Ruhani  

Go Back   Ruhani > Eğlence > Kültür Sanat > Makaleler

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 01-27-2012, 02:52   #1 (permalink)

Avatar Yok
 

Üyelik tarihi: Jan 2012


Mesajlar: 291
Konular: 266

Karma Puanı: 2

Standart Kuran, Tevrat, Zebur ve İncil'de Hz. Mehdi (as)

Yüce Rabbimiz, Kuran'da iman edenlere "Arz"da yani bütün yeryüzü üzerinde kutlu bir hakimiyet va-at etmiştir. Rabbimiz'in vaadi gereği, iman edip salih amellerde bulunanlar bu dünya yurduna mirasçı olacak, İslam ahlakı dünyaya hakim olacaktır. Bu; güzelliğin, bereketin, neşenin, sevincin, aydınlığın, temizliğin, barışın, adaletin, kardeşliğin, sevginin dünyaya hakim olması demektir. Allah'a Bir ve Tek olarak samimi imanın hakim olduğu bu dönemde, tüm batıl inanç ve felsefeler, dinsiz ideolojiler yeryüzünden kalkacaktır. Yüce Allah, bu büyük hakimiyete ahir zamanda Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ı vesile kılacaktır.
Hz. Mehdi (as), Peygamberimiz (sav)'den rivayet edilen yüzlerce mütevatir hadis ile müjdelenmiş; ahir zaman alametleri, Hz. Mehdi (as)'ın fiziksel özellikleri, zuhuru ve zuhurundan önceki ve sonraki dönem oldukça detaylı bir şekilde tarif edilmiştir. Yüce Allah'ın izniyle bu rivayetlerin Hicri 1400 (1979 yılı) itiba-riyle gerçekleşmiş olmasından, şu anda ahir zamanda yaşadığımız ve Hz. Mehdi (as)'ın zuhur ettiği anlaşıl-maktadır. Hadislerle mutabık olarak gerçekleşen tüm alametlerden, Rabbimiz'in takdiri ile, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın önderliğinde İslam ahlakının dünya hakimiyetinin gerçekleşmesine az bir süre kaldığı açıkça görülmektedir.
Kuran'da İslam ahlakının dünya hakimiyeti ve Mehdiyet detaylı olarak anlatılmıştır:
- Büyük İslam alimleri Kuran tefsirlerinde, Hz. Mehdi (as)'a ve onun çevresindeki mümin toplu-luğuna işaret eden çeşitli ayetleri açıklamışlardır.
- Yüce Allah Kuran'da Müslümlanlara birlik olmayı emretmiş, onlara bunu farz kılmıştır. Tarih bo-yunca dönemin Mehdilerinin önderliğinde birlik içinde yaşayan Müslümanlar, bugün de Rabbimiz'in emri gereği bir lider önderliğinde birlik olmak zorundadırlar. Ahir zamanda Rabbimiz'in vaadi gereği birlik ha-line gelecek olan Müslümanların manevi lideri de Hz. Mehdi (as) olacaktır. Dolayısıyla, Müslümanla-rın birlik olmasını anlatan her ayet Mehdiyeti anlatır.
- Yüce Rabbimiz, Kuran'da bildirdiği Peygamber kıssalarında da akıl sahipleri için hikmetler olduğu-nu haber vermiştir. Her Peygamber, kendi devrinin Mehdisi'dir. Dolayısıyla her Peygamber kıssasında, içinde bulunduğumuz ahir zamana, yani Mehdiyete bakan işaretler bulunmaktadır. Kehf Suresi'nde, Hz. Süleyman (as) ve Hz. Zülkarneyn (as) kıssalarında Mehdiyete işaret eden ayetler olduğu ise Peygambe-rimiz (sav) tarafından da bildirilen bir gerçektir.
- Tarih boyunca iyiler ve kötüler arasında, şeytanın taraftarlarıyla Hakkın taraftarları arasında sürege-len bir mücadele olmuştur. Kuran'da Yüce Allah, bu büyük mücadeleyi tarif etmiş ve bunun örneklerini vermiştir. Adetullah gereği, ahir zamanda da deccaliyet ve Mehdiyet arasında büyük bir mücadele ya-şanmaktadır. Dolayısıyla, Kuran'da bu mücadeleyi anlatan her ayet de, yine Mehdiyet'e işaret etmek-tedir.
Açıktır ki, Rabbimiz Kuran'daki pek çok ayetle, Mehdiyeti ve İslam ahlakının dünya hakimiyetini Müslümanlara haber vermiştir.
Hz. Mehdi (as)'ın zuhuru, diğer kutsal kitaplarda da haber verilmiş olan bir gerçektir. Tevrat ve Kitabı Mukaddes'in Mezmurlar bölümünü oluşturan Zebur, Kuran ayetleri ve Peygamber Efendimiz (sav)'in hadis-leri ile mutabık olan ve zaman içinde değiştirilmeden korunmuş bölümler içermektedir. Kuran'da, "Andolsun, Biz Zikirden (Tevrat'dan) sonra Zebur'da da: "Şüphesiz Arz'a salih kullarım varisçi olacak-tır" diye yazdık. (Enbiya Suresi, 105) ayetiyle, Hz. Mehdi (as)'ın gelişinin ve dünya hakimiyetinin, Tevrat ve Zebur'da da müjdelendiği haber verilmektedir. Nitekim Tevrat ve Zebur'u incelediğimizde, bu gerçeğin oldukça detaylı ve Kuran ayetleri ve hadislerle mutabık şekilde bildirilmiş olduğu görülmektedir. Hak olan söz konusu bölümlerin içinde, "Maşiyah", "Kral Mesih", "Shiloh (gönderilmiş olan, Allah'ın armağanı)" ve çeşitli başka isimlerle Hz. Mehdi (as)'ın zuhuru ve dünya hakimiyeti anlatılmış, Hz. Mehdi (as)'ın zuhurun-dan önceki ve sonraki dönem de tarif edilmiştir.
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde de, Hz. Mehdi (as)'ın zuhurunun, Allah'ın vahyi olan tüm kitap-larda haber verildiği şöyle bildirilmektedir:
Naim buyurdu ki: Ben Hz. Mehdi (as)'ı Peygamberlerin suhufunda (sahifelerde; Adem, Şit, İdris ve İbrahim Peygamberlere indirilen sahife şeklindeki kitaplarda) şöyle bulurum: "Hz. Mehdi (as)'ın amelinde ne zulüm ne de ayıp yoktur." (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 21)
Peygamberlere dair olan kitaplarda, "Hz. Mehdi (as)'ın işi zulüm ve kötülük değildir" şeklinde işaret edilmiştir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, sf. 49)
İbni Münavi diyor ki: "Danyal (as)'ın kitabında şöyle yazılıdır."... Hz. Mehdi (as) çıkacak ve Al-lah-u Teala daha önce fesada uğrayanları ve iman ehlini onunla kurtaracaktır. Sünnetler onunla ihya edile-cek... (Bu hadis Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman isimli kitabın Süleymaniye Kütüpha-nesi'nde bulunan el yazılı bir nüshasında mevcuttur.)
Bu hadislerden anlaşılıyor ki; Mehdiyet, bütün hak dinlerin kitaplarında yer almıştır ve Müslümanlar bu kitaplara baktıklarında Hz. Mehdi (as)'ı bulacaklardır.
Aynı şekilde İncil'in Kuran'la mutabıklık gösteren hak olan bölümlerinde de Hz. Mehdi (as)'ın gelişi müjdelenmiştir. İncil'de geçen "Faraklit" ve "su testisi taşıyan adam" tanımlamaları dikkat çekicidir. Bu ifa-delerle, Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda geleceğini müjdelediği; dünyaya barış, huzur, birlik ve beraberlik, se-vinç ve mutluluk getirecek bir liderden bahsedilmekte ve Kova burcundan bir kişiye işaret edilmektedir. (Aynı zamanda, 2012 yılının, Kova Çağının başlangıcı olarak kabul etmesi de çok manidardır.) Hz. İsa (as) havarilerine, kendisinden sonra gelecek bu güvenilir kişiye uymalarını, onun sözünü dinlemelerini ve son ana kadar onu izlemelerini öğütlemektedir.
Bunların yanı sıra, İncil'de belirtilen ahir zaman alametleri ile Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın zuhu-rundan sonraki zamana dair tarifler de, Kuran ayetleriyle ve Peygamberimiz (sav)'den rivayet edilen hadis-lerle büyük bir mutabakat içermektedir. Dolayısıyla İncil'e göre de ahir zaman alametlerinin hemen hepsi birbiri peşi sıra ortaya çıkmaktadır. Tüm bunlardan, başta İslami kaynaklara, ardından da İncil, Tevrat ve Zebur'a dayanarak içinde bulunduğumuz dönemin Hz. Mehdi (as)'ın faaliyet yaptığı dönem olduğu açıkça söylenebilmektedir.
Bu kitapçıkta, Mehdiyete ve İslam ahlakının dünya hakimiyetine işaret eden bazı Kuran ayetleri ile Tevrat, İncil ve Zebur'dan pasajların bir bölümüne yer verilmektedir. İçinde bulunduğumuz ahir zamanda, Rahman ve Rahim olan Allah, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ı vesile ederek, kulları için seçip beğendiği Hak dini egemen kılacak ve üstün Gücünü, yüce Kudretini tüm dünyaya gösterecektir. İçinde yaşadığımız zaman çok kutlu ve güzel bir dönemin başlangıcıdır. İslam ahlakının yeryüzüne hakimiyeti, Allah'ın vaadidir ve Rabbimiz'in bu vaadi mutlaka gerçekleşecektir:
(Bu,) Allah'ın va'didir; Allah, vadinden geri dönmez. Ancak insanların çoğu bilmezler. (Rum Suresi, 6)

Kuran’da Mehdiyete ve Dünya Hakimiyetine
İşaret Eden Ayetler


Andolsun, Biz Zikirden (Tevrat'dan) sonra Zebur'da da: "Şüphesiz Arz'a salih kullarım varisçi ola-caktır" diye yazdık. (Enbiya Suresi, 105)

Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkula-rından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmaz-lar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)

Allah, yazmıştır: "Andolsun, Ben galip geleceğim ve elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuv-vet sahibidir, güçlü ve üstün olandır. (Mücadele Suresi, 21)

Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile. (Saff Suresi, 9)

Müşrikler istemese de O dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O'dur. (Tevbe Suresi, 33)

Allah, suçlu-günahkarlar istemese de, hakkı (hak olarak) Kendi kelimeleriyle gerçekleştirecek-tir. (Yunus Suresi, 82)

Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, Kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile. Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile. (Saff Suresi, 8-9)

Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de Allah, Kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor. Müşrikler istemese de, O, dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün kıl-mak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O'dur. (Tevbe Suresi, 32-33)

Şüphesiz, Biz sana apaçık bir fetih verdik. Öyle ki Allah, senin geçmiş ve gelecek (her) günahını bağışlasın, üzerindeki nimetini tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola yöneltsin. Ve Allah, sana 'üstün ve onurlu' bir zaferle yardım etsin. (Fetih Suresi, 1-3)

... Bu yurdun sonu kimindir, inkar edenler pek yakında bileceklerdir. (Rad Suresi, 42)

Ki O, elçilerini hidayetle ve hak din ile, diğer bütün dinlere karşı üstün kılmak için gönderdi. Şahid olarak Allah yeter. (Fetih Suresi, 28)

"Ve onlardan sonra sizi o arza mutlaka yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan korkana ve tehdi-dimden korkana ait (bir ayrıcalıktır)." (Peygamberler) Fetih istediler, (sonunda) her zorba inatçı bozguna uğrayıp -yok oldu- gitti. (İbrahim Suresi, 14-15)

Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman ve insanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir. (Nasr Suresi, 1-3)

Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah'tan 'yardım ve zafer (nusret)' ve yakın bir fetih. Mü'minleri müjdele. (Saff Suresi, 13)

Andolsun, (peygamber olarak) gönderilen kullarımıza (şu) sözümüz geçmiştir: Gerçekten onlar, mu-hakkak nusret (yardım ve zafer) bulacaklardır. Ve hiç şüphesiz; Bizim ordularımız, üstün gelecek olanlar onlardır. (Saffat Suresi, 171-173)

"Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size." (Enbiya Suresi, 18)

Ve sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve daha ayak basmadığınız bir yere mirasçı kıldı. Allah, her şeye güç yetirendir. (Ahzab Suresi, 27)

Kendisine bereketler kıldığımız yerin doğusuna da, batısına da o hor kılınıp-zayıf bırakılanları (müstaz'afları) mirasçılar kıldık... (Araf Suresi, 137)

Tevrat’da ve Musevi Kaynaklarda
Hazreti Mehdi (as)


Musevi Kaynaklarda Hz. Mehdi (as)'ın
Gelişinden Önceki Dönemin Özellikleri

Davud oğlunun [Hz. Mehdi (as)'ın] geleceği nesilde... tüm devletler Minim dinini [ateizmi] kabul edecek ve verilen öğütlerden yüz çevrilecek... (Talmud, Sanhedrin 97a)
Mesih'in [Hz. Mehdi (as)'ın] çağı gelmeden önceki sürede... günahtan korkan insanlar hor görüle-cek ve gerçeklerden yoksun kalınacak... (Talmud, Sota 49b)
Davud oğlu'nun [Hz. Mehdi (as)'ın] geleceği nesilde... kötü insan takdir görecek... (Talmud, Sanhedrin 97a)
Mesih'in [Hz. Mehdi (as)'ın] çağı gelmeden önceki sürede... devlet yönetimleri delalete düşecek [di-ni inançlara ters düşecek] ve onları kınayacak kimse olmayacak... (Talmud, Sota 49b)
Davud oğlunun [Hz. Mehdi (as)'ın] geleceği nesilde... soyguncular ve soyguncuların soyguncuları olacak... (Talmud, Kethuboth 112b)
Davud oğlunun [Hz. Mehdi (as)'ın] geleceği yedi yıllık sürenin sonunda... açlık okları gönderilecek... büyük bir kıtlık olacak ve bunda erkekler, kadınlar, çocuklar, dindar adamlar ve azizler ölecek... (Talmud, Sanhedrin 97a)
... Bağbozumu olmayacak, devşirecek meyve bulunmayacak... Güzel tarlalar, verimli asmalar, hal-kımın diken ve çalı bitmiş toprakları için, neşeli kentteki mutluluk dolu evler için göğsünüzü dövün. (Yeşaya, 32:10-13)
Davud oğlunun [Hz. Mehdi (as)'ın] geldiği nesilde... sürekli yeni belalar ve şeytani kararların yürürlü-ğe konması olacak; her yeni kötülük, bir diğeri bitmeden hızla gelecek... (Talmud, Sanhedrin 97a)
Tekrar kurtulacaklarına dair ümitlerini kaybetmedikçe [Hz. Mehdi (as)] gelmeyecek... (Talmud, Sanhedrin 97a)
Davud oğlunun [Hz. Mehdi (as)'ın] geleceği nesilde, alimlerin toplanma meclisleri, fuhuş evleri ha-line gelecek... (Talmud, Sanhedrin 97a)
Mesih'in [Hz. Mehdi (as)'ın] geleceği nesilde... babası ayıpladığında oğlu utanmayacak... (Talmud, Sanhedrin 97a)
Mesih'in [Hz. Mehdi (as)'ın] çağı gelmeden önceki sürede... sınırlarda yaşayanlar bir yerden diğerine [yardım dileyerek] gezinecek; fakat hiç kimse onlara acımayacak... (Talmud, Sota 49b)
... Savaşmaları için bütün ulusları biraraya getireceğim... Evler yağmalanacak, kadınların ırzına geçilecek. Kentte yaşayanların yarısı sürgüne gönderilecek... (Zekeriya, 14:2)
... Savaşan bütün halkları Rab şu belayla cezalandıracak: Daha sağken bedenleri, gözleri, dilleri çü-rüyecek. (Zekeriya, 14:12)
... Sevinçten eser kalmadı, dünyanın coşkusu yok oldu. (Yeşaya, 24:11)
... Dünyanın temelleri sarsılacak... sarsıldıkça sarsılacak. Dünya... yalpalayacak, bir kulübe gibi sallanacak... (Yeşaya, 24:18-20)
... Orduların Rab'bi tarafından, gök gürlemesiyle ve zelzele ile ve büyük gürültü ile, kasırga ile ve sağanakla ve yiyip bitiren ateş aleviyle yoklama olacak. (Yeşaya, 29:6)
Davud oğlunun [Hz. Mehdi (as)'ın] geleceği yedi yıllık sürenin sonunda, ilk yılda bu ayet gerçekleşe-cek: Bir şehrin üzerine yağmur yağdırırken, diğerinin üzerine yağmur yağdırmayacağım... (Talmud, Sanhedrin 97a)
... Yeşaya'nın Babil'le* ilgili bildirisi:... Araçlarıyla uzak bir ülkeden, dünyanın öbür ucundan bütün ülkeyi yerle bir etmek üzere geliyor... Evleri yağmalanacak, kadınlarının ırzına geçilecek... Oklarıyla gençleri parçalayacak, bebeklere acımayacak, çocukları esirgemeyecekler. (Yeşaya, 13:1, 5, 16-18) *Babil: Günümüz Irak'ın başkenti Bağdat yakınlarında bulunan eski bir şehir ismidir.


Musevi Kaynaklarda Hz. Mehdi (as)'ın
Özellikleri

[Hz. Mehdi (as)'ın] davranışının temeli adalet ve sadakat olacak. (Yeşaya, 11:5)
[Hz. Mehdi (as)] yoksulları adaletle yargılayacak, yeryüzünde ezilenler için dürüstçe karar vere-cek... (Yeşaya, 11:4)
... [Hz. Mehdi (as)] dünyaya ağzının değneğiyle vuracak [yani silahı olmadan sözleriyle etkileye-cek] ve kötüleri dudaklarının soluğuyla öldürecek [yani konuşmalarıyla manen etkisiz hale getirecek]. (Yeşaya, 11:4)
O [Hz. Mehdi (as)] tüm dünyayı Allah'a birlikte kulluk etmeleri için ıslah edecek, çünkü şöyle ya-zılmıştır: "O zaman, birlikte Bana yakarmaları, omuz omuza Bana hizmet etmeleri için, halkların dudaklarını pak kılacağım." [Sefenya, 3:9] (Maimonides, Mişna Tora, Kralların Kanunları 11:4)
"... Güçle kuvvetle değil, ancak Benim Ruhumla başaracaksın" diyor. Böyle diyor Herşeye Egemen Rab. (Zekeriya, 4:6)
Bakın, kulum [Hz. Mehdi (as)] başarılı olacak; üstün olacak, el üstünde tutulup alabildiğine yü-celtilecek. (Yeşaya, 52:13)
Ona [Hz. Mehdi (as)'a] egemenlik, yücelik ve krallık verildi. Bütün halklar, uluslar ve her dilden insan ona hizmet etti. Egemenliği hiç bitmeyecek sonsuz bir egemenlik, krallığı hiç yıkılmayacak bir krallık-tır. (Daniel, 7:14)
... Davud oğlu [Hz. Mehdi (as), Hz. Süleyman (as) gibi] sadece sedirinden hükümdarlık edecek... (Talmud, Sanhedrin 20b)
Savaş arabalarını... uzaklaştıracağım. Savaş yayları kırılacak. Kralınız [Hz. Mehdi (as)] ulusla-ra barışı duyuracak... (Zekeriya, 9:10)
... Rab korkusu ruhu onun [Hz. Mehdi (as)'ın] üzerinde olacak. Rab korkusu hoşuna gidecek... (Yeşaya, 11:2-3)
Davud soyundan çıkacak olan o kral [Hz. Mehdi (as)] tüm insanlara Allah'ın yollarını ve O'ndan korkmayı öğretebilecek... (Maimonides, Mişna Tora, Tövbe 9:2)
[Hz. Mehdi (as)] çıktığında... [Allah'ın yasalarının uygulanmasındaki] itaatsizlikleri düzeltecek... (Maimonides, Mişna Tora, Kralların Kanunları 11:4)
... [Hz. Mehdi (as)'ın] kaldığı yer görkemli olacak. (Yeşaya, 11:10)
... O [Hz. Mehdi (as)] [bir adamı] sezer ve hakkında hüküm verir, çünkü şöyle yazılmıştır: Gözüyle gördüğüne göre yargılamayacak, kulağıyla işittiğine göre karar vermeyecek. Yoksulları adaletle yar-gılayacak, yeryüzünde ezilenler için dürüstçe karar verecek. [Yeşaya, 11:3-4] (Talmud, Sanhedrin 93b)
... O müjdeci ki, esenlik duyuruyor. İyilik müjdesi getiriyor, kurtuluş haberi veriyor... (Yeşaya, 52:7)
Mesih'in [Hz. Mehdi (as)'ın] alametler göstermesine ya da kendini ispatlaması için harikalar yap-masına ihtiyaç yoktur. (Maimonides, Mişna Tora, Kralların Kanunları 11:2)
Mesih [Hz. Mehdi (as)] büyük şöhret kazanacak ve onun ünü diğer milletler arasında Kral Süley-man'dan daha fazla olacak. (Maimonides, Mişna Tora, Sanhedrin 10:1)
[Hz. Mehdi (as)'ın] adı nedir? ... Onun adı Şiloh [gönderilmiş olan, Allah'ın armağanı]... Onun adı Yinnon [adı dünyanın sonuna kadar yaşayacak olan]... Onun adı Haninah [inayet, lütuf, Allah tarafından kutsanmış]... Onun adı Menahem [rahatlatıcı, teselli eden]... Çünkü Benim ruhumu rahatlatacak olan Menahem [rahatlatıcı]... Kesinlikle bizim acılarımıza katlandı ve dertlerimizi taşıdı... (Talmud, Sanhedrin 98b)


Musevi Kaynaklarda Hz. Mehdi (as)'ın
Hakimiyet Dönemi

O dönemde [Hz. Mehdi (as) döneminde]... tüm dünyanın tek meşguliyeti Allah'ı bilip tanımak ola-cak... (Maimonides, Mişna Tora, Kralların Kanunları 12:5)
... Yüzlerinde sonsuz sevinç olacak. Onların olacak coşku ve sevinç, üzüntü ve inilti kaçacak. (Yeşaya, 51:11)
O dönemde [Hz. Mehdi (as) döneminde]... batıni gerçekleri kavrayacaklar ve insanın kapasitesi elverdiğince Yaratıcı'nın aklını idrak edecekler. Çünkü şöyle yazılmıştır: "Yeryüzü suyun denizi örtmesi kaplaması gibi Allah'ın ilmiyle dolacağı için..." (Maimonides, Mişna Tora, Kralların Kanunları 12:5)
... Son günlerde... Rab birçok halkın arasındaki anlaşmazlıkları çözecek. İnsanlar kılıçlarını çekiçle dövüp saban demiri, mızraklarını bağcı bıçağı yapacaklar. Ulus ulusa kılıç kaldırmayacak, savaş eğitimi yapmayacaklar artık. (Yeşaya, 2:2-4; Mika, 4:1-3)
"... Topladıkları silahları yakacaklar. Küçük büyük kalkanları, yayları, okları, sopaları, mız-rakları ateşe atacaklar... Yakmak için silahları kullanacaklar..." Egemen Rab böyle diyor. (Hezekiel, 39:9-10)
Onun döneminde kurtla kuzu birarada yaşayacak, parsla oğlak birlikte yatacak, buzağı, genç aslan ve besili sığır yan yana duracak, onları küçük bir çocuk güdecek. İnekle ayı birlikte otlayacak, yavruları birarada yatacak. Aslan sığır gibi saman yiyecek. Emzikteki bebek kobra deliği üzerinde oynayacak, sütten kesilmiş çocuk elini engerek kovuğuna sokacak... Kimse zarar vermeyecek, yok etmeyecek... (Yeşaya, 11:6-9)
O zaman [Hz. Mehdi (as) döneminde] körlerin gözleri, sağırların kulakları açılacak; topallar ge-yik gibi sıçrayacak, sevinçle haykıracak dilsizlerin dili... (Yeşaya, 35:5-6)
... Çölde sular fışkıracak, ırmaklar akacak bozkırda. Kızgın kum havuza, susuz toprak pınara dö-nüşecek... (Yeşaya, 35:6-7)
... Buğdaya seslenecek ve onu çoğaltacağım... ağaçların meyvesini, tarlaların ürününü çoğaltaca-ğım. (Hezekiel, 36:29-30)
O dönemde [Hz. Mehdi (as) döneminde], ne kıtlık ne de savaş olacak, ne kıskançlık ne de rekabet olacak. Çünkü iyi olan şeyler bolca olacak ve tüm memnuniyet verici şeylere toz kadar rahat ulaşılacaktır. (Maimonides, Mişna Tora, Kralların Kanunları 12:5)
... Yol boyunca beslenecek, her çıplak tepede otlak bulacaklar. Acıkmayacak, susamayacaklar... (Yeşaya, 49:9-10)
Davud oğlunun [Hz. Mehdi (as)'ın] geleceği zamanda... tüm vahşi ağaçlar meyve verecekler; çünkü şöyle yazılmıştır: Ağaçlar meyvelerini yükleniyor, incir ağaçları, asmalar ürünlerini veriyor. [Yoel, 2:22] (Talmud, Kethuboth 112b)
Rab bütün dünyanın hükümdarı olacak. O gün yalnız Rab, yalnız O'nun adı kalacak. (Zekeriya, 14:9)
... Sular denizi nasıl dolduruyorsa, dünya da Rab'bin bilgisiyle dolacak... (Yeşaya, 11:9)
... İnsanlar Rab'bin Yüceliğini, Allahımız'ın görkemini görecek. (Yeşaya, 35:2)
... O gün yalnız Rab yüceltilecek. Putlar tümüyle ortadan kalkacak. (Yeşaya, 2:17-18)
... Buyruklarımı izleyecek, kurallarıma uyacak, onları uygulayacaklar. (Hezekiel, 37:24)
Artık putlarıyla, iğrenç uygulamalarıyla, isyanlarıyla kendilerini kirletmeyecekler. Onları yerleş-tikleri, günah işledikleri yerlerden kurtarıp arındıracağım... (Hezekiel, 37:23-24)
... [Hz. Mehdi (as) döneminde halk] haksızlık etmeyecek, yalan söylemeyecek, kimseyi aldatmaya-cak... (Sefenya, 3:13)
O zaman adalet çöle dek yayılacak, doğruluk meyve bahçesinde yurt bulacak. (Yeşaya, 32:16)
... Bol bol yiyecek, ülkenizde güvenlik içinde yaşayacaksınız. Ülkenize barış sağlayacağım. Korku içinde yatmayacaksınız. Tehlikeli hayvanları ülkenizden kovacağım. Savaş yüzü görmeyeceksiniz. (Levililer, 26:5-6)
... Harap olan şehirleri yapacaklar ve onlarda oturacaklar... (Amos, 9:14)
İnsanların gururu, kibiri kırılacak... (Yeşaya, 2:17)
Artık budalaya soylu, alçağa saygın denmeyecek. (Yeşaya, 32:5)
Mesih [Hz. Mehdi (as)] döneminde... çok az bir emekle çok fazla şey başaracaklar... (Maimonides, Mişna Tora, Sanhedrin 10:1)
Mesih [Hz. Mehdi (as)] dönemi... akıllı adamların sayısının artacağı bir dönem olacak... (Maimonides, Mişna Tora, Sanhedrin 10:1)
O günlerde [Hz. Mehdi (as)'ın döneminde]... bilgi, akıl ve hakikat dünyada artacak... çünkü şöyle de yazılmıştır: "Taş gibi katılaşmış kalplerinizi vücudunuzdan söküp alacağım." (Maimonides, Mişna Tora, Tövbe 9:2)

Zebur’da Hazreti Mehdi (as) ve
Hakimiyet Dönemi


Sen Rab'be güven ve iyilik yap... Rab'den zevk al, O senin içindeki istekleri yerine getirecektir. Her şeyi Rab'be bırak, O'na güven. Rab'be umut bağlayanlar yeryüzünün varisi olacaklardır. (Mezmurlar, 37:3-9)
Alçakgönüllüler ülkeyi miras alacak, derin bir huzurun zevkini tadacak.... Çünkü kötülerin gücü kı-rılacak, ama doğrulara Rab destek olacak. Rab salihlerin her gününü gözetir, onların mirası ebedi olacaktır. (Mezmurlar, 37:11, 17-18)
Yeryüzünün dört bucağı anımsayıp Rab'be dönecek, ulusların bütün soyları O'nun önünde yere kapanacak. Çünkü egemenlik Rab'bindir... (Mezmurlar, 22:27-28)
"... Davud soyundan güçlü bir kral [Hz. Mehdi (as)] çıkaracağım, meshettiğim [seçtiğim] kralın soyu-nu ışık olarak sürdüreceğim. Düşmanlarını utanca bürüyeceğim, ama onun başındaki taç parıldaya-cak." (Mezmurlar, 132:17-18)
Rab'den korkan o adam kimdir?... Canı iyilikte oturacak; onun soyu yeryüzünün varisi olacaktır. Rab'bin sırrı ondan korkanlara olacaktır... (Mezmurlar, 25:12-14)
Sağladığın zaferle büyük yüceliğe erişti, onu [Hz. Mehdi (as)'ı] görkem ve büyüklükle donattın. Üzerine sürekli bereket yağdırdın, varlığınla onu sevince boğdun. Çünkü Kral [Hz. Mehdi (as)] Rab'be güvenir, Yüceler Yücesinin sevgisi sayesinde sarsılmaz. (Mezmurlar, 21:5-7)
Kralın [Hz. Mehdi (as)'ın] adı sonsuza dek yaşasın, Güneş durdukça adı var olsun, onun aracılı-ğıyla insanlar kutsansın, bütün uluslar "Ne mutlu ona" desin! (Mezmurlar, 72:17)
Okların sivridir, kral düşmanlarının yüreğine saplanır [Hz. Mehdi (as)'ın sözleri çok hikmetli ve etkili olacak, dinsiz ideolojileri kökten etkisiz hale getirecektir], halklar ayaklarının altına serilir [tüm insanlar Hz. Mehdi (as)'a tabi olacaklardır]. (Mezmurlar, 45:5)
[Hz. Mehdi (as)] egemenlik sürsün denizden denize, Fırat'tan yeryüzünün ucuna dek! (Mezmurlar, 72:8)
[Rab] Senin kurtarışınla izzeti büyüktür, onu [Hz. Mehdi (as)'ı] görkem ve büyüklükle donattın. (Mezmurlar, 21:5)
Onu güzel iyilik bereketler ile karşıladın, başına saf altından taç koydun. Senden yaşam istedi, ver-din ona uzun... bir ömür. (Mezmurlar, 21:3-4)
Rab kralını büyük zaferlere ulaştırır, Meshettiği krala [Hz. Mehdi (as)'a]... sonsuza dek sevgi gös-terir. (Mezmurlar, 18:50)
Sen insanların en güzelisin, lütuf saçılmış dudaklarına... (Mezmurlar, 45:2)
... [Hz. Mehdi (as)'ın] üzerine celal ve haşmet koydun. (Mezmurlar, 21:5)
... [Hz. Mehdi (as)'ın] krallığının asası adalet asasıdır. Doğruluğu sever, kötülükten nefret edersin... (Mezmurlar, 45:6-7)
... Yardım isteyen yoksulu, dayanağı olmayan düşkünü o kurtarır. Yoksula, düşküne acır, düşkün-lerin canını kurtarır. Baskıdan, zorbalıktan özgür kılar onları, çünkü onun gözünde onların kanı değerlidir. (Mezmurlar, 72:12-14)
Mazlumlara hakkını versin, yoksulların çocuklarını kurtarsın... (Mezmurlar, 72:4)
Ey yiğit... görkemine, yüceliğine bürün. (Mezmurlar, 45:3)
[Hz. Mehdi (as)] yeni biçilmiş çayıra düşen yağmur gibi, toprağı sulayan bereketli yağmurlar gibi ol-sun! Onun günlerinde [Hz. Mehdi (as) döneminde] doğruluk serpilip gelişsin, Ay ışıdığı sürece esenlik artsın! (Mezmurlar, 72:6-7)
Düşmanlarını utanca bürüyeceğim, ama onun başındaki taç parıldayacak. (Mezmurlar, 132:17-18)
Ya Rab, kral [Hz. Mehdi (as)] seviniyor gösterdiğin güce. Sevinçten coşuyor verdiğin zaferle! Gön-lünün istediğini verdin, ağzından çıkan dileği geri çevirmedin. (Mezmurlar, 21:1-2)
[Hz. Mehdi (as)'ın] üzerine sürekli bereket yağdırdın... (Mezmurlar, 21:6)
Nedir uluslar arasındaki bu kargaşa, neden boş düzenler kurar bu halklar? Dünyanın kralları saf bağ-lıyor, hükümdarlar birleşiyor Rab'be ve meshettiği krala [Hz. Mehdi (as)'a] karşı. "Koparalım onların kayışlarını" diyorlar, "atalım üzerimizden bağlarını." (Mezmurlar, 2:1-3)
Demir çomakla kıracaksın/güdeceksin onları, çömlek gibi parçalayacaksın [Hz. Mehdi (as) dinsiz sistemleri fikirleriyle temelinden çökertecektir]. (Mezmurlar, 2:9)


İncil’de Hazreti Mehdi (as)


İncil'de Hz. Mehdi (as)'ın Gelişinden Önceki
Dönemin Özellikleri:

İsa, Zeytin Dağı'nda otururken öğrencileri yalnız olarak yanına geldiler. "Söyle bize" dediler, "Bu de-diklerin ne zaman olacak, senin gelişini ve çağın bitimini gösteren belirti ne olacak?" İsa onlara şu karşılığı verdi: "Sakın kimse sizi saptırmasın! Birçokları, 'Mesih benim' diyerek benim adımla gelip birçok kişiyi aldatacaklar. Savaş gürültüleri, savaş haberleri duyacaksınız. Sakın korkmayın! Bunların olması gerek... Ulus ulusa, devlet devlete savaş açacak; yer yer kıtlıklar, depremler olacak. Bütün bunlar, doğum sancı-larının başlangıcıdır. O zaman sizi sıkıntıya sokacak, öldürecekler. Benim adımdan [Hz. İsa (as)'ın adın-dan] ötürü bütün uluslar sizden nefret edecek. O zaman birçok kişi imandan sapacak, birbirlerini ele verecek ve birbirlerinden nefret edecekler. Birçok sahte peygamber türeyecek ve bunlar birçok kişiyi saptıracak. Kötülüklerin çoğalmasından ötürü birçoklarının sevgisi soğuyacak. Ama sonuna kadar da-yanan kurtulacaktır. Allah'ın egemenliğin bu müjdesi bütün uluslara tanıklık olmak üzere dünyanın her ye-rinde duyurulacak. İşte o zaman son gelecektir. (Matta, 24:4-12)
... İmandan dönüş başlamadıkça... o gün gelmeyecektir. (Pavlus'tan Selaniklilere II. Mektup, 2:3)
... İsa Mesih'in elçileri tarafından söylenen sözleri anımsayın. Size demişlerdi ki: "Dünyanın son günlerinde alay edenler Allah'sızlığa yönelip kendi tutkularına göre yaşayanlar olacaktır." Bunlar bö-lücü, insan doğasıyla sınırlı, Allah inancından yoksun kişilerdir. (Yahuda'nın Mektubu, 1:17-19)
Allah'ı bildikleri halde, O'nu Allah olarak yüceltmediler [Allah'ı tenzih ederiz], O'na şükretmedi-ler. Tersine, düşüncelerinde budalalığa düştüler; anlayışsız yüreklerini karanlık bürüdü. Akıllı olduklarını ileri sürerken akılsız olup çıktılar. Ölümsüz Allah'ın Yüceliği yerine ölümlü insana, kuşlara, dört ayaklıla-ra, sürüngenlere benzeyen putları yeğlediler... Allah'la ilgili gerçeğin yerine yalanı koydular. Yaratan'ın yerine yaratığa tapıp kulluk ettiler [Allah'ı tenzih ederiz]. Oysa Allah sonsuza dek övülmeye layıktır! Amin. (Pavlus'tan Romalılara Mektup, 1:21-25)
Çünkü öyle bir zaman gelecek ki, sağlam öğretiye dayanamayacaklar... Kulaklarını gerçeğin sesi-ne tıkayacak, dönüp efsanelere dalacaklar. (Pavlus'tan Timoteos'a II. Mektup, 4:3-4)
Şunu bil ki, son günlerde çetin anlar olacaktır. İnsanlar kendilerini seven, para düşkünü, övüngen, kibirli, küfürbaz, anne baba sözü dinlemez, nankör, kutsallıktan ve sevgiden yoksun, uzlaşmaz, iftira-cı, özünü denetleyemeyen, azgın, iyilik düşmanı olacaklar. Hain, aceleci, kendini beğenmiş, Allah'tan çok eğlenceyi seven, Allah yolundaymış gibi görünüp bu yolun gücünü inkar edenler olacaklar... (Pavlus'tan Timoteos'a II. Mektup, 3:1-5)
Benim adımdan [Hz. İsa (as)'ın adından] ötürü kralların ve valilerin önüne çıkarılacaksınız... Anne babalarınız, kardeşleriniz, akraba ve dostlarınız bile sizi ele verecek ve bazılarınızı öldürtecekler. Be-nim adımdan ötürü herkes sizden nefret edecek... Dayanmakla canlarınızı kazanacaksınız. [Hz. Mehdi (as) ve talebeleri de bu şekilde zorluk çekeceklerdir.] (Luka, 21:12, 16-19)



"Savaş ve isyan haberleri duyunca telaşlanmayın. Önce bunların olması gerek, ama son hemen gelme-yecek." Sonra [Hz. İsa (as)] onlara şöyle dedi: "Ulus ulusa, devlet devlete savaş açacak. Şiddetli deprem-ler, yer yer kıtlıklar ve salgın hastalıklar, korkunç olaylar ve gökte olağanüstü belirtiler olacak." (Luka, 21:9-11)
... Güneşte, Ayda ve yıldızlarda belirtiler görülecek. Yeryüzünde uluslar denizin ve dalgaların uğultusundan şaşkına dönecek, dehşete düşecekler. Dünyanın üzerine gelecek felaketleri bekleyen insan-lar korkudan bayılacak... (Luka, 21:25-26)
Lut'un günlerinde de durum aynıydı. İnsanlar yiyip içiyor, alıp satıyor, tohum ekiyor, ev yapıyorlardı. Ama Lut'un Sodom'dan ayrıldığı gün gökten ateşle kükürt yağdı ve hepsini yok etti. İnsanoğlu'nun [Hz. İsa (as)'ın] ortaya çıkacağı gün [gelişi öncesinde] durum aynı olacaktır. (Luka, 17: 28-30)
Nuh'un günlerinde nasıl olduysa, İnsanoğlu'nun [Hz. İsa (as)'ın] günlerinde [gelişi öncesinde] de öyle olacak. Nuh'un gemiye bindiği güne dek insanlar yiyip içiyor, evlenip evlendiriliyorlardı. Sonra tufan gelip hepsini yok etti. (Luka, 17:26-27)
... Dünyadan barışı kaldırma yetkisi verildi. Bunun sonucu olarak insanlar birbirlerini boğazlaya-caklar... (Vahiy, 6:4)
Kardeş kardeşini, baba çocuğunu ölüme teslim edecek. Çocuklar anne babalarına başkaldırıp onları öldürtecek. (Markos, 13:12)
Bazı kişiler mescidin nasıl güzel taşlar ve adaklarla süslenmiş olduğundan söz edince İsa, "Burada gördüklerinize gelince, öyle günler gelecek ki, taş üstünde taş kalmayacak, hepsi yıkılacak!" dedi. (Luka, 21:5-6)
Dünya tüccarları onun [Babil*] için ağlayıp yas tutuyor. Çünkü mallarını satın alacak kimse yok artık. Altını, gümüşü, değerli taşları, incileri, ince keteni, ipeği, mor ve kırmızı kumaşları, her çeşit kokulu ağacı, fildişinden yapılmış her çeşit eşyayı, en pahalı ağaçlardan, tunç, demir ve mermerden yapılmış her çeşit malı, tarçın ve kakule, buhur, güzel kokulu yağ, günnük... zeytinyağı, ince un ve buğdayı, sığırları, ko-yunları, atları, arabaları... satın alacak kimse yok artık. Diyecekler ki, "Canının çektiği meyveler elinden gitti, bütün değerli ve göz alıcı malların yok oldu..." Babil'de bu malları satarak zenginleşen tüccarlar, kentin çektiği ızdıraptan dehşete düşecekler... "İnce keten, mor ve kırmızı kumaş kuşanmış, altın, değerli taş ve incilerle süslenmiş koca kent! Onca büyük zenginlik bir saat içinde yok oldu. Gemi kaptanları, yolcu-lar, tayfalar, denizde çalışanların hepsi, onu yakan ateşin dumanını görünce uzakta durup, "Koca kent [Babil] gibisi var mı?" diye feryat ettiler... " Denizde gemileri olanların hepsi onun sayesinde, onun değerli mallarıyla zengin olmuşlardı. Kent bir saat içinde viraneye döndü." ... "Koca kent Babil de işte böyle şiddetle atılacak... Senin tüccarların dünyanın büyükleriydi." (Vahiy, 18:11-21)
*Babil: Günümüz Irak'ın başkenti Bağdat yakınlarında bulunan eski bir şehir ismidir.
Çocuklar, bu son saattir [son dönemdir]. Mesih karşıtının [antikrist/deccal] geleceğini duydunuz. Nitekim şimdiden çok sayıda Mesih karşıtı [antikrist] türemiş bulunuyor. Son saat olduğunu bundan biliyo-ruz. (Yuhanna'nın I. Mektubu, 2:18)
Sonra yasa tanımaz adam [deccal] ortaya çıkacak... İsa onu ağzının soluğuyla öldürecek, gelişinin görkemiyle yok edecek. (Pavlus'tan Selaniklilere II. Mektup, 2:8)


İncil'de Hazreti Mehdi (as)'ın
Hakimiyet Dönemi:

Ne mutlu mülayim huylu olanlara! Çünkü onlar yeryüzünü miras alacaklar. (Matta, 5:5)
Bu olaylar gerçekleşmeye başlayınca doğrulun ve başlarınızı kaldırın. Çünkü kurtuluşunuz yakın de-mektir. İsa onlara şu benzetmeyi anlattı: "İncir ağacına ya da herhangi bir ağaca bakın. Bunların yapraklan-dığını gördüğünüz zaman, yaz mevsiminin pek yakın olduğunu kendiliğinizden anlarsınız. Aynı şekilde, bu olayların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki, Allah'ın Egemenliği yakındır." (Luka, 21:28-31)
İncir ağacından ders alın! Dalları filizlenip yaprakları sürünce, yaz mevsiminin yakın olduğunu anlar-sınız. Aynı şekilde, bütün bunların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki, İnsanoğlu [Hz. İsa (as)] ya-kındır, kapıdadır. (Matta, 24:32-33)
[Bundan sonra] aydınlanmak için kentin Güneş ya da Ay'a gereksinimi yoktur. Çünkü Allah'ın gör-kemi onu aydınlatıyor... Artık gece olmayacak. Çıra ışığına da Güneş ışığına da gereksinmeleri olmayacak. Çünkü Rab Allah onlara ışık verecek ve sonsuzlara dek egemenlik sürecekler. (Vahiy, 21:23-25; 22:5)
... "Yasalarımı zihinlerine işleyeceğim, yüreklerine yazacağım... Hiç kimse yurttaşını, kardeşini, Rab'bi tanı diye eğitmeyecek. Çünkü küçük büyük hepsi tanıyacak Beni." (İbranilere Mektup, 8:10-11)
... İnsanoğlu'nun [Hz. İsa (as)'ın] gelişi, doğuda çakıp batıya kadar her taraftan görülen şimşek gibi olacaktır. [İman ışığı tüm dünyayı kaplayacaktır.] (Matta, 24:27)
O günler kadın erkek kullarımın üzerine Ruhum'u dökeceğim, onlar da Peygamberler gibi bir ah-laka sahip olacaklar. (Elçilerin İşleri, 2:18)
Şunu bil ki, son günlerde... [gerçeğe karşı gelenler] düşünceleri yozlaşmış, iman konusunda reddedil-miş insanlardır. Ama daha ileri gidemeyecekler. Çünkü... bunların da akılsızlığını herkes açıkça görecek-tir. (Pavlus'tan Timoteos'a II. Mektup, 3:1, 8-9)
... Allah, bu dünyada yoksul olanları imanda zenginleşmek ve Kendisi'ni sevenlere vaat ettiği ege-menliğin mirasçıları olmak üzere seçmedi mi? (Yakup'un Mektubu, 2:5)
Bundan sonra yeni bir gökle yeni bir yeryüzü gördüm... Artık ne yas, ne ağlayış, ne de ızdırap ola-cak. Çünkü önceki düzen ortadan kalktı. (Vahiy, 21:4)
İsa kalabalıkları görünce dağa çıktı. Oturunca öğrencileri yanına geldi. İsa konuşmaya başlayıp onlara şunları öğretti: "Ne mutlu ruhta yoksun olanlara! Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır... Onlar teselli edi-lecekler. Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Çünkü onlar yeryüzünü miras alacaklar. Ne mutlu doğru-luğa acıkıp susayanlara! Çünkü onlar doyurulacaklar. Ne mutlu merhametli olanlara! Çünkü onlar merhamet bulacaklar. Ne mutlu yüreği temiz olanlara!... Ne mutlu barışı sağlayanlara! Çünkü onlara Allah kulları denecek. Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır." (Mat-ta, 5:1-11)
Uluslar kentin ışığında yürüyecekler. Dünya kralları servetlerini oraya getirecekler. Kentin kapıları gündüz hiç kapanmayacak, orada gece olmayacak. Ulusların görkemi ve zenginliği oraya taşınacak. (Va-hiy, 21:24-26)
Eski çağlardan beri kutsal Peygamberlerinin ağzından bildirdiği gibi, kulu Davud'un soyundan bizim için güçlü bir kurtarıcı [Hz. Mehdi (as)] çıkardı; düşmanlarımızdan, bizden nefret edenlerin hepsinin elinden kurtuluşumuzu sağladı. (Luka, 1:69-71)
... Yazılmış olduğu gibi: "Kurtarıcı [Hz. Mehdi (as)]... gelecek, Yakup'un soyundan Allah'sızlığı uzaklaştıracak." (Pavlus'tan Romalılara Mektup, 11:26)
... Ulusları bir daha saptırmasın diye onu (deccali) dipsiz derinliklere attı, oraya kapayıp girişi mühürledi... (Vahiy, 20:3)
... Dünyada kötü arzuların yol açtığı yozlaşmadan kurtulmuş olarak, bu vaatler aracılığıyla Rah-mani özyapıya ortak olasınız. (Petrus'a II. Mektup, 1:4)
Artık acıkmayacak, artık susamayacaklar... (Vahiy, 7:16)


İncil'de Geçen Faraklit Kelimesi Hz. Mehdi (as)'a
İşaret Etmektedir (Doğrusunu Allah bilir)

Faraklit'in kelime anlamı: Yardımcı, Hakikat Ruhu, Tesellici.
Eğer beni seviyorsanız, emirlerimi gözetirsiniz. Ben de Allah'a yalvaracağım ve O size başka bir "Faraklit" gönderecektir. (Yuhanna, 14:15-16)
Faraklit, öyle bir hakikat ruhudur ki, Rab onu benim ismimle gönderecektir. O size her şeyi öğ-retecek ve benim size söylediklerimi de tekrar hatırlatacaktır. (Yuhanna, 14:26)
Faraklit geldiğinde benim için şahitlik edecektir ve siz de bana şahitlik edersiniz. (Yuhanna, 15:26-27)
Ben size hakkı söylüyorum. Benim gitmem sizin için hayırlıdır. Çünkü ben gitmezsem Faraklit size gelmez. Ama ben gidersem onu size gönderirim. (Yuhanna, 16:7)
Faraklit geldiğinde bütün alemi hataları sebebiyle kınar ve onları terbiye eder. Günah konusun-da, çünkü bana iman etmezler. Doğruluk konusunda, çünkü Allah'a gidiyorum ve artık beni göremezsiniz. Ve hüküm konusunda, çünkü bu dünyanın reisinde hükmedilmiştir. Size söyleyecek daha çok şeylerim var, fakat şimdi dayanamazsınız. Fakat o, yani hakikat ruhu gelince, size her hakikate yol gösterecek. Zira kendiliğinden söylemeyecektir, fakat her ne işitirse söyleyecek ve gelecek şeyleri size bildirecektir. (Yuhanna, 16:8-13)
Mesih şöyle dedi: Artık ben sizinle çok söyleşmem. Çünkü bu alemin reisi geliyor. Bende asla onun nesnesi yoktur. (Yuhanna, 14:30)


İncil'de Geçen "Su Testisini Taşıyan Adam" Hz. Mehdi (as)'a
İşaret Etmektedir (Doğrusunu Allah bilir)

"Su testisi taşıyan adam" kavramı astrolojide Kova burcuna işaret etmektedir. Bu tanımlama aynı za-manda İncil'de geçmektedir. Aşağıdaki İncil sözlerinde geçen bu ifade ile insanlığa birlik, beraberlik, güzel-lik, akıl ve bereket getirecek Kova burcundan olan bir kurtarıcının, yani Hz. Mehdi (as)'ın gelişine işaret vardır:
(Havariler) O'na, "Nerede hazırlık yapmamızı istersin?" diye sordular. İsa onlara, "Bakın" dedi, "Ken-te girdiğinizde karşınıza su testisi taşıyan bir adam çıkacak. Adamı, gideceği eve kadar izleyin". (Luka 9-11)
...Öğrencilerinden ikisini şu sözlerle önden gönderdi: "Kente gidin, orada su testisi taşıyan bir adam çıkacak karşınıza. Onu izleyin..." (Markos 14:13)


Sonuç


Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın ahir zamanda gelişi, Yüce Rabbimiz'in tüm insanlığa çok büyük bir müjdesidir. Bu mübarek şahısların zuhuruyla birlikte, bütün batıl inançlar, dinsiz ideolojiler yeryüzünden kalkacaktır. Böylece sevgisiz, huzursuz ve zulüm içinde yaşayan; şefkat, dostluk, merhamet, vefa, saygı gibi manevi değerlerin unutulduğu, materyalist dünyanın karanlığı içinde ezilen insanlar, derin imanın, üstün ah-lakın hakim olduğu ve sevginin doyasıya yaşandığı bir döneme şahit olacaklardır. Allah'a Bir ve Tek olarak imanın hakim olacağı bu dönemde, artık fitne kalmayacak, çatışma ve savaş yaşanmayacak, kan akmayacak-tır. İnsanlar, yüzyıllardır özlemini duydukları barış, adalet ve kardeşlik dönemine kavuşacak; Cenab-ı Allah-'ın izniyle muhteşem bir Altın Çağ'a tanık olacaklardır.
Bu, Rabbimiz'in Kuran'da, Tevrat'ta, Zebur'da ve İncil'de ahir zaman için müjdelediği, ayrıca diğer İs-lami ve Musevi kaynaklarda haber verilen, binlerce seneden beri bilinen ve beklenen "Mehdi" müjdesidir. Birbiri ardınca gerçekleşen ahir zaman alametlerinden de anlaşıldığı üzere, şu an ahir zamandayız ve tüm dünya, Allah'ın son bir kez İslam ahlakını hakim etmek üzere "hidayet verici" sıfatıyla gönderdiği Hz. Mehdi (as)'ın zıl ve gölgesi altındadır. Allah'ın dilemesiyle Hz. Mehdi (as), kaderinde yazılı olan bu üstün görevde mutlaka başarılı olacak; Allah'a imanı ve Allah'ın beğendiği ütsün din ahlakını tüm dünyada hakim kılacak-tır. Hz. Mehdi (as)'ın zuhuruyla birlikte dünyada hali hazırda devam eden zulüm, korku, nefret, öfke, düş-manlık, huzursuzluk, kan dökücülük, şiddet, terör, sevgisizlik, yozlaşma ve ahlaksızlık tamamen sona ere-cektir. Yüce Rabbimiz'in izniyle tüm Müslümanlar, Hristiyanlar ve Museviler dostluk ve kardeşlik içinde yaşayacak ve yeryüzünün tümünde barış hakim olacaktır.
Allah'ı birleyenler olarak iman eden, tüm samimi Müslümanların, Hristiyanların ve Musevilerin içinde bulunduğumuz dönemde en büyük görevlerinden biri, Hz. Mehdi (as)'ı müjdelemek olmalıdır. Üç İlahi dinde müjdelenen Hz. Mehdi (as)'ın geliş müjdesini tüm dünyaya yaymalı, Hz. Mehdi (as) için ortam hazırlamalı-dırlar. Dünyayı saran tüm sorunların ve sıkıntıların Hz. Mehdi (as)'ın zuhuru ile çözüleceğine kalpten inan-malı, onun gelişine zemin hazırlayan birer öncü olmalı, onun getireceği barış, kardeşlik ve sevgi tohumları-nın müjdeleyicisi olmalıdırlar. Ayrıca dünyada din veya mezhepler arasında ayrılık tohumları ekerek savaş-ları kışkırtıcılığı yapanların, Müslüman, Hristiyan ve Museviler arasında suni düşmanlıklar çıkarıp, iman edenleri birbirine kırdırmak isteyenlerin sinsi oyunlarını bozmak için çaba sarfetmelidirler. Bu, üç İlahi din-de de tüm samimi iman edenler için bir yükümlülüktür.
Unutulmamalıdır ki, Yüce Rabbimiz'in sevdiği ahlak, cennet ahlakıdır. Cennette ise, hiçbir şekilde sa-vaş, öfke, düşmanlık olmayacaktır. Dolayısıyla tüm samimi dindarların yeryüzünde hakim etmesi gereken ahlak, cennet ahlakı olmalıdır. Hz. Mehdi (as) vesilesiyle dünyanın tümüne hakim olacak olan bu ahlak, Al-lah'ın izniyle içinde bulunduğumuz kutlu dönemde Allah dostlarının vesilesiyle güç bulacak ve gelişecektir.

Ey iman edenler, hepiniz topluca barış ve güvenliğe girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır. (Bakara Suresi, 208)

Göklerin, yerin ve içlerinde olanların tümünün mülkü Allah'ındır. O, herşeye güç yetirendir. (Maide Suresi, 120)
Göklerde ve yerde Allah O’dur. Gizlinizi ve açığınızı bilir; kazandıklarınızı da bilir. (En’am Su-resi, 3)



Ek Bölüm

Evrim Yanılgısı


Darwinizm, yani evrim teorisi, Yaratılış gerçeğini reddetmek amacıyla ortaya atılmış, ancak başarılı olamamış bilim dışı bir safsatadan başka bir şey değildir. Canlılığın, cansız maddelerden tesadüfen oluştu-ğunu iddia eden bu teori, evrende ve canlılarda çok açık bir düzen bulunduğunun bilim tarafından ispat edilmesiyle ve evrimin hiçbir zaman yaşanmadığını ortaya koyan 350 milyonu aşkın fosilin bulunmasıyla çürümüştür. Böylece Allah'ın tüm evreni ve canlıları yaratmış olduğu gerçeği, bilim tarafından da kanıtlan-mıştır. Bugün evrim teorisini ayakta tutmak için dünya çapında yürütülen propaganda, sadece bilimsel ger-çeklerin çarpıtılmasına, taraflı yorumlanmasına, bilim görüntüsü altında söylenen yalanlara ve yapılan sahte-karlıklara dayalıdır.
Ancak bu propaganda gerçeği gizleyememektedir. Evrim teorisinin bilim tarihindeki en büyük yanılgı olduğu, son 20-30 yıldır bilim dünyasında giderek daha yüksek sesle dile getirilmektedir. Özellikle 1980'lerden sonra yapılan araştırmalar, Darwinist iddiaların tamamen yanlış olduğunu ortaya koymuş ve bu gerçek pek çok bilim adamı tarafından dile getirilmiştir. Özellikle ABD'de, biyoloji, biyokimya, paleontoloji gibi farklı alanlardan gelen çok sayıda bilim adamı, Darwinizm'in geçersizliğini görmekte, canlıların köke-nini Yaratılış gerçeğiyle açıklamaktadırlar.
Evrim teorisinin çöküşünü ve Yaratılış'ın delillerini diğer pek çok çalışmamızda bütün bilimsel detay-larıyla ele aldık ve almaya devam ediyoruz. Ancak konuyu, taşıdığı büyük önem nedeniyle, burada da özet-lemekte yarar vardır.

Darwin'i Yıkan Zorluklar
Evrim teorisi, tarihi eski Yunan'a kadar uzanan pagan bir öğreti olmakla birlikte, kapsamlı olarak 19. yüzyılda ortaya atıldı. Teoriyi bilim dünyasının gündemine sokan en önemli gelişme, Charles Darwin'in 1859 yılında yayınlanan Türlerin Kökeni adlı kitabıydı. Darwin bu kitapta dünya üzerindeki farklı canlı tür-lerini Allah'ın ayrı ayrı yarattığı gerçeğine kendince karşı çıkıyordu. Darwin'in yanılgılarına göre, tüm türler ortak bir atadan geliyorlardı ve zaman içinde küçük değişimlerle farklılaşmışlardı.
Darwin'in teorisi, hiçbir somut bilimsel bulguya dayanmıyordu; kendisinin de kabul ettiği gibi sadece bir "mantık yürütme" idi. Hatta Darwin'in kitabındaki "Teorinin Zorlukları" başlıklı uzun bölümde itiraf etti-ği gibi, teori pek çok önemli soru karşısında açık veriyordu.
Darwin, teorisinin önündeki zorlukların gelişen bilim tarafından aşılacağını, yeni bilimsel bulguların teorisini güçlendireceğini umuyordu. Bunu kitabında sık sık belirtmişti. Ancak gelişen bilim, Darwin'in umutlarının tam aksine, teorinin temel iddialarını birer birer dayanaksız bırakmıştır.
Darwinizm'in bilim karşısındaki yenilgisi, üç temel başlıkta incelenebilir:
1) Teori, hayatın yeryüzünde ilk kez nasıl ortaya çıktığını asla açıklayamamaktadır.
2) Teorinin öne sürdüğü "evrim mekanizmaları"nın, gerçekte evrimleştirici bir etkiye sahip olduğunu gösteren hiçbir bilimsel bulgu yoktur.
3) Fosil kayıtları, evrim teorisinin öngörülerinin tam aksine bir tablo ortaya koymaktadır.
Bu bölümde, bu üç temel başlığı ana hatları ile inceleyeceğiz.

Aşılamayan İlk Basamak:
Hayatın Kökeni
Evrim teorisi, tüm canlı türlerinin, bundan yaklaşık 3.8 milyar yıl önce dünyada hayali şekilde tesadü-fen ortaya çıkan tek bir canlı hücreden geldiklerini iddia etmektedir. Tek bir hücrenin nasıl olup da milyon-larca kompleks canlı türünü oluşturduğu ve eğer gerçekten bu tür bir evrim gerçekleşmişse neden bunun iz-lerinin fosil kayıtlarında bulunamadığı, teorinin açıklayamadığı sorulardandır. Ancak tüm bunlardan önce, iddia edilen evrim sürecinin ilk basamağı üzerinde durmak gerekir. Sözü edilen o "ilk hücre" nasıl ortaya çıkmıştır?
Evrim teorisi, Yaratılış'ı cahilce reddettiği için, o "ilk hücre"nin, hiçbir plan ve düzenleme olmadan, doğa kanunları içinde kör tesadüflerin ürünü olarak meydana geldiğini iddia eder. Yani teoriye göre, cansız madde tesadüfler sonucunda ortaya canlı bir hücre çıkarmış olmalıdır. Ancak bu, bilinen en temel biyoloji kanunlarına aykırı bir iddiadır.

"Hayat Hayattan Gelir"
Darwin, kitabında hayatın kökeni konusundan hiç söz etmemişti. Çünkü onun dönemindeki ilkel bilim anlayışı, canlıların çok basit bir yapıya sahip olduklarını varsayıyordu. Ortaçağ'dan beri inanılan "spontane jenerasyon" adlı teoriye göre, cansız maddelerin tesadüfen biraraya gelip, canlı bir varlık oluşturabilecekle-rine inanılıyordu. Bu dönemde böceklerin yemek artıklarından, farelerin de buğdaydan oluştuğu yaygın bir düşünceydi. Bunu ispatlamak için de ilginç deneyler yapılmıştı. Kirli bir paçavranın üzerine biraz buğday konmuş ve biraz beklendiğinde bu karışımdan farelerin oluşacağı sanılmıştı.
Etlerin kurtlanması da hayatın cansız maddelerden türeyebildiğine bir delil sayılıyordu. Oysa daha sonra anlaşılacaktı ki, etlerin üzerindeki kurtlar kendiliklerinden oluşmuyorlar, sineklerin getirip bıraktıkları gözle görülmeyen larvalardan çıkıyorlardı.
Darwin'in Türlerin Kökeni adlı kitabını yazdığı dönemde ise, bakterilerin cansız maddeden oluşabil-dikleri inancı, bilim dünyasında yaygın bir kabul görüyordu.
Oysa Darwin'in kitabının yayınlanmasından beş yıl sonra, ünlü Fransız biyolog Louis Pasteur, evrime temel oluşturan bu inancı kesin olarak çürüttü. Pasteur yaptığı uzun çalışma ve deneyler sonucunda vardığı sonucu şöyle özetlemişti:
Cansız maddelerin hayat oluşturabileceği iddiası artık kesin olarak tarihe gömülmüştür.1
Evrim teorisinin savunucuları, Pasteur'ün bulgularına karşı uzun süre direndiler. Ancak gelişen bilim, canlı hücresinin karmaşık yapısını ortaya çıkardıkça, hayatın kendiliğinden oluşabileceği iddiasının geçersiz-liği daha da açık hale geldi.

20. Yüzyıldaki Sonuçsuz Çabalar
20. yüzyılda hayatın kökeni konusunu ele alan ilk evrimci, ünlü Rus biyolog Alexander Oparin oldu. Oparin, 1930'lu yıllarda ortaya attığı birtakım tezlerle, canlı hücresinin tesadüfen meydana gelebileceğini ispat etmeye çalıştı. Ancak bu çalışmalar başarısızlıkla sonuçlanacak ve Oparin şu itirafı yapmak zorunda kalacaktı:
Maalesef hücrenin kökeni, evrim teorisinin tümünü içine alan en karanlık noktayı oluşturmaktadır.2
Oparin'in yolunu izleyen evrimciler, hayatın kökeni konusunu çözüme kavuşturacak deneyler yapma-ya çalıştılar. Bu deneylerin en ünlüsü, Amerikalı kimyacı Stanley Miller tarafından 1953 yılında düzenlendi. Miller, ilkel dünya atmosferinde olduğunu iddia ettiği gazları bir deney düzeneğinde birleştirerek ve bu karı-şıma enerji ekleyerek, proteinlerin yapısında kullanılan birkaç organik molekül (aminoasit) sentezledi.
O yıllarda evrim adına önemli bir aşama gibi tanıtılan bu deneyin geçerli olmadığı ve deneyde kullanı-lan atmosferin gerçek dünya koşullarından çok farklı olduğu, ilerleyen yıllarda ortaya çıkacaktı.3
Uzun süren bir sessizlikten sonra Miller'in kendisi de kullandığı atmosfer ortamının gerçekçi olmadı-ğını itiraf etti.4
Hayatın kökeni sorununu açıklamak için 20. yüzyıl boyunca yürütülen tüm evrimci çabalar hep başa-rısızlıkla sonuçlandı. San Diego Scripps Enstitüsü'nden ünlü jeokimyacı Jeffrey Bada, evrimci Earth dergi-sinde 1998 yılında yayınlanan bir makalede bu gerçeği şöyle kabul eder:
Bugün, 20. yüzyılı geride bırakırken, hala, 20. yüzyıla girdiğimizde sahip olduğumuz en büyük çözül-memiş problemle karşı karşıyayız: Hayat yeryüzünde nasıl başladı?5

Hayatın Kompleks Yapısı
Evrimcilerin hayatın kökeni konusunda bu denli büyük bir açmaza girmelerinin başlıca nedeni, Darwinistlerin en basit zannettikleri canlı yapıların bile olağanüstü derecede kompleks özelliklere sahip ol-masıdır. Canlı hücresi, insanoğlunun yaptığı bütün teknolojik ürünlerden daha komplekstir. Öyle ki, bugün dünyanın en gelişmiş laboratuvarlarında bile cansız maddeler biraraya getirilerek canlı bir hücre, hatta hüc-reye ait tek bir protein bile üretilememektedir.
Bir hücrenin meydana gelmesi için gereken şartlar, asla rastlantılarla açıklanamayacak kadar fazladır. Ancak bunu detaylarıyla açıklamaya bile gerek yoktur. Evrimciler daha hücre aşamasına gelmeden çıkmaza girerler. Çünkü hücrenin yapı taşlarından biri olan proteinlerin tek bir tanesinin dahi tesadüfen meydana gelmesi ihtimali matematiksel olarak "0"dır.
Bunun nedenlerinden başlıcası bir proteinin oluşması için başka proteinlerin varlığının gerekmesidir ki bu, bir proteinin tesadüfen oluşma ihtimalini tamamen ortadan kaldırır. Dolayısıyla tek başına bu gerçek bile evrimcilerin tesadüf iddiasını en baştan yok etmek için yeterlidir. Konunun önemi açısından özetle açık-layacak olursak,
1- Enzimler olmadan protein sentezlenemez ve enzimler de birer proteindir.
2- Tek bir proteinin sentezlenmesi için 100'e yakın proteinin hazır bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla proteinlerin varlığı için proteinler gerekir.
3- Proteinleri sentezleyen enzimleri DNA üretir. DNA olmadan protein sentezlenemez. Dolayı-sıyla proteinlerin oluşabilmesi için DNA da gerekir.
4- Protein sentezleme işleminde hücredeki tüm organellerin önemli görevleri vardır. Yani prote-inlerin oluşabilmesi için, eksiksiz ve tam işleyen bir hücrenin tüm organelleri ile var olması gerekmek-tedir.
Hücrenin çekirdeğinde yer alan ve genetik bilgiyi saklayan DNA molekülü ise, inanılmaz bir bilgi bankasıdır. İnsan DNA'sının içerdiği bilginin, eğer kağıda dökülmeye kalkılsa, 500'er sayfadan oluşan 900 ciltlik bir kütüphane oluşturacağı hesaplanmaktadır.
Bu noktada çok ilginç bir ikilem daha vardır: DNA, yalnız birtakım özelleşmiş proteinlerin (enzimle-rin) yardımı ile eşlenebilir. Ama bu enzimlerin sentezi de ancak DNA'daki bilgiler doğrultusunda gerçekle-şir. Birbirine bağımlı olduklarından, eşlemenin meydana gelebilmesi için ikisinin de aynı anda var olmaları gerekir. Bu ise, hayatın kendiliğinden oluştuğu senaryosunu çıkmaza sokmaktadır. San Diego California Üniversitesi'nden ünlü evrimci Prof. Leslie Orgel, Scientific American dergisinin Ekim 1994 tarihli sayısında bu gerçeği şöyle itiraf eder:
Son derece kompleks yapılara sahip olan proteinlerin ve nükleik asitlerin (RNA ve DNA) aynı yerde ve aynı zamanda rastlantısal olarak oluşmaları aşırı derecede ihtimal dışıdır. Ama bunların birisi olmadan diğerini elde etmek de mümkün değildir. Dolayısıyla insan, yaşamın kimyasal yollarla ortaya çıkmasının asla mümkün olmadığı sonucuna varmak zorunda kalmaktadır.6
Kuşkusuz eğer hayatın kör tesadüfler neticesinde kendi kendine ortaya çıkması imkansız ise, bu du-rumda hayatın yaratıldığını kabul etmek gerekir. Bu gerçek, en temel amacı Yaratılış'ı reddetmek olan evrim teorisini açıkça geçersiz kılmaktadır.

Evrimin Hayali Mekanizmaları
Darwin'in teorisini geçersiz kılan ikinci büyük nokta, teorinin "evrim mekanizmaları" olarak öne sür-düğü iki kavramın da gerçekte hiçbir evrimleştirici güce sahip olmadığının anlaşılmış olmasıdır. Darwin, ortaya attığı evrim iddiasını tamamen "doğal seleksiyon" mekanizmasına bağlamıştı. Bu mekanizmaya ver-diği önem, kitabının isminden de açıkça anlaşılıyordu: Türlerin Kökeni, Doğal Seleksiyon Yoluyla...
Doğal seleksiyon, doğal seçme demektir. Doğadaki yaşam mücadelesi içinde, doğal şartlara uygun ve güçlü canlıların hayatta kalacağı düşüncesine dayanır. Örneğin yırtıcı hayvanlar tarafından tehdit edilen bir geyik sürüsünde, daha hızlı koşabilen geyikler hayatta kalacaktır. Böylece geyik sürüsü, hızlı ve güçlü birey-lerden oluşacaktır. Ama elbette bu mekanizma, geyikleri evrimleştirmez, onları başka bir canlı türüne, örne-ğin atlara dönüştürmez.
Dolayısıyla doğal seleksiyon mekanizması hiçbir evrimleştirici güce sahip değildir. Darwin de bu ger-çeğin farkındaydı ve Türlerin Kökeni adlı kitabında "Faydalı değişiklikler oluşmadığı sürece doğal seleksi-yon hiçbir şey yapamaz" demek zorunda kalmıştı.7

Lamarck'ın Etkisi
Peki bu "faydalı değişiklikler" nasıl oluşabilirdi? Darwin, kendi döneminin ilkel bilim anlayışı içinde, bu soruyu Lamarck'a dayanarak cevaplamaya çalışmıştı. Darwin'den önce yaşamış olan Fransız biyolog Lamarck'a göre, canlılar yaşamları sırasında geçirdikleri fiziksel değişiklikleri sonraki nesle aktarıyorlar, nesilden nesile biriken bu özellikler sonucunda yeni türler ortaya çıkıyordu. Örneğin Lamarck'a göre zürafa-lar ceylanlardan türemişlerdi, yüksek ağaçların yapraklarını yemek için çabalarken nesilden nesile boyunları uzamıştı.
Darwin de benzeri örnekler vermiş, örneğin Türlerin Kökeni adlı kitabında, yiyecek bulmak için suya giren bazı ayıların zamanla balinalara dönüştüğünü iddia etmişti.8
Ama Mendel'in keşfettiği ve 20. yüzyılda gelişen genetik bilimiyle kesinleşen kalıtım kanunları, kaza-nılmış özelliklerin sonraki nesillere aktarılması efsanesini kesin olarak yıktı. Böylece doğal seleksiyon "tek başına" ve dolayısıyla tümüyle etkisiz bir mekanizma olarak kalmış oluyordu.
Neo-Darwinizm ve Mutasyonlar
Darwinistler ise bu duruma bir çözüm bulabilmek için 1930'ların sonlarında, "Modern Sentetik Teo-ri"yi ya da daha yaygın ismiyle neo-Darwinizm'i ortaya attılar. Neo-Darwinizm, doğal seleksiyonun yanına "faydalı değişiklik sebebi" olarak mutasyonları, yani canlıların genlerinde radyasyon gibi dış etkiler ya da kopyalama hataları sonucunda oluşan bozulmaları ekledi.
Bugün de hala bilimsel olarak geçersiz olduğunu bilmelerine rağmen, Darwinistlerin savunduğu mo-del neo-Darwinizm'dir. Teori, yeryüzünde bulunan milyonlarca canlı türünün, bu canlıların, kulak, göz, ak-ciğer, kanat gibi sayısız kompleks organlarının "mutasyonlara", yani genetik bozukluklara dayalı bir süreç sonucunda oluştuğunu iddia etmektedir. Ama teoriyi çaresiz bırakan açık bir bilimsel gerçek vardır: Mutas-yonlar canlıları geliştirmezler, aksine her zaman için canlılara zarar verirler.
Bunun nedeni çok basittir: DNA çok kompleks bir düzene sahiptir. Bu molekül üzerinde oluşan her-hangi bir tesadüfi etki ancak zarar verir. Amerikalı genetikçi B. G. Ranganathan bunu şöyle açıklar:
Mutasyonlar küçük, rasgele ve zararlıdırlar. Çok ender olarak meydana gelirler ve en iyi ihtimalle et-kisizdirler. Bu üç özellik, mutasyonların evrimsel bir gelişme meydana getiremeyeceğini gösterir. Zaten yük-sek derecede özelleşmiş bir organizmada meydana gelebilecek rastlantısal bir değişim, ya etkisiz olacaktır ya da zararlı. Bir kol saatinde meydana gelecek rasgele bir değişim kol saatini geliştirmeyecektir. Ona bü-yük ihtimalle zarar verecek veya en iyi ihtimalle etkisiz olacaktır. Bir deprem bir şehri geliştirmez, ona yıkım getirir.9
Nitekim bugüne kadar hiçbir yararlı, yani genetik bilgiyi geliştiren mutasyon örneği gözlemlenmedi. Tüm mutasyonların zararlı olduğu görüldü. Anlaşıldı ki, evrim teorisinin "evrim mekanizması" olarak gös-terdiği mutasyonlar, gerçekte canlıları sadece tahrip eden, sakat bırakan genetik olaylardır. (İnsanlarda mu-tasyonun en sık görülen etkisi de kanserdir.) Elbette tahrip edici bir mekanizma "evrim mekanizması" ola-maz. Doğal seleksiyon ise, Darwin'in de kabul ettiği gibi, "tek başına hiçbir şey yapamaz." Bu gerçek bizlere doğada hiçbir "evrim mekanizması" olmadığını göstermektedir. Evrim mekanizması olmadığına göre de, evrim denen hayali süreç yaşanmış olamaz.

Fosil Kayıtları:
Ara Formlardan Eser Yok
Evrim teorisinin iddia ettiği senaryonun yaşanmamış olduğunun en açık göstergesi ise fosil kayıtları-dır.
Evrim teorisinin bilim dışı iddiasına göre bütün canlılar birbirlerinden türemişlerdir. Önceden var olan bir canlı türü, zamanla bir diğerine dönüşmüş ve bütün türler bu şekilde ortaya çıkmışlardır. Teoriye göre bu dönüşüm yüz milyonlarca yıl süren uzun bir zaman dilimini kapsamış ve kademe kademe ilerlemiştir.
Bu durumda, iddia edilen uzun dönüşüm süreci içinde sayısız "ara türler"in oluşmuş ve yaşamış olma-ları gerekir.
Örneğin geçmişte, balık özelliklerini taşımalarına rağmen, bir yandan da bazı sürüngen özellikleri ka-zanmış olan yarı balık-yarı sürüngen canlılar yaşamış olmalıdır. Ya da sürüngen özelliklerini taşırken, bir yandan da bazı kuş özellikleri kazanmış sürüngen-kuşlar ortaya çıkmış olmalıdır. Bunlar, bir geçiş sürecinde oldukları için de, sakat, eksik, kusurlu canlılar olmalıdır. Evrimciler geçmişte yaşamış olduklarına inandıkla-rı bu hayali varlıklara "ara-geçiş formu" adını verirler.
Eğer gerçekten bu tür canlılar geçmişte yaşamışlarsa bunların sayılarının ve çeşitlerinin milyonlarca hatta milyarlarca olması gerekir. Ve bu garip canlıların kalıntılarına mutlaka fosil kayıtlarında rastlanması gerekir. Darwin, Türlerin Kökeni'nde bunu şöyle açıklamıştır:
Eğer teorim doğruysa, türleri birbirine bağlayan sayısız ara-geçiş çeşitleri mutlaka yaşamış olmalı-dır... Bunların yaşamış olduklarının kanıtları da sadece fosil kalıntıları arasında bulunabilir.10
Ancak bu satırları yazan Darwin, bu ara formların fosillerinin bir türlü bulunamadığının da farkınday-dı. Bunun teorisi için büyük bir açmaz oluşturduğunu görüyordu. Bu yüzden, Türlerin Kökeni kitabının "Te-orinin Zorlukları" (Difficulties on Theory) adlı bölümünde şöyle yazmıştı:
Eğer gerçekten türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız ara geçiş formuna rastlamıyoruz? Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değil de, tam olarak tanımlanmış ve yerli yerinde? Sayısız ara geçiş formu olmalı, fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak bulamıyoruz... Niçin her jeolojik yapı ve her tabaka böyle bağlantılarla dolu değil? 11

Darwin'in Yıkılan Umutları
Ancak 19. yüzyılın ortasından bu yana dünyanın dört bir yanında hummalı fosil araştırmaları yapıldığı halde bu ara geçiş formlarına rastlanamamıştır. Yapılan kazılarda ve araştırmalarda elde edilen bütün bulgu-lar, evrimcilerin beklediklerinin aksine, canlıların yeryüzünde birdenbire, eksiksiz ve kusursuz bir biçimde ortaya çıktıklarını göstermiştir.
Ünlü İngiliz paleontolog (fosil bilimci) Derek W. Ager, bir evrimci olmasına karşın bu gerçeği şöyle itiraf eder:
Sorunumuz şudur: Fosil kayıtlarını detaylı olarak incelediğimizde, türler ya da sınıflar seviyesinde ol-sun, sürekli olarak aynı gerçekle karşılaşırız; kademeli evrimle gelişen değil, aniden yeryüzünde oluşan gruplar görürüz.12
Yani fosil kayıtlarında, tüm canlı türleri, aralarında hiçbir geçiş formu olmadan eksiksiz biçimleriyle aniden ortaya çıkmaktadırlar. Bu, Darwin'in öngörülerinin tam aksidir. Dahası, bu canlı türlerinin yaratıldık-larını gösteren çok güçlü bir delildir. Çünkü bir canlı türünün, kendisinden evrimleştiği hiçbir atası olmadan, bir anda ve kusursuz olarak ortaya çıkmasının tek açıklaması, o türün yaratılmış olmasıdır. Bu gerçek, ünlü evrimci biyolog Douglas Futuyma tarafından da kabul edilir:
Yaratılış ve evrim, yaşayan canlıların kökeni hakkında yapılabilecek yegane iki açıklamadır. Canlılar dünya üzerinde ya tamamen mükemmel ve eksiksiz bir biçimde ortaya çıkmışlardır ya da böyle olmamıştır. Eğer böyle olmadıysa, bir değişim süreci sayesinde kendilerinden önce var olan bazı canlı türlerinden ev-rimleşerek meydana gelmiş olmalıdırlar. Ama eğer eksiksiz ve mükemmel bir biçimde ortaya çıkmışlarsa, o halde sonsuz güç sahibi bir akıl tarafından yaratılmış olmaları gerekir.13
Fosiller ise, canlıların yeryüzünde eksiksiz ve mükemmel bir biçimde ortaya çıktıklarını göstermekte-dir. Yani "türlerin kökeni", Darwin'in sandığının aksine, evrim değil Yaratılış'tır.

İnsanın Evrimi Masalı
Evrim teorisini savunanların en çok gündeme getirdikleri konu, insanın kökeni konusudur. Bu konu-daki Darwinist iddia, insanın sözde maymunsu birtakım yaratıklardan geldiğini varsayar. 4-5 milyon yıl önce başladığı varsayılan bu süreçte, insan ile hayali ataları arasında bazı "ara form"ların yaşadığı iddia edilir. Gerçekte tümüyle hayali olan bu senaryoda dört temel "kategori" sayılır:
1- Australopithecus
2- Homo habilis
3- Homo erectus
4- Homo sapiens
Evrimciler, insanların sözde ilk maymunsu atalarına "güney maymunu" anlamına gelen "Australopithecus" ismini verirler. Bu canlılar gerçekte soyu tükenmiş bir maymun türünden başka bir şey değildir. Lord Solly Zuckerman ve Prof. Charles Oxnard gibi İngiltere ve ABD'den dünyaca ünlü iki anato-mistin Australopithecus örnekleri üzerinde yaptıkları çok geniş kapsamlı çalışmalar, bu canlıların sadece soyu tükenmiş bir maymun türüne ait olduklarını ve insanlarla hiçbir benzerlik taşımadıklarını göstermiştir.14
Evrimciler insan evriminin bir sonraki safhasını da, "homo" yani insan olarak sınıflandırırlar. İddiaya göre homo serisindeki canlılar, Australopithecuslar'dan daha gelişmişlerdir. Evrimciler, bu farklı canlılara ait fosilleri ardı ardına dizerek hayali bir evrim şeması oluştururlar. Bu şema hayalidir, çünkü gerçekte bu farklı sınıfların arasında evrimsel bir ilişki olduğu asla ispatlanamamıştır. Evrim teorisinin 20. yüzyıldaki en önemli savunucularından biri olan Ernst Mayr, "Homo sapiens'e uzanan zincir gerçekte kayıptır" diyerek bunu kabul eder.15
Evrimciler "Australopithecus > Homo habilis > Homo erectus > Homo sapiens" sıralamasını yazar-ken, bu türlerin her birinin, bir sonrakinin atası olduğu izlenimini verirler. Oysa paleoantropologların son bulguları, Australopithecus, Homo habilis ve Homo erectus'un dünya'nın farklı bölgelerinde aynı dönemler-de yaşadıklarını göstermektedir.16
Dahası Homo erectus sınıflamasına ait insanların bir bölümü çok modern zamanlara kadar yaşamışlar, Homo sapiens neandertalensis ve Homo sapiens sapiens (insanı ile aynı ortamda yan yana bulunmuşlardır.17
Bu ise elbette bu sınıfların birbirlerinin ataları oldukları iddiasının geçersizliğini açıkça ortaya koy-maktadır. Harvard Üniversitesi paleontologlarından Stephen Jay Gould, kendisi de bir evrimci olmasına kar-şın, Darwinist teorinin içine girdiği bu çıkmazı şöyle açıklar:
Eğer birbiri ile paralel bir biçimde yaşayan üç farklı hominid (insanımsı) çizgisi varsa, o halde bizim soy ağacımıza ne oldu? Açıktır ki, bunların biri diğerinden gelmiş olamaz. Dahası, biri diğeriyle karşılaştı-rıldığında evrimsel bir gelişme trendi göstermemektedirler.18
Kısacası, medyada ya da ders kitaplarında yer alan hayali birtakım "yarı maymun, yarı insan" canlıla-rın çizimleriyle, yani sırf propaganda yoluyla ayakta tutulmaya çalışılan insanın evrimi senaryosu, hiçbir bilimsel temeli olmayan bir masaldan ibarettir.
Bu konuyu uzun yıllar inceleyen, özellikle Australopithecus fosilleri üzerinde 15 yıl araştırma yapan İngiltere'nin en ünlü ve saygın bilim adamlarından Lord Solly Zuckerman, bir evrimci olmasına rağmen, ortada maymunsu canlılardan insana uzanan gerçek bir soy ağacı olmadığı sonucuna varmıştır.
Zuckerman bir de ilginç bir "bilim skalası" yapmıştır. Bilimsel olarak kabul ettiği bilgi dallarından, bi-lim dışı olarak kabul ettiği bilgi dallarına kadar bir yelpaze oluşturmuştur. Zuckerman'ın bu tablosuna göre en "bilimsel" -yani somut verilere dayanan- bilgi dalları kimya ve fiziktir. Yelpazede bunlardan sonra biyo-loji bilimleri, sonra da sosyal bilimler gelir. Yelpazenin en ucunda, yani en "bilim dışı" sayılan kısımda ise, Zuckerman'a göre, telepati, altıncı his gibi "duyum ötesi algılama" kavramları ve bir de "insanın evrimi" vardır! Zuckerman, yelpazenin bu ucunu şöyle açıklar:
Objektif gerçekliğin alanından çıkıp da, biyolojik bilim olarak varsayılan bu alanlara -yani duyum ötesi algılamaya ve insanın fosil tarihinin yorumlanmasına- girdiğimizde, evrim teorisine inanan bir kimse için herşeyin mümkün olduğunu görürüz. Öyle ki teorilerine kesinlikle inanan bu kimselerin çelişkili bazı yargıları aynı anda kabul etmeleri bile mümkündür.19
İşte insanın evrimi masalı da, teorilerine körü körüne inanan birtakım insanların buldukları bazı fosil-leri ön yargılı bir biçimde yorumlamalarından ibarettir.

Darwin Formülü!
Şimdiye kadar ele aldığımız tüm teknik delillerin yanında, isterseniz evrimcilerin nasıl saçma bir ina-nışa sahip olduklarını bir de çocukların bile anlayabileceği kadar açık bir örnekle özetleyelim.
Evrim teorisi canlılığın tesadüfen oluştuğunu iddia etmektedir. Dolayısıyla bu akıl dışı iddiaya göre cansız ve şuursuz atomlar biraraya gelerek önce hücreyi oluşturmuşlardır ve sonrasında aynı atomlar bir şe-kilde diğer canlıları ve insanı meydana getirmişlerdir. Şimdi düşünelim; canlılığın yapıtaşı olan karbon, fos-for, azot, potasyum gibi elementleri biraraya getirdiğimizde bir yığın oluşur. Bu atom yığını, hangi işlemden geçirilirse geçirilsin, tek bir canlı oluşturamaz. İsterseniz bu konuda bir "deney" tasarlayalım ve evrimcilerin aslında savundukları, ama yüksek sesle dile getiremedikleri iddiayı onlar adına "Darwin Formülü" adıyla inceleyelim:
Evrimciler, çok sayıda büyük varilin içine canlılığın yapısında bulunan fosfor, azot, karbon, oksijen, demir, magnezyum gibi elementlerden bol miktarda koysunlar. Hatta normal şartlarda bulunmayan ancak bu karışımın içinde bulunmasını gerekli gördükleri malzemeleri de bu varillere eklesinler. Karışımların içine, istedikleri kadar amino asit, istedikleri kadar da protein doldursunlar. Bu karışımlara istedikleri oranda ısı ve nem versinler. Bunları istedikleri gelişmiş cihazlarla karıştırsınlar. Varillerin başına da dünyanın önde gelen bilim adamlarını koysunlar. Bu uzmanlar babadan oğula, kuşaktan kuşağa aktararak nöbetleşe milyarlarca, hatta trilyonlarca sene sürekli varillerin başında beklesinler. Bir canlının oluşması için hangi şartların var olması gerektiğine inanılıyorsa hepsini kullanmak serbest olsun. Ancak, ne yaparlarsa yapsınlar o varillerden kesinlikle bir canlı çıkartamazlar. Zürafaları, aslanları, arıları, kanaryaları, bülbülleri, papağanları, atları, yu-nusları, gülleri, orkideleri, zambakları, karanfilleri, muzları, portakalları, elmaları, hurmaları, domatesleri, kavunları, karpuzları, incirleri, zeytinleri, üzümleri, şeftalileri, tavus kuşlarını, sülünleri, renk renk kelebekle-ri ve bunlar gibi milyonlarca canlı türünden hiçbirini oluşturamazlar. Değil burada birkaçını saydığımız bu canlı varlıkları, bunların tek bir hücresini bile elde edemezler.
Kısacası, bilinçsiz atomlar biraraya gelerek hücreyi oluşturamazlar. Sonra yeni bir karar vererek bir hücreyi ikiye bölüp, sonra art arda başka kararlar alıp, elektron mikroskobunu bulan, sonra kendi hücre yapı-sını bu mikroskop altında izleyen profesörleri oluşturamazlar. Madde, ancak Allah'ın üstün yaratmasıyla ha-yat bulur. Bunun aksini iddia eden evrim teorisi ise, akla tamamen aykırı bir safsatadır. Evrimcilerin ortaya attığı iddialar üzerinde biraz bile düşünmek, üstteki örnekte olduğu gibi, bu gerçeği açıkça gösterir.

Göz ve Kulaktaki Teknoloji
Evrim teorisinin kesinlikle açıklama getiremeyeceği bir diğer konu ise göz ve kulaktaki üstün algıla-ma kalitesidir.
Gözle ilgili konuya geçmeden önce "Nasıl görürüz?" sorusuna kısaca cevap verelim. Bir cisimden ge-len ışınlar, gözde retinaya ters olarak düşer. Bu ışınlar, buradaki hücreler tarafından elektrik sinyallerine dö-nüştürülür ve beynin arka kısmındaki görme merkezi denilen küçücük bir noktaya ulaşır. Bu elektrik sinyal-leri bir dizi işlemden sonra beyindeki bu merkezde görüntü olarak algılanır. Bu bilgiden sonra şimdi düşüne-lim:
Beyin ışığa kapalıdır. Yani beynin içi kapkaranlıktır, ışık beynin bulunduğu yere kadar giremez. Gö-rüntü merkezi denilen yer kapkaranlık, ışığın asla ulaşmadığı, belki de hiç karşılaşmadığınız kadar karanlık bir yerdir. Ancak siz bu zifiri karanlıkta ışıklı, pırıl pırıl bir dünyayı seyretmektesiniz.
Üstelik bu o kadar net ve kaliteli bir görüntüdür ki 21. yüzyıl teknolojisi bile her türlü imkana rağmen bu netliği sağlayamamıştır. Örneğin şu anda okuduğunuz kitaba, kitabı tutan ellerinize bakın, sonra başınızı kaldırın ve çevrenize bakın. Şu anda gördüğünüz netlik ve kalitedeki bu görüntüyü başka bir yerde gördünüz mü? Bu kadar net bir görüntüyü size dünyanın bir numaralı televizyon şirketinin ürettiği en gelişmiş televiz-yon ekranı dahi veremez. 100 yıldır binlerce mühendis bu netliğe ulaşmaya çalışmaktadır. Bunun için fabri-kalar, dev tesisler kurulmakta, araştırmalar yapılmakta, planlar ve tasarımlar geliştirilmektedir. Yine bir TV ekranına bakın, bir de şu anda elinizde tuttuğunuz bu kitaba. Arada büyük bir netlik ve kalite farkı olduğunu göreceksiniz. Üstelik, TV ekranı size iki boyutlu bir görüntü gösterir, oysa siz üç boyutlu, derinlikli bir pers-pektifi izlemektesiniz.
Uzun yıllardır on binlerce mühendis üç boyutlu TV yapmaya, gözün görme kalitesine ulaşmaya ça-lışmaktadırlar. Evet, üç boyutlu bir televizyon sistemi yapabildiler ama onu da gözlük takmadan üç boyutlu görmek mümkün değil, kaldı ki bu suni bir üç boyuttur. Arka taraf daha bulanık, ön taraf ise kağıttan dekor gibi durur. Hiçbir zaman gözün gördüğü kadar net ve kaliteli bir görüntü oluşmaz. Kamerada da, televizyon-da da mutlaka görüntü kaybı meydana gelir.
İşte evrimciler, bu kaliteli ve net görüntüyü oluşturan mekanizmanın tesadüfen oluştuğunu iddia et-mektedirler. Şimdi biri size, odanızda duran televizyon tesadüfler sonucunda oluştu, atomlar biraraya geldi ve bu görüntü oluşturan aleti meydana getirdi dese ne düşünürsünüz? Binlerce kişinin biraraya gelip yapa-madığını şuursuz atomlar nasıl yapsın?
Gözün gördüğünden daha ilkel olan bir görüntüyü oluşturan alet tesadüfen oluşamıyorsa, gözün ve gözün gördüğü görüntünün de tesadüfen oluşamayacağı çok açıktır. Aynı durum kulak için de geçerlidir. Dış kulak, çevredeki sesleri kulak kepçesi vasıtasıyla toplayıp orta kulağa iletir; orta kulak aldığı ses titreşimleri-ni güçlendirerek iç kulağa aktarır; iç kulak da bu titreşimleri elektrik sinyallerine dönüştürerek beyne gönde-rir. Aynen görmede olduğu gibi duyma işlemi de beyindeki duyma merkezinde gerçekleşir.
Gözdeki durum kulak için de geçerlidir, yani beyin, ışık gibi sese de kapalıdır, ses geçirmez. Dolayı-sıyla dışarısı ne kadar gürültülü de olsa beynin içi tamamen sessizdir. Buna rağmen en net sesler beyinde algılanır. Ses geçirmeyen beyninizde bir orkestranın senfonilerini dinlersiniz, kalabalık bir ortamın tüm gü-rültüsünü duyarsınız. Ama o anda hassas bir cihazla beyninizin içindeki ses düzeyi ölçülse, burada keskin bir sessizliğin hakim olduğu görülecektir. Net bir görüntü elde edebilmek ümidiyle teknoloji nasıl kullanılıyor-sa, ses için de aynı çabalar onlarca yıldır sürdürülmektedir. Ses kayıt cihazları, müzik setleri, birçok elektro-nik alet, sesi algılayan müzik sistemleri bu çalışmalardan bazılarıdır. Ancak, tüm teknolojiye, bu teknolojide çalışan binlerce mühendise ve uzmana rağmen kulağın oluşturduğu netlik ve kalitede bir sese ulaşılamamış-tır.
En büyük müzik sistemi şirketinin ürettiği en kaliteli müzik setini düşünün. Sesi kaydettiğinde mutla-ka sesin bir kısmı kaybolur veya az da olsa mutlaka parazit oluşur veya müzik setini açtığınızda daha müzik başlamadan bir cızırtı mutlaka duyarsınız. Ancak insan vücudundaki teknolojinin ürünü olan sesler son dere-ce net ve kusursuzdur. Bir insan kulağı, hiçbir zaman müzik setinde olduğu gibi cızırtılı veya parazitli algı-lamaz; ses ne ise tam ve net bir biçimde onu algılar. Bu durum, insan yaratıldığı günden bu yana böyledir. Şimdiye kadar insanoğlunun yaptığı hiçbir görüntü ve ses cihazı, göz ve kulak kadar hassas ve başarılı birer algılayıcı olamamıştır. Ancak görme ve işitme olayında, tüm bunların ötesinde, çok büyük bir gerçek daha vardır.

Beynin İçinde Gören ve Duyan
Şuur Kime Aittir?
Beynin içinde, ışıl ışıl renkli bir dünyayı seyreden, senfonileri, kuşların cıvıltılarını dinleyen, gülü koklayan kimdir?
İnsanın gözlerinden, kulaklarından, burnundan gelen uyarılar, elektrik sinyali olarak beyne gider. Bi-yoloji, fizyoloji veya biyokimya kitaplarında bu görüntünün beyinde nasıl oluştuğuna dair birçok detay okursunuz. Ancak, bu konu hakkındaki en önemli gerçeğe hiçbir yerde rastlayamazsınız: Beyinde, bu elekt-rik sinyallerini görüntü, ses, koku ve his olarak algılayan kimdir? Beynin içinde göze, kulağa, burna ihtiyaç duymadan tüm bunları algılayan bir şuur bulunmaktadır. Bu şuur kime aittir?
Elbette bu şuur beyni oluşturan sinirler, yağ tabakası ve sinir hücrelerine ait değildir. İşte bu yüzden, herşeyin maddeden ibaret olduğunu zanneden Darwinist-materyalistler bu sorulara hiçbir cevap verememek-tedirler. Çünkü bu şuur, Allah'ın yaratmış olduğu ruhtur. Ruh, görüntüyü seyretmek için göze, sesi duymak için kulağa ihtiyaç duymaz. Bunların da ötesinde düşünmek için beyne ihtiyaç duymaz.
Bu açık ve ilmi gerçeği okuyan her insanın, beynin içindeki birkaç santimetreküplük, kapkaranlık me-kana tüm kainatı üç boyutlu, renkli, gölgeli ve ışıklı olarak sığdıran yüce Allah'ı düşünüp, O'ndan korkup, O'na sığınması gerekir.

Materyalist Bir İnanç
Buraya kadar incelediklerimiz, evrim teorisinin bilimsel bulgularla açıkça çelişen bir iddia olduğunu göstermektedir. Teorinin hayatın kökeni hakkındaki iddiası bilime aykırıdır, öne sürdüğü evrim mekanizma-larının hiçbir evrimleştirici etkisi yoktur ve fosiller teorinin gerektirdiği ara formların yaşamadıklarını gös-termektedir. Bu durumda, elbette, evrim teorisinin bilime aykırı bir düşünce olarak bir kenara atılması gere-kir. Nitekim tarih boyunca dünya merkezli evren modeli gibi pek çok düşünce, bilimin gündeminden çıka-rılmıştır. Ama evrim teorisi ısrarla bilimin gündeminde tutulmaktadır. Hatta bazı insanlar teorinin eleştiril-mesini "bilime saldırı" olarak göstermeye bile çalışmaktadırlar. Peki neden?..
Bu durumun nedeni, evrim teorisinin bazı çevreler için, kendisinden asla vazgeçilemeyecek dogmatik bir inanış oluşudur. Bu çevreler, materyalist felsefeye körü körüne bağlıdırlar ve Darwinizm'i de doğaya ge-tirilebilecek yegane materyalist açıklama olduğu için benimsemektedirler. Bazen bunu açıkça itiraf da eder-ler. Harvard Üniversitesi'nden ünlü bir genetikçi ve aynı zamanda önde gelen bir evrimci olan Richard Lewontin, "önce materyalist, sonra bilim adamı" olduğunu şöyle itiraf etmektedir:
Bizim materyalizme bir inancımız var, 'a priori' (önceden kabul edilmiş, doğru varsayılmış) bir inanç bu. Bizi dünyaya materyalist bir açıklama getirmeye zorlayan şey, bilimin yöntemleri ve kuralları değil. Ak-sine, materyalizme olan 'a priori' bağlılığımız nedeniyle, dünyaya materyalist bir açıklama getiren araştırma yöntemlerini ve kavramları kurguluyoruz. Materyalizm mutlak doğru olduğuna göre de, İlahi bir açıklama-nın sahneye girmesine izin veremeyiz.20
Bu sözler, Darwinizm'in, materyalist felsefeye bağlılık uğruna yaşatılan bir dogma olduğunun açık ifadeleridir. Bu dogma, maddeden başka hiçbir varlık olmadığını varsayar. Bu nedenle de cansız, bilinçsiz maddenin, hayatı var ettiğine inanır. Milyonlarca farklı canlı türünün; örneğin kuşların, balıkların, zürafala-rın, kaplanların, böceklerin, ağaçların, çiçeklerin, balinaların ve insanların maddenin kendi içindeki etkile-şimlerle, yani yağan yağmurla, çakan şimşekle, cansız maddenin içinden oluştuğunu kabul eder. Gerçekte ise bu, hem akla hem bilime aykırı bir kabuldür. Ama Darwinistler kendilerince Allah'ın apaçık olan varlığını kabul etmemek için, bu akıl ve bilim dışı kabulü cehaletle savunmaya devam etmektedirler.
Canlıların kökenine materyalist bir ön yargı ile bakmayan insanlar ise, şu açık gerçeği görürler: Tüm canlılar, üstün bir güç, bilgi ve akla sahip olan bir Yaratıcı'nın eseridirler. Yaratıcı, tüm evreni yoktan var eden, en kusursuz biçimde düzenleyen ve tüm canlıları yaratıp şekillendiren Allah'tır.

Evrim Teorisi Dünya Tarihinin
En Etkili Büyüsüdür
Burada şunu da belirtmek gerekir ki, ön yargısız, hiçbir ideolojinin etkisi altında kalmadan, sadece ak-lını ve mantığını kullanan her insan, bilim ve medeniyetten uzak toplumların hurafelerini andıran evrim teo-risinin inanılması imkansız bir iddia olduğunu kolaylıkla anlayacaktır.
Yukarıda da belirtildiği gibi, evrim teorisine inananlar, büyük bir varilin içine birçok atomu, molekü-lü, cansız maddeyi dolduran ve bunların karışımından zaman içinde düşünen, akleden, buluşlar yapan profe-sörlerin, üniversite öğrencilerinin, Einstein, Hubble gibi bilim adamlarının, Frank Sinatra, Charlton Heston gibi sanatçıların, bunun yanı sıra ceylanların, limon ağaçlarının, karanfillerin çıkacağına inanmaktadırlar. Üstelik, bu saçma iddiaya inananlar bilim adamları, profesörler, kültürlü, eğitimli insanlardır. Bu nedenle evrim teorisi için "dünya tarihinin en büyük ve en etkili büyüsü" ifadesini kullanmak yerinde olacaktır. Çün-kü, dünya tarihinde insanların bu derece aklını başından alan, akıl ve mantıkla düşünmelerine imkan tanıma-yan, gözlerinin önüne sanki bir perde çekip çok açık olan gerçekleri görmelerine engel olan bir başka inanç veya iddia daha yoktur. Bu, Afrikalı bazı kabilelerin totemlere, Sebe halkının Güneş'e tapmasından, Hz. İb-rahim (as)'ın kavminin elleri ile yaptıkları putlara, Hz. Musa (as)'ın kavminin içinden bazı insanların altından yaptıkları buzağıya tapmalarından çok daha vahim ve akıl almaz bir körlüktür. Gerçekte bu durum, Allah'ın Kuran'da işaret ettiği bir akılsızlıktır. Allah, bazı insanların anlayışlarının kapanacağını ve gerçekleri gör-mekten aciz duruma düşeceklerini birçok ayetinde bildirmektedir. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:

Şüphesiz, inkar edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez; inanmazlar. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azab onlaradır. (Bakara Suresi, 6-7)
…Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olan-lardır. (Araf Suresi, 179)

Allah, Hicr Suresi'nde ise, bu insanların mucizeler görseler bile inanmayacak kadar büyülendiklerini şöyle bildirmektedir:

Onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak, ordan yukarı yükselseler de, mutlaka: "Gözle-rimiz döndürüldü, belki biz büyülenmiş bir topluluğuz" diyeceklerdir. (Hicr Suresi, 14-15)

Bu kadar geniş bir kitlenin üzerinde bu büyünün etkili olması, insanların gerçeklerden bu kadar uzak tutulmaları ve 150 yıldır bu büyünün bozulmaması ise, kelimelerle anlatılamayacak kadar hayret verici bir durumdur. Çünkü, bir veya birkaç insanın imkansız senaryolara, saçmalık ve mantıksızlıklarla dolu iddialara inanmaları anlaşılabilir. Ancak dünyanın dört bir yanındaki insanların, şuursuz ve cansız atomların ani bir kararla biraraya gelip; olağanüstü bir organizasyon, disiplin, akıl ve şuur gösterip kusursuz bir sistemle işle-yen evreni, canlılık için uygun olan her türlü özelliğe sahip olan Dünya gezegenini ve sayısız kompleks sis-temle donatılmış canlıları meydana getirdiğine inanmasının, "büyü"den başka bir açıklaması yoktur.
Nitekim, Allah Kuran'da, inkarcı felsefenin savunucusu olan bazı kimselerin, yaptıkları büyülerle in-sanları etkilediklerini Hz. Musa (as) ve Firavun arasında geçen bir olayla bizlere bildirmektedir. Hz. Musa (as), Firavun'a hak dini anlattığında, Firavun Hz. Musa (as)'a, kendi "bilgin büyücüleri" ile insanların toplan-dığı bir yerde karşılaşmasını söyler. Hz. Musa (as), büyücülerle karşılaştığında, büyücülere önce onların ma-rifetlerini sergilemelerini emreder. Bu olayın anlatıldığı ayet şöyledir:

(Musa , "Siz atın" dedi. (Asalarını) atıverince, insanların gözlerini büyüleyiverdiler, onları deh-şete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular. (Araf Suresi, 116)

Görüldüğü gibi Firavun'un büyücüleri yaptıkları "aldatmacalar"la -Hz. Musa (as) ve ona inananlar dı-şında- insanların hepsini büyüleyebilmişlerdir. Ancak, onların attıklarına karşılık Hz. Musa (as)'ın ortaya koyduğu delil, onların bu büyüsünü, ayette bildirildiği gibi "uydurduklarını yutmuş" yani etkisiz kılmıştır:

Biz de Musa'ya: "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bü-tün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor. Böylece hak yerini buldu, onların bütün yapmakta oldukları geçersiz kaldı. Orada yenilmiş oldular ve küçük düşmüşler olarak tersyüz çevrildiler. (Araf Suresi, 117-119)

Ayetlerde de bildirildiği gibi, daha önce insanları büyüleyerek etkileyen bu kişilerin yaptıklarının bir sahtekarlık olduğunun anlaşılması ile, söz konusu insanlar küçük düşmüşlerdir. Günümüzde de bir büyünün etkisiyle, bilimsellik kılıfı altında son derece saçma iddialara inanan ve bunları savunmaya hayatlarını ada-yanlar, eğer bu iddialardan vazgeçmezlerse gerçekler tam anlamıyla açığa çıktığında ve "büyü bozulduğun-da" küçük duruma düşeceklerdir. Nitekim, yaklaşık 60 yaşına kadar evrimi savunan ve ateist bir felsefeci olan, ancak daha sonra gerçekleri gören Malcolm Muggeridge evrim teorisinin yakın gelecekte düşeceği du-rumu şöyle açıklamaktadır:
Ben kendim, evrim teorisinin, özellikle uygulandığı alanlarda, geleceğin tarih kitaplarındaki en büyük espri malzemelerinden biri olacağına ikna oldum. Gelecek kuşak, bu kadar çürük ve belirsiz bir hipotezin inanılmaz bir saflıkla kabul edilmesini hayretle karşılayacaktır.21
Bu gelecek, uzakta değildir aksine çok yakın bir gelecekte insanlar "tesadüfler"in ilah olamayacakları-nı anlayacaklar ve evrim teorisi dünya tarihinin en büyük aldatmacası ve en şiddetli büyüsü olarak tanımla-nacaktır. Bu şiddetli büyü, büyük bir hızla dünyanın dört bir yanında insanların üzerinden kalkmaya başla-mıştır. Evrim aldatmacasının sırrını öğrenen birçok insan, bu aldatmacaya nasıl kandığını hayret ve şaşkın-lıkla düşünmektedir.



Dediler ki: “Sen yücesin, bize öğrettiğinden
başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen,
herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.”
(Bakara Suresi, 32)



Notlar


1. Sidney Fox, Klaus Dose, Molecular Evolution and The Origin of Life, New York: Marcel Dekker, 1977, s. 2.
2. Alexander I. Oparin, Origin of Life, (1936) New York, Dover Publications, 1953 (Reprint), s. 196.
3. "New Evidence on Evolution of Early Atmosphere and Life", Bulletin of the American Meteorological Society, c. 63, Kasım 1982, s. 1328-1330.
4. Stanley Miller, Molecular Evolution of Life: Current Status of the Prebiotic Synthesis of Small Molecules, 1986, s. 7.
5. Jeffrey Bada, Earth, Şubat 1998, s. 40.
6. Leslie E. Orgel, The Origin of Life on Earth, Scientific American, c. 271, Ekim 1994, s. 78.
7. Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 189.
8. Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 184.
9. B. G. Ranganathan, Origins?, Pennsylvania: The Banner Of Truth Trust, 1988.
10. Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 179.
11. Charles Darwin, The Origin of Species, s. 172, 280.
12. Derek A. Ager, "The Nature of the Fossil Record", Proceedings of the British Geological Association, c. 87, 1976, s. 133.
13. Douglas J. Futuyma, Science on Trial, New York: Pantheon Books, 1983. s. 197.
14. Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New York: Toplinger Publications, 1970, ss. 75-94; Charles E. Oxnard, "The Place of Australopithecines in Human Evolution: Grounds for Doubt", Nature, c. 258, s. 389.
15. J. Rennie, "Darwin's Current Bulldog: Ernst Mayr", Scientific American, Aralık 1992
16. Alan Walker, Science, c. 207, 1980, s. 1103; A. J. Kelso, Physical Antropology, 1. baskı, New York: J. B. Lipincott Co., 1970, s. 221; M. D. Leakey, Olduvai Gorge, c. 3, Cambridge: Cambridge University Press, 1971, s. 272.
17. Time, Kasım 1996.
18. S. J. Gould, Natural History, c. 85, 1976, s. 30.
19. Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New York: Toplinger Publications, 1970, s. 19.
20. Richard Lewontin, "The Demon-Haunted World", The New York Review of Books, 9 Ocak, 1997, s. 28.
21. Malcolm Muggeridge, The End of Christendom, Grand Rapids: Eerdmans, 1980, s. 43.


HARUN YAHYA
harunyahya.org
aSLı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-16-2012, 20:12   #2 (permalink)

 
SUMASALI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Üyelik tarihi: Oct 2012


Mesajlar: 812
Konular: 257

Karma Puanı: 2

Standart

tesekkürler...


















__________________

Yüzlerce rekat gördü dizlerim.
Yüzlerce kez kapanıp secdeye seni diledim.
Sev n’olur...
Kimseyi sevmediğin gibi, kimsenin beni sevmediği gibi...


SUMASALI isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
(as), adnan, gizli, harun, hz., ilimler, incil'de, kuran, mehdi, oktar, tevrat, yahya, zebur

Seçenekler Arama
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


gizli ilimler gizli ilim
Tüm Zamanlar GMT +4.5 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 14:18.


Powered by vBulletin® Version kapalı
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0
YASAL UYARI : İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan Ruhani.Net Adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K'nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. Ruhani.Net hakkında yapılacak tüm Hukuksal Şikayetler, Yöneticilerimiz ile iletişime geçilmesi yada iletişim formunu doldurulması halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde Ruhani.Net yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş sağlanacaktır. her yürlü sorunlar için email ; ruhaninet@gmail.com
sakarya escort sakarya escort sakarya escort sakarya escort serdivan escort izmir escort eporner