapça bilenlerin kendi lisanında ibadet etmeye karşı çıkmalarının temel nedeni elde ettikleri kazanım ve ayrıcalıklardır. Kendi lisanında kuran okunması ve ibadet edilmesi Arapça bilmeyi etkisiz ve gereksiz kılmaktadır. Arapça bilenler boşuna mı Arapça öğrendik bu bizim mesleğimiz ve kazanımımız diye Türkçe ibadete şiddetle karşı çıkmaktadırlar. Böyle nedenlerden dolayı dinin tüm dünyaya yayılmasını, her şeyiyle öğrenilmesini ve halis ibadet yolunu engellemeleri büyük bir günahtır.
Bazıları da bilinçsizce korkuya düşüyorlar. İmam hatip Liseleri ve İlahiyat fakülteleri ziyan olacak diye Onca Kuran kursu var diye,Din sadece bu okullara gidenlere değil, bütün insanlarımıza geldi.Hepsi bu ayetlerden haberdar olmalılar. Onlar o okullarda Arapça yı öğrenmek için büyük zamanını harcıyorlar. Herkes kendi lisanında okudugu zaman insanların çoğu ayetlerden haberdar olacak böylece imam hatipliler ve ilahiyatçıların asıl görevleri olan insanları ve kendilerini ayetlerden haberdar etme çabası kökten hallolmuş olmuyor mu.. Allah her şeye bir kolaylık vermiştir. Onlar belki de kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlar.Allah ın dinine hizmet doğrultusunda hareket etselerdi onlar için daha güzel olur du.

-"Allahü ekber" yerine "Tanrı uludur" kelimesini çok abesçe ortaya koyanlar, ‘Allah büyüktür.’ kelimesini kullanmadılar. Allahü ekber ile Tanrı büyüktür aynı anlamı taşıyorsa bunda hiçbir sakınca yoktur. Nisa’nın kadın, Bakaranın dişi deve, zilzalın zelzele deprem olduğunu herkes bilmelidir.
İnmemiştir Kuran bir musiki, güzel bir ses dinletisi olarak. Hele farklı bir lisanın okunuş güzelliği hiç değildir. Arapçayı bilmeyenlerin kuran ziyafeti, dinletiden öteye geçmemiştir.
deylemi isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-02-2013, 16:53   #2 (permalink)

 
zeinarda - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Üyelik tarihi: Oct 2012


Mesajlar: 1.884
Konular: 657

Karma Puanı: 2

Standart

Çok ayrıntılı ve güzel bir bilgilendirme olmuş,elinize sağlık....
zeinarda isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-16-2013, 21:59   #3 (permalink)

Avatar Yok
 

Üyelik tarihi: May 2013


Mesajlar: 287
Konular: 6

Karma Puanı: 2

Standart

emeğine sağlık teşekkürler
zeytınn isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-25-2014, 19:00   #4 (permalink)
Hurani

Avatar Yok
 



Mesajlar: n/a
Konular: 0


Smile

yazmis odugunuz bilgiler okunmasi gereken bilgiler olduguna inaniyorum ve lutfen okudugnuz diger kaynaklardaki bilgileri paylasmaya devam ediniz.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
türkçe namaz konusu

Seçenekler Arama
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


gizli ilimler gizli ilim
Tüm Zamanlar GMT +4.5 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 23:24.


Powered by vBulletin® Version kapalı
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0
YASAL UYARI : İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan Ruhani.Net Adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K'nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. Ruhani.Net hakkında yapılacak tüm Hukuksal Şikayetler, Yöneticilerimiz ile iletişime geçilmesi yada iletişim formunu doldurulması halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde Ruhani.Net yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş sağlanacaktır. her yürlü sorunlar için email ; ruhaninet@gmail.com
sakarya escort sakarya escort sakarya escort sakarya escort serdivan escort izmir escort eporner