Ruhani  

Go Back   Ruhani > Gizli İlimler > Havas İlmi Genel Bilgiler > Rızık Genişliği ve Bereket İçin
Kayıt ol Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Arama

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 01-21-2012, 14:41   #1 (permalink)

 
Sahir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Üyelik tarihi: Dec 2011


Mesajlar: 656
Konular: 633

Karma Puanı: 10

Standart Rızkın Taksimi

Rızkın Taksimi.


İnanç esaslarına ilâve edilen hususlardan biri de, bizden Kadı Ebû Bekr el-Bâkıllânî'nin görüşüne göre, kâfirlere dünyada nimet verildiğidir.

Mûtezile'nin büyüklerinden bir topluluk da bu görüştedir. Çün*kü Allah Teâlâ kâfire de zahirî ve batıni kuvvet vermiş, mal mülk vermiştir. Nitekim Allah Teâlâ buna işareten şöyle buyuruyor:

“Allahın nimetlerini hatırlayın.” [467]

Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem'in şu hadisi de buna delalet etmektedir.

“Dünya müminin zindanı, kâfirin cennetidir.” [468]

O kadar var ki Eş'arî bu konuda değişik düşünerek şöyle diyor: “Kâfirin dünyada nail olduğu şeyler onu Allah'ı tanımaktan menediyorsa bu nimet değildir. Belki o bir nikbettir, azabtır. Allah Tealâ'nın şu kavli de buna delalet etmektedir.

“Dünyada verdiğimiz mal ve evlâddan dolayı, biz onların hayırlarına acele ediyoruz mu zannediyorlar. Hayır anlamıyorlar.” [469]

Buradaki ihtilâf görünüştedir. Zira kâfire verilenler dünya ha*yatında nimet, âhiret hayatında ise azabtır. Bu sebeple İbn-i Humam söyle diyor:

“Doğrusu dünyada kâfire verilenler her ne kadar azaba sebep ise de haddizatında nimettir.”


Kul İçin Yararlı Olanı Yapmak Allah Üzerine Gerekli Değildir:


İnanç esaslarına ilâve edilen hususlardan biri de kul için fayda*lı olan işi yapmanın Allah üzerine vacip olmadığıdır. Mutezile ise bu görüşte değildir. Huccet'ül-İslâm bu konuda şöyle diyor:

“Şüphe yok tur ki, kul için faydalı olan, Allah'ın onları cennette yaratmasıdır. Bu imtihan evinde kulların yaratılması, hatalarla karşı karşıya ge*tirilmesi, Allah'ın kulları azab tehlikesi ile karşı karşıya bırakması, divana arz olma ve hesab korkuları ile karşı karşıya bırakmasın*da buna göre akıl sahipleri için bir fayda yoktur.”

Bağdad Mutezilesi ise şu görüşü savunuyorlar: En doğrusu kâ*firlerin Cehennem ateşinde ebedî olarak bırakılmalarıdır. Nitekim “EI-İrşad” sahibi onlardan böyle bir görüş nakletmiştir. Bu düşün*ce inadlaşmada zirveye çıkmaktadır.


Haram Da Rızıktır.


İnanç esaslarına ilâve edilen hususlardan biri de haramın rızık olduğudur. Zira rızık, Allah Teâlâ'nın hayat sahiplerine gönderdiği ve bu hayat sahiplerinin yediği ve faydalandığı şeydir. Bu şey helâl da olabilir, haram da olabilir. Bu türlü tefsir, rızkı hayvanların gıdalandığı şeyler olarak tarif etmekten daha doğrudur. Rızkın mâ*nasında muteber olmakla beraber rızkı Allah Teâlâ'ya nisbet etme mânasından uzaktır.

Mutezile ise haramın rızık olmadığı görüşünü savunmuşlardır. Zira onlar rızkı bazen sahibinin yediği bir varlık olarak tefsir et*mişlerdir. Bazen de Allah Teâlâ'nın faydalanılmasını menetmediği varlıktır, diye tefsir etmişlerdir. Bu ise ancak helâl olabilir. Onlara şöyle bir soru sormak gerekir. Sizin bu görüşünüze göre, yani birinci görüş ve tefsire göre, hayvanların yedikleri, belki köle ve cariyele*rin yediklerinin rızık olmaması lâzım gelir. Her iki müdâfaa şekline göre ise ömrü boyunca haram yiyen kişinin Allah tarafından rızıklandırılmamış olması gerekir. Bu üç şekli de Kur'an-ı Kerîm redde*diyor. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Yeryüzünde hiçbir canlı varlık yoktur ki Allah onun rızkını ver*miş olmasın.” [470]

Bu âyet-i kerîmenin hükmüne göre ister helâl olsun, ister haram olsun herkesin kendi rızkını tüketmesi gerekir. Bir insanın rızkını yeyip tamamlamaması veya başkasının rızkım yemiş olması tasav*vur edilemez. Zira Allah Teâlâ'nın bir şahsa gıda olarak tahsis ve takdir ettiği şeyi yemesi gerekir. Başkasının bu rızkı yemesi müm*kün değildir. Mülk manasında da olsa yine rızkı başkasının yemesi mümkün değildir.

“Kendilerine verdiğimiz rızıklardan Allah yolunca harcarlar.” [471]

ayeti kerimesi de bu noktayı kuvvetlendirmektedir. Şeyh Eb'ul-Han er Rüstağnî ile Ebû İshak el İsfirâyinî bu meseledeki ihtilâfı araştırmadılar, şöyle dediler: Buradaki ihtilâf görünüştedir, gerçek*te değildir. Doğru görüşün bu olduğu da söylenmiştir.

İnanç esaslarından biri de, Allah'ın dilediğini saptırması, diledi*ğini doğru yola iletmesidir. Yâni Allah Teâlâ, kulun iradesiyle sapık*lığı da hidayeti de yaratır. Çünkü Allah yalnız yaratıcıdır. Ancak bu hidayet bazen mecaz yolu ile bazen hidayete sebep olduğu için Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem'e de mecaz yolu ile nisbet edi*lir. Nitekim bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Muhakkak sen doğru yola iletirsin.” [472]

Bu hidayet etme işi bazen Kur'an-ı Kerime de nisbet edilir. Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Şüphesiz bu Kur'an en doğru yola sevk eder.” [473]

Saptırma işi de bazen sebep olma manasında mecaz yolu ile şey*tana da nisbet edilmektedir. Şeytandan hikâyeten Kur'an-ı Kerim'de beyan buyurulan:

“Sonra onların hepsini hak yoldan çevireceğim.” [474] âyeti bu görü*şe delil teşkil eder. Bu saptırma işi bazen de putlara nisbet edilir. Ni*tekim Allah Teâlâ İbrahim aleyhisselâm'dan hikâyeten şöyle buyuruyor:

“Samirî onları saptırdı.” [475]

Mutezile, hidayeti, doğru yolu açıklamak şeklinde tefsir etmiş*tir: Bu ise batıldır. Çünkü Allah Teâlâ Hz. Peygambere hitaben şöyle buyuruyor:

“Şüphesiz sen sevdiğini ve istediğini doğru yola getiremezsin, Ancak Allah dilediğini doğru yola getirir.”[476]

Hz. Peygamber insanlara doğru yolu açıkladığı halde, onları İs*lâm yoluna çağırdığı halde Allah Teâlâ dilediğini doğru yola geti*remezsin, buyurmuştur. Denildi ki, Mûtezile'ye göre hidayet, mak*sada ulaştıracak şeyi göstermektir. Fakat bu görüş de :

“Şemûd kavmine ise doğru yolu göstermemize rağmen körlüğü hidayete tercih ettiler.” [477] âyeti ile nakzedilmiştir.

İnanç esaslarına ilâve edilen hususlardan biri de kul üzerine faydalı olan şeyin Allah Teâlâ'ya vacip olmamasıdır. Yani Allah Te*âlâ, kul için faydalı olan şeyi yaratmaya mecbur değildir. Eğer böyle kabul edilmezse Allah Teâlâ'nın dünyada da âhirette de perişanlık ve azab çekecek olan fakir kâfiri yaratmaması gerekirdi. Çünkü böyle kimseler için en faydalı şey var olmamaktır. Allah Teâlâ, kul*larına minnet edebilir, Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyuruyor:

“İslâm'a girdikleri için senin başına kakıyorlar. De ki, müslüman oluşunuzu benim başıma kakmayın. Doğrusu sizi imana hida*yet ettiği için Allah size minnet eder.” [478]

Allah Teâlâ'nın Musa aleyhisselâm gibisi üzerine başa kakması, Firavn gibisi üzerine başa kakmasının üstünde olunca; Allah'ın korumasını, başarılı kılmasını, sıkıntıları yok etmesini, kıtlıkta da bollukta da genişlik vermesini istemenin bir manası ve hikmeti olun*ca Allah Teâlâ'ya onları terk etmek gerekir. Çünkü Allah Teâlâ, on*lar için faydalı olanı yapmıştır.

Yemin ederim ki bu esasa dayalı olan bozukluklar kul için fay*dalı olanı Allah Teâlâ üzerine vacib kılmaktan gelmektedir. Belki Mu*tezilenin dayandığı bu gibi bozuk esaslar çok açık ve sayılmıyacak kadar çoktur. Bu ise Allah'ı tanımada, zatı ve sıfatı sübutiye ve selbiyyesi ile ilgili bilgilerde, gayba ait gerçekleri idrak etmekte noksan olan dinî tabiatlarında, gaibi şahide kıyas etme alışkanlığının yerleşmiş olması dolayısıyladır. Sonra Allah üzerine bir şeyin vacip olma*sının manasını bilsen. Bunun manasının, o vacip olan işi terk edene azap ve kötülenme olmadığı apaçıktır. Zira Rab olma makamında Allah’lık, kendisi üzerine bir şeyin gerekli olmasına aykırıdır. Çünkü vacib olmak hükümlerden biridir. Hüküm ise ancak şeriatla sabit olur. Allah üzerine Şeriat vazeden yoktur. Öyle ise maksat en güzel bir şekilde tamamlanmış oldu.


Allah Vaadından Dönmez, Vaidinden Dönebilir.


İnanç esaslarına ilâve edilen hususlardan bir başkası da Allah'ın korkutma ile ilgili hükümlerden dönmesi kullar için bir keremdir.

Bu hüküm, Allah hakkında caizdir. Muhakkık alimler ise buna muhaliflerdir. Çünkü nasıl olur,vaidinden dönmek sözünden dönmektir. Halbuki Allah Teala şöyle buyuruyor:

“Benim katımda söz değiştirilmez.” diyorlar.Buradaki tebdilden maksat sözden dönmektir,sözü değiştirmek değildir.Yani vaadimi değiştirip sözümden dönmem. Sizi korkuttuğum cezai sözlerimden döneceğime tama’ etmeyin.” demektir.

kaynak: Fıkh-ı Ekber Serhi
Sahir isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
rızkın, rızkın taksimi, taksimi


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


gizli ilimler gizli ilim
Tüm Zamanlar GMT +4.5 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 19:16.


Powered by vBulletin® Version kapalı
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.6.0
YASAL UYARI : İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan Ruhani.Net Adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K'nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. Ruhani.Net hakkında yapılacak tüm Hukuksal Şikayetler, Yöneticilerimiz ile iletişime geçilmesi yada iletişim formunu doldurulması halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde Ruhani.Net yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş sağlanacaktır. her yürlü sorunlar için email ; ruhaninet@gmail.com
sakarya escort sakarya escort sakarya escort sakarya escort serdivan escort izmir escort eporner